Surgical Oncology of North America Dergisi’nde yayımlanan çalışmaya göre, karın içi organlara yayılım gösteren malign melanom hastalığında cerrahi, yaşamı anlamlı derecede uzatabilmektedir.

Bilindiği üzere malign melanom tüm kanser türleri içinde en agresif seyirli olanlardan bir tanesidir. Özellikle 4. evre olması bu hastaların yaşam sürelerini ciddi oranda kısaltır. Bununla birlikte, son 5 yılda tedavi ile ilgili yapılan çalışmalar, malign melanomda yaşam sürelerini (sağkalım) belirgin olarak uzatmıştır. Gerek immünoterapi gerekse hedeflenmiş tedavilerdeki gelişmeler, 4. evre (metastatik) malign melanomu biz onkologların yönetilebilir bir hastalık olarak algılamasını sağlamıştır.

Malign melanom cilt yerleşimli bir kanser türüdür. Kanserin 4. evresinde hastalık diğer organlara yayılım göstermişse çoğunlukla cerrahi tercih edilmemektedir. Çünkü hastalığın biyolojisi gereği eğer uzak organlara yayılım (metastaz) varsa, cerrahinin yaşam süresini uzatmayacağına inanılır.

Ne var ki Surgical Oncology of North America Dergisi’nde yayımlanan çalışmanın sonuçları hepimizi etkilemiştir. Bir tür cilt kanseri olan malign melanomun karın içi organlara yayılımında günümüzde gelişen tedavilere (immünoterapi ve hedeflenmiş tedaviler) ilave olarak uygun hasta seçimi ile yapılacak cerrahilerin, yaşamı anlamlı derecede uzatabileceğini ortaya koymuştur.

Çalışmaya toplam 1623 hasta alınmıştır. Bunların neredeyse 305’inde çoklu metastaz varken; diğerleri sindirim sistemi, dalak, böbreküstü bezi, pankreas gibi organlara metastaz yapmış hastalardır. 1623 hastanın 392’si metastaz alanları ameliyat edilmiş veya ameliyatla beraber kriyoablasyon (tümörü dondurarak yok etme) ya da radyofrekans ablasyon (tümörü yakarak yok etme) tedavileri uygulanmıştır.

Yapılan araştırmanın sonunda cerrahi yapılan karın içi yayılımı olan malign melanom hastaların yaşam sürelerinin 18 ay olduğu görülürken, cerrahi yapılmayan hastalarda bu süre 7 ay olarak tespit edilmiştir. Bu da bize bu tür durumlarda uygulanan cerrahinin ciddi bir sağkalım farkı yarattığını göstermiştir. Tabii ki burada çok agresif mestatazı olmayan hastalarda cerrahinin yapılmasının sağkalım avantajı ortaya çıkaracağı tahmin edilecek bir durumdur. Ama koşul ne olursa olsun böylesine bir sağkalım farkı bizim için önemlidir.

Özetle karın içi yayılımı olan malign melanom eğer agresif bir yayılım (metastaz) göstermiyorsa yani kanser aynı anda birden çok organı tutmuyorsa ya da birden çok organı tutsa da bu tutulumlar sayılabilir ve çok agresif boyutta değil ise, tek başına cerrahi uygulanabilir ya da seçilmiş hastalarda cerrahi ile birlikte lokal ablatif tedaviler de (kriyoablasyon, radyofrekans ablasyon gibi) kullanılabilir. Bunlar, günümüzdeki immünoterapi ve hedeflenmiş tedavilere ilave olarak artı bir yarar sağlayacağını düşündürmektedir.

Bu çalışma bu nedenle hem hastalarımız için hem de hastalığı yöneten onkologlar için son derece önemli bir veridir. Ancak ne var ki, bu çalışmadan yola çıkarak tüm hastaların cerrahiye taşınması ya da çoklu metastazı olan hastaların ameliyata sunulması doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bu hastaların tedavisinin birden çok hekimin katıldığı tümör konseylerinin kararı ile yönetilmesi son derece önemlidir.