Metabolik sendrom nedir?

Metabolik sendrom, kalp hastalığı, tip 2 diyabet ve felç gibi diğer sağlık sorunları riskinizi artıran bir grup risk faktörünün adıdır.  Metabolik sendrom terimi, tıp ders kitaplarında resmi olarak ilk kez 1998 yılında tanımlanmıştır.  Tanımın içinde yer alan "Metabolik" terimi, vücudun normal işleyişinde yer alan biyokimyasal süreçleri ifade eder. Metabolik sendrom tek başına bir hastalık değildir. Metabolik sendrom olarak bahsedilen durum aslında metabolik bozukluklar kümesidir.

Metabolik sendrom sanayileşmiş ülkelerdeki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 23’ünü etkilemektedir. Amerika Kalp Cemiyetine göre Amerika’da 47 milyon metabolik sendrom hastası bulunmaktadır. Bu sayı da Amerika için her 6 kişiden birinde metabolik sendrom olduğu anlamına gelmektedir.

Metabolik sendrom kilo alımı ile yakından ilişkilidir. İnsülin direnci ve obezite oranlarının artması nedeniyle metabolik sendrom gün geçtikçe daha yaygın hale gelmektedir.

Sendrom nedir?

Sendrom, birbirleriyle ilişkisiz gibi görünse de bir araya geldiklerinde tek bir olgu olarak kendilerini gösteren belirti ve şikayetler bütünüdür. Sendromlar, kalıtsal olabilir veya edinsel nedenlerle oluşabilir.

Metabolik sendromun tehlikeleri nelerdir? 

Metabolik sendromdan kaynaklanabilecek sağlık riskleri uzun dönemde ortaya çıkar ve sıklıkla ciddidir.

  • Tip 2 Diyabet: Metabolik sendromlu hastada tip 2 diyabet riski normal popülasyona (nüfusa) göre 9 ile 30 kat arasında artar. Bununla birlikte, diyabet geliştiğinde de göz hasarı (retinopati) ve sinir hasarı (noropati) gibi ek sağlık hasarları riski artar
  • Kalp damar hastalığı (kalp krizi veya inme): Metabolik sendromda arter sertleşmesi (ateroskleroz) gelişir. Kalp krizi ve inme riski normal popülasyona göre 2 ila 4 kat artar.
  • Yağlı karaciğer: Alkolden bağımsız olarak karaciğerde yağ birikimi, iltihaplanma olur ve siroz potansiyeli artar.
  • Böbrek hasarı: Metabolik sendrom mikroalbüminüri (idrarda protein kaçağı) ile bağlantılı olarak böbrek hasarına yol açar.
  • Uyku apne sendromu (uyku esnasında solunumun durması) dahil olmak üzere uykuda düzensiz solunum gelişir
  • Polikistik over sendromu (yumurtalıkların kistik hastalığı ve beraberinde gelişen hormon bozukluğu durumu) görülebilir
  • Yaşlı erişkinlerde zihinsel kavrama yeteneğinde azalmaya ve yaşlanma ile artan bunama riskine neden olabilir.
  • Hiperürisemi ve gut hastalığı olabilir.

Metabolik sendrom, özellikle ateroskleroza (yağların, kolesterolün ve diğer maddelerin arterlerin iç duvarlarına yapışması), yani arterlerin sertleşmesine neden olabilir. Kan basıncının artması (hipertansiyon) gibi nedenlerle arter duvarları hasar gördüğünde kan pıhtıları oluşur. Kan pıhtısı oluşursa, kalp krizi veya felce neden olabilir.

Metabolik sendromlu hastalarda kalp damar hastalığı riski ve tüm nedenlere bağlı ölüm oranlarında yüksektir. Bunun nedeni obeziteden daha çok birçok risk faktörünün birlikte oluşu ve insülin direnci ile ilişkili görülmektedir. Framingham çalışmasında, obez olan ancak metabolik sendromu olmayan kişilerin diyabet ve KDH riskinin artmadığı görüldü.

Bununla birlikte metabolik sendromlu obez bireylerin, metabolik sendromu olmayan normal kilolu insanlara göre diyabet için 10 kat, KDH için iki kat artmış riske ilişkili olduğu görüldü. Metabolik sendromu olan normal kilolu bireylerde ise diyabet riski 4 kat, KDH riski 3 kat artmış bulundu.

