Aşağıdaki yazı, en önde gelen tıp dergisi NEJM’de 1 Mart 2017’de yayımlanan, Dr. Lisa Rosenbaum’a ait “Resisting the Suppression of Science” adlı makalenin çevirisidir.

“Bütün doktorlar, özel bir beslenme tarzı veya detoks-arınma yöntemi ile kalp damar tıkanıklığı veya kansere çare arayan hastalarla karşılaşırlar. Şahsen ben bugüne kadar, hiç etkili bir sonuçla karşılaşmadım. Her zaman gerçekleri sunuyorum ve sonra ikna edici olmazsa, daha fazla gerçek sunuyorum. Hastalarıma nelere inandığınız konusunda sizi anlıyorum desem de vücut dilim aksini gösteriyor. Doğrusu, bilim dışı düşüncelerin üstesinden nasıl gelebileceğim konusunda çok başarılı değilim. Ve birçok hekim de farklı yaklaşımlarda bulunsalar bile aynı durumla karşılaşabiliyor. Konu ister “aşı” olsun ister “iklim değişikliği” veya “silah kontrolü” olsun, kanıtlarla ortaya çıkarılmış gerçekleri sürekli vurgulamak eğilimindeyiz.

Yeni ABD yönetimi, sadece bilim ile inanç arasındaki çatışmanın değil aynı zamanda bilimin açıkça bastırılabileceği endişesini de beraberinde getirdi. Başkan Donald Trump iklim değişikliği için “aldatmaca”, aşılar içinse “şüpheli” yaklaşımında bulundu ve çevre koruma teşkilatının başına da o konuda sabıkalı birini getirdi. Bunların sonucu olarak Amerikan Hastalık Kontrolü ve Korunma Merkezleri (CDC) kısa bir süre önce İklim ve Sağlık Zirvesi planını erteledi ve bu, bu konudaki hazırlıkların sıkıntıya girmesine sebep olacak.

Bilimin Baskılanması Sonucunda Bilim Adamları Direnmeli Mi Yoksa Sessizce İşlerine Devam Mı Etmeliler?

Direnmek gerekli gözüküyor. CDC'nin ertelenmesi alternatif bir toplantının kurulmasına ve bilimin devam etmesi için gereken finansın sağlanmasına sebep olacak gibi. Fakat dikkat etmemiz gereken nokta bilimin baskılanması sonucu oluşacak inançsızlık ortamı değil de bu uygulamalara alışacak bir kültür oluşacak olmasıdır. Bu yüzden asıl soru nasıl etkili bir şekilde direnebiliriz? Bilime şüphe ile yaklaşan toplumu nasıl ikna edebiliriz?

Öncelikle, Yanlış Düşüncelerin Bilgi Eksikliğini Yansıttığına ve Ancak Gerçekler ile Son Verileceğine Dair Varsayımlardan Uzak Durmak Gereklidir

Şüphe, bir kültürel kimlikte veya duygularda ortaya çıktığında, gerçekler hem ikna edici olmaktan çıkmakta hem de şüpheci yaklaşımları artırmaktadır. Bu duruma taraflı asimilasyon denmektedir. Taraflı asimilasyon hayatın her alanında görülmektedir. Bu konuda yapılan bir çalışmada çocuklarına aşı yaptırmakta tereddütlü olan ailelerin, aşının otizm yapmadığına dair kanıtların sunulmasına rağmen kararlarını değiştirmedikleri görülmüştür.

Düşünceleri Tehdit Eden Kanıtları Yok Sayma Eğilimi İdeolojilerden Bağımsızdır

Örneğin, liberaller, muhafazakarlara göre genetiği değiştirilmiş gıdaların güvenilir olduğuna dair kanıtları yok saymaya daha çok meyildir. Medikal camiada tartışılan mamografi taraması, statinler, ilaç şirketi destekli araştırmalar gibi konularda dahi ideolojilerin etkisi görülmektedir. Bununla birlikte, özellikle iklim bilimlerinde, yüksek düzeyde bilimsel birikime sahip kişilerin düşüncelerini zorlayan kanıtları yok saydıkları gözlemlenmektedir.

