
Kanser Tanısı Sonrası Boşanma: Bilimsel Bulgular Eşliğinde Sosyal Bir Gerçeğin Anatomisi
Hastalıkla Değişen Sadece Beden mi?
Kanser, yalnızca biyolojik bir hastalık değil; aynı zamanda bireyin yakın ilişkilerini, psikolojik dayanıklılığını ve genel yaşam kalitesini derinden sarsan çok boyutlu bir krizdir. Özellikle son yıllarda, kadın hastaların giderek daha fazla dile getirdiği bir gerçek var: Tanı sonrasında yeterli psikososyal destek görememek, bu sürecin yalnızca sağlıkla değil, ilişkilerle de sınandığını göstermektedir. Kimi zaman bu destek eksikliği, evliliklerin zedelenmesine ya da tamamen sona ermesine kadar uzanabilmektedir.
Bu yazıda, kanser tanısı sonrası boşanma riskine ışık tutan en kapsamlı sistematik derleme başta olmak üzere, dört önemli bilimsel çalışmayı ve Türkiye'den elde edilen sınırlı fakat anlamlı gözlemleri ele alarak, bu riskin hangi kanser türlerinde ve hangi koşullarda arttığını detaylı şekilde inceliyoruz.
1. 2022 Sistematik Derleme: En Güçlü Veriler
2022 yılında Frontiers in Psychology dergisinde yayımlanan sistematik derleme, bugüne kadar bu alanda yapılmış en kapsamlı analizlerden biridir. Çalışmada, toplam 263 binden fazla kanser hastası ve 3.4 milyon kanser tanısı olmayan bireyin verileri incelenmiş, 13.929 araştırma arasından metodolojik olarak güçlü 15 çalışma değerlendirmeye alınmıştır.
Genel bulgulara göre, kanser tanısı almak evli bireylerde boşanma riskini artırmamaktadır. Hatta bazı veriler, boşanma oranlarında hafif bir düşüş olabileceğini düşündürmektedir. Örneğin, çalışmada hesaplanan ortalama boşanma riski oranı 0.89’dur (güven aralığı: 0.85–0.94), bu da genel nüfusa kıyasla riskin azaldığını göstermektedir.
Ancak kanser türüne göre boşanma riski farklılaşabilmektedir. Meme kanseri tanısı almış bireylerde boşanma oranları, genel topluma benzer düzeyde ya da daha düşük seyretmektedir. Örneğin Finlandiya’da yapılan bir çalışmada bu oran 0.98 olarak rapor edilmiştir (HR: 0.98; %95 güven aralığı: 0.80–1.18).
Buna karşın serviks (rahim ağzı) kanseri, boşanma riski açısından dikkat çeken bir istisnadır. ABD’de yürütülen bir çalışmada bu grupta boşanma riskinin iki katına çıktığı (RR: 2.04; %95 güven aralığı: 1.29–3.26) bildirilmiştir. Norveç’te yapılan geniş ölçekli bir araştırmada da benzer şekilde, bu hasta grubunda boşanma olasılığının anlamlı şekilde yüksek olduğu görülmüştür (OR: 1.36; %95 güven aralığı: 1.26–1.47).
Serviks kanserine eşlik eden fiziksel ve duygusal değişimlerin, özellikle çift ilişkisinde daha fazla kırılganlığa yol açtığı düşünülmektedir. Bu hastalık, cinsellik, doğurganlık ve beden imajı gibi temel alanlarda kalıcı etkiler yaratabilmekte; vajinal daralma, ağrılı ilişki, infertilite gibi sorunlar, çiftler arasında uzaklaşmaya neden olabilmektedir. Tanının genç yaşta konulması, evliliğin erken döneminde olması ve sosyal desteğin yetersizliği de boşanma riskini artıran diğer faktörler arasında yer almaktadır.
