"Kanserin çaresi bulundu!" ifadeleri ile başlayan cümlelerin ardı arkasının kesilmediği şu dönemde, geçmişi yıllar öncesine dayanan ve her yıl tazelenen yeni bir bilgi gündemde: Kanser aşısı!

Kanser alanında Küba ile adeta özdeşleşen kanser aşısını her yönü ile ele almaya karar verdik. Çünkü kanser hastalarının ve yakınlarının akıllarına en çok takılan sorulardan biridir Küba aşısı... Peki nedir kanser aşısı? Gerçekten kanser tedavisinde bir umut mudur? Kanserde aşı çalışmaları 1960'lardan beri yapılmakta iken Kübalılar'ın aşısı neden bu kadar dikkat çekmiştir? Bu konuda aklınızdaki tüm sorulara bu yazıda tatmin edici cevaplar bulacağınızı düşünüyorum.

Küba Kanser Aşısı Tartışmalarının Başlangıcı

İnsanlar Küba kanser aşısıyla, 2013’de "kanserin aşısı bulundu" algısı oluşturan haberler sayesinde tanıştı. Aynı yıl Amerika Kanser Kongresi’ne sunulan ve aşı ile ilgili yapılan araştırmada, 176 hasta iki gruba ayrıldı. Çalışmada dördüncü evre ve küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastalara, artık kliniklerde bu hasta grubunda tercih edilmeyen kemoterapi ilaçları kullanıldı. Yanıt alınanlar iki gruba ayrılarak bir gruba aşı uygulandı. Aşı alan grubun yaşam süresi, tedavisiz kalan gruba karşı 2 ay üstünlük sağladığı saptandı. Henüz çalışmanın kapsamlı verileri içeren yazılar bilimsel bir dergide yayınlanmadan, basında yer alan haberlerin gücüyle, adeta her kanser türüne etkili olan ve hastalara şifa sunan bir algı oluşturuldu. Küba’nın masumiyet algısının da etkisiyle bu süreçte çok sayıda ve her türden kanser hastası, Küba’ya şifa amacıyla ulaşmaya çalıştı. Bir grup hasta bu yolda tedavilerini aksatarak sağlığını kaybetme noktasına geldi. Aslında işin gerçeği şuydu; aşı yalnızca dördüncü evre akciğer kanserinde kullanılabiliyordu ve henüz bilimsel veriler bu kanser türünde bile yeterliği olmadığına işaret ediyordu.

Küba Aşısının Bir Uygulama Alanı Var mı?

Bu aşının, 2014 yılında Clinical Cancer Research dergisinde yayınlanan makalesinden çıkarılan bilimsel sonuç aşının, dördüncü evre akciğer kanserinin tedavisinden çok klinik araştırmalarda denenebilir oluşudur. Türkiye’de onkoloji kliniklerinde kanser hastalarına hizmet veren doktorların bilimsel çerçevede insani çabaları sonuna kadar zorladıkları bilinen bir gerçek. Bu gerçeğin göz önüne alınmasıyla yanlış anlamaya yol açacak haberlere yer verilmemesi, hastaların da tedavi süreçlerini olumsuz etkileyebilecek bir ruh hali içine girmesini engelleyecektir.

Küba Sağlık Araştırmalarında Nerede?

1960’larda Küba'da başlayan biyoteknoloji yatırımları ile kendi tıbbi ilaç ihtiyacının yüzde 80’ni karşılayabilen Küba, biyoteknoloji ürünlerindeki ihracat rakamını 2005 yılında 300 milyon dolara ulaştırmıştır. Böylece Küba’daki biyoteknoloji endüstrisi yenilikçi aşılar geliştirmeye başlamıştır. Örneğin bu ülkeden geliştirilen Hepatit B aşısı FDA tarafından 2001 yılında pre-qualification aldı, şu anda 30’dan fazla ülkede satılıyor. Menenjit aşısı Latin Amerika ülkelerine gönderiliyor. 2000 yılından sonra Küba kanser aşılarıyla ilgili azımsanmayacak oranda patent başvurusunda bulundu. Ancak yararı kanıtlandığı iddia edilen aşıların verileri uluslararası bilim camiasını ikna edemedi ve ülkemiz dahil olmak üzere hiçbir batılı ülkede onay alamadı.

İlgili konu: Küba’nın kendi resmi verileri ile KÜBA’da KANSER

Kanser Aşısında Aynı Başarıyı Yakalamak Neden Bu Kadar Zor?

