Pulmoner Emboli Nedir? Kanser Hastalarında Neden Artıyor?

Pulmoner Emboli Nedir? Kanser Hastalarında Neden Artıyor?

Pulmoner Emboli Nedir?

Pulmoner emboli (PE), genellikle bacaklardaki derin toplardamarlarda oluşan kan pıhtısının (derin ven trombozu) koparak akciğerlere ulaşması ve akciğer atardamarlarını tıkaması durumudur. Bu akciğer damar tıkanıklığı, akciğerlere kan akışını engeller ve hayati tehlike oluşturabilir.

Kanser Hastalarında Emboli Riski

Pulmoner emboli (PE), ani nefes darlığı, göğüs ağrısı ve hatta ani yaşam kaybına yol açabilir. Kanser hastalarında, artan pıhtılaşma eğilimi nedeniyle PE uzun zamandır bilinen önemli bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Ancak yeni bir araştırma, son yıllarda kanser hastalarında PE’ye bağlı yaşam kayıplarının belirgin şekilde arttığını ortaya koyarak bu tehdidin giderek büyüdüğüne işaret ediyor. Kanser tedavisindeki ilerlemelere rağmen, PE’nin artan görülme sıklığı, hastaların karşı karşıya olduğu gizli bir riskin varlığını gözler önüne seriyor.

Araştırmanın Ortaya Koyduğu Çarpıcı Veriler

JAMA Network Open dergisinde yayımlanan geniş kapsamlı bir çalışma, 2011 ile 2020 yılları arasında ABD’de kanser hastaları arasında PE ile ilişkili ölümlerin %44,3 oranında arttığını tespit etti. Bu, neredeyse on yıl içinde yarıya yakın bir artış demek. Yıllık ortalamaya bakıldığında, her sene PE’ye bağlı ölümlerde yaklaşık %2,9’luk bir artış gerçekleşmiş. Başka bir deyişle, her yıl bir önceki yıla göre neredeyse %3 daha fazla kanser hastası akciğerdeki pıhtı nedeniyle hayatını kaybetmiş. Üstelik bu trend istatistiksel olarak da son derece anlamlı (p < 0.001), yani rastlantı ile açıklanamayacak kadar belirgin bir yükseliş söz konusu.

Araştırmacılar özellikle yaşa göre ayarlanmış yaşam kaybı oranının (yani nüfus yaş dağılımındaki değişimler hesaba katıldığında) her yıl %2,5 arttığını belirtiyor. Bu da demek oluyor ki, kanser hastalarında PE kaynaklı yaşam kayıplarının artışı yalnızca nüfusun yaşlanmasıyla ilgili değil; diğer faktörler de bu artışa katkıda bulunuyor. 

Hangi Hasta Grupları Daha Çok Risk Altında?

İnceleme, PE’ye bağlı yaşam kaybı artışının farklı yaş gruplarında, cinsiyetlerde ve etnik kökenlerde nasıl seyrettiğine de baktı. Daha genç kanser hastalarında (15-64 yaş arası) PE’ye bağlı yaşam kaybı oranları yılda ortalama %3,2 artarken, 65 yaş ve üzerindeki hastalarda bu oran yılda %2,7 olarak bulundu. Yani artış oranı genç hasta grubunda biraz daha yüksek; bu dikkat çekici çünkü genellikle yaşlı hastaların daha büyük risk taşıdığı düşünülür, ancak bu veriler genç kanser hastalarının da ciddi risk altında olduğunu gösteriyor.

Cinsiyetlere göre bakıldığında, kadın ve erkek kanser hastaları benzer bir artış trendiyle karşılaşmış durumda. Kadın hastalarda PE’ye bağlı kaşam kayıpları yılda ortalama %2,7 artarken, erkek hastalarda yılda %2,3’lük bir artış saptanmış. Her iki cinsiyette de artış istatistiksel olarak anlamlı, yani kadınlar da erkekler de önceki yıllara göre daha fazla oranda akciğer embolisi nedeniyle hayatlarını kaybediyor.