📌 Bu çalışma, yaygın inancın aksine kanser tanısının otomatik olarak boşanma riskini artırmadığını, hatta bazı durumlarda çiftler arasında bağı güçlendirebileceğini düşündürmektedir. Ancak bu genel eğilimdir; spesifik kanser türlerinde (örneğin serviks kanseri) risk artışı gözlenmiştir.
2. Güney Kore Çalışması, Oransal Değil Niteliksel Etkiler
2022 yılında Palliative & Supportive Care dergisinde yayımlanan Güney Kore merkezli bir çalışma, meme kanseri tanısı sonrası boşanmanın niceliksel değil, niteliksel etkilerine odaklanması açısından dikkat çekicidir. Araştırmada, erken evre meme kanseri tanısı almış ve aktif tedavisini tamamlamış 4.366 kadın hasta incelenmiştir.
Bu grupta boşanma oranı yalnızca %1.1 gibi düşük bir düzeyde rapor edilmiştir. Ancak boşanmayı yaşamış olan hastalarla evliliği devam eden hastalar karşılaştırıldığında, yaşam kalitesi açısından belirgin farklar görülmüştür. Boşanmış bireylerde yaşam kalitesi puanları ortalama 7.5 puan daha düşük bulunmuş; bu hastalarda daha fazla ağrı, uykusuzluk, saç dökülmesi kaynaklı stres gibi fiziksel ve duygusal zorluklar saptanmıştır. Aynı zamanda sosyal işlevsellikte ve beden imajında da anlamlı olumsuzluklar gözlemlenmiştir.
📌 Bu çalışma, boşanmanın sadece bir “olay” değil, hastaların yaşam kalitesine uzun vadeli etkileri olan bir süreç olduğunu vurgulayan en güçlü çalışmalardan biri olarak değerlendirilmektedir.
3. ABD, Cinsiyet Farklılıklarına Vurgu Yapan Eski Bir Çalışma, 2009
2009 yılında Comparative Study dergisisinde yayımlanan gözlemsel bir çalışmada, ciddi tıbbi hastalıklara sahip 515 evli hasta incelenmiştir. Katılımcılar arasında malign beyin tümörü (214 hasta), sinir sistemi dışı solid tümörler (193 hasta) ve multipl skleroz (108 hasta) tanısı alan bireyler bulunmaktadır. Çalışmanın amacı, ciddi hastalık tanısı konulan bireylerde cinsiyete bağlı olarak partner terk oranlarını değerlendirmektir.
Sonuçlar, genel boşanma veya ayrılık oranının %11.6 olduğunu göstermiştir. Ancak, hasta olan eş kadın olduğunda, boşanma veya ayrılık oranı %20.8'e yükselmiş; hasta olan eş erkek olduğunda ise bu oran %2.9 olarak bulunmuştur. Bu, kadın hastaların eşleri tarafından terk edilme riskinin erkek hastalara göre altı kat daha fazla olduğunu düşündürmektedir.
Ayrıca, boşanma veya ayrılık yaşayan hastaların tedaviye uyumlarının daha düşük olduğu, daha fazla depresyon yaşadıkları ve klinik çalışmalara katılım oranlarının azaldığı belirlenmiştir. Özellikle beyin tümörü olan ve boşanmış veya ayrılmış hastaların hastaneye yatış oranlarının daha yüksek, evde ölüm oranlarının ise daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.
Bununla birlikte, bu çalışmanın 2009 yılında yayımlanmış olması ve verilerinin çoğunlukla 2000'li yılların başına ait olması, yorumların dikkatli yapılmasını gerektirir. Çalışma gözlemsel nitelikte olup, geçmişe dönük (retrospektif) veri analizi temelinde şekillenmiştir. Bu nedenle, günümüzdeki değişen sosyal normlar, artan hasta ve eş destek mekanizmaları ile güncel klinik uygulamalar yeterince yansıtılamamış olabilir. Nitekim 2022 yılında yayımlanan daha kapsamlı sistematik derlemeler, cinsiyet farklılıklarının varlığını kabul etmekle birlikte, serviks kanseri gibi bazı spesifik kanser türlerinde boşanma riskinin belirginleştiğini; buna karşılık meme kanseri gibi yaygın türlerde boşanma oranlarının genel toplumla benzer seyrettiğini göstermektedir.