Çünkü kanser tek bir hastalık değildir. Kanser hücresi ile mücadele ederken, aynı anda süreçte aktif rol alan birden çok sorun da yaşanır.

Kanser tedavisinde zorluklar şöyle özetlenebilir:

  1. Bu hastalıklar grubunun, henüz bir kısmı netleşmeyen, binlerce sayı ve çeşitte moleküler ve genetik mekanizmalar barındırması,
  2. Kanserlerin insan vücudunda kompleks bir tümör mikroçevresi içinde organize olması ve
  3. Kanserli hücrelerin, neredeyse akıllı bir organizma gibi davranarak, kendilerini çevresel koşullara hızlıca adapte etmeleri ve buna bağlı olarak ilaçlara direnç geliştirmeleri.

Akciğer kanseri aşısında güçlüğü sadece Küba yaşamıyor. Bugüne kadar özellikle akciğer kanser hücre yüzeyinde bulunan MAGE-A3, MUC-1, BLP25, tecemotide isimli proteinlere karşı geliştirilen akciğer kanseri aşıları ile yapılan geniş kapsamlı klinik araştırmalar da başarısızlığa uğramıştır.

Küba Aşısı Nasıl Çalışıyor?

Şu an aktif pazarlandığı bilinen 2 çeşit Küba aşısı vardır: CimaVax-EGF ve Vaxira.

CimaVax bir peptid / antijen aşısıdır. Peptid aşıları kanser hücrelerinin yüzeylerinde belli proteinleri veya proteinlerin kısımlarını kullanarak bağışık sisteminin aktif hale gelmesini amaçlar. Kanser antijenleri aynı zamanda aşının daha iyi çalışmasını sağlayan moleküllerle karıştırılır. Bu moleküllere adjuvan denir. Adjuvanlar vücudun hücreleri yabancı olarak tanımasını ve bağışıklık tepkisi oluşturmasına yardımcı olur. Adjuvanlara örnek olarak sitokinleri (interlökin 2) verilebilir.

Küba aşısı denildiğinde akla ilk olarak CimaVax gelir. Bu aşıda EGF adlı molekül (peptid yapıda antijen) adjuvanlarla zenginleştirilip hastaya enjekte edilir. Buna karşılık hastada antijen sunan hücreler ve antikor üreten B hücreler üzerinden bir immün yanıt oluşturulması hedeflenir. EGF, özellikle belli kanser hücrelerinin yüzeyinde yoğun bir şekilde bulunan kendi reseptörüne (EGFR) bağlanır. Aşı sonucu oluşması tetiklenen antikorların bu EGF’yi bağlayıp, EGFR reseptörünün kanser hücresine büyüme ve çoğalma sinyali vermesinin önüne geçilmeye çalışılır.

cimavax 1024x790

Varixa aşısında ise, akciğer kanseri hücrelerinde yoğun bir şekilde bulunan hücre zarı elemanı NeuGcGM3 hedef alınmıştır ve hastaya bu moleküler hedefe karşı geliştirilen racotumomab adlı antikor enjekte edilmektedir.

Küba Aşısının Etkinliği Hakkında

Bu aşıların akciğer kanseri veya başka herhangi bir kansere sahip hastalarda anlamlı bir yaşam süresi katkısı sağladığı, aradan yaklaşık 10 yıl geçmesine rağmen herhangi bir bilimsel yayın ile gösterilmedi. Buna paralel olarak şimdiye kadar herhangi bir ülkenin sağlık otoritesi tarafından kullanım onayı almadı. Şu an için alternatif tıp ürünlerine benzer bir şekilde pazarlanmakta ve adeta bir sağlık turizmi aracı olarak kullanılmaktadır.

Küba aşılarının sunduğu bağışıklık yanıtı, bağışıklık sisteminin ana hücreleri (T-hücre, NK’lar ve makrofajlar) üzerinden değil antikorlar üzerindendir, bu nedenler oldukça kısa süreli bir fayda gözlenmektedir. Ayrıca zayıf bir bağışıklık tepkisi sunmaktadır. Bunun yanı sıra küçük hücreli olmayan akciğer kanseri çok sayıda antijenlere sahiptir. Bu sebeple tek bir antijeni hedef alan bu aşının tedavideki etkisi düşük olmaktadır. Akciğer kanserleri tümör mikroçevresinin oldukça etkili olduğu kanser türleridir. Tümör mikroçevresindeki farklı hücreler bağışıklık sisteminin baskılanmasını sağlar. Bu da bağışıklık sisteminin aktivitesini artıran kanser aşılarının etkisinin azalmasına yol açar.

