Osteosarkom – kemik kanseri nedir? Nedenleri – risk faktörleri nelerdir?

Kemiklerde başlayan bir kanser türü olan osteosarkomun seyrini daha net anlayabilmek için normal kemik yapısı hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.

Normal kemik yapısı

Vücudumuzda bulunan tüm kemiklerin farklı görevleri vardır. İskeletin birer parçası olan kemikler aynı zamanda bu yapıyı destekler. Yassı kemikler olarak adlandırılan kafa iskeleti, göğüs ve kaburga kemikleri iç organlarımızı koruyup desteklerken, hareket etmemizi sağlayan kaslarımızda çatı görevi gören uzun kemikler, kollar ve bacaklarda yer alır. Bunun yanında, kemiğin daha iç ve yumuşak olan kemik iliği kısmında yeni kan hücreleri üretilir. Ayrıca, kalsiyum gibi mineralleri depolayarak vücudun mineral ihtiyacını karşılar.

Kemikler, yaşayan hücrelerden oluşan canlı dokulardır. Bu yapı içinde 2 farklı çeşit hücreden bahsedilebilir. Bu hücrelerin kemik içinde farklı görevleri olsa da bakıldığında ortak görevleri olduğu görülmektedir. Kemiklerin yeniden yapılanmasını sağlayan kemik hücreleri osteoblastlar (kemik yapıcı hücreler) olarak adlandırılır. Bunun yanında osteoklastlar (kemik yıkıcı hücreler); kemiğin iç yapısında, gözenekli kemik dokusundaki boşlukta ve kemik iliğinde yıkıma yol açarak kemiklerin yeni boyutlarını kazandırır ve kandaki mineral miktarını kontrol eder. Hem osteoblastlar hem de osteoklastlar görevlerini ortak bir denge içinde yerine getirirler.

Peki, birçok işlevi olan bu yapının içinde kanser nasıl oluşur?

Osteosarkom, kemiklerde en sık rastlanan kemik kanseri türüdür. Kanser öncelikle kemiği oluşturan hücrelerde başlar. Daha çok kollar ve bacaklarda bulunan kemiklerde başlayan osteosarkom; bacakta uyluk kemiğinin bir bölümünde ya da dize yakın alt bacak kemiğinde oluşabilir. Kol kemiğinin omuza yakın kısmı, kanserin en sık rastlandığı ikinci yerdir. Osteosarkom, pek sık olmasa da kalça kemiği (pelvis), omuz ya da çene gibi farklı kemiklerde de görülebilir.

Osteosarkom (kemik kanseri) alt türleri

Osteosarkomun belli başlı alt türleri vardır. Bu alt türlerin bazılarında hastalık hafif seyrederken, bazı türlerinde daha agresif olabilir.

Osteosarkomlar, düşük, orta veya yüksek derece (grad = grade = derece) olarak gruplandırılabilir. Eğer tümörde bölünen hücre sayısı az ise, daha çok normal kemik gibi görünür ve daha yavaş seyirlidir. Bu grup osteosarkomlar, düşük-derece olarak adlandırılır. Eğer, bölünen hücre sayısı daha fazla ise ve hızla büyüyorsa, osteosarkom yüksek-derecelidir. Bu grupta kemik kanseri daha agresiftir ve diğer organlara daha fazla yayılım gösterme (metastaz) eğilimi gösterir.

Kanserin gelişme ve vücuda yayılma seyrinin anlaşılabilmesi için kanserin derecesini belirlemek gerekir. Tümörün derecesi ve tümörün evresi (yayılım durumu), tedaviyi belirlemede doktorunuza rehberlik edecektir. Bu nedenle, osteosarkomla karşılaşıldığında tedavi planı öncesi hastalığın yayılımını belirlemek, bulunduğu bölgede tümörün boyutunu ve etkisi altına aldığı dokuları görebilmek için patoloji raporu, PET-BT ve MR sonuçlarına bakılır.

Bunun yanında, kemiklerde görülen birçok tümörün kanser olmadığı bilinmesi gereken bir başka önemli noktadır. Bu tür tümörler, benign (iyi huylu) kemik tümörler olarak adlandırılır. Benign kemik tümörleri vücudun diğer bölümlerine yayılmaz, çoğu zaman cerrahi müdahale ile iyileştirilebilir ve yaşam kaybı riski yoktur.

Osteosarkomun nedenleri – risk faktörleri nelerdir?

Osteosarkom ülkemizde pek sık rastlanan bir kanser türü değildir. Her yıl yaklaşık olarak gençlerde 200’e yakın yeni osteosarkom vakası görülmektedir. Kemik kanserleri her yaşta görülse de, genellikle gençlerde sıkça rastlanmaktadır.

Çoğu osteosarkom oluşumunun kesin nedeni henüz bilinmemekle birlikte belli başlı bazı risk faktörlerinin bu hastalıkla bağlantısı olduğu düşünülmektedir. Kişinin hastalığa yakalanma şansını etkileyen unsurlar risk faktörlerini oluşturur. Bazı risk faktörlerini yaşam içinde değiştirmemiz mümkünken bazılarını değiştiremeyiz (örneğin; sigara kullanmayı bırakarak bazı risk faktörlerini kontrol altına alabiliriz ama yaşımızı değiştiremeyiz.

Önemli olan bir başka konuda, farklı kanser türlerinin farklı risk faktörlerine sahip olduğunun unutulmaması gerektiğidir. Ancak kötü beslenme, egzersiz eksikliği veya obezite gibi yaşam şekline bağlı bazı faktörlerinin gençlerde veya yetişkinlerde bulunan osteosarkomla bağlantısı şimdiye kadar tespit edilmemiştir.

Ancak yine de, osteosarkom riskini arttıran bazı risk faktörleri vardır:

Yaş ve boy: daha çok uzun boylu gençlerde ve yetişkinlerde kemiklerin hızlı gelişmesi, osteosarkom oluşumunda risk faktörü olabilir. Yaşı daha ileri yetişkinlerde görülen osteosarkom, uzun süreli kemik hastalıkları gibi farklı nedenlerden oluşabilir.

Cinsiyet: osteosarkom, kadınlardan çok erkeklerde daha sık rastlanan bir kanser türüdür.

Irk/Etnik yapı: osteosarkom, beyazlardan çok siyahlarda daha yaygındır.