📌 Bu bulgular yalnızca kanser hastalığının değil, toplumsal cinsiyet rollerinin, psikososyal desteğin ve hastalığa eşlik eden sosyal dinamiklerin evlilik üzerindeki etkisini daha iyi anlamamız gerektiğini göstermektedir.
4. ABD, 2015 – Tartışmalı Çalışma
2015 yılında Journal of Health and Social Behavior dergisinde yayımlanan ve geniş yankı uyandıran bir çalışma, fiziksel hastalıkların evlilik üzerindeki etkisini analiz etmeyi amaçlamıştı. İlk analiz sonuçlarında, hasta olan eş kadın olduğunda boşanma riskinin yaklaşık %6 oranında arttığı öne sürülmüştü. Bu bulgu, medyada ve kamuoyunda "kadın hasta olursa eşi onu terk ediyor" şeklinde yankı buldu.
Ancak daha sonra çalışmada ciddi bir veri kodlama hatası olduğu fark edildi ve makale dergi tarafından geri çekilerek yeniden düzenlendi. Düzenlenen analizde, kanser dahil birçok hastalık grubunda boşanma oranlarının istatistiksel olarak anlamlı şekilde değişmediği gösterildi. Yalnızca kalp hastalığı olan kadınlarda boşanma riskinin belirgin biçimde arttığına dair sonuçlar korunabildi.
📌 Bu örnek, bilimsel verilerin doğru yorumlanmasının ne kadar önemli olduğunu ve medya aracılığıyla yayılan bazı yargıların, hatalı ya da eksik bilgilerden kaynaklanabileceğini çarpıcı biçimde göstermektedir.
Türkiye'den Bulgular: Kısıtlı Ama Değerli Veriler
-
Türkiye'de bu konuda yapılmış doğrudan boşanma oranlarını ölçen bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Ancak çeşitli gözlemler ve psikososyal araştırmalar bazı ipuçları sunmaktadır:
1. Meme Kanseri ve Evlilik Uyumu
-
2022 tarihli bir çalışmada, meme kanseri tanısı almış evli kadınların eş desteği yüksek olduğunda daha az depresyon ve daha iyi beden algısı geliştirdikleri görülmüştür.
2. Hukuki Perspektif
-
Türk Medeni Kanunu'na göre kanser gibi fiziksel hastalıklar doğrudan boşanma nedeni değildir.
-
Ancak tedavi sürecinde manevi destek göstermeme, evlilik birliğinin temelden sarsılması gerekçesiyle boşanma sebebi olarak değerlendirilebilmektedir.
📌 Türkiye'de bu konuda epidemiyolojik araştırma eksikliği vardır. Yeni çalışmalar yapılması bilimsel ve toplumsal açıdan gereklidir.
Klinik Çıkarımlar ve Öneriler
🔍 Bilimsel veriler açıkça şunu gösteriyor:
-
Kanser tanısı, özellikle kadın hastalar için, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikososyal zorluklar da getiriyor
-
Boşanma oranı artmasa da, boşanma yaşayan hastaların yaşam kalitesi ciddi şekilde düşüyor
-
Özellikle serviks kanseri gibi seksüel işlevleri ve beden imajını etkileyen kanserlerde, evliliklerde kırılganlık daha fazla
Klinik Öneriler:
✅ Psikososyal destek yalnızca hasta için değil, eşi için de planlanmalıdır
✅ Serviks kanseri gibi riskli gruplarda erken dönemde çift terapisi önerilmelidir
✅ Sosyal hizmet uzmanları ve psiko-onkologlar, tedavi sürecine sistematik şekilde dahil edilmelidir
Son Söz
📌 Unutulmamalı: Kanser bir ilişkiyi yıkmaz; yıkıma neden olan şey, tanı sonrasında ihmal edilen duygusal bağlardır.