Anksiyete (kaygı) nedir?

Anksiyete (kaygı) yoğun bir iç sıkıntısı, huzursuzluk, kolay giderilemeyen bunaltı ve endişe halinin tarifidir. Çoğu zaman bu duygulara, göğüste sıkışma hissi, kalp çarpıntısı, nefes almada güçlük, nefes yetmiyor hissi, ağız kuruluğu, kafada doluluk, mide barsak şikayetleri, tüm vücutta gerginlik gibi bedensel belirtiler eşlik eder.Kaygı yaşayan kişiler; bunaltıyı karınlarında, göğüslerinde, boğazlarında ya da başlarında hissedebilirler. Benzer şekilde her an kötü birşey olabileceği, yaşanan bu sıkıntılı duygular ve bedensel belirtiler ile baş edilemeyeceği düşünceleri de sıklıkla gözlenir. “Durduğum yerde duramıyorum, herşey üstüme üstüme geliyor, daralıyorum, içim sıkılıyor” gibi ifadeler tipik bir kaygılı hal tarifidir.

Kaygı ve ilişkili bedensel değişiklikler neden olur

Kaygı ve ilişkili bedensel değişiklikler neden olur?

İnsanoğlunun sinir sistemi, insanın hayatta kalabilmesi ya da olası tehlikeyi en az zararla atlatabilmesi için kişiyi yaklaşmakta olan tehlikeye hazırlayabilen bir sistemdir. Gerçek bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında bedeni kaçmak ya da savaşmak için hazırlar. Savaş ya da kaç tepkisi olarak da tarif edilen bu tepki sinir sistemimiz tarafından isteğimiz dışında başlatılır ve devam eder. Örneğin, üzerinize doğru hızla koşan bir köpeğin ya da karanlık bir yolda arkanızdan yaklaşan adım seslerinin yarattığı tehdit algısı, bu sistemi aktifler, korku ve kaygı duygusu yaşatır ve bedeniniz kaçmak ya da savaşmak için hızla hazırlık yapar. Kaçmak ya da savaşmak için kaslarımızın daha fazla kana ve oksijene ihtiyacı vardır. Bu sebeple daha sık soluk alıp vermeye başlarız. Kalbimiz daha hızlı kan pompalamaya başlar, kaslarınız gerilir, tehdidi algılayabilmemiz için göz bebeklerimiz büyür, dikkatimiz artar...

Ancak bu kendiliğinden aktifleşen ve yaşamda kalmamızı sağlayan sistem ortada görünür ya da gerçekçi bir tehdit ya da tehlike olmadan aktifleştiğinde, şiddetli olduğunda ya da uzun sürdüğünde kişi kendini devamlı gergin, huzursuz sanki hayatın kıyısında imiş gibi hisseder. Devamlı tetikte olma ve endişeli bekleyiş kişinin yaşamını bozmaya başladığında ise artık kaygı bozukluklarından bahsedilir. Yaygın anksiyete bozukluğu ve panik ataklar ile giden panik bozukluk en sık görülen kaygı bozukluklarındandır.

Kanserde en sık görülen bulgulardan biri: Anksiyete

Kanser hastalığı nedenleri, seyri, seçilecek tedavi modelleri ve alınabilecek sonuçları açısından, belirsizlik ve kontrol edilemezliği yoğun bir şekilde içermekte ve yaşam için bir tehdit oluşturmaktadır. Böyle bakıldığında kaygının ve korkunun kanser hastalarında en sık görülen belirtilerden biri olmasına şaşırmamak gerekir. Kaygı hastalığın her döneminde yaşanabilir ancak şiddetli ve uzun süreli kaygı kişinin yaşam kalitesini düşüreceği gibi tedavi sürecini de olumsuz yönde etkiler.

Kanser hastalığında neler kaygıyı tetikleyebilir?

  • Tanı konulma aşamasında karmaşık tıbbi terimlerle, yoğun bir bilgi aktarımına maruz kalma,
  • Hastalığın, yapılması gereken testlerin ve olası tedavilerin ve sonuçlarının ne olduğu ile ilgili belirsizlik,
  • Değişen sosyal yaşama ve sosyal rollere ayak uydurmada güçlük, 
  • Yeterli kontrol sağlanamayan ağrı, bulantı, uyku düzensizlikleri yaşamak,
  • Cerrahi tedaviler sonucu değişen beden imajına alışma güçlükleri (örneğin; meme kaybı)
  • Medikal Tedaviler sonucu değişen beden imajına alışma güçlükleri (örneğin, saç kaybı)
  • Direkt kullanılan ilaçların yan etkisi olarak; (Örneğin interferon beta tedavisi alanlarda ya da yüksek doz steroid kullanılması gerektiğinde)
  • Bozulan biyolojik dengenin bir sonucu olan deliryuma eşlik eden bir belirti olarak
  • Tedaviye cevap alınamaması,
  • Metastazların olduğunun öğrenilmesi,
  • Hastalığın tekrarladığının öğrenilmesi,
  • Tam iyileşme sağlandığında bile her an hastalığın geri dönecekmiş gibi hissedilmesi,
  • Düzenli doktor kontrollerine gitmeden, tetkik yaptırmadan hemen önce, kaygı belirginleşebilir ve kaygı ile ilişkili bedensel şikayetler artabilir.

Kaygılı hasta neler yaşayabilir?