Kemiklere radyasyon verilmesi: bir başka kanser türünü tedavi etmek için kemiklerin olduğu bölgeye uygulanan radyasyon, genç hastalarda aynı bölgede sonradan osteosarkom gelişme riskini arttırır. Ancak X ışını, BT ve kemik tarama testlerinin ostesarkom riskini arttırdığına dair henüz net bir bilgi elde edilmemiştir. Bu testler için kullanılan radyasyon miktarı, kanser tedavisi için kullanılan miktardan çok daha az olduğu için bir risk varsa bile bu çok azdır.

Belli başlı kemik hastalıkları: kanser olmayan belli başlı kemik hastalıklarından doğan bir osteosarkom riski vardır. Kemikte Paget hastalığı ve çoklu herediter osteokondrom, bu tür kemik hastalıklarından bazılarıdır.

Bazı kalıtsal gen mustasyonları: Aileden gelen kalıtımsal gen mutasyonları bazı kanser türlerinde riski arttırır. Li-Fraumeni ve kalıtsal retinoblastoma (nadir rastlanan bir göz kanseri) gibi nadir rastlanan kalıtımsal kanser belirtileri olan gençlerde ve yetişkinlerde osteosarkom riski artmaktadır.

Osteosarkomun – kemik kanseri belirtileri nelerdir?

Ağrı ve şişlik

Kemikte oluşan ağrı, osteosarkomun en sık rastlanan belirtisidir. Önceleri ağrı gelir ve gider. Bu ağrı geceleri daha da artabilir. Özellikle, hareket ederken ağrı çoğalır ve eğer tümör bacakta ise topallamaya neden olabilir.

Ağrı yapan bölgedeki şişlik haftalar sonra ortaya çıkabilir. Tümörün yerine bağlı olarak, şişliği hissedebilirsiniz.

Kol ağrısı veya şişlik hareketli çocuklarda ve gençlerde oldukça normal olduğu için kanser hemen tespit edilemeyebilir. Bu belirtiler, yetişkinlerde daha nadir görülür. Buda, doktora gitmek için bir işaret olarak algılanmalıdır.

Osteosarkom gelişen kemiklerde kırıklar

Osteosarkom gelişen kemikler zamanla zayıflar ancak çoğunlukla kırılmaz. Ancak, kemik kırıldığında çok şiddetli bir ağrı oluşur.

Osteosarkomda erken tanı ve tarama mümkün müdür? Nasıl teşhis edilir?

Belirtiler veya güçlü risk faktörleri olmadan kişide osteosarkom tespit edecek özel testler henüz yoktur. En doğrusu, hastalığın herhangi bir belirtisi (şişlik veya kemik ağrısı gibi) ortaya çıktığında vakit kaybetmeden doktora başvurmaktır. Teşhis ne kadar çabuk konursa, iyileşme şansı o kadar hızlı olur.

Tıbbi geçmiş ve fiziksel muayene

Tümörü işaret eden belirtiler varsa doktorunuz tıbbi geçmişiniz hakkında bilgi edinecek ve sizi fiziksel muayeneden geçirecektir. Kesin teşhisin konulması için de bazı testler talep edecektir.

Osteosarkom teşhisi için kullanılan görüntüleme testleri

Görüntüleme testleri; olası kanser hastalığını ortaya çıkarmak, yayılımını tespit etmek, uygulanan tedavinin başarı oranını belirlemek veya kanserin tekrarlayıp tekrarlamadığını gözlemlemek için uygulanır.

Osteosarkomda kemik röntgeni uygulaması

en basit yöntemlerden birisi olan düz röntgen filmi, osteosarkom tanısında yardımcı bir yöntemdir. Ancak tek başına yeterli olmayan bu uygulamadan sonraki aşamada diğer kapsamlı görüntüleme yöntemlerine de başvurulacak, kesin tanı için biyopsi uygulanacaktır.

Osteosarkomda MRG (manyetik rezonans görüntüleme) uygulaması

MRG, kemikte yer alan tümörün çapını, uzandığı alanları saptamakla birlikte, zaman zaman tümörden 4-5 cm uzaklıktaki küçük tümörleri de tespit etmekte fayda sağlayabilir. Tümörün ne kadar uzağa yayıldığını bilmek, en iyi cerrahi müdahalenin planlanması için önemlidir.

Osteosarkomda PET taraması

kemiği en iyi görüntüleyen testler tomografi, manyetik rezonans görüntüleme olarak adlandırılan MRG ve günümüzde kanser görüntülemesinde oldukça avantajlar içeren PET-tomografidir. Bu görüntüleme yöntemleri, kimi zaman tek tek, kimi zaman ise kombine olarak yapılabilir. Günümüz koşullarında osteosarkomun yerleşim yerini, lenf bezlerine olan yayılımını, komşu organlara temasını ve ameliyat edilebilirliğini saptamak amacı ile çoğunlukla PET-Tomografi ve MRG’dan yararlanırız.

MRG çekimleri başlangıç görüntüleme olarak kolay ve daha ucuz olması nedeni ile sıklıkla tercih edilen bir yöntem olmakla birlikte, özellikle osteosarkomda PET-tomografinin hastalığın kemik dışı yayılımını göstermedeki üstünlüğü tartışılamaz düzeydedir. PET-tomografinin önemli bir başka özelliği ise, tüm vücudu aynı anda değerlendirebilme şansı vermesidir. Bu sayede, hastalığın farklı organlara (akciğer, karaciğer, kemik vs.) yayılıp (metastaz) yayılmadığını anlayabiliriz. PET-tomografide hastanın böbrek testleri uygun ise FDG (florodeoksiglikoz) kullanılmasının yanı sıra tomografik görüntülemede damardan kontrast maddenin de kullanılması ilave avantajlar sağlamaktadır. Bu kombine uygulama deneyimli nükleer görüntüleme merkezlerinde yapılmaktadır.