Etnik ve ırksal gruplar arasında da belirgin artışlar mevcut. Beyaz kanser hastalarında PE’ye bağlı yaşam kaybı oranı her yıl yaklaşık %2,7 artmış durumda. Hispanik hastalarda da benzer şekilde yıllık %2,6 civarında bir artış görülüyor. Siyah (Afrika kökenli Amerikalı) hastalarda ise artış oranı yıllık %2,2 olarak saptanmış. Asyalı veya Pasifik Adalı kökenli hastalarda da %2,0 civarında bir yıllık artış görüldü ancak bu gruptaki artış istatistiksel açıdan belirgin değildi. Bu durum, Asyalı/Pasifik Adalı grupta gözlemlenen küçük artışın tesadüfi olabileceğini veya nüfus büyüklüğüne bağlı olarak net bir sonuca varılamadığını gösteriyor. Yine de genel tablo, etnik köken fark etmeksizin kanser hastalarının neredeyse tüm alt gruplarında PE nedeniyle yaşam kaybı riskinin yükseldiğini işaret ediyor.

Pulmoner Emboli Artışının Nedenleri

Peki, kanser hastalarında akciğer embolisine bağlı yaşam kayıplarının bu kadar artmasının sebebi ne olabilir? Araştırmacılar bunun tek bir nedene bağlı olmadığını, birden çok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış olabileceğini vurguluyor.

Bunlardan ilki, PE’nin günümüzde daha iyi tanınması ve tıbbi olarak daha sık teşhis edilmesi olabilir. Son yıllarda hekimler ve klinik uzmanlar, kanser hastalarında görülen pıhtılaşma sorunlarına karşı daha bilinçli hale geldiler. Kanserle ilişkili tromboz (pıhtı) konusunda geliştirilen rehberler ve artan farkındalık sayesinde, eskiden gözden kaçabilecek PE vakaları artık daha doğru tespit ediliyor. Örneğin, ölüm raporlarında akciğer embolisinin neden olarak belirtilmesi geçmişe göre daha titiz yapılmaya başlanmış olabilir. Bu da istatistiklere daha fazla vakanın yansımasına yol açarak “artış” görülmesine katkıda bulunuyor. Kısacası, önceki yıllarda da kanser hastaları PE geçiriyor olabilirdi ancak biz bunların bir kısmını atlıyor olabilirdik; şimdi ise tespit oranımız yükseldi.

Obezite, Diyabet ve Kronik Hastalıkların Etkisi

Bir diğer önemli faktör, toplumda pıhtı riskini artıran yaşam tarzı ve sağlık koşullarının yaygınlaşması. Obezite ve diyabet gibi kronik durumlar, kanın pıhtılaşma eğilimini yükselten risk faktörleri olarak biliniyor. Son on yılda özellikle obezite oranlarında küresel bir artış yaşandığı bir gerçek. Kanser hastaları da bu genel popülasyonun bir parçası olarak obezite veya diyabet gibi ek risk faktörlerine sahip olabiliyorlar. Bu tip durumlar kanserle birleşince, pıhtı oluşumu riski katlanarak artıyor. Dolayısıyla, daha fazla kanser hastasının bu tür risk faktörlerine sahip olması, PE vakalarının da artmasına yol açmış olabilir.

Kanser Tedavilerinin Tromboz Üzerindeki Rolü

Ayrıca göz ardı edilmemesi gereken bir nokta da kanser tedavilerinin kendisinin pıhtılaşma üzerindeki etkisi. Modern onkolojik tedaviler – örneğin bazı hedefe yönelik ilaçlar, hormon terapileri veya immünoterapiler – hastaların yaşam süresini uzatırken, yan etki olarak pıhtı riskini artırabilir. Özellikle bazı kanser türlerinde kullanılan ilaçlar, damar içinde pıhtı oluşumuna meyil yaratabiliyor. Bu tedaviler yaygınlaştıkça, kurtulan veya daha uzun yaşayan hastalarda zaman içinde PE gelişme olasılığı da yükselmiş olabilir.

