Güvenilir İngiliz Tıp Dergisi “New England Journal of Medicine”da yayınlanan kapsamlı bir çalışmanın sonuçlarına göre; dışkıdan yapılacak bir DNA testi ile kalın bağırsakta kanserleşme potansiyeli olan lezyonlar (anormal doku) tespit edilerek kalın bağırsak kanserine (kolorekral kanser) yakalanma riski belirlenebilir ve zamanında müdahale edilerek kanserleşme önlenebilir.

Kalın bağırsak kanseri en sık görülen ve en çok ölüme neden olan ilk 5 kanser türünden biridir. Her yaşta görülebilmesine karşın genellikle 50 yaşından sonra gözlenir. Diğer kanser türlerinde olduğu gibi kalın bağırsak kanseri de genellikle iyice ilerleyene kadar belirti vermez. Bu nedenle, kanserin bu noktaya gelmeden önce erken evrede tespiti çok önemlidir. Geçtiğimiz son 20 yılda bu konuda gerçekten çok ciddi gelişmeler sağlanmış, tarama programları uygulanmaya başlanmıştır. Bu sayede, kalın bağırsak kanserine yakalanma ve bu kanser türünden ölüm oranlarında çok ciddi azalmalar elde edilmiştir. Kalın bağırsak kanserinin erken teşhisi için bu tarama programlarında sıklıkla uygulanan yöntem kolonoskopidir. Bu yöntemde, bir kamera yardımıyla bağırsak duvarı görüntülenerek kanserleşme potansiyeli olan lezyonlar tespit edilebilmekte ve erken müdahale sağlanabilmektedir. Bu yöntemin dışında immünokimyasal yöntemlerle dışkıda gizli kan aranması testi de (FIT) kullanılmaktadır. Bu testlerle oldukça iyi sonuçlar alınabilmektedir, ancak yine de bazen tespit edilemeyen lezyonlar da olabilir. Bu yüzden alternatif yeni yöntemler üzerinde çalışılmaktadır. Şu an için bunlardan en çok üzerinde durulanı fekal DNA testidir. Bu test; bağırsaktaki tümör veya tümörleşme potansiyeli olan lezyonlardan dışkıya geçen DNA’nın analiz edilmesi prensibine dayanır. Testin belirli ölçülerde yararlı olabileceği pek çok çalışmada ortaya konulmuştur. Ancak bu testin diğer tarama testlerine kıyasla avantaj ve dezavantajları, ne derecede yararlı olduğu henüz net değildir ve bu konuda çalışmalar devam etmektedir. İşte bunlardan birisi de geçtiğimiz günlerde İngiliz Tıp Dergisi’nde yayınlanan, immünokimyasal yöntemlerle dışkıda gizli kan aranması testi (FIT) ile fekal DNA testinin karşılaştırıldığı çalışmadır.

Bu çalışmada; 65’inde kanser ve 757’sinde kanserleşme potansiyeli taşıyan lezyon bulunduğu bilinen yaklaşık 10.000 kişi dışkıda gizli kan aranması testi (FIT) ve fekal DNA testlerine tabi tutulmuş ve testlerin başarı oranları değerlendirilmiştir. Sonuçlar analiz edildiğinde; kanseri tespit etme oranı fekal DNA testinde %92, FIT testinde %74 bulunurken, kanserleşme potansiyeli taşıyan ilerlemiş lezyonları tespit etme oranı ise sırasıyla %42 ile %24 bulunmuştur. Ayrıca yine kanserleşme potansiyeli taşıyan polip adı verilen yapılar, fekal DNA testiyle daha yüksek oranda tespit edilmiştir. Ancak buna karşın testin hatalı olarak hasta bulduğu olguların oranı (yanlış pozitiflik oranı) da fekal DNA testinde daha yüksek bulunmuştur.

Sonuç olarak; fekal DNA testi, kanser ve kanserleşme potansiyeli olan lezyonları tespit etme yönünden dışkıda gizli kan aranması testine (FIT) kıyasla çok daha avantajlı görünmektedir. Her ne kadar fekal DNA testinin hatalı olarak sağlam kişileri hasta bulma oranı (yalancı pozitiflik oranı) biraz daha yüksek olsa da, bu diğer avantajlarının yanında, ciddi dezavantaj yaratacak bir durum değildir. Ayrıca bu yöntemde tamamen dışkı üzerinde çalışıldığından, hasta işlem sırasında kolonoskopideki gibi bir rahatsızlık da duymamaktadır. Yine de bu yöntem, tüm avantajlarının yanında, henüz çok yeni olması ve diğer testlere kıyasla maliyetinin de yüksek olması nedeniyle şu an için fazla tercih edilmemektedir. Ancak eğer yöntem geliştirilir, avantaj ve dezavantajları ortaya konulursa; yakın gelecekte kalın bağırsak kanserlerinin erken teşhisinde vazgeçilmez bir yöntem haline gelmesi hiç de sürpriz bir gelişme olmayacaktır.