Mide kanseri, sindirim sistemi organlarından biri olan midenin herhangi bir bölgesinden gelişebilen bir kanser türüdür. Mide kanserinin ilk tanımı İbn-i Sina'nın Tıbbi Ansiklopedi kitabında bulunmuştur, fakat 19. yüzyılın ortalarına kadar mide kanseri iyi bilinmiyordu. Ünlü Fransız İmparator Napolyon Bonapart'ın 1821'deki ölümünün ardındaki tarihi sır 1835 yılında J. Cruveilhier'in iyi ve kötü huylu mide ülserleri tanımlamasına kadar çözülemeyecekti.

Napolyon Bonapart kaynağı belirsiz bir karın ağrısı çekiyordu… Waterloo yenilgisinden sonra Fransız İmparator Atlantik Okyanusu'nda küçük bir ada olan St. Helena'ya sürgün edilir. Ölümünden 2 yıl önce tekrarlayan ateş atakları, karın ağrısı, dirençli hıçkırık ve kusma şikayetleri başlar. Yüksek miktarlarda kusturucu tartar (potasyum antimon tartarat) ve ishal yapıcı kalomel (tatlı sülümen olarak da bilinen civalı bir mineral) ile tedavi edilmeye çalışılır. Şikayetleri giderek kötüleşir; neredeyse her gün kusar, aralıklı kabızlık, ishal ve ateş atakları yaşar, karın ağrısı şiddetlenip süresi uzar ve yorgunluğu giderek artar. 27 Nisan 1821 de kahve telvesi renginde kusması olur ve sonrası durumu hızlıca kötüleşir. Vefatından önce doktoruna şu vasiyette bulunur: “…Sizden, midemi incelemek için bedenimi açmanızı, ve oğluma verilmek üzere detaylı bir rapor hazırlamanızı istiyorum.” Bonapart, babasının ve bazı akrabalarının mide hastalıkları sebebi ile yaşamlarını kaybettiklerini biliyordu ve oğlu için kaygılanıyordu. Günümüzde ise mide kanserlerinin sadece %10 kadarının ailesel yatkınlıkla ilişkili oluştuğu bilinmektedir. 2 Mayıs'ta tekrar kusması başlaması üzerine ishal yapıcı kalomel verilir; 5 saat sonra imparatorda gözlenen ciddi bağırsak hareketleri ile katran renginde gaita sonrası dolaşım kollapsı (kan dolaşımının aniden azalması), ciddi terleme ve hızlı nabız gelişir. 2 gün sonra ise yaşamını kaybeder.

Mide kanseri dünya çapında görülen kanserlerin %10 kadarını oluştur. Bununla birlikte kansere bağlı yaşam kaybında akciğer kanserinden sonra 2. sıradadır ve yılda yaklaşık 700.000 bin kişi bu hastalığa bağlı yaşamını kaybeder. Sıklığı gıda tüketim alışkanlığına göre değişmektedir. Amerika'da her yüz bin kişide yıllık 5 yeni mide kanseri görülürken bu oran Japonya'da yüz binde 60 kişiyi aşmaktadır. Japonya ve Güney Kore, mide kanserinin en sık görüldüğü 2 ülkedir. Son 20 yılda görülme sıklığı azalmaktadır. Bunun sebepleri artan taze sebze-meyve tüketimi, gıdaların daha güvenli saklama koşulları (tuzlu ve tütsülü saklama yerine buzdolabı), azalmış Helikobakter pylori enfeksiyonudur. 2010 yılı ülkemiz verilerine göre kanser türleri içinde erkeklerde görülme sıklığı %16,2 iken kadınlarda %8.1 dir. Dünyada da ülkemize benzer şekilde erkeklerde kadınlara nazaran 2 kat daha sık görülmektedir. Ayrıca mide kanserinin görülme sıklığı yaşın artışı ile birlikte artmaktadır.

Mide kanseri erken dönemde hiçbir belirti vermeyebilir, bununla birlikte karın üst bölgesinde yanma ve ağrı, bulantı ve iştah kaybı erken dönemde ortaya çıkabilecek belirti ve bulgulardır. Hastalık ilerledikçe kilo kaybı, yutkunma güçlüğü, kusma ve demir eksikliği anemisi gelişmesi beklenir. Hastalık mideden vücudun diğer bölgelerine, özellikle karaciğer, akciğerler, kemik ve karın içi lenf nodlarına metastaz yapabilir.