Osteosarkomda biyopsi uygulaması

tümörün osteosarkom veya başka tür bir kemik kanseri olduğuna emin olmanın tek yolu hastaya uygulanan biyopsidir. Tümörden örnek alınarak laboratuvar ortamında patolojik inceleme yapılan biyopsi işleminde, osteosarkomun çeşidi ve agressif özeliğini yani derecesini (grad) saptamak çok önemlidir. Tümör kemik içindeyse, biyopsiyi kemik tümörü tedavisinde deneyimli bir cerrahın gerçekleştirmesi gerekir. Biyopsi doğru şekilde yapılırsa, daha sonra oluşacak problemleri önler ve sonradan ihtiyaç duyulacak cerrahi müdahale sayısını azaltır. Biyopsi, duruma göre genel veya lokal anestezi altında gerçekleştirilebilir. Osteosarkom teşhisinde 2 tür biyopsi yöntemi kullanılır. Bunlar; iğne biyopsisi ve açık (cerrahi) biyopsidir.

Biyopsi

ince iğne, kalın iğne ve ameliyathanede açık biyopsi teknikleri kullanılarak yapılabilir. Ancak tümör özelliklerini tam olarak saptayabilmek adına tercih edilen yöntemler, kalın iğne veya açık biyopsidir. İnce iğne biyopsisi, alınacak dokunun çok az olma ihtimali nedeni ile tercih edilmez. Açık (cerrahi) biyopsinin ise, uzman ellerde yapılması halinde ileride oluşabilecek problemleri önleyeceği unutulmaması gereken önemli bir noktadır.

Osteosarkomda evreleme sistemi

Evre, kanserin vücutta ne kadar uzağa yayıldığını açıklar. Doğru tedavinin uygulanması ve iyileşme sürecinin hızlanması için kanser evresinin tespiti çok önemlidir. Osteosarkom evresi; uygulanan görüntüleme testleri, fiziksel muayene ve biyopsi sonuçlarına bağlı olarak belirlenir.

Diğer kanser türlerinden farklı olarak, biyopsi ile ortaya konan osteosarkomun gradı (derecesi), hastalığın evresini direk etkilemektedir.

Buna göre osteosarkom 4 gradda incelenir:

Grad 1: düşük grad (derece) = iyi farklılaşma gösteren = agresiflikte en düşük derece. Burada "iyi farklılaşmış"tan kast edilen, kanser hücresinin normal hücreye benzer özellikler göstermesidir. Kanser hücresi, normal bir hücreye ne kadar benzer özellikler gösterirse, agresiflik derecesi o kadar az olur.

Grad 2: düşük grad = orta farklılaşma gösteren.

Grad 3: yüksek grad = zayıf farklılaşma gösteren.

Grad 4: yüksek grad = farklılaşmamış. Bu derecedeki hücreler sürekli bölünen ve en agresif seyirli hastalığa sebep olan hücrelerdir.

Amerikan Kanser Ortak Komisyonu (AJCC) Evreleme Sistemi

AJCC sistemine göre osteosarkom, romen rakamları ile ifade eden 4 evreye ayırmıştır. I’den IV’e kadar numaralandırılan evrelerde, rakam ne kadar büyük olursa, kanserin evresi o kadar ilerlemiş demektir.

Evre IA: tümör düşük gradli olup, en geniş çapı 8 cm'den küçüktür. Lenf bezlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılım göstermemiştir.

Evre IB: tümör düşük gradli olup, en geniş çapı 8 cm'den büyüktür. Lenf bezlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılım göstermemiştir.

Evre IIA: tümör yüksek gradli olup, en geniş çapı 8 cm'den küçüktür. Lenf bezlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılım göstermemiştir.

Evre IIB: tümör yüksek gradli olup, en geniş çapı 8 cm'den büyüktür. Lenf bezlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılım göstermemiştir.

Evre III: tümör yüksek gradli olup, kemik boyunca uzamıştır. Lenf bezlerine veya vücudun diğer bölgelerine yayılım göstermemiştir.

Evre IV: tümör herhangibir gradda olabilir, bununla birlikte kanser akciğere, baş boyun bölgesinde veya lenf bezlerine yayılım göstermiştir. Osteosarkom için farklı evreleme sistemleri olmasına rağmen en sık kullanılan kanser kategorileri;

  • bölgesel,
  • metastatik ve
  • tekrarlayan olarak belirlenmiştir.

Bölgesel osteosarkom: tümörün kemikte geliştiği ilk yer ile sınırlı olması anlamına gelir. Bu tür vakalarda, asıl tümörden ayrı ”bölgesel olarak sıçramış metastazlar” olarak adlandırılan küçük tümörler de olabilir. Bu tümörler, kemik içinde görünebilirler ve seyri daha kötüleştirebilir. Osteosarkomların yaklaşık %50’si, ilk olarak üst bacakta görülmektedir. Bunların %80’i genç hastalarda dize çok yakındır. Diğer osteosarkomlar alt bacak, üst kol, pelvis, çene ve kaburga kemiklerinde görülebilir.

Metastatik osteosarkom: tümörün kemikte ilk geliştiği yerden uzağa yayılım göstermesidir. Evreleme testlerinde tümörün akciğerler, diğer kemikler veya uzak bölgelere yayılımı belirlendiğinde hastalık metastatik olarak nitelendirilir. Metastatik osteosarkomlu hastaların %80’inde kanser akciğerlere yayılmıştır. En sık rastlanan ikinci yayılım bölgesi ise, diğer kemiktir.

Tekrarlayan osteosarkom: tedaviye tam yanıt vermiş veya ilk tedavide tamamen yok edilememiş hastalarda görülür. Tekrarlayan osteosarkomlarda en sık karşılaşılan bölgeler, akciğerler ve kemiklerdir.

Osteosarkom – kemik kanseri nasıl tedavi edilir?

Osteosarkom (kemik kanseri) tedavisi son yıllarda çok büyük gelişme kaydetmiştir. 1960’lardan önce tek tedavi, cerrahi yolla tümörlü uzvun alınması yani ampütasyondu. Ancak zamanla görüldü ki ameliyat her ne kadar bölgesel olarak oldukça etkin bir yöntem olsa da hastaların neredeyse %80’den fazlasının akciğerlerinde metastaz geliştiği ve yaşamlarını akciğer metastazları sonucunda kaybettikleri gözlendi. Kemoterapi öncesi sadece ameliyat ile tedavi edilen hastalarda 10 yıllık sağ kalım %10-15’ler düzeyindeydi. Özellikle 1970’lerden sonra adriablastin, methotrexat, ifosfamid, sisplatin, etoposid gibi kemoterapi ilaçlarının osteosarkom tedavisinde kombine olarak kulanılmaya başlanması sonucu akciğer metastaz oranlarında azalma yaşam süresinde uzama gözlendi. İlkin kemoterapiler cerrahi sonrası hastalık nüksünü azaltmak ve metastaz gelişme riskini azaltmak amacı ile kullanılırken zaman içinde cerrahi öncesi tümörü küçültme, uzvu koruma ve lokal cerrahi başarı şansını artırma amacı ile de kullanılmaya başlandı. O zamandan bu zamana, cerrahi öncesi ve sonrası kemoterapi verilerek birçok hasta iyileştirildi. Bu tedavi yöntemi sayesinde bazı hastaların kol ve bacak gibi işlevsel özelliği olan uzuvlarının alınmasına gerek kalmadı.

