
Kahve ve Çay Kanser Riskini Azaltabilir – Bildiklerimiz, Bilmediklerimiz ve Net Olmayanlar
Merak Edilen Bir Konu: Kahve ve Kanser İlişkisi
Kanser ve beslenme alanında çalışan bilim insanları, kahve ve çay tüketiminin farklı kanser türleriyle olan ilişkisini anlamaya yönelik kapsamlı araştırmalar yürütüyor.
Bilimsel çalışmalar kahve tüketimi ile
- meme ve over (kadın yumurtalık) kanseri gibi kanser türleri arasında zayıf veya tutarsız ilişkiler olduğunu gösterirken,
- giderek artan sayıda araştırma düzenli kahve tüketiminin karaciğer, endometriyal (rahim) ve kolorektal kanser riskini önemli ölçüde azaltabileceğini ortaya koyuyor.
- 2024 yılında yayınlanan geniş kapsamlı bir analiz, kahve ve çay tüketiminin baş ve boyun kanseri riskini belirgin bir şekilde düşürdüğünü gösterdi.
Bilimsel Kanıtlar Güçleniyor, Ancak Kesin Öneriler İçin Erken
Amerikan Kanser Derneği'nden (American Cancer Society) Dr. Caroline Um, kahve ve çayın sağlık üzerindeki etkilerini araştıran uzun vadeli gözlem çalışmalarını (CPS-II ve CPS-III) incelemektedir. Dr. Um'un 2020 yılında CPS-II grubu ile yaptığı bir çalışma, kahve tüketiminin kolorektal kanser riskini azalttığını ortaya koydu ve yeni CPS-III grubu ile daha fazla araştırma yapmayı planlıyor.
Dr. Um, kahve ve çayın sağlık üzerindeki uzun vadeli etkilerini anlamanın kritik öneme sahip olduğunu belirtiyor. Endüstri raporları, kahve ve çay tüketiminin giderek genç yaşlarda başlamaya başladığını gösterirken, aynı zamanda kolorektal ve meme kanseri vakalarının genç yetişkinlerde arttığını vurguluyor. "Bu değişikliklerin neden meydana geldiğini bilmiyoruz. Genç hastalarda risk faktörleri yaşlı hastalarla aynı mı yoksa farklı mı? Bunu anlamak için tüm olasılıkları değerlendirmemiz gerekiyor." diyor Dr. Um.
Baş ve Boyun Kanserleri Üzerine Yeni Bulgular
Aralık 2024’te yayımlanan bir çalışmada, Utah Üniversitesi Huntsman Kanser Enstitüsü’nden Dr. Yuan-Chin Amy Lee ve ekibi, kahve ve çay tüketiminin farklı baş ve boyun kanser türleri üzerindeki etkilerini araştırdı.
Bu analiz, 14 farklı çalışmanın verilerini birleştirerek toplamda 9500 hasta ve 16.000 kontrol grubunun verilerini içeriyordu. Araştırmaya göre, her gün dört veya daha fazla fincan kafeinli kahve içen kişilerin baş ve boyun kanserine yakalanma riski, kahve içmeyenlere kıyasla %17 oranında daha düşük bulundu (OR: 0.83; %95 CI: 0.69-1.00). Ayrıca, orofarenks, hipofarenks ve ağız boşluğu kanseri riskinin de günlük kahve tüketimiyle azaldığı gözlemlendi.
Çalışmanın önemli bir yönü, geniş bir veri kümesine dayanması ve farklı kanser türlerini ve içecek türlerini ayrı ayrı inceleyebilmesi oldu. Araştırmacılar, günde en az bir fincan kafeinsiz kahve tüketiminin oral kavite kanseri riskinde de azalma ile ilişkili olduğunu buldu.
Kafein mi, Biyoaktif Bileşenler mi?
