Erken tanı konulduğunda tamamen tedavi edilebilen bir kanser türü haline gelen meme kanseri için, cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, hormonal tedavi ve hedefe yönelik tedavi olmak üzere birçok tedavi seçeneği mevcuttur. Bu yöntemlerden hangisi veya hangilerinin seçileceği tümörün biyolojik yapısına, türüne, boyutuna, vücuda yayılım derecesine ve hastanın genel performansına göre belirlenir.

Meme kanseri başlıca dört türde incelenir. Bu gruplardan en sık görüleni hormon reseptör pozitif olanlar yani hormonal tedaviden yarar görenlerdir ki neredeyse tüm meme kanserlerinin %50’den fazlasını oluşturur. Bununla birlikte meme kanserinde temel tedavi stratejisini belirleyen bir diğer hasta ile ilişkili faktör ise menapoz durumudur. Menapoz sonrası, hormona duyarlı, metastaz yapmış meme kanserli hastalarda hormonal tedaviye yanıt neredeyse kemoterapiden fazladır. Bu hastalarda en doğru tedavi yaklaşımı kemoterapiden önce hormonal tedavi ile başlanmasıdır. Bugün sonuçlarını paylaşacağımız çalışma, vücuda yayılım göstermiş (metastatik) hormona duyarlı meme kanserinde tedavi yaklaşımımızı değiştirecek türdendir. Metastatik meme kanseri için, genel tedavi yaklaşımı işe yaradığı sürece bir tedavi rejimini uygulamak, yanıt alındığı ve tolere edilemez bir yan etki olmadığı sürece aynı tedaviye devam etmektir. Ayrıca biz hekimler hastanın tedavisini belirlerken en yararlı ve en az yan etki yapan tedaviyi seçmek isteriz.

Saygın onkoloji dergilerinden olan Journal of Clinical Oncology Dergisi’nin Eylül 2015 sayısında yayımlana bu çalışmada, hormon reseptörü pozitif menapoz sonrası meme kanserli bayanlarda, daha önce ikinci basamakta tercih edilen bir hormonal tedavi ilacı olan Fulvestrant’ın birinci basamakta (ilk tedavi seçeneği olarak) kullanılması hastalarda şaşırtıcı düzeyde yarar sağlamıştır.

  • Çalışmaya menopoz sonrası meme kanseri olan 205 bayan alınmıştır. Bu hastalar daha önce ileri evre hastalık için tedavi görmemiş, hormon (östrojen) reseptörü pozitif hastalardır. Hastalıkları bölgesel olarak ilerlemiş veya ileri evre olan bu hastaların bir kısmına Fulvestrant (Faslodex) verilirken, bir kısmına standart birinci basamak hormonal tedavi seçeneklerinden biri olan Anastrozol (Arimidex) verilmiştir.
  • Sonuçlar analiz edildiğinde, olumlu yanıt (klinik yarar) oranı Fulvestrant alanlarda % 72 iken, bu oran Anastrozol alanlarda %67; hastalığın kötüleşmesine kadar geçen ortanca süre Fulvestrant için 23 ay iken Arimidex için 13 ay olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak Fulvestrant alan hastalarda, tedaviden yararlanma süresinin neredeyse iki kat fazla olduğu saptanmış, ayrıca bu olumlu fark hastaların yaşam süresini de anlamlı düzeyde uzatmıştır.

Ülkemizde henüz ikinci basamakta kullanıma onay verilen Fulvestrant (Faslodex), muhtemelen bu çalışma ile ilk basamakta kullanımı zorlayacağını düşünüyoruz. Yaşam süresini uzatan ve tedavi sırasında ciddi yan etkilere neden olmayan ve mümkün olduğunca hastaları kemoterapiden uzak tutan bu tür tedavilerin başarısı, biz onkologları mutlu etmekte ve her geçen gün umudumuzu bir adım daha öteye taşımaktadır.