Deliryum, ani başlayan, saatler günler içinde belirginleşen kafa karışıklığının hakim olduğu bir tablodur.
Bilinçte dalgalanmalar, kafa karışlığı, dikkat ve bellek sorunları, huzursuzluk ya da tam tersi şekilde aşırı yavaşlama hali ile aşağıda biraz daha ayrıntılı tarif edilecek olan varsanı ve sanrı denilen bulguların sıklıkla eşlik ettiği deliryum tablosu, kanser hastalarımızda da rastladığımız acil tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur.
Deliryum nedir?
Bedenimiz yaşamda kalabilmemizi sağlayan oldukça karmaşık, biyolojik bir dengeye sahiptir ve bu denge, bedenin, işlevlerini en verimli şekilde sürdürebilmesi için şarttır. Bu biyolojik denge bir sebeplerle bozulduğunda etkilenen organlara bağlı olarak çeşitli hastalıkların belirtilerini gözlemlemeye başlarız. Bu denge bozukluğu, beynin işleyişini etkilediğinde ise hastalarda birçok ruhsal hastalık belirtisinin bir arada görülebildiği deliryum - delirium - tablosu ortaya çıkabilir. Yani deliryum, ağır bir ruhsal hastalık izlenimi verse de, esasen bozulmuş olan bedensel dengenin, beyni etkilemesiyle ortaya çıkan belirtiler kümesidir.
Deliryum belirtileri
Bilinçte dalgalanma ve oryantasyon bozukluğu: Bilinçlilik halini, uyanık olma ve etrafa olan farkındalığın tam olması şeklinde tarif edebiliriz. Deliryumda bu uyanıklılık ve çevreye farkındalık hali gün içinde dalgalanmalarla seyreder. Gün içinde bir an etrafında olup bitene farkındalığı tam olan, zihni berraklaşan hastalarımız birkaç saat sonra belirgin kafa karışıklığı yaşayabilir. Özellikle geceleri kötüleşmeler daha sık yaşanır ve kişi günün hangi saatinde, hangi günde, hangi ayda ya da yılda olduğunu bilemeyebilir. Nerede olduklarını ve niçin orada olduklarını hatırlayamayabilir, başka bir yerde olduklarını sanabilir, zaman zaman çevrelerindeki kişileri tanıyamama ve karıştırma da gözlenebilir.
Uyku uyanıklık döngüsünde bozulma: Deliryum sürecinde hastaların gece gündüz döngüleri tersine dönebilir ve geceleri uyumayan, uyuyamayan hastalar, gündüzleri uyuklayarak geçirme eğilimde olabilir. Düzenli gece uykusunun alınamaması ise tablonun şiddetlenmesinde önemli bir etkendir.
Dikkat ve hafıza sorunları: Şiddeti değişmekle birlikte deliryum tablosunda hastalar, dikkatlerini toplamakta, konsantrasyonlarını sürdürmekte güçlük çekerler. Bazen dikkati sürdürememe o kadar belirgin olur ki, karşısındakilerin dediklerini anlamasına, bazen de doğru kelimeleri bulup, düzgün cümleler kurarak derdini anlatabilmesine engel olabilir. Zaten zaman, yer ve kişiler konusunda da kafaları karışık olduğu için, konuşmaları dinleyenlere dağınık ve saçma gelebilir.
Algılar ve düşünceler: Deliryum tablosunda beyin işleyişinin bozulması nedeniyle hastalarımız gerçekte var olmayan ancak onların 5 duyu yolu ile algıladıklarını iddia ettikleri bazı uyaranlardan bahsedebilirler. Varsanı - halusilasyon da denilen bu durumlarda hastalarımız, başkalarının görmediği şeyleri gördüklerinden, duymadıkları sesleri duyduklarından bahsedebilirler. Örneğin odada birinin gezdiğini, duvarda örümceklerin, böceklerin dolaştığını, birilerinin onlara seslendiğini söyleyebilirler. Bazen de, tuhaf, gerçek olması mümkün olmayan ancak onların güçlü bir şekilde inandığı düşüncelere sahip olabilirler. Sanrı olarak da tarif edilen bu durumlarda, kendilerine birilerin zarar vereceği düşünceleri hakim olabilir. Bu sebeple, hemşireler tedavi verirken ya da aile bireyleri kendilerini besler iken zehirlenebileceği düşüncesini ve korkusunu yaşayabilirler.