Günümüzde kabul gören tedavi yaklaşımı ameliyat öncesi 4 kür kemoterapi uygulaması sonrası organ koruyucu ameliyat ve takiben bir süre daha metastaz gelişmesini önlemek amacı ile kemoterapiye devam edilmesidir. Cerrahi öncesi kemoterapi uygulanması sonrası uzvu koruma oranları %90’ların üstündedir. 5-10 yıllık sağ kalım oranları cerrahi öncesi ve sonrası kombine kemoterapi alan hastalarda %60-65 düzeylerine ulaşmıştır. Özellikle cerrahi öncesi verilen kemoterapi ile elde edilen patolojik yanıt oranı hastaların yaşam süreleri ve hastalık nüks oranları ile son derece ilişkilidir. Cerrahi sonrası patolojide elde edilen %90 ve üzeri tümörde yer alan kanser hücrelerinin ölmesi, hastalıksız ve uzun yaşamın en önemli belirtecidir. Ameliyat sonrası çıkarılan tümörde %90’ın altında tümör nekroz (ölü hücre) oranı saptanan hastalarda 10 yıllık sağ kalımı %40’lar düzeyindedir. %90 ve üzeri tümör nekrozu saptanan hastaların 10 yıllık yaşam süresi %70 ve üzeridir. Son 20 yılda yapılan çok sayıda araştırmaya ve yeni hedefe yönelik ilaçlara rağmen osteosarkom tedavisinde ciddi bir değişim olmamıştır.

1980’lerden sonra popüler uygulamalardan birisi olan intra-arteryel (atardamardan tedavi) kemoterapi uygulaması osteosarkomda da denenmiş ve oldukça başarılı sonuçlar bildirilmiştir. 1990’ların sonunda klasik tedavi ile atardamardan kemoterapi karşılaştırmalı bir çalışmada denenmiş ve etkinliği klasik uygulama ile benzer bulunmuştur. 2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nden Wilkins ve arkadaşları intraarteryel (atardamardan) kemoterapi ile tedavi ettikleri 62 hastayı bildirdikleri çalışmaları son derece ilgi görmüş ve atardamardan tedavi uygulamalarına yeni bir ışık yakmıştır. Hastalarında %90’dan fazla uzuv koruma başarısı ve 10 yıllık sağ kalım oranlarının %90’dan fazla olduğunu bildirmişlerdir. Bu son derece memnuniyet verici sonuçlar eşliğinde bizde kliniğimizde cerrahi öncesi 4 kür atardamardan tedavi (sisplatin-adriamisin) uygulamaktayız. Cerrahiden sonra uygulanacak tedaviyi ise cerrahi tedavi öncesi yapılan tedaviden elde edilen başarıya yani çıkarılan tümörün patolojik sonuca göre belirlemekteyiz. Son 1 yılda tedavi ettiğimiz 4 hastamızın 2’sinde %100 nekroz (ölü hücre), 1’inde %99 nekroz ve 1’inde %70 nekroz saptanmıştır. Hastalarımızın hepsine Prof Dr. Ahmet Turan Aydın tarafınca organ koruyucu cerrahi yapılmış ve hastalarımızın organları ve fonksiyonları başarılı bir şekilde korunmuştur.

Nüks etmiş ve metastazı olan hastalarda kemoterapi seçiminde yukarıda belirtilen benzer ilaçlara ilaveten son 10 yılda kullanımı popüler olmuş ve sarkomlarda da etkinliği test edilmiş ilaçlardan olan paklitaksel ve gemsitabin’i tercih etmekteyiz. Ancak, bu evrede ilaç seçimi hastanın daha önceden aldığı ilaçlar ve ilaçlara verdiği yanıt, tedaviden nüks etmeye kadar geçen süre son derece belirleyicidir. Ayrıca, metastaz bölgesi akciğer ise ve ameliyat ile çıkarılabilecek sayıda ise çoğunlukla ilaç tedavisinden önce ameliyatı tercih etmekteyiz.

Osteosarkom tedavisi, son derece güçlükler içeren bir tedavi sürecidir. Bu nedenle osteosarkom hastaları, bu konuya kafa yoran ve gönül veren yetkin ekiplerce kabul edilmeli ve tedavileri üstlenilmelidir. Osteosarkomlu bireylere ve ailesine kemoterapi öncesi mutlaka kapsamlı bilgi verilmeli, sürece katılımları ve farkındalıkları en düzeye çekilmeye çalışılmalıdır. Özellikle karşılaşılabilecek yan etkiler ve yönetimi konusunda hasta ve ailesine kapsamlı eğitimler verilmelidir.Bu hastaların çoğunlukla çocuk ve genç oldukları göz önüne alınırsa, kemoterapi sonrası çocuk sahibi olabilme yetilerinin azalabileceği (yumurtalık fonksiyonlarında azalma veya kayıplar) anlatılmalı ve mutlaka bu yönde hazırlık yapılarak tedavi süreci başlatılmalıdır. Erkeklerde sperm dondurma en kolay yöntemlerden biri olurken, bayanlarda over (yumurtalık) dondurulması, birey evli ise embriyo dondurulması veya yumurta toplanarak dondurma işlemi tercih edilecek yöntemlerdendir.

Osteosarkom tedavi yöntemleri

Osteosarkom tedavisinde uygulanan başlıca yöntemler; cerrahi ve kemoterapidir. Birçok vakada, hem kemoterapi hem de cerrahi müdahale gereklidir. Osteosarkom biyolojisi gereği radyoterapiye duyarlı değildir. Bu nedenle, çok özel durumlar dışında osteosarkom tedavisinde radyoterapi tercih edilmez.

