Meme bulunduğu yer itibarıyla kolay tanımlanabilen bir organ olduğu için, ilk çağlarda dahi meme kanseriyle ilgili yazılı kayıtların ve örneklerin oluşu çok da şaşırtıcı değildir.

İlk Çağlarda İnanışlar ve Uygulamalar

Kansere dair ilk yazılı kayıtlar olan Edwin Smith Papirüsü meme kanseri hakkında idi ve milattan önce 3,000 - 2,500 yıllarına yani günümüzden yaklaşık 5000 yıl önceye aitti. Bu papirüste meme kanserinin cerrahisine dair özgün açıklamalar mevcuttur. ‘’Meme dokunulamayacak durumda, şiş ve kanser memenin her yanına yayılmış’’ olduğunda hastalık iyileştirilemez olarak nitelendirilmiştir. Eski çağlarda Yunanistan’da meme hastalıklarından kurtulmak için Tanrı’dan yardım istenirmiş. Bu da Yunan tapınaklarında Asklepios’a (Yunan Mitolojisi’nde Tıbbın ve Sağlığın Tanrısı) meme şeklinde sunulan adaklarla kanıtlanmaktadır. M.Ö. 1600’lerde antik Mısır parşömenlerinde koterizasyonla (dağlama) tedavi edilen 8 meme kanseri vakası tanımlanmaktadır. Milattan önce 400’de “Tıbbın Babası” Yunanlı filozof Hipokrat, kanserin nedeni olarak insan vücudundaki dört sıvının (kan, balgam, sarı safra ve siyah safra) dengesizliği görüşü ortaya atmıştır. Özellikle siyah safranın kansere yol açtığı fikri bin yılı aşkın süre hakim görüşlerden biri olmuştur.

İskenderiyeli Aziz Leonidas M.S. 1. yüzyılda, meme tümörlerinin ustalıkla ve cesaretle cerrahi olarak çıkarılması ve koter (dağlama) yaklaşımlarını ayrıntılı bir şekilde açıkladı. Bedende geniş bir kesi ile belli bir boyuttaki tümörler çıkarılarak, günümüzün cerrahi uygulamalarındaki onkolojik prensiplerin temelleri bu yıllarda atılmıştır. M.S. 200’de meme kanserini atfederek Galen, kanda siyah safra birikiminin sistemik bir hastalık olduğu sonucuna varmıştır. Bu eski zamanlarda yaşayan hekimler mensturasyonun (regl) kesilmesinin bir şekilde kanserle ilişkili olduğunu kabul etmiştir; aslında bu, ileri yaşla kanser arasında bir ilişki olabileceği anlamındadır. Bu teori doğrultusunda Galen cerrahi yaraların rahatça kanamasına izin vererek siyah safranın dışarı atılmasına izin vermiş ve açılmış bir damarın bağlanması için ip veya tel kullanılmasını uygun bulmuştur.

Orta Çağlarda Cerrahi Açıdan Duraklama

Milattan sonra 476 ve 1.500 arası tıpta anlamlı bir ilerleme kaydedilememiştir. O dönemdeki Hrıstiyan inanışlarına göre barbarlık olarak algılanan cerrahi yerine hastalıkların mucizelerle ve inançla iyileşmetirilmesi yeğlenmiştir. İslami oluşumun titiz bir çeviriyle Yunan tıbbını hayata döndürmesi, gelecek nesiller için tıp bilgilerini kurtarmıştır. 10. yüzyılda İran kökenli İslam bilgini İbn-i Sina (batıda Avicenna olarak bilinir) ve Albucasis (Ebu Al-Kasım Al-Zahrawi, İspanya) ve 12. yüzyılda Maimonides (İspanya) İslami zaferlerin sınırlarını genişletmek için tıbbi başarıyı yayan tanınmış üç ünlü hekimidir. Ebu’l-Kasım cerrahide koter (dağlama) kullanımını oldukça desteklemiştir. Tümörü yok etmek ve ameliyat edilebilir hale getirmek için yakıcı macun kullanımı, günümüzde büyük meme kanserlerinde kemoterapi kullanımı ile aynı mantığı hatırlatmaktadır. Ebu’l-Kasım, Henri de Mondeville (Fransız cerrahisinin “babası”, 13. yüzyıl) ve Guy de Chauliac (Fransa, 14.. yüzyıl), cerrahi armamentariyumuna (tüm tıbbi teknikler, tüm tıbbi donanım ve levazım (hekim, sağlık kurumu, vs. tarafından kullanılan); belli bir görev için kullanılan levazım ve donanımın tüm çeşitliliği) meme tümörlerinin hızlıca alınmasına yardımcı olan eşsiz tıbbi malzemeler tanıtmıştır.

Rönesans: Sanatın ve Cerrahi Oluşumunun Kutsanması

16 – 18. yüzyıllar yanlızca sanatsal yaratıcılığın beslenmesini değil, cerrahinin doğuşunun altın çağı olarak da görülmüştür. Cerrahideki beceri, berber yaklaşımından kurtularak 16. yüzyılda Belçika’da Andreas Vesalius tarafından insan vücudunun anatomik keşfi ile gelişmiştir. İngiltere ve Fransa’da 18. yüzyılda, memenin Cooper ligamentleri ve Sappey’in subareolar lenfatik (lenf damarları) ağı bu dönemde yerini almıştır. Aynı dönemde John Hunter (cerrahinin İskoç babalarından biri) meme kanserinin nedeni olarak “siyah safra”yı lenfle değiştirmiştir. Koyulaşmış süt, travma, kişilik tipi, maruz kalınan hava ve enfeksiyon gibi birçok teori karsinogenez (kanserin oluşumu) kavramının içini beslemiştir. Bu dönemde, memede sadece tümörlü bölgenin çıkarıldığı basit bir lumpektomiden, memenin tümünün göğüs duvarı kası olan pektoralis ile birlikte radikal olarak alınmasına kadar kahramanca yapılan birçok cerrahi uygulama tıbbi kayıtlarda hayat bulmuştur. Anestezinin olmadığı hatırlanacak olursa tüm bu yapılanlar etkili ve takdire şayandır; yetenek ve hız başarılı bir cerrahta olması gereken özellikler olmuştur. Bir başka akılda kalması gereken nokta ise, o dönemde cerrahinin tedavi ümidi için tek yöntem olduğudur. Ayrıca ligasyon (iple veya telle bağlayarak) veya kurşun levhanın kullanılarak memenin alınmaya çalışıldığı başka uygulamalar da kayda geçmiştir.

2. bölüm için tıklayınız