ACS Nano dergisinde yeni yayımlanan bir çalışma, akciğer kanseri ile savaşımızda nanotaneciklerin nasıl kullanılabileceğini göstermiştir.

Nanoteknoloji, maddenin atomic ve moleküler seviyede kontrolüdür, bilimin yeni bir dalıdır. Nanoteknoloji, "en az bir boyutunun büyüklüğü 1 nanometreden 100 nanometreye kadar olan maddenin kontrolü” olarak da tanımlanır.

Nanoteknoloji, bir müddettir klinik tıbba, özellikle onkolojiye önemli katkılar sağlamaya başlamıştır. Nanomateryaller, onkoloji uygulamaları için ideal olan çeşitli karakteristik özelliklere sahiptir. Özellikle “tümörlerde tercihli bir birikim ve normal dokuda az dağılım" özellikleri, nanomateryalleri diğer küçük moleküllerden daha avantajlı konuma geçirmiştir.

Tıp alanında nanoteknoloji ve nanotanecikler (NTler), vücut içinde belirli bölgelere hatta hücre içindeki belirli organellere yönlendirilmek üzere, hedefe yönelik hareket edebilen adres etiketli biyolojik moleküllere bağlanabilir.

Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre akciğer kanseri, dünya genelinde kansere bağlı ölümlerin en önde gelen sebebidir, öyle ki sadece 2012 yılında bu hastalığa bağlı yaşam kaybı oranı 1.59 milyondur.

Kanser akciğerden başladığında; küçük hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli dışı akciğer kanseri olmak üzere iki gruba ayrılır.

Akciğer kanserinin tedavisi söz konusu olduğunda en önemli 2 konu kanserin ne kadar büyük olduğu ve yayılıp yayılmadığıdır. Akciğer kanserinde günümüz mevcut tedavi seçenekleri cerrahi, kemoterapi, radyoterapi veya bunların kombine kullanımıdır.

Kemoterapi, küçük hücreli akciğer kanseri tedavisinin ana unsurudur ve sıklıkla küçük hücreli dışı akciğer kanseri tedavisinde de kullanılır.

ACS Nano dergisinde yeni yayımlanan bir çalışma, akciğer kanseri ile savaşımızda nanotaneciklerin nasıl kullanılabileceğini göstermiştir. Bu çalışmada nanotaneciklerin, taşıdıkları ilaçları sadece tümörlü bölgeye bırakmalarını sağlanmış, böylece tümörsüz bölgeler ilaca maruz kalmamıştır. Peki nanotaşıyıcılar bunu nasıl başarmışlardır?

Nanotanecikler sadece tümörün içinde kabuklarını kaybederler, çünkü tümörün içinde nanotaneciklerin kabuklarını kaybederek ilaç salınımını tetikleyen ve proteaz olarak adlandırılan enzimin düzeyi yüksektir.

Proteazlar, proteinlerin parçalanmasından sorumlu bir enzim grubudur. Hem normal dokuda hem kanserli dokuda bulunurlar, fakat kanserli dokuda proteazların daha yoğun bulunduğu bilinmektedir. Araştırma ekibi nanotaneciklere, normal dokulardaki gibi düşük yoğunlukta proteaz maruziyetine karşı koruma sağlayan bir kabuk giydirmişlerdir.

Nanotanecikler tümör sahasına girdiğinde, yüksek proteaz yoğunluğu sayesinde, koruyucu kabuklarını kaybetmişler ve nanotaneciklerin taşıdığı ilaç sadece tümörlü dokuda salınmıştır. Bu özellik nanotanecikleri ideal bir ilaç taşıyıcısı haline getirmektedir.

Bu çalışmada akciğer kanseri ve diğer bazı kanser tedavilerinde yaygın kullanılan fakat sağlıklı dokuyu da etkilediği bilinen sisplatin adlı kemoterapi ilacı uygulanmıştır. Söz konusu çalışmada bilim insanları, nanotaşıyıcılar ile sisplatini sadece tümör içine gönderebilmeyi başarmışlardır.

Bu yöntem ile tümör dokusunda ilaç etkinliğinin, ilaçların kendi başına kullanıldığı zamana kıyasla 10-25 misli daha büyük olduğu görülmüştür.

Nanoteknolojinin bize sağladığı bu yöntem ile antikanser ilaçlarının yukarıda sayılan faydalarına ek olarak, çok daha az dozlarda etki etmeleri sağlanabilir, ayrıca bu sayede istenmeyen yan etkiler de azalmış olacaktır. Sonuç olarak, nanoteknoloji ve nanotaşıyıcılar kanser tedavisine ve özellikle hedefe yönelik tedavi kavramına yeni bir soluk getirmiştir. İleri ki süreçte, bu konudaki gelişmeleri yakından takip ediyor ve sizinle paylaşıyor olacağız.