Osteosarkom tedavisinde başarı oranını etkileyen faktörler

Kanser evresinin ışığında; genç olmak (daha yaşlı erişkinlere göre genç), bayan olmak, tümörün kalça kemiğinde değil, kol veya bacak kemiklerinde bulunması, tümörün ameliyatla tamamen alınması, belli başlı kan testlerinden normal sonuçlar alınması ve hastalığın kemoterapi tedavisine olumlu yanıt vermesi gibi bazı faktörler, osteosarkomlu hastanın tedavi başarısını arttıracaktır.

Osteosarkom – kemik kanseri ameliyatı

Bu gibi bir kanser türünde cerrahi, kanserin varlığını onaylamak için yapılan biyopsi ve tümörün alınması için gerçekleştirilen ameliyattır.

Cerrahide ana hedef, tüm kanserin alınmasıdır. Az da olsa geride kanser hücrelerinin kalması, yeni tümörün gelişmesine zemin hazırlar. Cerrahlar, kanserin tekrarlamayacağından emin olmak için tümörle birlikte bazı normal dokuları da alabilirler. Buna, geniş eksizyon (geniş bir bölümün alınması) denir. Cerrahinin şekli, tümörün yerine bağlı olarak gerçekleştirilir. Kafatası, omurga veya kalça kemiğinde (pelvis) gelişen tümörlerin tedavisi daha zordur.

Kollar veya bacaklarda gelişen osteosarkom

Kol ve bacaklarda gelişen tümörlerde cerrahi müdahale, kol veya bacak korunarak ya da bir kısmı veya tamamı ile birlikte (ampütasyon) kanserin alınması olarak gerçekleştirilir.

Osteosarkom ve uzuv korunarak yapılan cerrahi (ekstremite kurtarma cerrahisi): Kollarda veya bacaklarda tümör gelişen hastaların çoğunda gerçekleşen cerrahide uzvun korunması sağlanabilir. Ancak, bu tümörün yerine ve büyüklüğüne bağlıdır. Bu tür bir ekstremite kurtarma cerrahisi, oldukça karmaşıktır ve deneyimli uzman bir doktor tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Bu zor görevi yerine getiren cerrah, tümörü alırken yakındaki tendonlara, sinirlere ve damarlara zarar gelmemesini sağlar. Ancak, bu yapının içinde gelişen bir tümör söz konusu olduğunda, bölgenin (tendonlar, sinirler, damarlar) tümörle birlikte tamamen alınması gerekir. Bu tür vakalarda, ampütasyon (kol veya bacak uzuvun alınması) bazen en iyi seçenek olabilir.

Osteosarkomda ampütasyon (uzuvun - kol veya bacak - alınması): Damarları veya sinirleri saran geniş çaplı bir tümör tespit edildiğinde ampütasyon (uzvun; kol veya bacağın alınması) en iyi çözüm olabilir. Kaslar ve deri, ameliyat ile kalan kol veya bacak kemiğinin sonuna bağlanır. Bu bağlantı, yapay uzuv yani protezle birleştirilir. Bacak ampütasyonunun ardından fizik tedavi ile hasta 3-6 ay sonra yürümeye başlayacaktır.

Osteosarkom ve rekonstrüktif cerrahi (estetik cerrahi): Bazen, kalçanın ortasından kemiğin alınması gerekebilir. Bu tür durumlarda bio-protezler veya metal protezler kullanılır. Günümüzde uzuv koruyucu cerrahiler son derece gelişmiştir. Deneyimli ellerde yapıldığında son derece tatminkar ve başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Osteosarkomda cerrahi sonrası rehabilitasyon: Cerrahi sonrası rehabilitasyon, tedavinin en zor kısmı olabilir. Hastalar cerrahi öncesi bir rehabilitasyon uzmanı ile görüşerek neler yapılması gerektiğini bilmelidir. Hastanın uzvu alınırsa, protez bir uzuvla yaşamayı öğrenmesi gereklidir.

Kol ve bacak dışı yerleşimli osteosarkomlar

Pelvik (leğen kemiği bölgesi) tümörlerin ameliyat ile alınması çoğunlukla oldukça zordur. Tümör kemoterapiye olumlu yanıt verirse ardından gerçekleştirilen cerrahi (bazen de akabinde uygulanan radyoterapi) tüm kanserin alınmasını sağlayabilir. Pelvik kemikler, çoğu zaman cerrahi sonrası yeniden yapılandırılabilir. Alt çene kemiğinde oluşan tümörlerde, alt çenenin yarısı alınabilir ve sonrasında vücudun diğer bölümlerinden alınan kemikler yerleştirilebilir. Bunun yanında, omurga veya kafatasında oluşan tümörlerin güvenli bir şekilde alınması mümkün olmayabilir. Bu kemiklerdeki kanser kemoterapi, cerrahi müdahale ve radyoterapiden oluşan kombine bir tedavi gerektirebilir.

Osteosarkomda metastazlar için cerrahi müdahale

Osteosarkom vücudun diğer bölgelerine yayılmışsa, kanserin tedavi edilmesi için bu tümörlerin alınması söz konusudur. Ancak bu yayılım çok sayıda ise, çoğunlukla cerrahi müdahale mümkün olmaz.Az sayıda olan metastazların (örneğin akciğer metastazları) tedaviye çok iyi yanıt vermesi sonrası ana tümör alındıktan sonra metastazlara da cerrahi yapılabilir.

Az sayıda osteosarkom diğer kemiklere, böbreklere, karaciğerlere veya beyine yayılır. Bu tümörler büyüklüğüne, bulunduğu yere ve diğer faktörlere bağlı olarak ameliyatla alınıp alınamayacağına karar verilir.

Osteosarkomda – kemik kanseri kemoterapi ile tedavi

Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için hastaya uygulanan ilaç tedavisidir. Erken evre kansere sahip bir hastada kemoterapi uygulamada amaç var olan ve görüntüleme yöntemleri ile saptadığımız kanser dokusunun küçültülmesi ve yok edilmesinin yanı sıra tümörün oluşumu sırasında gözle göremeyeceğimiz kanser hücrelerinin ana dokudan koparak akciğer gibi diğer organlara gitmiş olanlarının yok edilerek hastalığın yenileme ihtimalinin azaltılmasıdır. İleri evre hastaya (metastaz yapmış) kemoterapi vermekteki amaç yaşamı kurtarmadan ziyade hastalığı geriletmek ve yaşam süresini uzatamaya yöneliktir.