Akciğer Kanserinde Aşı Tedavisi Tamamen Rafa Kaldırıldı mı?

Aşı çalışmalarından sonra özellikle immünoterapilerde elde edilen başarı doğrultusunda kanser hücresi ve savunma hücreleri arasındaki ilişki artık daha iyi anlaşıldı. Önceleri basitçe geliştirilen kanser aşısı ile vücuttaki savunma hücrelerinin harekete geçirilmesi hedeflenirken şimdilerde kanserli hastanın savunma hücrelerindeki fren mekanizmaları saptandı. Yeni geliştirilen fren mekanizmasını ortadan kaldıran ilaçlar ile aşı kombinasyonları belki de aranan sonucu hekimlere sunacaktır. Ne var ki hasta tedavisi bilimsel kanıtlar olmadan varsayımlar ile yapılamaz.

İlgili konu: Yeni Bir Kanser Aşısı, İleri Evre Akciğer Kanseri için Umut Veriyor

Dördüncü Evre Akciğer Kanserli Hastalar Bu Aşıyı Olabilir mi?

Yapılan çalışma bilimsel açıdan oldukça zayıf. Güvenilir bir çalışmada güncel kanıtlanmış tedaviler kullanmalı ve yeni denenecek ilaç veya aşı zayıflatılmış, yani tedavisiz bırakılmış bir gruba karşın değil, rutin pratikte kullanılan ve etkinliği kanıtlanmış bir tedavi grubuna karşı yarıştırılmalıdır. Küba aşısı ile yapılan çalışmada elde edilen yaklaşık 8 aylık bir yaşam süresinin modern tedaviler ile elde ettiğimiz tedavi sürelerinin oldukça gerisinde olduğunu, 1980-1990 yıllarına ait tedavi verileri ile örtüştüğünü görüyoruz. Günümüzde dördüncü evre akciğer kanserinde her ne kadar meme kanserindeki başarı yakalanamasa da ciddi düzeyde yol alınmıştır. Son 15 yılda akciğer kanserini çok daha iyi tanınmıştır, alt grupları daha iyi saptanmış ve hassas tıp denilen, kişiye ve tümöre özgü tedaviler ile buluşturabilmiştir. Eskiden hiç görülmeyen 2-5 yıl, hatta daha uzun yaşayan dördüncü evre akciğer kanserli hastaları görür olmak hekimler için de umut verici ve sevindiricidir. Tüm bu gerekçeler doğrultusunda Kübalı meslektaşlarımızın iddia ettiği akciğer kanseri aşılarını hastalarımıza önermiyoruz.

Küba biyoteknolojide başarılı. Hepatit B aşısı FDA’dan onay aldı. Menenjit aşısı Latin Amerika ülkelerine gönderiliyor.

Yararı kanıtlandığı iddia edilen aşının verileri bilim camiasını ikna edemedi. Ülkemiz dahil batılı ülkelerden onay alamadı.

Umut Aşısı Olan Türk Hasta Yaşamını Kaybetti

2013’te kansere yakalanınca Küba’ya giden ve aşı olan Burhanettin Çevik, Küba aşısı olduktan 7 ay sonra hayatını kaybetti. Eşinin aşıyla iyileştiği yönündeki haberlere isyan eden acılı eş Behice Çevik, yaşadıkları süreci şöyle açıkladı: Küba’da doktorlar eşime 6 doz aşı verdi. İkisini orada yaptırdık. Diğer dört aşı ise Türkiye’de yapıldı. Doktorlar kemoterapiye devam etmemizi söylediler. Aşının ardından eşim kansere yakalanmadan önceki halinden bile daha dinç ve sağlıklı gözüküyordu. Fakat aşı kanserin yayılmasını durdurmadı. Sadece ağrılar ve vücudundaki şişlikler azaldı. 5 ay sonrasında ilacın direnci kırıldı. Kanser tüm vücuduna yayıldı. Bir ay yoğun bakımda kaldı. Son arzusu kızını gelinlikle görmekti. Düğünün ertesi günü de Burhanettin’i kaybettik. Ölümünün ardından bir yıl geçmesine rağmen hâlâ ilacın eşimde etkili olduğu yönünde haberler yapılıyor. Aşı kanseri kesinlikle engellemiyor. Sadece biraz daha yaşamak isteyenler için ağrısız süreç imkanı veriyor.