
Meme Kanserli Hasta Kongresi Bilim İnsanları ile Hastaları Buluşturarak Çok Önemli Bir Sosyal Sorumluluk Projesine İmza Attı! 3
Kanser hastalığı konusunda uluslararası güncel bilgiye hastaların doğrudan ulaşmalarını amaçlayan “Meme Kanserli Hasta Kongresi”, 28-29 Haziran tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi.
“Meme Kanserli Hasta Kongresi”nde değerli uzman doktorlarımız tarafından sunulan bilgileri içeren haberler, web sitemizde 5 bölüm olarak yayınlanacaktır. Web sitemizin “kanser haberleri” bölümünden yazılarımızı takip edebilirsiniz.
Şimdi gelin meme kanserine karşı toplum bilincini arttırmak için düzenlenen bu çok değerli kongrenin yazı dizisinde ikinci güne damga vuran diğer noktalar neler birlikte göz atalım..
Kongrenin ikinci gününde öğleden önceki son panelin moderatörlüğünü Hacettepe Üniversitesi, Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Erdem Göker üstlendi. “İleri evre meme kanserinde yenilikler” konulu ikinci panelin ilk konuşmacısı olarak kürsüye davet edilen Acıbadem Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Gökhan Demir, ileri evre meme kanseri tedavisinde hormonal tedavi ve kemoterapi hakkında bilgi verdi.
Konuşmasının başında kanserin giderek önemli bir sorun olmaya başladığını vurgulayan Prof. Dr. Demir de, diğer konuşmacılar gibi erkeklerde en sık görülen kanser türünün akciğer, kadınlarda ise meme kanseri olduğunu söyledi ve kanseri erken evrede yakalamak istediklerini sözlerine ekledi.
“İleri evrede karşımıza çıkan meme kanserini kronik bir hastalık olarak tutabiliyoruz”
Prof. Dr. Gökhan Demir, “İleri evrede karşımıza çıkan meme kanserini kronik bir hastalık olarak tutabiliyoruz. Hastanın durumuna, tümörün yapısına göre hormon tedavileri ile yaşam kalitesini yükseltebiliyoruz. Bunu yaparken de tedaviye bağlı yan etkileri kontrol altına alıyoruz” dedi.
İleri evre meme kanserinde hormonal tedavi, kemoterapi ve kemiğe yönelik tedavilerle hastalığın kontrol altında tutulabildiğini söyleyen Prof. Dr. Demir, “tamoksifen, aromatöz inhibitörleri, fulvestran gibi hormonal tedaviler, DNA içinde etkisini gösteriyor ve reseptörü aktive ediyor” dedi. Ayrıca, tamoksifen yerine östrojeni bloke eden aromatöz inhibitörlerinin menopoz sonrası ileri evre meme kanseri kadınlarda daha etkili bir koruma sağladığına değindi.
Çok sayıda kemoterapi ajanının cephaneliklerinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Demir, koruyucu tedavilerin, hastalığın kontrolünde etkinliği arttırdığını ifade etti. Prof. Dr. Demir, “düzenli olarak bol sebze ve meyve ağırlıklı beslenerek, egzersiz yaparak ve ideal kilonuzda kalarak koruyucu tedaviye katkıda bulunmalısınız” dedi.
“Kanser hücresi o kadar da akıllı değil. Ona büyüme sinyali gönderilmesini engelleyerek, intihar etmesini sağlayabiliriz..”
İkinci konuşmacı olarak çağrılan Ege Üniversitesi, Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Bülent Karabulut, ileri evre meme kanserinde hedefe yönelik ilaçlar konusunda bilgi verdi.
Prof. Dr. Karabulut “kanser hücresini tanıyarak hastanın tümörüne özel tedaviler uyguladık. Hedefi tanımlayarak nokta atışı yaptık” dedi. Henüz çok büyük bir yol kat edilmediğinin altını çizen Prof. Dr. Karabulut, gelecekten umutlu olduğunu söyledi. İleri evre meme kanseri tedavisinde olumlu sonuçlar almak ve hastanın yaşam süresini ve kalitesini arttırmak için hedef belirlemenin önemli olduğunu dile getirdi. Hedefi belirlemede kanserin ana yollarının bloke edilmesinin, tedavide başarı sağlayacağını söyleyen Prof. Dr. Karabulut, “kanser hücresi o kadar da akıllı değil. Ona büyüme sinyali göndermeyerek, intihar etmesini sağlayabiliriz. Aktif olan hücreleri ya da proteinleri bloke edebiliriz” diye konuştu.