  • İç sıkıntısı ve huzursuzluk hissi
  • Gevşeyememe, devamlı gergin, endişeli ve yaşamın kıyısında hissetme
  • Ara ara gelen yoğun kaygı atakları (panik ataklar)
  • Devamlı hastalıkla ilgili konuları düşünüp durmak (zihinsel uğraş)
  • Dikkat konsantrasyon sorunlarıyla birlikte karar vermede ve problem çözmede güçlük yaşama (küçük olaylarda dahi)
  • İnternetten hastalık ve tedavisiyle ilgili yoğun araştırma ihtiyacı
  • Uykuya dalma ve sürdürmede güçlük, iştahsızlık ve halsizlik
  • Basit bir belirtiyle çok yoğun endişe yaşama
  • Doktorunuzun önerdiğinden daha sık doktor muayene randevusu talep etme
  • Doktorun önerisi dışında tetkik yaptırma, ilave işlemler talep etme,
  • Henüz kemoterapi almamışken hatta hastaneye yaklaşırken mide bulantılarının belirginleşmesi
  • Mide bulantısı, baş ağrıları ve diğer bedensel yakınmaları beklenilenden daha şiddetli hissetme
  • Hastaneden ve doktorlarının yanından ayrılmak istememe

Yukarıda belirtilen bu şikayetleri tedavi sürecini ve işlevselliğinizi bozuyor olması kaygının kontrolden çıktığının bir işareti olabilir ve profesyonel bir yardım gerektiğini gösterir.

Kanserde anksiyete nasıl geçer ne zaman yardım istemeli

Hastalarımız ve hasta yakınları neler yapabilir?

  • İlk olarak hasta ve yakınları, ihtiyaçları olan tüm bilgiyi hekimlerinden ve tedavi ekibinden net ve eksiksiz olarak alabilmelidirler. Başta hekim olmak üzere tedavi ekibinden yeterli bilgiyi alan, doğru yerde ve güvenilir ellerde olduğunu hisseden hastaların, süreçteki belirsizliğe daha kolay katlanabildikleri bilinmektedir. Yine yeterince bilgilendirilmiş hastaların hastane yatışlarının daha kısa sürdüğü, tekrarlayan doktor başvurularının daha az olduğu ve yaşanılan yan etkileri yönetmekte daha başarılı oldukları bilinmektedir.
  • Kaygılı, korkulu, üzgün, kızgın ya da yüklenmiş olmak normaldir. Hastalarımızın yakınlarıyla bu duyguları paylaşmaları, duygularını dışa vurabilmeleri faydalı olabilir. Ancak bu bazen çok da kolay olmamaktadır. Çünkü birçok hasta yakını, hastalarına destek olmak ve hayatlarını kolaylaştırmak için inanılmaz çaba sarf eder ve onları her türlü üzüntü ve sıkıntıdan korumaya çalışılar. Bu iyi niyetli, takdire şayan ancak çok da gerçekçi olmayan çabalar, hastalarımızda “kimse ne yaşadığımı duymuyor, yeterince anlaşılamıyorum” hissi yaşatarak sıkıntılarını arttırabilir. Hastalarımız keder, öfke gibi duygularını paylaştıklarında “Sen lütfen bunları kafaya takma, unut, biz hallederiz” denmesi işe yaramayacaktır. O duyguların dinlenmeye ve önem verilmeye ihtiyacı vardır.
  • Yakınlarınızla birlikte, birbirinize destek olabilmek için neler yapılabileceği konuşulabilir. Örneğin; hastaneye ulaşım bir kişi tarafından organize edilirken, evdeki çocukların bakımına desteği bir başkasına vermek, maddi yönetim için planlamalar yapmak gibi belirsizliği giderici iş bölümleri yapabilirsiniz.
  • Güvenilir internet destek gruplarını takip edebilirsiniz.
  • Kaygıyı yönetmeye yönelik nefes ve gevşeme egzersizleri vardır. Bunları öğrenip günde birkaç kez yapmak faydalı sağlar. Benzer şekilde, doktorunuzun izin verdiği miktarda hafif egzersizler, yoga, meditasyon ya da uğraşlar (enstrümançalmak, resim yapmak, el işi ile uğraşmak) dikkatinizi belirsiz ve kontrol edilmesi mümkün olmayan gelecekten ve halihazırda yaşadığınız bedensel şikayetlerden uzaklaştıracak ve kaygıyı yönetmenize yardım edecektir.
  • Dengeli bir diyet, düzenli fiziksel aktivite, yeterli sosyal desteğin sağlanması, mindfullness egzersizleri ile sigara, kahve, uyarıcı içecekler ve yoğun alkol kullanımından uzak durulması kaygı kontrolüne destek olacaktır.
  • Hastalarımızın yaşadığı kaygının hastalığa karşı oluşmuş ruhsal bir tepki mi, kanserin direkt biyolojik etkisi mi yoksa kullanılan ilaç tedavilerinin bir yan etkisi mi olduğunu ayırd etmek için doktorunuza psikiyatri hekimiyle görüşmek istediğinizi iletin. Kaygı ve kaygı bozuklukları psikoterapiler ve ilaç tedavileri ile giderilebilmekte, hastalık deneyimi iyileştirilebilmekte ve yaşam kalitesi arttırılabilmektedir.

Yazan: OncoTrust ekibinden Psikiyatrist Güneş Berk