Düşük derece osteosarkom olan bazı hastalar için gerekli görülmese de, kemoterapi çoğu hastada tedavinin bir parçası olarak uygulanır. Kemoterapi, genellikle cerrahi öncesi (12 hafta kadar) ve sonrası (bir yıla yakın) verilir.

Kemoterapiye başlamadan önce, doktor cerrahi yöntemle göğüsteki ana damara venöz (toplardamarla ilgili) erişim cihazı (venöz port kateter) koymayı önerebilir. Her seferinde iğne ile damardan enjekte etmek yerine ilaçlar bu yerleştirilen port kateter aracılığı ile verilebilir ve kan örnekleri alınabilir.

Başlangıçta ameliyat sınırını aşmış hastalara tümörü küçültücü (neoadjuvant) kemoterapi uygulanır. Çoğunlukla tedavinin uygulama şekli 4 değişik kemoterapi ilacının birkaçının aynı anda ve birkaçının ise ardışık uygulanması iledir. Yüksek doz methotreksat içeren T10 adı verilen tedavi şeması sıklıkla tercih edilen tedavi şemasıdır. Bu tedavi şeklinde çoğunlukla 12. haftada cerrahi planlanır. Ameliyat öncesi verilen bu kemoterapide amaç, hastalığın küçültülmesi ve ameliyata kolaylık sağlamasının yanı sıra gözle göremediğimiz vücudun diğer yerlerine gitmiş hücrelerin yok edilmesi ve gelecekte yenilemesinin engellenmesidir. Bu tedavi şeklinde çoğunlukla (özellikle ameliyat patolojisinde iyi yanıt saptanırsa) ameliyattan sonra kemoterapiye 1 yıla yakın süre devam edilir. Hastalıkla mücadelede başarıyı belirleyen en önemli etken verilen kemoterapi sonrası ameliyatla çıkarılan tümörde kalan canlı tümör hücre oranıdır. Bu oran %10’dan daha az ise hastalığın yenileme ihtimali de o kadar azdır.

Bir diğer tedavi şekli ise; ikili kemoterapi şemasının (sisplatin ve adriamisin) hem venöz yoldan vücuda uygulanırken hem de özel bir radyolojik yöntem (anjiografi) ile kemoterapinin bir kısmını atar damardan doğrudan tümör içine uygulama şeklidir. Bu tür tedaviler için deneyim sahibi merkezler ve ortak çalışma felsefesine inanan hekimlere ihtiyaç vardır. 2000 yılından sonra yapılan çalışmalarda bu yöntem için de oldukça ümit vaat edici sonuçlar açıklanmıştır.

Osteosarkom (kemik kanseri) tedavisinde İntra-Arteriyel kemoterapi başarısı

Klinik Ortopedi Dergisi'nde yayımlanan bir makaleye göre, ameliyat öncesi uygulanan intra-arteriyel (atardamar yolu ile doğrudan tümör içine) kemoterapi,metastaz yapmamış osteosarkomu olan genç hastaların yaşam süresini uzatıyor.

Osteosarkom kemiklerde başlayan bir kanser türüdür ve oldukça nadir rastlanır. Ülkemizdeki verilere baktığımızda da tablo değişmez. Her yıl gençlerde 150-200 yeni osteosarkom vakası beklenmektedir. Birçok kanser türünde olduğu gibi osteosarkomun erken teşhisi ve tedavi süreci ile hastanın tamamen sağlığına kavuşması mümkündür. Yüzde oranlarına bakıldığında 10 ile 25 yaş genç erkeklerin çoğunlukta olduğu osteosarkom hastalarının, vücut direnci ve yaş açısından uygulanan kanser tedavilerini iyi tolere edebilmeleri iyileşme sürecinde önemli bir avantajdır. Osteosarkom teşhisi koyulduğunda, hastaya uygulanan standart tedavi kanserin evresine veya yayılımına göre belirlenir. Kanser, kol veya bacak kemikleri gibi belli bir bölgede oluşmuş ve vücudun başka yerlerine yayılım göstermemiş ise, standart tedavide cerrahi öncesi kemoterapi uygulanarak kanserin mümkün olduğunca küçültülmesi sağlanır. Neoadjuvan tedavi olarak adlandırılan bu yöntem sayesinde ameliyat sırasında tümörün tamamının alınması mümkün olacaktır. Ayrıca bu tedavi, uzak bölgelere yayılan gözle görülemeyecek kadar küçük olası kanser hücrelerini de bu tedavi sürecinde yok etmeyi ve gelecekte hastalığın akciğer gibi farklı organlarda yenileme ihtimalini azaltır. Kanser hastasına cerrahi müdahale gerçekleştirildikten sonraki toparlanma sürecinde kemoterapi uygulanması mümkün değildir. Bu süreçte, ameliyatta gözden kaçırılan kanserli hücrelerin yayılım riski artar, hastalık tekrarlayabilir. Bu sebeple, ameliyat öncesi uygulanan neoadjuvan kemoterapi kanserin tamamen iyileştirilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Ayrıca bu cerrahi öncesi tedaviden tam yanıt alan yani ameliyat sonrası patolojik incelemede çıkan dokuda kanser hücresi kalmayan hastalar en uzun yaşam süresine sahip olan hastalardır. Bir başka deyişle çıkarılan bölgede tümör kalmaması; tümörün oluşumu sırasında çekilen filmlerde görülemeyen vücudun diğer bölgelerine kaçan hücrelerinde tamamen temizlendiği yani yok olduğu anlamına gelir.

Klasik kemoterapi yöntemi, intrevenöz yolla yani damardan gerçekleştirilir. Ancak, atardamardan uygulanan intra-arteriyel kemoterapinin, kanser tedavisinde başarı oranını arttırması araştırmaları bu yöne çevirmiştir. Kemoterapi, kan dolaşımı yoluyla tüm vücudu dolaşarak kanserli hücrelerin tümüne etki edebilen bir tedavi yöntemidir. İntra-arteriyel uygulama, atardamardan yapılarak kemoterapi ilacının kanser hücrelerine daha etkin ulaşmasını sağlayabilir. Buda, daha fazla kanser hücresini yok etmek anlamına gelmektedir. İşte bu amaçla geçtiğimiz yıllarda yapılan klinik bir araştırma, bu tedavinin olumlu sonuçlarını kanıtlar niteliktedir.