Mideden çıkan tümörler %95 oranında bez epitelinden kaynaklanır ve adenokarsinom olarak adlandırılır. Diğer seyrek kötü huylu mide tümörleri mide lenfoması ve mide-bağırsak stromal tümörlerdir. Bu yazımızda mide kanseri ile mide adenokarsinomu eş anlamlı olarak kullanılmıştır.

Mide kanserinin sebepleri nelerdir?

Mide kanseri oluşumuna yol açan en yaygın 3 sebep; Helikobakter pilori (H. pilori) enfeksiyonu, sigara ve salamura (turşu, tuzlanmış, tütsülenmiş) gıda tüketimidir. Akdeniz diyeti, tıpkı sigarayı bırakmak gibi mide kanseri riskini azaltır.

mide kanseri riski tuz ilişkisi

Yukarıdaki grafikte tuz alımı ile mide kanseri ilişkisini görebilirsiniz. Tuz alımı arttıkça mide kanserine bağlı yaşam kaybı oranları artmaktadır (sağda). Mide kanserinin en önemli nedeni Helikobakter pilori adlı bakterinin enfeksiyonudur. Yüksek tuz alımının mideye Helikobakter pilorinin yerleşmesini kolaylaştırdığı ve enfeksiyonu şiddetlendirebildiği bilinmektedir.

H. pilori, mide ülseri ve kanserinin ana sebebidir. Mide ülseri ve ilişkili durumların maliyeti sadece Amerika'da yıllık 6 milyar dolar civarındadır. H. pilori, mide ve oniki parmak bağırsağının çeşitli alanlarına yerleşen bir bakteridir. Yerleştiği yerde kronik bir enfeksiyona neden olarak ülser ve kanser oluşumuna sebep olabilir. Toplumda oldukça yaygın bulunur, öyle ki dünya çapında insanların % 50'sinden fazlası üst mide-bağırsak bölgesinde H. pilori taşımaktadır. Bununla birlikte, H. pilori ile enfekte insanların % 80'inden fazlasında herhangi bir hastalık belirtisi gözlenmez. Hastalığın kimlerde belirti vereceği üzerinde en çok çalışılan konulardandır. Bir dizi konağa ait ve bakterinin hastalığa neden olma yeteneği ile ilgili faktör, hastalık gelişme riski en yüksek olan bireylerin belirlenmesi için birlikte hareket eder. Bunlar, bağışıklık yanıtını yönetmekten sorumlu konakçı genlerindeki değişiklikler ve bakteriyel ürünlerdir. H. pilori enfeksiyonu gelişmiş ülkelerde azalma eğilimindedir.

Helikobakter pilori diğer mikroorganizmalara kıyasla geç bir tarihte, 1982'de keşfedilmiştir. Barry Marshall ve Robin Warren adlı bilim insanlarının bu keşfin, yüzyılın en önemli keşiflerinden kabul edilmektedir ve bu başarıları onlara 2005 yılında Nobel Tıp ödülünü kazandırmıştır. Bu tarihten önce sigara, alkol, kafein, asitli içecekler, baharatlı yiyecekler ve stresin ülsere neden olduğu kabul ediliyordu. Eski tedaviler şikayetleri azaltmakla birlikte, enfeksiyonu ortadan kaldırmadığından kalıcı bir çözüm olmuyordu. Günümüzde, H. pilori uygun antibiyotikler ve mide asidini baskılayan ilaçların kombinasyonu ile tedavi edilebilmektedir.

H. pilori infeksiyonunun nedenleri arasında, temiz olmayan su kaynakları, düşük sosyo-ekonomik koşullar, kalabalık aile ortamı, anne ve babanın bu bakteri ile infekte olması sayılabilir. H. pilori enfeksiyonu gelişmiş ülkelerde azalma eğilimindedir. Son yıllardaki çalışmalar H. pilorinin, biyofilm oluşturarak temiz olmayan su ile bulaşması üzerine yoğunlaşmıştır. Biyofilm, hücrelerin birbirine veya bulundukları yüzeye yapıştıkları bir mikroorganizma kümesidir.

Daha yeni bir bilgi olarak, son yıllarda H. pilori dışında Ebstein-Barr isimli virüs (EBV) de mide kanseri ile ilişkilendirilmiştir. EBV nin tüm mide kanserlerinin %10 kadarından sorumlu olduğu düşünülmektedir.

İlgili Konu:

- Mide Kanseri Belirtileri, Evreleri ve Tedavisi