Kanser Vakalarındaki Değişim ve Yaşam Süresi

Araştırmanın ilginç bir bulgusu da, aynı dönemde (2011-2020) ABD’de yeni tanı konan kanser vakalarının yaşa göre ayarlanmış insidansında (yani nüfus büyüklüğü ve yaş yapısı göz önüne alınarak hesaplanan sıklığında) düşüş gözlenmesiydi. 2011 yılında her 100.000 kişide 470,9 olan yeni kanser insidansı, 2020 yılında 403,3’e geriledi, bu da yılda ortalama %1’lik bir azalmaya denk geliyor. Yani oransal olarak bakıldığında, toplumda kansere yakalanma riski az da olsa düşüyor gibi görünüyor. Bu düşüş istatistiksel olarak anlamlı (p = 0.01) ve muhtemelen tarama programları, önleyici tedbirler ve yaşam tarzı değişikliklerinin bir yansıması.

Ancak mutlak rakamlara baktığımızda farklı bir tablo ortaya çıkıyor: 2011’de 1.613.893 yeni kanser vakası saptanmışken, 2019’da (2020 verileri pandemi nedeniyle tam güvenilir olmayabilir) bu sayı 1.818.739 vakaya yükseldi. Yani toplam yeni vaka sayısı aslında arttı. Bu ilk bakışta çelişkili görünebilir – nasıl oluyor da oran düşerken toplam sayı artıyor? Bunun cevabı, nüfusun büyümesi ve yaşlanmasında yatıyor. Nüfus arttıkça ve daha çok insan yaşlandıkça, toplam vaka sayısı da artıyor, hatta kansere yakalanma oranı biraz düşse bile. Başka bir deyişle, her 100.000 kişide kansere yakalanan kişi sayısı azalmış olabilir ama toplamda daha fazla insan olduğundan, teşhis konulan kanser hastalarının mutlak sayısı yükseliyor.

Kanserle Daha Uzun Mücadele Etmenin Yan Etkileri

Benzer bir durum kanserle ilişkili yaşam kaybı oranlarında da görüldü. Kanser nedeniyle yaşamını kaybedenlerin yaşa göre ayarlanmış yaşam kaybı oranı 2011’de 100.000 kişide 168,8 iken 2020’de 143,8’e gerileyerek her yıl ortalama %1,8’lik bir düşüş gösterdi. Bu sevindirici bir gelişme; demek ki kanser tedavilerinde ilerlemeler sağ kalımı artırıyor ve oransal olarak daha az kişi kanserden ölüyor. Fakat yine burada da toplam nüfus etkisi devreye giriyor: toplam kanser sebepli yaşam kaybı sayısına baktığımızda 2011’de 576.685 iken, 2020’de 602.347’ye çıkmış. Yani sayısal olarak kanserden yaşamını kaybeden insan sayısı biraz artmış, çünkü artık hayatta daha çok insan var ve dolayısıyla kanser hastası da daha fazla.