Gelecekte metabolik sendrom, kalp damar hastalıkları için önde gelen risk faktörü olarak sigarayı geride bırakacak gibi gözükmektedir.

Metabolik sendromun nedenleri nelerdir?

Metabolik sendrom sağlıksız diyetler ve fiziksel hareketsizlik temelinde gelişen obezite, kan lipit yüksekliği, hipertansiyon ile yakından ilgilidir.

Kilo fazlalığı

Artan vücut ağırlığı, metabolik sendrom için önemli bir risk faktörüdür. Normal kiloluların sadece yüzde 5'inde görülen metabolik sendrom fazla kilolu olanların yüzde 22'sinde ve obez olanların yüzde 60'ında görülmektedir.

Framingham Kalp Çalışması’nda, 16 yaş ve üzeri bireylerde 2,25 kg veya daha fazla kilo alımının, metabolik sendrom geliştirme riskini yüzde 21 ile 45 arttırdığı gözlenmiştir. Sadece geniş bir bel çevresi olması ise, beş yıl içinde metabolik sendrom gelişme riskini %46’ya kadar arttırabilmektedir.

Bunun yanı sıra kilosu normal olan bazı bireyler de hipertansiyon, kalp damar hastalığı ve diyabet riski altındadır. Bu bireylerin metabolik sendromun farklı bir alt fenotipini (yani, "normal ağırlık, metabolik olarak obez") temsil edip etmedikleri bilinmemektedir. İnsülin direnci ile ilişkili 19 yaygın genetik varyantın değerlendirildiği bir genom çalışmasında, ilgili 11 genetik varyant saptandı. Bunlar artan metabolik risk özellikleri, karaciğer belirteçleri, tip 2 diyabet ve koroner arter hastalığı seviyeleri ile ilişkiliydi. Ancak bu kişiler iç organ ve deri altı yağ dokusunda artış görülmesine rağmen obezitenin aksine daha düşük vücut kitle indeksine (BMI) sahipti.

Diğer faktörler

Genetik (etnik köken, aile öyküsü) yapı metabolik sendromla ilişkilidir. Anne ve babada metabolik sendrom öyküsü olması metabolik sendrom riskini artırır. Ayrıca genetik faktörler, çocuktaki metabolik sendrom özelliklerindeki değişkenliğin yüzde 50 kadarını açıklayabilir.

Yaşın ilerlemesi de risk faktörleri arasındadır. Metabolik sendroma yakalanma riski 40'lı yaşlarda% 20 iken, 50'li yaşlarda% 35'e, 60'lı yaşlarda ve sonrasında% 45'e yükselir.

Ek olarak, metabolik sendrom riski ile ilişkili diğer faktörler arasında postmenopozal durum, polikistik over sendromu gibi hormonal dengesizlikler, sigara içilmesi, ekonomik olarak düşük gelir düzeyi, yüksek karbonhidrat (ekmek, hamur işi vs.) tüketilen diyetler ve fiziksel hareketsizlik sayılabilir. Framingham Kalp Çalışmasında, alkolsüz gazlı içecek ve şekerle tatlandırılmış içecek tüketimi metabolik sendrom geliştirme riskinde artışla ilişkilendirilmiştir. Bazı ilaçlar (özellikle klozapin ve olanzapin gibi psikiyatri ilaçları, steroidler vs) metabolik sendrom riskini önemli ölçüde artırır.

Metabolik sendrom belirtileri nelerdir?

Metabolik risk faktörlerinin çoğunun özel bir belirtisi yoktur. Ancak bel çevresinin geniş olması (abdominal obezite) metabolik sendromun görünür bir işareti olabilir.

Diyabeti olan (özellikle tip 2 diyabet) metabolik sendromlu hastalarda yüksek kan şekeri şikayetleri olabilir. Kan şekeri yüksekliğinde genellikle artan susuzluk; özellikle geceleri idrara çıkma sıklığında artma; yorgunluk ve bulanık görme gibi şikayetler görülebilir.

Yüksek tansiyon, genellikle hiçbir belirti vermese de bazı kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi veya nadiren burun kanaması gibi belirtiler verebilir.

İnsülin direnci yüksek olanlarda yemek sonrası uyku hali, gün içinde tatlı krizleri, sürekli yorgunluk hissi gibi belirtilere rastlanabilir.