Duygular ve davranışlar: Deliryumda başlamadan hemen öncesinde silik duygusal değişiklikler yaşanır. İç sıkıntısı, çabuk öfkelenme, aşırı kaygı ve huzursuzluk hali, çabucak duygulanarak ağlama gibi yoğun duygular görülebileceği gibi, tam tersi şekilde aşırı bir durağanlık ve çevreye kayıtsız hali de gözlenebilir. Hiperaktif deliryum denilen ve huzursuzluk ve yerinde duramama halinin belirgin olduğu durumlarda, devamlı yataktan kalkmak isteme, yargılama ve doğru karar verme süreçlerinin bozulması nedeniyle de damar yollarını ve serumu sökmeye çalışma, hastaneden gitmeye çalışma gibi uygunsuz davranışlar sıklıkla gözlemlenebilir. Hipoaktif deliryum tablosunda ise hastalar daha az iletişime girer, daha az hareket eder ve günün büyük bir kısmını uyku halinde geçirebilirler.
Hastalarımızın sadece yarısı, yaşadıkları bu deneyimi hatırlayabilmektedir. Öte yandan hasta yakınları için, korkutucu olabildiği gibi, belirtilerin yönetilmesi güç olduğundan aynı zamanda zorlayıcı da bir dönemdir.

Kanser hastalarında deliryum nedenleri neler olabilir?
Beynin işleyişini etkileyip, deliryuma sebep olabilecek etkenler:
- Enfeksiyonlar
- Vücudun çeşitli sebepler ile (örneğin ishal , kusma) susuz kalması (dehidratasyon)
- Vücutta tuz, potasyum, kalsiyum, magnezyum gibi minerallerin dengesinin bozulduğu durumlar
- Oksijenlenmenin bozulması (akciğerlerin nefes alıp verme işleminde yetersizlikler olduğunda)
- Şiddetli kontrol altına alınamayan ağrılar
- Kabızlık (özellikle yaşlı hastalarımızda)
- Direkt beyin kaynaklı etkenler (örneğin beyin tümörleri, kanserin beyne yaptığı metastazlar, beyinde damar tıkanıklığı ya da kanama)
- Kanserin salgıladığı ya da vücudun kanser hücrelerine karşı salgıladığı bir takım vücut kimyasalları
- Böbrek, karaciğer gibi organ yetmezlikleri
- Hormonal dengesizlikler (tiroid bezinin az/çok çalışması, şeker düşüklüğü)
- Kemoterapi ya da radyoterapinin yan etkisine ikincil olarak
- Kanser tedavisi dışı ilaçların bir yan etkisi olarak (örneğin morfin türevi kuvvetli ağrı kesiciler, yatıştırıcılar, kortizon tedavileri, aritmi ilaçları vb.)
- Uzun süreli beslenme yetersizlikleri - kaşeksi
Deliryum kanser hastalığına özgü değildir. Kanser hastalığı ve bununla ilişkili sebepler dışında da, büyük ameliyatlardan, ciddi travmalardan, önemli sistemik enfeksiyonlardan sonra da deliryum olabilir. Görüldüğü üzere vücudun dengesini bozulabilecek her durum deliryuma sebep olabilir. Bedensel dengesizlik giderildiğinde ise çoğu zaman deliryum tablosu da ortadan kalkar.
Delirium tanısı nasıl konulur ?
Deliryum tanısı hasta ve hasta yakınlaından alınan hikaye ve psikiyatrik muayene ile konulur. Ciddi ya da kronik hastalığı olan kişilerde, ani başlangıçlı, bilinçte dalgalanmalar ile giden, kişinin çevresiyle iletişimini bozan, zamana, bulunduğu yere ve çevresindekilere farkındalığını azaltan yukarıda ayrıntılarıyla verilen belirtiler kümesi gözlenmesi halinde derhal doktoruna haber verilmelidir.
Hekiminiz ve psikiyatri hekimi, deliryumu diğer hastalıklardan ayırd etmek için, geçmiş ruhsal hastalık öyküsü hakkında da hasta yakınlarından bilgi isteyebilirler. Çünkü demans hastaları, kafa travması öyküsü olan ya da alkol bağımlılığı hikayesi olan hastaların deliryuma daha yatkın olduğu bilinmektedir ve tedavileri farklılıklar içermektedir. Muayene sırasında doktorlarınız hastanın bilişsel işlevlerini ölçebilecekleri kısa testler uygulayabilirler.

Deliryum nasıl tedavi edilir ?
Deliryum bedensel sorunların ruhsal hastalık görüngüsünde ortaya çıkması olduğundan temel tedavi altta yatan bedensel sorunun tespiti ve tedavisidir. Altta yatan sorunun tespiti için fizik muayene yanında kan testleri istenebilir. Şüphelenilen hastalığa göre zaman zaman radyolojik görüntüleme (akciğer grafisi, tomografi, MR) istenebilir.