Peki bu paradoksal gibi görünen durumun PE ile ne alakası var? Şöyle ki: Kanser teşhisi alan kişiler genel olarak daha uzun yaşamaya başladıkça, ileri evre veya yüksek riskli kanser hastaları bile önceki yıllara göre hayatlarını daha uzun sürdürebiliyorlar. Daha uzun yaşayan hastalar, maalesef, bu süre içinde PE geliştirmek gibi ek risklere daha fazla maruz kalıyor. Örneğin, eskiden çok agresif bir kanser türü birkaç yıl içinde ölümle sonuçlanırken, şimdi yeni tedavilerle bu hastalar daha uzun yaşayıp kanserle kronik bir mücadele haline giriyorlar. Ancak bu uzayan yaşam süresi içinde, hastanın bünyesinde başka sorunlar birikebiliyor: Uzun süreli kemoterapi veya diğer tedavilerin getirdiği yan etkiler, kalp-damar sistemine yük bindiren etkiler, infeksiyonlar, hareketsizlik dönemleri, eklenen başka hastalıklar (yüksek tansiyon, kalp hastalığı gibi)… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, bu uzun soluklu mücadeleyi veren hastaların bir noktada bir pıhtı atma (tromboemboli) riski artıyor. Yani kanserle daha iyi mücadele ediyor olmamız, ironik şekilde, bu hastaların pıhtı nedeniyle kaybedilme riskini gündeme getiriyor.

Araştırmacılar tam da bu noktaya dikkat çekiyor: Kanserde elde edilen başarılar sayesinde uzayan yaşam süreleri, doktorların ve hastaların farklı türde risklere de hazırlıklı olması gerekliliğini ortaya koyuyor. Kanser hastaları eskisine göre daha uzun yaşarken, bu kazanımı gölgeleyecek komplikasyonları önlemek için sağlık sisteminin proaktif olması gerekiyor.

Bulguların Klinik Açıdan Anlamı

Bu araştırmanın sonuçları, klinisyenler ve kanser hastaları için önemli mesajlar içeriyor. Pulmoner emboli, önlenebilir bir yaşam kaybı nedeni olabilir – uygun önlemler alındığı takdirde birçok vaka engellenebilir veya erken yakalanıp tedavi edilebilir. Bu yüzden, kanser hastalarının takibinde PE riskinin her zamankinden daha fazla akılda tutulması gerekiyor.

Öncelikle, yüksek riskli hastaların belirlenmesi kritik. Kanserde kullanılan bazı klinik skorlama sistemleri (örneğin Khorana skoru gibi) hastanın pıhtı riski yüksek mi değil mi belirlemeye yardımcı oluyor. Klinik açıdan bu çalışma, böyle risk değerlendirme araçlarının kullanımının ve tromboz profilaksisinin (pıhtı önleyici tedavilerin) önemini vurguluyor. Doktorlar, özellikle ileri evre kanser hastalarında veya uzun süredir tedavi alan hastalarda, koruyucu amaçla kan sulandırıcı tedavi gerekip gerekmediğini daha sık değerlendirmeye alabilirler. Elbette bu karar, kanama riski gibi faktörlerle dengelenmeli, ancak bu dengeyi kurarken PE tehdidinin arttığı bilgisi göz önünde bulundurulmalı.

Ayrıca, kanser hastalarının kendilerinin de PE belirtileri konusunda bilinçlendirilmesi hayati önem taşıyor. Nefes darlığı, ani başlayan göğüs ağrısı, sebepsiz çabuk yorulma veya bacaklarda şişme-ağrı gibi belirtiler ortaya çıkarsa derhal doktora başvurmaları gerektiği anlatılmalı. Çünkü erken tanı konan bir akciğer embolisi, hızla tedavi edilirse yaşam kaybına götürmeyebilir. Bu nedenle hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların bu belirtileri tanıması, artan risk ortamında yaşam kurtarıcı olabilir.

Son olarak, bu bulgular sağlık politikaları ve rehberler açısından da önem taşıyor. Kanser hastalarında tromboemboliye karşı tarama yapılması, profilaktik (önleyici) tedavi protokolleri oluşturulması gibi adımlar gündeme gelebilir. Araştırmacılar, yeni verilerin bu hassas popülasyonu korumak için tromboz önleyici kılavuzların güncellenmesine katkı sağlayabileceğini belirtiyor. Örneğin, hastanede yatan kanser hastalarına rutin olarak pıhtı önleyici düşük doz heparin verilmesi veya kemoterapi esnasında risk faktörlerine göre koruyucu tedaviler planlanması gibi stratejiler daha da önem kazanıyor.