Metabolik sendrom tanı kriterleri 2020

Metabolik sendrom tanı kriterleri 1998’te ilk defa WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından tanımlanmıştır. Günümüze kadar birçok kurum ve kuruluş bu kriterleri güncellemiştir. Bu kriterler üzerinde en çok kullanılanlarından biri ise, 2005 yılında güncellenen Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (NCEP) Yetişkin Tedavisi Paneli III (ATP III)’tür. 

Metabolik sendrom için önerilen tanımlardan NCEP ATP III tanımı, uygulanması en kolay olanıdır. Doktorlar ve öğrenmeye istekli hastalar, karmaşık olmayan ve kolaylıkla ölçülebilen değerleri kullanarak beş kritere göre kolayca puanlama yapabilirler. Bu sayede metabolik sendromun mevcut olup olmadığına karar verebilirler.

Aşağıdaki 5 kriterden en az 3 tanesine sahip olanlar metabolik sendrom olarak kabul edilirler.

  1. Şeker yüksekliği: Açlık kan şekeri 100 mg/dL üzeri olması veya ilaç kullanma (insülin veya diyabet hapları kullanma)
  2. Geniş bel çevresi: Bel çevresi;
    1. erkekler için 102 cm veya daha büyük;
    2. kadınlar için 88 cm veya daha büyük olması
  3. Yüksek tansiyon (Hipertansiyon): Kan basıncı 130/85 mmHg veya daha fazla olması veya tansiyon ilacı kullanma
  4. HDL (iyi huylu) kolesterol düşüklüğü: İyi huylu kolesterol olarak bilinen HDL düzeyi
    1. erkekler için: 40 mg/dL'den az olması;
    2. kadınları için: 50 mg/dL'den az olması veya
    3. kolesterol ilacı kullanmak
  5. Trigliserid yüksekliği: Bir kan yağı olan trigliserid düzeyi 150 mg/dL veya fazlası veya trigliserid düşürücü ilaç kullanmak 

Bu risk faktörlerinden herhangi birine sahip olmanın iyi bir durum olmadığı açıktır. Ancak bu risk faktörleri tek başına olmasına kıyasla bir arada olduğunda çok daha ciddi sağlık sorunlarına zemin hazırlarlar.

Ancak iyi haber şu ki, metabolik sendromun birçok risk faktörüne sahip olsanız bile büyük ölçüde yaşam tarzınızdaki değişikliklerle hastalığı kontrol altına alabilirsiniz.

Metabolik sendrom nasıl oluşur? Hücresel mekanizmalar

Yağ dokusundan salınan proinflamatuar (iltihap yapıcı) sitokinler, ateroskleroz ve koroner arter hastalığının gelişmesinden sorumludur. Bu sitokinler özellikle, adiponektin hormonu seviyesinde azalmaya, insülin direncine ve iltihaplanmaya neden olmanın yanı sıra koroner arter hastalığının oluşumu ile de ilişkilidir. Metabolik sendrom ayrıca yağlı karaciğer (alkole bağlı olmayan), fibroz (doku hasarı), siroz ve karaciğer kanserine ilerleyebilen bir dizi karaciğer hasarını tetikleyebilir. Alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer gelişiminin kesin mekanizması bilinmemektedir. Ancak metabolik sendrom ve özellikle insülin direncinin varlığı, proinflamatuar durum ile ilişkilendirilmiştir.

İnsülin, kandaki şeker seviyesini düzenleyen bir hormondur. İnsülinin önemli görevi, kanda yükselen şekerin (enerji kaynağı olarak kullanması için) hücrelere taşınmasına yardımcı olmaktır. Kanda artan ve enerji için kullanılmayan fazla şeker, insülinin etkisiyle dokularda yağ olarak depolanır. Kanda sürekli artan şeker nedeniyle insülin fazla şekeri dokulara yeterince gönderme görevinde zorlanır ve insülin direnci gelişir. İnsülin direnci geliştikten sonra kan şekeri yüksekliği ve fazla şekerin yağ dokusu olarak depolanması devam eder. Böylelikle vücutta ve çeşitli organlarda yağ hücrelerinin artar. Bu durum da aşırı kiloya ve ardından obeziteye neden olur.