Araştırmada, kanseri belli bir bölgede oluşmuş, vücudun başka yerlerine yayılım göstermemiş, 22 veya daha genç yaştaki 62 osteosarkom hastasında neoadjuvan kemoterapinin intra-arteriyel uygulaması değerlendirilmiştir. Tedavi sonuçları umut vaat edici nitelikte olmuş, gözlenen yan etkiler hastalar tarafından iyi tolere edilmiştir.

Bu araştırma ile bilim insanları, neoadjuvan tedavide uygulanan intra-arteriyel kemoterapinin hastalarda yaşam süresini uzattığı sonucuna varmışlardır. Elde edilen sonuçlar, hastaların yaşamını uzatarak osteosarkom tedavisinde ilerleme kaydedildiğini onkoloji camiasına göstermekle kalmamış, tedavi planlamasında bir alternatif olarak bizler adına yüz güldürücü, hastalar adına umut verici nitelikte olmuştur.

Osteosarkomda – kemik kanseri radyoterapi ile tedavi

Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerji ışını gönderilmesidir. Osteosarkom tedavisinde radyasyon sık kullanılan bir yöntem değildir. Tümörün tamamı cerrahi ile alınamadığında faydalı olabilmektedir. Bunun yanında, cerrahi müdahale yapılamadığında ve kanser tekrarladığında ağrı, şişlik gibi belirtileri kontrol altına almak için de uygulanması mümkündür.

Osteosarkomda – kemik kanseri immünoterapi ile tedavi

GD2 adlı bir protein neredeyse tüm osteosarkom hücrelerinde bulunmaktadır. Bu proteini hedef alan çeşitli immünoterapi ilaçları geliştirilmiştir ve halen klinik çalışmalarda denenmektedir.

Adoptiv hücre tedavisi

GD2’yi ve iki kostimülatör molekülü tanıması için bir protein üretmek üzere genetik olarak değiştirilmiş (modifiye edilmiş) Kimerik Antijen Reseptör (CAR) T hücreleri kullanılan bir faz-1 çalışma devam etmektedir ( Klinik çalışma adı ve linki: iC9-GD2-CAR-VZV-CTLs/Refractory or Metastatic GD2-positive Sarcoma/VEGAS)

Monoklonal antikorlar

GD2’yi hedef alan dinutuximab (Unituxin™) adlı ilaçla faz-2 klinik çalışma devam etmektedir ( klinik çalışma adı ve linki: Dinutuximab in Combination With Sargramostim in Treating Patients With Recurrent Osteosarcoma: ). Bu ilaç 2015 yılında pediatrik nöroblastom hastlarından kullanım için FDA onayı almıştı.

RANK ligandı hedef alan denosumab (Xgeva®) adlı ilaçla faz-2 klinik çalışma devam etmektedir ( klinik çalışma adı ve linki: Denosumab in Treating Patients With Recurrent or Refractory Osteosarcoma: ). RANK ligand kemik hücreleri tarafından üretilir ve kemik yıkımından sorumludur.

Osteosarkomda – kemik kanseri ısı – hipertermi tedavisi

Hipertermi birçok kanser türünde hücre ölümünü (apopitoz) tetikleyebilir. Yapılan bir çalışmadan osteosarkom hücreleri üzerinde hiperterminin etkinliği denenmiştir (çalışma adı ve linki: Hyperthermia induces apoptosis through endoplasmic reticulum and reactive oxygen species in human osteosarcoma cells: ). 43 °C’de 60 dk boyunca hipertermi insan osteosarkom hücrelerinde apopitozu tetiklerken normal kemik hücrelerine böyle bir etkisi olmamıştır. Bununla birlikte hücre içi reaktif oksijen radikalleri artırdığı saptanmıştır. Bu çalışmanın sonucuna göre hipertermi osteosarkom için potansiyeli olan ve araştırılması gereken bir tedavi yöntemidir.

Isı tedavisi veya termoterapi olarak da bilinen hipertermi, vücut dokusunun yüksek ısıya (39 – 44 °C arası) maruz bırakılmasıyla uygulanan tamamlayıcı bir kanser tedavi yöntemidir.

Araştırmalar yüksek ısının normal dokulara çok az zarar vererek kanser hücrelerine hasar verdiğini veya öldürdüğünü göstermiştir. Hipertermi, kanser hücrelerini öldürerek ve hücrelerdeki proteinlere ve yapıya zarar vererek, kanserin bağışıklık sistemi tarafından fark edilmesini sağlayarak tümörü küçültebilir.

Hipertermi - ısı ile tedavi hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

Osteosarkom – kemik kanseri tedavisi ve araştırmalarında yenilikler nelerdir?

Osteosarkom hücrelerini normal kemik hücrelerinden ayıran özellikler hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışıyoruz. Bu hücrelerin değişiklikleri hakkında daha fazla bilgi bilmek de özel tedavilere yol açabilecektir. Örneğin, osteosarkom hücrelerinin yüzeyinde sıklıkla büyük boyutlarda GD2 olarak adlandırılan bir madde bulunmuştur. Çocuklarda sık görülen bir diğer kanser türü olan Nöroblastomda kullanılan GD2 hedefli ilaçlar şimdi osteosarkoma karşı denenmektedir.

Gen ifadesinin profili olarak adlandırılan gen değişikliklerinin testleri, her bir tümörün davranışı ve kemoterapiye nasıl yanıt vereceklerini tahmin etmede yardımcı olabilecektir. Bunlar hala klinik deneylerle test edilmektedir.

Kemoterapi

Osteosarkom tedavisinde kemoterapiler önemli bir yer almaktadır.

  • Kemoterapi ilaçlarının doğru kombinasyonları,
  • bu ilaçların en doğru zamanda verilmesi, ve
  • yeni kemoterapi ilaçları üzerine yoğun çalışmalar devam etmektedir.

Akciğerler osteosarkomun en sık yayılım gösterdiği yerdir. Cisplatin gibi osteosarkomda etkili ilaçların inhaler (solunum yolu ile verilen) formları, kanserin akciğerlere yayılım gösterdiği hastalarda çalışılmaktadır. Çalışmaların erken sonuçları umut verici olmuştur.