Sonuç

Kanserle mücadelede elde edilen ilerlemeler sevindirici olsa da, bu başarı hikâyesinin beklenmedik bir yan etkisi olarak ortaya çıkan pulmoner emboli riski dikkate alınması gereken bir gerçek. Son on yılda kanser hastalarında akciğer embolisine bağlı yaşam kayıplarının belirgin şekilde artması, bize kanser tedavisinde bütüncül bir yaklaşımın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Sadece tümöre odaklanmak değil, hastanın genel durumunu, ek risklerini ve tedavinin yan etkilerini de yönetmek gerekiyor.

Bu çalışma, kanser tedavisi gören hastaların bakımında multidisipliner bir bakış açısının şart olduğunu ortaya koyuyor: Onkologlar, kardiyologlar, hematologlar ve diğer ilgili uzmanlar el ele vererek, hastaların hem kanserle savaşmasını hem de bu savaş sırasında ortaya çıkabilecek komplikasyonlardan korunmasını sağlamalı.

Unutulmamalı ki, her bir istatistiğin arkasında bir insan hayatı var. Kanser hastalarının sadece kanser nedeniyle değil, kanserle ilişkili diğer nedenlerden dolayı da kaybedilebileceğini bilmek, bizleri bu alanlara daha fazla eğilmeye davet ediyor. Pulmoner emboli gibi önlenebilir bir nedenden yaşam kayıplarını azaltmak, kanserle mücadelenin ayrılmaz bir parçası olmalı. Bu sayede, kanser hastalarının yaşam süresi uzarken, yaşam kalitelerini ve güvenliklerini de eşzamanlı olarak iyileştirebiliriz.

Zuin M, Nohria A, Henkin S, Krishnathasan D, Sato A, Piazza G. Pulmonary embolism-related mortality in patients with cancer. JAMA Netw Open. 18 Şubat 2025’te çevrimiçi yayımlandı. doi:10.1001/jamanetworkopen.2024.60315

Sağlık ve Mutlulukla Kalın...

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Kanser tanısına sahip bir hasta için online muayene randevusu hakkında bilgi almak için aşağıdaki formu doldurabilirsiniz.


İlgili Haberleri


Previvor Nedir? Kanser Riskiyle Yaşayanların Hikayesi ve Seçenekleri

Previvor Nedir? Kanser Riskiyle Yaşayanların Hikayesi ve Seçenekleri

Previvor Nedir ve Neden Önemlidir? Kanser, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen bir hastalık olmakla birlikte, bazı bireyler...

İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazm Nedir? Pankreas Kanalında Gizemli Tümör

İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazm Nedir? Pankreas Kanalında Gizemli Tümör

İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazm Neden Önemli? İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazm (IPMN), pankreas kanallarında oluşan ve genellikle iyi...

CA 19-9 Nedir? Kaç Olursa Tehlikelidir ve Pankreas Kanseri ile İlişkisi

CA 19-9 Nedir? Kaç Olursa Tehlikelidir ve Pankreas Kanseri ile İlişkisi

CA 19-9 Nedir? CA 19-9, kanser hücreleri veya bazı sağlıklı hücreler tarafından üretilen glikoprotein yapısında bir moleküldür....

HPV p16 Negatif veya Pozitif Nedir? HPV mRNA E6/E7 ve DNA Testi Ne Anlama Gelir?

HPV p16 Negatif veya Pozitif Nedir? HPV mRNA E6/E7 ve DNA Testi Ne Anlama Gelir?

Tüm Kanserlerin %5'inin Sebebi İnsan papilloma virüsü (HPV), dünya genelinde yaygın görülen bir enfeksiyon olup, özellikle rahim...

Hakkımda

Özgeçmişim, kanser tanı ve tedavisine dair çalışmalarım ve ilgi alanlarım için tıklayın.

Prof. Dr. Mustafa Özdoğan Hakkında