Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kanser, kalp hastalıklarından sonra ikinci sırada yaşam kaybı nedenidir. Fakat bu oran yıldan yıla azalmaktadır. Ve bunun en önemli sağlayıcısı kanser ile ilgili alınan önlemler ve tedavi çalışmalarıdır. Peki önlem derken neleri kast ediyoruz? Özellikle yaşam tarzının değiştirilmesi ve kanser taramalarına öncelik vermek, erken tanıda önem arz etmektedir.

Jama Onkoloji'de yayımlanan çalışmada, özellikle dört alışkanlığın kanser riskini artırdığı gözlemlenmiştir. Bunlar: sigara kullanımı, alkol kullanımı, beslenme alışkanlıkları (obezite) ve hareketsizlik. Bu 4 alışkanlıktan uzak duran kişiler kanser için düşük risk taşımaktadırlar. Şimdi bu maddelere göz atalım:

Sigara: En az 12 kanser türünün sigarayla ilişkisi kanıtlanmıştır. Yaşam biçiminin ve bilhassa sigara kullanımının bırakılmasıyla akciğer kanseri %80-90’a kadar önlenebilmektedir. Diğer kanserlerde ise %10’dan %70’e kadar kanser riski önlenebilmektedir.

Alkol: Alkol kullanmayanlar veya az kullananlar düşük risk taşımaktadırlar. Alkol kullanımı kalın bağırsak (kolorektal), meme, ağız, farinks (yutak), larinks (gırtlak), özofagus (yemek borusu) ve karaciğer kanserlerinin oluşmasında rol almaktadır.

Beslenme Alışkanlıkları: Beden kitle indeksi (BKİ), boy ile olması gereken vücut ağırlığını değerlendiren bir ölçüttür. Özellikle obeziteyi tespit etmede kullanılan bir birimdir. Ve kilo/boyun karesi şeklinde hesaplanmaktadır. Yazımızın konusun olan çalışmada bu değerin 18.5 - 27.5 arasında olmasının kanser riskini azalttığı gösterilmiştir. Obezite yemek borusu, kolorektal, endometrium (rahim), böbrek, karaciğer, menopoz sonrası meme kanseri riskini arttırmaktadır.

Egzersiz: Düzenli egzersiz yapmak kolorektal, endometrium, meme kanser riskini azaltmaktadır.

Obezite ve hareketsizlik daha agresif kanserlere yol açabilmekte ve kanser riskini yükseltmektedir. Ayrıca hastalık sürecinde çevresel faktörlerin etkisinden kurtulmak sürecin seyrini hafifletmektedir.

Ayrıca görülmüştür ki düşük risk taşıyan kişiler sağlıkları konusunda daha bilinçlidirler. Bu kişiler kanser görüntüleme yöntemlerine daha kolay ulaşabilmektedir. Örneğin: bu çalışmada son 2 sene içerisinde mamografi yaptıranların oranına baktığımızda ,düşük risk taşıyanlarda %83 iken, yüksek risk taşıyanlar %78’tir. Ya da kolorektal kanserde endoskopik görüntüleme yaptırma oranlarına baktığımızda düşük risk taşıyanlar yüksek risk taşıyanlara göre daha fazladır.

Sonuç olarak kanser oluşumunda, her ne kadar kök hücre bölünmesi sırasındaki random/rastgele mutasyonlar önemli bir yer tutsa da, yaşam biçiminin etkisi göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Kontrollerimizi yaptırmak, yaşam biçimimizi ve alışkanlıklarımızı değiştirmeye çalışmak kanser için alabileceğimiz önlemlerdendir. Böylece hastalığın önüne geçebilir ya da süreci yumuşatabiliriz.