Kemoterapi ilaçları genellikle osteosarkoma karşı etkilidir, fakat bazı durumlarda ilaçlar işe yaramamakta ya da kanser ilaçlara direnç geliştirmektedir. Bu yüzden farklı şekillerde osteosarkom hücrelerine saldıran ilaçlar üzerinde çalışmaktadırlar.

İmmünoterapi ilaçları

Klinik çalışmalarda hastaların kendi savunma sistemlerinin osteosarkom hüclerini tanıması ve bunlara saldırması araştırılmaktadır. Deneysel bir ilaç olan savunma sistemi düzenleyici muramil tripeptit (MTP ya da mifamurtide) isimli ilaç kemoterapiye eklendiğinde bazı hastalara yardımcı olduğu görülmüştür.

Hedefe yönelik tedavi ilaçları

Doktorlar kanser hücreleri üzerindeki özel molekülleri hedef alan yeni ilaçlar üzerinde çalışmaktadırlar. Bunlar hedefe yönelik tedaviler olarak adlandırılmaktadır. Bunlardan bazıları monoklonal antikorlar olarak adlandırılan insan yapımı bağışıklık sistemi proteinleridir. Bu antikorlar kanser hücrelerinin belirli proteinlerine bağlanarak büyümelerini durdurmaya ve onları öldürmeye yardımcı olmaktadır. Örneğin kanser hücrelerinin büyümesine yardımcı olabilen bir protein olan insülin benzeri büyüme faktörü reseptörü 1'e (IGF-1R) karşı antikorlar üzerinde çalışılmaktadır.

Osteosarkoma karşı kullanılmak için çalışılan diğer hedefe yönelik ilaçlar şunlardır:

Sorafenib (Nexavar) ve Pazopanib (Votrient) gibi ilaçlar, tümörlerin yeni kan damarları yapmak gibi yeteneklerini engellemektedir.

Temsirolimus (Torisel) ve Everolimus (Afinitor) gibi ilaçlar mTOR proteinini hedef almaktadır.

Kemikleri etkileyen ilaçlar

Osteoklast denilen kemik hücrelerini hedef alan ilaçlar osteosarkom tedavisine yardımcı olabilmektedir. Bifosfonatlar osteoporoz (kemik erimesi) ve kemiklere yayılım gösteren kanserlerin tedavisinde kullanılmakta olan bir grup ilaçtır. Pamidronat ve Zoledronik asit gibi bu ilaçlardan bazıları şimdi de osteosarkomda kullanılmak üzere çalışılmaktadır. Aynı zamanda Saracatinib (AZD0530) olarak bilinen kemikleri etkileyen başka bir ilaç üzerinde de çalışılmaktadır.

Radyoterapide yenilikler

Osteosarkom hücreleri radyasyon tarafından kolayca öldürülememektedir, yani radyorezistan kanser türlerinden biridir. Radyoterapinin osteosarkomda etkili olabilmesi için yüksek doza ihtiyaç vardır. Bu nedenle kullanımı sınırlı olmaktadır. Radyasyonun yeni formları ise doktorların kesin olarak tümöre odaklanabilmelerine olanak sağlamaktadır. Bu şekilde yakın sağlıklı dokular tarafından alınan dozun sınırlandırılması ve tümörün kendisine daha yüksek doz kullanılması mümkün olabilecektir.

Yoğunluk ayarlı radyasyon terapisi (IMRT) gelişmiş bir tedavi türü örneğidir. Bu teknikte, radyasyon ışınları tümöre uyacak biçimde şekillenmekte ve çeşitli açılardan tümöre yönelmektedir. Aynı zamanda ışınların yoğunluğu (gücü) ve normal dokulara ulaşan doz sınırı da ayarlanabilmektedir. Doktorun önerisine göre yüksek doz kullanılabilmektedir. Birçok büyük hastane ve kanser merkezi özellikle omurga ve pelvis (kalça kemikleri) gibi tümör tedavisinin zor olduğu alanlarda IMRT kullanımını tercih etmektedir.

Daha yeni bir yaklaşımda radyasyon, röntgen yerine radyoaktif parçacıklar ile sağlanmaktadır. Bunların bir örneğinde atomların pozitif parçacıkları olan protonlar kullanılmaktadır. X-ışınlarının aksine hedefe uygulanmadan önce ve uygulandıktan sonra enerji salınmaktadır. Protonlar asıl hedeflerine ulaşana kadar dokulara ufak bir zarar vermekte ve asıl enerjisini hedef dokuya ulaştıklarında yaymaktadır. Normal dokulara daha az zarar verilmesi ve tümör hücresine daha çok radyasyon ulaştırabilmek amacıyla bu yöntem kullanılmaktadır. IMRT gibi, proton ışın tedavisi, omurga ve kalça kemikleri gibi tümör tedavisinin zor olduğu yerlerde tedaviye yardımcı olabilmektedir. Proton tedavisi ise diğer yöntemlere göre oldukça yüksek maliyetli ve az sayıda merkezde bulunan bir yöntemdir.

Daha yeni bir tedavide ise karbon iyonları kullanılmaktadır. Bunlar protonlardan daha ağırdır ve kanser hücrelerine daha fazla zarar verirler. Bu tedavi yöntemi hala gelişiminin ilk aşamalarındadır ve dünyada yalnızca birkaç merkezde kullanılmaktadır.

Doktorlar aynı zamanda pekçok kemik üzerine yayılım göstermiş osteosarkom tedavisinde kullanılacak yeni radyoaktif ilaçlar üzerinde de çalışmaktadırlar. Bunlardan biri olan Radyum 223'ün (Xofigo) şu an kullanılan ilaçlardan daha iyi çalışacağı düşünülmektedir.

Cerrahide yenilikler

Doktorlar artık geçmişle kıyaslandığında osteosarkomun tipik büyüme ve yayılımının nasıl olduğunu daha iyi anlamışlardır. Bu da yeni görüntüleme testleri ile birlikte kanserli hücrelerin yayılımının engellenmesi amacıyla tümörün cerrahi olarak kaldırılmasına daha iyi olanak sağlamaktadır.

Kemik protezlerin bazı yeni türleri (kemik parçalarını değiştirmek için kullanılan insan yapımı cihazların) artık daha fazla ameliyata gerek kalmadan genişletilebilmektedir. Bu özellikle büyüdükçe daha büyük protezler için birçok operasyon geçirmiş çocuklar için önemlidir.