Bununla birlikte, insülin direnci, hastayı endotel disfonksiyonuna (damar içi yapı bozukluğu), damar direncine, hipertansiyona ve damar duvarı iltihabına yatkın hale getiren mikrovasküler hasara neden olur. Plazminojen aktivatör tip 1 ve adipokin düzeylerinin artmasına bağlı gelişen endotel disfonksiyonu, kanın trombojenitesine (pıhtılaşma eğilimi) neden olabilir. Bunun yanı sıra oluşan endotel hasarı, vücudun homeostazını (dengeyi koruma çabası) etkileyerek aterosklerotik hastalığa ve hipertansiyon gelişimine neden olabilir. Oluşan damar sertliği ve hipertansiyon da, iskemik kalp hastalığı ve böbrek yetmezliği gibi diğer sağlık riskleri oluşturur.

Metabolik sendrom taraması (yüksek riskli kişilerin belirlenmesi)   

Endokrin Derneği klinik kılavuzları, bir veya daha fazla risk faktörü olan yetişkinlerde üç yıllık aralıklarla değerlendirme önermektedir. Değerlendirme unsurları, kalp damar hastalığı ve tip 2 diyabet gibi metabolik risk altındaki hastaların kan basıncı, bel çevresi, açlık lipit profili ve açlık glikozu ölçümü ile düzenli olarak taranması ve tanımlanmasını içerir. Prediyabet hastaları (bozulmuş glikoz toleransı veya bozulmuş açlık glikozu), açlık glikoz ölçümü veya 2 saatlik şeker yükleme testi ile diyabet gelişimi açısından 1-2 yıllık aralıklarla taranmalıdır.

Riski yüksek kişilere Framingham Risk Puanı veya Sistematik Koroner Risk Değerlendirmesi (SCORE) gibi bir risk değerlendirme algoritması kullanılmalıdır. Bu algoritmalar sayesinde kişinin 10 yıllık kalp damar hastalığı (KDH) riskinin değerlendirilmesi yapılarak, hangi bireyin tansiyon ve kolesterol için medikal tedaviye ihtiyacı olduğu belirlenebilir.

Metabolik sendrom ile ilişkili diğer belirteçler, proinflamatuvar (iltihap yapıcı) ve protrombotik (damar hasarı ve pıhtı yapıcı) durumu gösteren yüksek düzeyde C-reaktif protein (CRP), interlökin (IL)-6 ve plazminojen aktivatör inhibitörü (PAI)-1’dir. Ancak metabolik sendrom ortamında bu belirteçlerin ölçülmesinin ve takip edilmesinin değeri net olarak bilinmemektedir. Bu belirteçlerin daha çok KDH risk değerlendirmesi ve riskin azaltılması takibinde klinik amaçlar için kullanılması daha uygundur.  AHA (Amerika Kalp Cemiyeti) ve CDC ( ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri) kılavuzları, CRP testinin metabolik sendromlu hastalarda düzenli olarak kullanılmasını tavsiye etmemektedir.

Metabolik sendrom nasıl tedavi edilir?

Metabolik sendrom, karın çevresi (abdominal) yağ, yüksek tansiyon, yüksek kan şekeri ve sağlıksız kolesterol seviyelerini içeren bir grup risk faktörüdür. Metabolik sendrom teşhisi konulursa, tedavinin amacı her bir sağlık riskinin daha kötüleşmesini önleme, dolayısıyla daha fazla sağlık riski geliştirme riskinizi azaltmak olmalıdır.

Yaşam tarzı değişikliği

Çoğunlukla metabolik sendrom için en iyi tedavi sizin yapacaklarınızla ilgilidir.  Kilo vermeye ve artan fiziksel aktiviteye odaklanan ciddi yaşam tarzı değişikliği, metabolik sendromun yönetimi için en önemli, en temel tedavidir.