Geçirgen olan damarlarda biriken sıvının basıncı arttırarak ilaç tedavisini zorlaştırdığını belirten Prof. Dr. Karabulut, “tümörün beslenmek için oluşturduğu damarları engelleyerek kanserin gelişmesini engelleyebiliriz” dedi.
Ayrıca, konuşmasında HER2 genine de değinen Prof. Dr. Karabulut, normal hücrede bu genin 2 kopyası olduğunu ve yaşam süresini dolduran genlerin sonrasında öldüğünü söyledi. Kanser hücresinde ise, HER2 gen kopyasının çok daha fazla olduğunu belirterek “her 4 meme kanseri hastasından birinin HER2 pozitif olduğunu görüyoruz ve bu genin saldırgan bir yapıya sahip olduğunu biliyoruz. Akıllı ilaç olarak kullanılan trastuzumab, alıcıları kitleyerek HER2 pozitif tümörün büyümesini engelliyor ve onu öldürüyor” dedi. Trastuzumab’ın HER2 geni taşıyan hastalarda, kanser daha ağır olmasına rağmen olumlu sonuçlar verdiğini söyledi.
Prof. Dr. Karabulut, “ trastuzumab ile saldırgan bir geni durdurmayı başardık. Bu sayede, HER2 pozitif hastaların kaderi değişti. Trastuzumab, ileri evre meme kanserinin kronikleştirilmesi için atılan en önemli adımdır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
“Kriyoprezervasyon yani yumurta, embriyo ya da sperm dondurma yöntemleri ile kanser hastasının tedavi sonrası çocuk sahibi olması mümkündür”
Meme kanserli hasta kongresinin ikinci gününde öğleden önceki son konuşmacı Ege Üniversitesi, Aile Planlaması ve Kısırlık Uygulama Araştırma Merkezi Direktörü, Jinekolog Prof. Dr. Ege Göker, Meme kanseri hastaların doğurganlığı konusunda katılımcıları aydınlattı.
Dünyada çiftlerin %10-15’inin yardımcı bir destekle çocuk sahibi olduğunu söyleyerek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Göker, dünyada ilk tüp bebeğin 1978 yılında yapıldığını, 1989 yılında ise ilk tüp bebek merkezinin kurulduğunu belirtti. Henüz çocuk sahibi olamadan meme kanseri olan hastalarında çocuk talepleri olduğunu sözlerine ekledi.
Yoğun kanser tedavilerinin ve kullanılan kemoterapi ajanlarının yumurtlama üzerine toksik etkileri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Göker, meme kanserli hastalarda fertilite koruyucu önlemler alınabileceğini, uygulama açısından bunun da hastanın yaşı, yumurtalık rezervi, hastalık seyri ve tümör tipi gibi belirleyici faktörlere bağlı olduğunu vurguladı. Kanser hastalarına tedavi öncesi yumurtalık ve embriyo dondurma yöntemlerinin önerildiğini ifade ederek “bu yoğun kanser tedavileri ile adet döneminin düzensiz olması ve yumurtlama fonksiyonlarının azalması, çocuk sahibi olmaya engel teşkil eden unsurlar. Bu nedenle, kriyoprezervasyon yani yumurta, embriyo ya da sperm dondurma yöntemleri ile kanser hastasının tedavi sonrası çocuk sahibi olması mümkündür” dedi.
Ülkemizde donmuş yumurta, embriyo ya da sperm saklama süresinin 5 yılla kısıtlı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Göker, “uygulama için kişilerin kanser tedavisini tamamlamış ve hastalıksız olduğu kanıtlanmış olması gerekir. Burada en önemli nokta, sağlıklı bir anne ve bebeğe sahip olmaktır” diye konuştu.