Güven üzerine

Başkasına güvenmek, insanın yaşayabilmesi için "olmazsa olmaz" diye nitelendirebileceğimiz kavramların başındadır; hele ki toplumda yaşamak için. Enteresan bir şekilde güvenilir olmanın ana şartlarından biri başkalarına güvenmektir.

Hayatta bazı şeyleri başkalarının kontrolüne bırakmadan her şeyi kendimizin güvende tutmaya çalışması imkansızdır. Bu durumda başkalarının iyi niyetine güvenerek kendimizi bu güvenin suistimaline açık bırakmamız kaçınılmazdır. Bundan dolayı birine güvenmek, doğası gereği kendini savunmasız ve başkalarına bağımlı olmaktır. Kişiler bazı durumlarda gönüllü olarak bazı durumlarda da zorla kendilerini bu tarz bir güven ilişkisine teslim ederler.

Genellikle kişiler arası güven kurumlara olan güvenden daha kuvvetlidir ve kişinin genel hayat tercihleri ve görüşünden ziyade güncel hayat tecrübelerine ve karakteristik özelliğine daha bağlıdır.

Kişiler arası güvenin gerektirdikleri birey için çeşitlilik gösterebilir ve 4 farklı tanımdan bahsedebiliriz:

  1. Birincisi, diğerinin gelecekteki eylemlerini öngörmeyi içeren güven ilişkisi.
  2. İkincisi, güvenen kişinin karşısındaki hakkında istenilen davranışı sergileyeceğine dair pozitif beklentisinin olduğu güven ilişkisi.
  3. Üçüncüsü, risk almayı içeren güven ilişkisi ki bu da güvenilen kişinin eylemlerine karşı suistimale açık olmaktır.
  4. Sonuncusu ise bu güvenin kırılması halinde sonuçlarının çok daha ağır olduğu daha güçlü güven ilişkisidir. Bu tarz bir güven daha çok yakın arkadaşlarda ve aile içinde gözlemlenir.

Hasta-doktor ilişkisinde güven

Hasta-doktor ilişkisinde hastanın kendi sağlık probleminin sorumluluğunu yüklenmesindeki yetersizliğinden dolayı gündelik hayatta yakın ilişki içinde olmadığı doktora güvenmesi gerekir.

Hasta-doktor ilişkisi hastanın bazen güvenmekten başka seçeneğinin olmaması, bilginin ve gücün dengesiz bir şekilde dağılması ile karakterizedir. Kimi zaman hastanın güveni "garanti" olarak görülebilir. Genel kanıya göre hastanın doktora güveni, doktorun hastanın yararı doğrultusunda çalıştığına dair inanç olarak tanımlanmıştır. Doktor-hasta ilişkisinin karmaşıklığı net bir tanım yapmayı zorlaştırmaktadır.

  • Farklı hasta grupları incelendiğinde bu güvenin birçok faktöre bağlı olarak değişiklik gösterdiğini görmekteyiz:
  • Kadınların erkeklere göre daha güçlü güven duygusuna sahip olduğu araştırmalar sonucu bulunmuştur.
  • Yine yaşlıların daha güvenmeye meyilli oldukları farklı araştırmaların bulguları arasındadır.
  • Afro-Amerikan etnisitesinin Amerikadaki beyaz etnisiteye göre doktorlara daha az güvendiği, tüm Avrupa'da doktorlara en çok güvenen etnik grubun Almanlar olduğu bulunmuştur.
  • Son olarak, eğitim seviyesi ile doktorlara güven arasında pozitif ilişki olduğu bulunmuştur.

Hastaların internet aracılığı ile artmış sağlık ve tedavi alanındaki bilgilere erişimi ile doktorlara duyduğu güven arasında ilişkiyi gösteren bir çalışmaya denk gelmedik. Bununla beraber onkologların görüşü, hastaların artmış internet erişimlerinin, duydukları güvene bir zarar vermeyeceği yönünde.

Hasta güveni ölçülebilir mi?

Hasta güvenin, daha en başından net ve genel kabul görmüş bir tanımının olmaması bu güvenin ölçülmesini de zorlaştırmaktadır.