  • Egzersiz yapın: Haftada beş ile yedi gün en az 30 dakika orta ila yoğun egzersiz yapmak önemlidir.
  • Diyet uygulayın: Sağlıklı bir diyet yemek, kilonuz aynı kalsa bile kolesterolünüzü, insülin direncinizi ve kan basıncınızı iyileştirebilir. Metabolik sendromlu hastaların çoğu aşırı kiloludur. Ancak kilo vermeden daha çok insülin duyarlılığını artması, uygulanan herhangi bir diyetin önemli bir sonuç hedefidir. Metabolik sendromun tedavisi için çeşitli diyet yaklaşımları savunulmuştur. Kalp hastalığı veya diyabeti olanların bu hastalıklara uygun beslenmeleri gerekir. Genel olarak, doymuş yağ, trans yağ, kolesterol ve tuz miktarı bakımından fakir; sebzeler, yağsız protein, fasulye, az yağlı süt ve tam tahıllar açısından zengin, yüksek lifli(30 gr/gün) bir diyetin metabolik sendromlu hastalara yardımcı olduğu gösterilmiştir. Akdeniz diyeti veya DASH diyeti metabolik sendromlu hastalar için ideal diyetlerdir.
  • Kilo verin: Genellikle egzersiz yapan ve sağlıklı beslenen kişilerin kilo vermesi doğaldır. Ancak aşırı kilolu veya obezler için kilo kaybı başlıca hedef olmalıdır. Kilo kaybı, metabolik sendromun her yönünü iyileştirebilir. Mevcut kilonuzun yüzde 7 ila 10'unu kaybetmek metabolik sendromun tüm parametrelerinin iyileşmesi için önemli bir başlangıç olacaktır.
  • Sigara içiyorsanız bırakın: Sigara veya tütün içilmemesi, metabolik sendromun kriterlerin biri değildir. Ancak sigara, metabolik sendromda sıkça etkilenen damar yapısını kötüleştirir ve kalp damar hastalığı gelişme riskini artırır.

İlaç tedavisi

Doktorunuz kan basıncınızı, kolesterolünüzü ve / veya kan şekerinizi düşürmek için ilaçlar yazabilir. Ayrıca inme ve kalp krizi riskinizi azaltmaya yardımcı olmak için düşük doz aspirin yazabilirler.

Metabolik sendrom tedavisinde kullanılan ilaçlar

Genellikle tip 2 diyabet tedavisinde kullanılan metformin, diyabetik olmayan ancak bozulmuş glukoz toleransı olan kişilerde diyabet gelişimini önleyebilir veya geciktirebilir. Yapılan çalışmada, metformin tedavisiyle birlikte uygun diyet ve egzersiz yapanlarda, plaseboya ile karşılaştırıldığında diyabet geliştirme riskinde yüzde 31'lik bir azalma görüldü. Ancak diyabeti önlemede yoğun yaşam tarzı değişikliği metformin kullanımından daha etkiliydi.

Bununla birlikte, metabolik sendrom hastalarının bilinen bir diyabeti yoksa, metformin ile tedavi edilmesine ilişkin yerleşik bir kılavuz mevcut değildir.

JNC (Ortak Ulusal Komite) son yönergesine göre genel nüfusun kan basıncının 140/90mmHg’den az olması; aynı zamanda diyabetiklerin ise 130/80mmHg’den az olması gerektiği bildirilmiştir. JNC-8 raporuna göre 65 yaş ve üzeri yaşlılar için tansiyon hedefi 150/90 veya daha az olması gerektiği belirtilmiştir. Bu seviyelerin üzerinde seyreden kişilere antihipertansif ilaç tedavilerin verilmesi önerilmektedir. Tip 2 diyabette hipertansiyonu tedavi etmek için kullanılan anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörlerinin veya anjiyotensin II reseptör blokerlerinin (ARB'ler) ayrıca insülin direncini azaltmaya yardımcı olup olamayacağı konusundaki veriler çelişkilidir.

Lipit düşürücü tedavide trigliserid ve LDL seviyelerini azaltmak kadar HDL seviyesini artırmak önemlidir. HDL düzeyini artırmak için hastalar öncelikle sigaradan uzak durma, kilo verme, diyet ve egzersiz uygulamaları gibi yaşam tarzı değişiklikleri konusunda desteklenmelidir. Trigliserid düzeyleri 500 mg/dl üzerinde olduğunda ilaç tedavi düşünülse de trigliserid bu seviyelerde olduğunda LDL yüksekliği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu değerler ateroskleroz ve kalp damar hastalıkları açısında riski artırmaktadır. Bu durumdaki hastalar öncelikle orta ve yoğun düzeyde statin tedavisi alırlar. Yüksek trigliserid için medikal tedavide fibratlar, niasin ve omega asitler kullanılmaktadır. Bu hastalarda, özellikle 10 yıllık aterosklerotik kardiyovasküler hastalık (ASCVD) risk skoru% 7.5'ten fazlaysa, LDL'yi% 50 düşürmek amacıyla yüksek yoğunluklu statin tedavisine alınmalıdır.

