İnsan genom projesinin tüm genetik yapımızı ortaya çıkarılmasıyla birlikte “genetik farklılıkların” hastalıklarda, ilaçlara gösterilen tepkilerde ve kişiselleştirilmiş tedavilerdeki önemini daha iyi anlamaya başladık. Son yıllarda genetik farklılıkların beslenmedeki etkisi önem kazanmaya başlamıştır. Yeni bir bilim dalı olarak “nutrigenomik”in amacı, bireysel beslenme önerileri geliştirmek ve kişiselleştirilmiş tedavilere destek olmaktır.

Genetik Farklılıklar Beslenmeyi Etkiler

Bu konuda yapılan testlerin amacı kişilerdeki belli genetik farklılıkların beslenmedeki etkisidir. Bilindiği üzere hücrelerimiz DNA adı verilen molekül tarafından yönetilir. DNA içerdiği genetik bilgi sayesinde tüm yaşamsal olayların gerçekleştirilmesini sağlar. İnsan genomu (tüm genetik yapımız) 3 milyar nükleotidden ve 25 bin genden oluşmaktadır. Genler ise DNA bölümlerinden her biridir. Bu genler vücudumuzdaki fonksiyonel molekülleri (proteinlerin) üretilmesini sağlar. İnsan genomunun %99.5’i ortaktır. Kalan küçük kısım farklılıkları ortaya koyar.

Bir genin farklı tip varyasyonlarına (çeşitlerine) polimorfizm denir. Polimorfizm belli durumlarda ortaya çıkar. İnsan genomunda 4-5 milyon arası tek nükleotid poliformizmi olduğu saptanmıştır. Bunların bir kısmının beslenmeyle ilişkili olduğu tespit edilmiştir.

Nutrigenomik alanındaki genetik testlerin amacı bu farklılıkları karşılaştırarak bireye en doğru beslenmeyi sunmaktır

Bu amaçla dünyada pek çok firma bu testleri geliştirdiklerini iddia etmekte ve ticari kullanıma açmaktadır. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından bu testler onaylanmamış olup bir kısmının bu testleri satması yasaklanmıştır.

Epigenetik ve genetik testler yakın gelecekte kişiselleştirilmiş tıp ve beslenme için büyük umut vaat etmektedir. Ancak şu ana kadar beslenmeyle ilişkisi kanıtlanmış gen sayısı çok azdır. Az sayıda genler üzerine yapılan bu testler kişinin tüm nutrigenomik yapısını ortaya çıkarmamaktadır. Nitekim ki, bireylerin bu genetik testlere bakış açıları da henüz pozitif seviyede değildir.

Son yayınlanan bir çalışmada bireylerin DNA tabanlı beslenme testlerine bakışı değerlendirilmiştir. Çift kör, paralel gruplu, randomize kontrollü olarak yapılan çalışmaya 20-35 yaşlarında sağlıklı erkek ve kadın bireyler dahil edilmiştir. Katılımcıların bir kısmına DNA tabanlı diyet önerisinde bulunulurken, diğer katılımcılara genel diyet önerilerinde bulunulmuştur.

Araştırmanın başlangıcında, 3. ve 12. ayında katılımcıların bu diyetlere bakış açıları anket çalışmasıyla değerlendirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre;

  • Katılımcıların çoğunluğu ilk 3 ay sonunda diyet ve genetik ilişkisine inandıklarını beyan etmişlerdir.
  • Buna rağmen katılımcıların yüzde 56’sı kişiselleştirilmiş beslenmenin genetik testler sonucu değil, diyetisyenler tarafından yönetilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
  • Aynı zamanda katılımcıların yüzde 88’i kişisel genetik bilginin genetik test şirketleri yerine üniversite araştırma laboratuvarlarından alınması gerektiğini beyan etmişlerdir.

Genetik testler sayesinde kişilerin genetik yapısı ortaya çıkarılarak farklı hastalıklara yatkınlığı konusunda bilgiler sağlanabilir. Aynı zamanda yaşam tarzında değişikliklere yol açmaya olanak sağlayarak kronik hastalıkların önlenmesi mümkün olabilir. Ancak bu konudaki çalışmalar henüz “laboratuvar” ortamında yürütülmektedir ve bu testlerden yola çıkarak beslenme şekillerinde ciddi bir değişikliğe gitmek şu an için uygun gözükmemektedir.