Mevcut literatürü taradığımızda hasta güveni ile ilgili yapılmış çalışmaların çoğunda hasta güveninin, araştırmanın ana araştırma konusu olmadığını ve birçoğunun da bu güvene, araştırmanın sonuçlarına bakarak 2. bir çıkarım olarak ulaştıklarını gördük. Bazı araştırmalarda hastaya sorulan "doktorunuza güveniyor musunuz?" sorusuna verilen "evet", "hayır" cevapları ile hesaplandığını ve pek az araştırmanın bu güveni derecelendirdiğini gördük. Hasta güvenin derecelendirdiği bu araştırmalarda hastanın tatmini, tedavi boyu aynı doktorda ısrarcı olması, arkadaşlarına önermek istemesi ve başka bir doktordan ikinci bir görüşe ihtiyaç duymaması gibi parametreler kullanılmıştır.

Hastaların güvenini etkileyen faktörler

  • Teknolojik yeterlilik bunlardan biridir. Yeni teşhis, tedavi yöntemleri ve araştırmalar konusunda hastalarını bilgilendiren doktorlar hastaların gözünde daha güvenilirken bu konuda yetersiz kalan doktorlara duyulan güven azalmaktadır.
  • Cerrahi branşlarda çalışan doktorlar için ameliyat sonrası komplikasyonlar ile hastaların güvensizliği arasında bir ilişki bulunmuştur.
  • Bir başka çalışma doktorların kötü prognoz (hastalık gidişatı) konusunda dürüst ve açık bir dil kullanmalarının hasta ile güven inşa etmede ve devam ettirmede önemli olduğunu göstermiştir.
  • Meme kanseri hastalarında doktorların hasta-merkezci yaklaşımlarının güveni arttırdığını göstermiştir.

Bu tarz davranışlara hastayı içten dinlemeyi, anlattıklarına karşı sabırlı olmayı, samimi bir şekilde endişeli olduğunu göstermeyi ve hastayı önemsediğini belli etmeyi sayabiliriz.

Güven ne sağlar?

Hem hastalar hem de doktorlar karşılıklı güven ilişkisinin prognoz (hastalık gidişatı) hakkında iletişim kurmada ön gereklilik olduğunu ve bunu kolaylaştırdığını ifade ettiler.

Yaşlı hastalar arasında yapılan bir araştırmada doktoruna daha çok güvenen hastaların tedavi sırasında daha az güvenen hastalara göre daha tatmin oldukları bulundu. Kanser hastalarının doktorlarına olan güvenlerinin bağımsız kaynaklardan aldığı bilgileri doktorları ile tartışma olasılıklarını arttırdığını gösteren bir araştırma olmasına rağmen bunun tam tersini rapor eden araştırmalar da mevcut. Doktorlarına daha çok güvenen hastaların kötü haber aldıkları durumlarda doktorlarına daha çok soru sordukları bulundu.

Karar vermede kolaylaştırıcı bir etken olarak güven

Hastalar, doktorlar ile oluşturdukları güven ilişkisini, karar vermede kolaylaştırıcı bir etken olarak görüyorlar. Doktorlarına güven duymalarının, onlardan gelecek tedavi kararlarına ve tavsiyelerine uymalarında teşvik edici olduğunu belirtiyorlar.

Güvenen hastalar, sağlıkları ile ilgili kararlarının sorumluluklarını doktorlarına devretmekte daha rahat görünüyorlar.

Kırsaldan gelen düşük gelirli hastaların, doktorlarına tedavi ile ilgili tavsiyelerinde tamamiyle güvendikleri farklı araştırmaların bulguları arasında.

Hastaların doktorlarına bu derece güvenmeleri tedavi süreçlerinde daha pasif rol almalarına sağlamakta. Bazı doktorlar için hastaların daha pasif rol almaları tedavi için faydalı olarak düşünülse de bu görüş doktorlar arasında geniş bir skalada farklılık gösteriyor.

Sonuç

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi araştırmaların bazıları güveni ana araştırma unsuru olarak almazken bazıları da teorik bir bakış sunmaktan öteye gidememektedir. Pek az araştırma bu konuyu detaylı bir şekilde ele almaktadır. Günümüz araştırmalarına bakarak güven konusunun yeterince incelenmediğini, daha ileri araştırmalara ihtiyaç duyduğumuzu söylemek yanlış olmaz. Yine de mevcut bulgular ışığında doktorlar olarak biz üzerlerimize düşeni yapmak ve hastalarımıza güvenebileceği ortamı sağlamakla yükümlüyüz.