Kutuplaşmanın fazla olduğu günlerde, bilimin politikleştirilmemesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu alanda çalışma yapan uzmanlara göre kültürel olarak zıt düşünceler insanların görünürde tarafsız olan bir bilimsel konu hakkındaki yorumlarını şekillendirmektedir. Örneğin; son dönemlerde Zika virüsünün küresel ısınmadan ya da göç dalgalarından kaynaklandığına dair hikayeler dolaşmaktadır. Araştırmacılar bu tür hikayelerin Zika tehdidine dair bakış açısını nasıl etkilediğini incelmişlerdir. İklim değişiklikleri konusunda şüpheci davranan kişilere küresel ısınmanın Zika virüsüne neden olduğuna dair bilgilendirme yapıldığında, Zika virüsü tehtidine daha şüpheci yaklaştıkları görülmüştür. Globalleşmeyi ve açık sınırları savunan kişilere Zika virüsün göç dalgalarıyla ilişkili olduğuna dair bilgiler sunulduğunda, Zika virüsünü daha az riskli gördükleri belirtilmiştir.

Bu tarz bakış açıları kurnazca kültürel savaş çıkararak toplumu bilime güvensizliğe itmektedirler. Bunu da bilimin ne olduğunu tanımak ve kendi kimliğimizi korumak arasında seçime zorlayarak yapmaktadırlar ki çoğu zaman da ikinci seçilmektedir.

Kimliği korumak için ana görev aşılara niçin aptalca kuşkucu veya tehlikeli denildiğini açıklamaya çalışmak ve seçkin akademisyenlere karşı kültürel tepkilere karşı yardımcı olmaktır. Biz yanlış bilgileri düzeltirken politik kimliğin altında şüphecilikten kaçınmalıyız. Bu konuda en iyi yaklaşım kutuplaştırıcı başlıklar altında bile ölçülü direnç göstermektir.

Fakat bu ölçülü yaklaşım menfaat gibi algılanıp bilime zarar verebilir. Bu noktada doğru tepkiyi genellemek biraz zor. Bunun için iletişim kurmanın zorluğundan daha fazlasını bilmemiz gerekmektedir.

Belki de birçok Amerikalının alternatif gerçeklerden uzaklaşmasına dair bir umut ışığı vardır. Bilim insanları gerçekleri tekrardan inanılabilir hale getirmede yalnız değillerdir. Medikal camiada, bilimde iletişime bilimsel olmayan şekillerle yaklaşılmaktadır. Tıp okullarında göz teması kurma, başını öne doğru eğerek onaylamak ve kültürel yeterliliği göstermek öğretilmektedir. Eğer iletişimin amacı bilimi halkın sağlığını geliştirecek şekilde bir politikaya dönüştürmek ise, gerçek ve doğru bilgiye yapılan saldırılara acil, deneysel ve etkili bir metodla yoğunlaşmalıyız.”

Bilim hergün milyonlarca hayat kurtarmaktadır desek abartı olmaz, ve bugünlere de hiç kolay gelinmedi. Peki insan neden bilme isteği duyar? Geleceğe dair öğrenme, kendimizi koşullar içinde güvene alma, konforu garanti etme ve daha rahat bir yaşam isteklerinin sonucudur bilim. Bilimsel yöntemlerle elde edilmiş bilginin en önemli özelliği nedir diye sorsanız, buna “güvenilir olmaktır” derim. Yani, bilimsel yöntemlerle elde edilen bilgi genel geçerli, sistematik, düzenli, sürdürülebilir ve hepsinden önemlisi güvenilirdir. Bugünlerde, sözdebilim olarak adlandırabileceğimiz, çoğu bireysel deneyimler ve akıl yürütme ile elde edilen bilgilerin toplumda daha yaygın bir şekilde kabul edildiğini görmek hepimizi üzmekte ve tedirgin etmektedir. Peki neden tedirgin oluyoruz? Çünkü bu sözdebilim tüm toplumun sağlığını, geleceğimizi tehlikeye atmaktadır. Sözdebilim, bilimsel argümanlar kullanılarak ileri sürülen, ancak bilimsel çalışmaların gerektirdiği materyal, metot, test edilebilirlik (doğrulanabilirlik) gibi standartları taşımayan veya yeterli bilimsel araştırma ile desteklenmeyen iddia, bilgi ve uygulamalar bütününe verilen addır. Sözdebilim genellikle belirsiz, çelişkili, çoğu zaman kişisel, destekleyici verilerin abartıldığı ve doğrulanması imkansız iddialar ile karakterizedir ve sözdebilim, kullanıcıları açısından da sosyal, maddi-manevi kazançlar sağladığı düşünülebilecek konular üzerinden yürütülür. Dr. Lisa Rosenbaum’a bu konuda kaleme aldığı güzel yazı için teşekkürlerimizi sunuyoruz.