Tetkikler sonucunda tespit edilen probleme yönelik tedavi uygulanır. Deliryum, vücutta su tuz minarel dengesizliğine bağlı ise sıvı takviyesi ve eksik minerallerin yerine konulması bir tedavi seçeneğidir. Altta yatan sorun enfeksiyon ise, antimikrobiyal ilaçlar ile tedavisi öncelikli olacaktır. Ağrı ise ağrının giderilmesi, ağrı kesiciler ise, ilaç sadeleştirilmesi veya doz azaltılması tablonun düzelmesini sağlayabilir. Yani sorun ne ise tespiti ve tedavisi deliryumun esas tedavi şeklidir. Deliryum ne kadar sürede geçer sorusunun cevabı da altta yatan durumun tedavisine bağlıdır. Ancak ne yazık ki tüm çabalara rağmen birçok hastada deliryuma sebep olabilecek sorun net olarak tespit edilememektedir.
Altta yatan hastalığı tedavisi sırasında, hastanın yaşam kalitesini arttırabilmek, uyku uyanıklık düzenini sağlamak, farkında olmadan kendisine veya çevresine zarar verme riskini azaltmak da en birincil amaçtır.
Bu sebeple hastaları
- Mümkünse kalabalıktan ve gürültüden uzak, tek başına bakım alabileceği ve hem hasta yakınları hem de tedavi ekibince yakından takip edilebilecek bir odada gözlemek uygun olacaktır.
- Gece olduğunda ışıkları loşlaştırmak ya da kapatmak gündüz olduğunda ise gün ışığının odaya girmesini sağlamak, gece gündüz döngüsünün düzelmesini destekleyecektir.
- Hastalarımızın kafası karışık olabileceğinden, kendisi ile ilgilenen kişilerin konuşmaya başlamadan kendisini tanıtması, mümkünse aynı hemşireler ve bakım verenler tarafından bakılması, sık sık nerede olduğu, niçin burada olduğu, haftanın hangi günü olduğu, ne kadar süredir hastanede olduğu gibi bilgilerin aktarılması, hastanın yeniden etrafa farkındalığını artıracaktır (re-oryantasyon)
- Benzer şekilde odada, takvim, saat ya da aşina oldukları eşyaların bulunması da çevresine farkındalığı destekleyecektir.
- Hasta huzursuz ve sıkıntılı olduğu durumlarda telkin edilmelidir. Zaman zaman hayaller görme ya da sesler duyma nedeniyle hastalarımız çok huzursuz olabilirler. Bu durumda hasta yakınları ne hayalleri onaylayıp eşlik etmeli (Örneğin: Evet anne ben de o örümcekleri görüyorum, temizleteceğim sen kafana takma), ne de hastayı olmadığına dair ikna etmeye çalışmaladır. (Örneğin; öyle bir şey yok, gel bak dokunmaya çalış istersen vs). Yapılması gereken, hastanın sıkıntısının fark edildiğini belli etmek ve dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışmak olacaktır. (Örneğin: Ben senin gördüğün örümcekleri görmüyorum ama senin çok sıkıntılı olduğunu görebiliyorum, bazen hasta iken böyle olabiliyormuş istersen biraz televizyon izle ya da gözlerini kapa uyumaya çalış, ben burada olacağım…)
- Bazen yukarıda bahsedilen davranışçı yöntemler de fayda etmeyebilir. Bu durumda hastanın yerinde duramama ve huzursuzluk halini azaltacak, uyku düzenini sağlayacak, halusilasyonlarını giderecek ilaç tedavileri verilebilmektedir. Antipsikotik ilaçlar sıklıkla ilk tedavi seçeneği olarak kullanılır. Şiddetli tablolarda antipsikotiklere benzodiazepin denilen yatıştırıcı etkisi olan ilaçların eklenmesi gerekebilir.
Sonuç
Deliryum halen yeterince iyi tanınamamaktadır. Bu da hem hastaların hem de hasta yakınlarının sıkıntılar yaşamasına, düşme vb sebepler ile kazara yaralanmalara ve hastalarımızın yaşam kalitelerinin düşmesine sebep olmaktadır. Hepsinden öte deliryum altta yatan bir bedensel sorunun alarmı olduğundan, deliryumun tespit edilememesi ve tedavisiz kalışı, altta yatan sorunun tedavisiz kalması demektir ve yaşam kaybı riskini getirmektedir. Ani başlayan kafa karışıklığı durumlarını gecikmeden doktorlarınıza iletmeniz çok önemli ve gereklidir.
İlginizi çekebilir: Psikoonkoloji – kanser psikolojisi haberleri