Bu bulgular, kahve ve çayın kansere karşı koruyucu etkilerinin sadece kafeinden kaynaklanmadığını düşündürüyor. Dr. Um’un kolorektal kanser çalışmasında, kafeinsiz kahve tüketiminin kolorektal kanser riskini %18 oranında azalttığı gözlemlendi ve bu, kafeinli kahveden daha güçlü bir koruyucu etki olarak değerlendirildi.
Dr. Lee’ye göre, kahve ve çayda bulunan polifenoller gibi biyoaktif bileşenler kanser riskini azaltmada daha büyük bir rol oynuyor olabilir. Polifenollerin antioksidan ve anti-kanser özellikler taşıdığı biliniyor ve laboratuvar ortamında kanser hücreleri üzerinde koruyucu etkiler sergilediği gözlemlenmiştir. Ancak, bu mekanizmaların kesin olarak anlaşılabilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.
Gizli Etkileşimleri Ortaya Çıkarmak
Dr. Lee’nin çalışmasında kahve ve çay tüketimi genel olarak kanser riskini azaltıcı etkilerle ilişkilendirildi, ancak ilginç bir bulgu olarak düzenli çay tüketen bireylerde gırtlak kanseri riskinin arttığı gözlemlendi. Araştırmacılar, bu durumun siyah çaydaki teofilin adlı bileşiğin yemek borusu kaslarını gevşeterek asit reflüsüne neden olmasından kaynaklanabileceğini öne sürüyor. Ayrıca çay, kahveye kıyasla daha sıcak tüketilen bir içecektir. Asit reflüsü, zamanla yemek borusu ve gırtlak kanseri riskini artırabilir. Ancak bu hipotezi doğrulamak için daha fazla veri gereklidir.
Benzer şekilde, Dr. Um’un çalışmasında kafeinli kahve tüketiminin rektal kanser riskini artırdığı gözlemlendi. Araştırmacılar, diğer risk faktörlerinin yeterince kontrol edilememiş olabileceğini ve bu durumun bazı kanser türleri için çelişkili sonuçlara yol açabileceğini düşünüyor.
Bu tür karmaşık bulgular, kahve ve çayın kanser riski üzerindeki etkilerini anlamanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Kahve ve çaydaki biyoaktif bileşenlerin, bağırsak mikrobiyotası ile nasıl etkileşimde bulunduğu gibi konular gelecekteki araştırmalar için önemli bir alan oluşturuyor. CPS-III grubu gibi yeni çalışmalar, bağırsak mikrobiyotasına dair örnekler toplayarak bu ilişkileri daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Kahve ve Çay Tüketim Alışkanlıkları Sürekli Değişiyor
Dr. Lee, kahve ve çayın hazırlanma şekillerinin ve tüketim alışkanlıklarının ülkeden ülkeye farklılık gösterdiğini ve bunun da araştırma sonuçlarını etkileyebileceğini belirtiyor. "Örneğin, insanlar kahve veya çay içerken süt, şeker veya başka katkı maddeleri ekliyorlar mı? Bu içecekler nasıl demleniyor veya hazırlanıyor? Tüm bunlar kanser riski üzerindeki etkileri değiştirebilir."
Bunun yanında, kahve çekirdeklerinin menşei bile sağlık üzerindeki etkileri değiştirebilir. Ancak bu tür detayları takip etmek ve analiz etmek büyük bir zorluk teşkil ediyor. CPS-II çalışmasının başladığı 1980’lerdeki kahve tüketim alışkanlıkları ile CPS-III’ün başladığı 2006 yılındaki alışkanlıklar oldukça farklı olabilir.
Sonuç
Kahve ve çayın kansere karşı koruyucu etkileri olduğu yönünde giderek güçlenen kanıtlar bulunuyor. Ancak, bu içeceklerin kesin sağlık etkileri ve hangi bileşenlerinin kanser riskini azalttığı henüz tam olarak bilinmiyor. Gelecekte, daha fazla moleküler ve klinik araştırma yapılması gerekiyor. Kesin diyet önerileri oluşturmak için bilimsel kanıtların daha da sağlamlaşması bekleniyor.