Ağır obezitesi olan hastalar obezite cerrahisinden fayda görebilir. Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ≥ 40 kg / m2 olan veya VKİ 35 kg / m2 olup ve eşlik eden yaşamı tehdit edici hastalıkları olanlara bariatrik cerrahi önerilir. Cerrahi, beslenme ve psikiyatrik istenmeyen etkilerden kaçınmak için hastaların ameliyattan sonra uzun süreli takipte kalmaları önerilir. Bunun yanı sıra, karın yağ dokusunun liposuction (yağ aldırma) ile çıkarılması, insülin duyarlılığını veya kalp krizi için risk faktörlerini iyileştirmeyecektir.

Metabolik sendrom önlenebilir mi?

Metabolik sendromu önlemek kesinlikle mümkündür. Metabolik sendromu önlemenin en iyi yolu, kalp sağlığına uygun yaşam tarzı değişikliklerini benimsemektir. Metabolik sendrom riskini azaltmak için ideal bir bel çevresine sahip olmak, kan basıncı ve kolesterol ölçümlerini sağlıklı seviyelerde korumak gerekir. Bunu da uygun diyetle birlikte egzersiz yapıp, ideal kiloda kalarak ve insülin direncini azaltarak sağlayabilirsiniz.

Metabolik sendromu önlemede anahtar hamle ideal kiloyu korumak olmalıdır. Bunu sağlamak için meyve, sebze ve tam tahıllardan oluşan sağlıklı bir diyet yapın. Kilo almayı önlemek veya istenmeyen kiloları verebilmek için fizik egzersizlerden faydalanın. Düzenli fiziksel aktivite kan basıncınızı, kan şekerinizi ve kolesterol seviyenizi düşürür. Ağır bir egzersiz programına başlamayı veya diyetinizde büyük değişiklikler yapmayı düşünüyorsanız öncesinde doktorunuzla konuşun.

Metabolik sendromun önlenmesinde yapılması gerekenlerden biri de düzenli doktor ziyaretleridir. Doktoruz bu ziyaretler sırasında fizik muayene ve bel çevre ölçümlerinizi yapabilir, metabolik sendromun erken gelişimini gösterebilecek kan basıncınızı ve kan çalışmanızı ölçebilir. Durumun erken teşhisi ve tedavisi, uzun vadede sağlık komplikasyonlarını (istenmeyen durum) azaltacaktır.

Metabolik sendrom diyeti 

Metabolik sendromda uygulanacak diyet insülin duyarlılığını arttıran, kan basıncını azaltan, lipit seviyelerini düzenleyen ve kilo verdiren bir diyet modeli olmalıdır. Akdeniz diyeti saydığımız tüm kriterleri fazlasıyla karşılamaktadır.

Akdeniz diyetinde kullanılan temel besinler arasında meyveler, sebzeler, kabuklu yemişler, tam tahıllar ve zeytinyağı bulunmaktadır. Akdeniz diyetini düşük yağlı, başka bir diyetle karşılaştıran bir çalışmada, Akdeniz diyet grubundaki deneklerde daha fazla kilo kaybı ile birlikte daha düşük kan basıncı, lipit profili güçlenmiş, insülin duyarlılığı artmış, inflamasyon ve endotel disfonksiyonu (damar içi hasarı) belirteçleri daha düşük seviyelerde olduğu gözlenmiştir.

DASH diyeti, Akdeniz diyeti ile benzerlik taşıyan bir diyettir. Günlük tuz tüketimi 1500-2300mg ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca DASH diyetinde Akdeniz diyetine kıyasla daha fazla süt ürünleri (düşük yağlı) tüketimi teşvik edilir. DASH diyetini, sağlıklı gıda seçimlerini vurgulayan kilo azaltıcı bir diyetle karşılaştırıldığında, kilo kaybının daha fazla olmasının yanında diyastolik kan basıncında, trigliserid düzeyinde ve açlık kan şekerinde olumlu gelişmeler gözlenmiştir.

Yüksek lifli diyetin (30mg/gün), Amerikan Kalp Cemiyetinin önerdiği bir diyetle karşılaştırıldığında kilo kaybında, sistolik ve diyastolik kan basıncında benzer değişiklikler görülmüştür.

Düşük glisemik indeksi olan besinler kan şekerini ve lipit seviyelerini iyileştirebilir. Glisemik indeksi / glisemik yükü düşük olan, rafine tahılları tam tahıllar, meyveler ve sebzelerle değiştiren ve şeker içeriği yüksek olan asitli içeceklerin kullanılmadığı bir diyet, metabolik sendromlu hastalar için yararlı olabilir.