
Lenfoma, Lenf Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavisi Nasıldır?
Lenfoma, bağışıklık sisteminin lenfosit adı verilen hücrelerinden kaynaklanan bir lenf sistemi kanseridir. En basit tanımıyla, lenfoma lenfatik sistemin kanseridir. Halk arasında lenf kanseri olarak da bilinir. Bu hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak özellikle genç erişkinlerde daha sık rastlanan bir kanser türüdür. Lenfoma genellikle tedavi edilebilir ve uygun tedaviyle hastaların büyük bir kısmı teşhisten sonra uzun yıllar yaşayabilir. Lenfomanın ilk belirtisi çoğunlukla lenf bezlerinde ağrısız şişlikler olmasıdır. Bu makalede lenfoma hakkında merak edilen "Lenfoma nedir, neden olur, belirtileri nelerdir, evreleri ve tedavisi nasıl yapılır?" gibi soruların cevaplarını bilimsel doğrulukla ve güncel bilgiler ışığında bulacaksınız.
Lenf Sistemi ve Lenf Dolaşımı Nedir?
Lenfoma konusunu daha iyi anlamak için öncelikle hastalığın ortaya çıktığı lenf sistemini tanımak gerekir. Lenfatik sistem, bağışıklık (immün) sistemimizin bir parçasıdır ve vücudumuzu enfeksiyonlara ve hastalıklara karşı korur. Bu sistem, lenfosit adı verilen bir tür beyaz kan hücreleri başta olmak üzere çeşitli hücre ve organlardan oluşur. Lenfositlerin iki ana türü vardır:
- B lenfositleri (B hücreleri): B hücreleri, antikor adı verilen proteinler üreterek vücudu virüs ve bakteriler gibi zararlı yabancı yapılara karşı savunur. Bu hücreler ayrıca "hafıza hücresi" görevi görerek aynı tehditle tekrar karşılaşıldığında hızlı yanıt verilmesini sağlar.
- T lenfositleri (T hücreleri): T hücrelerinin çeşitli alt tipleri vardır. Bazı T hücreleri virüs bulaşmış hücreleri, bakterileri ve vücuttaki anormal hücreleri doğrudan yok eder. Diğer bazı T hücreleri ise bağışıklık sisteminin diğer hücrelerini düzenleyerek koordineli bir savunma yanıtı oluşturur.
Lenfatik Sistemin Yapısı: Lenf sistemi, tüm vücuda yayılmış bir damar ağı ve lenf düğümleri zincirinden oluşur.
Başlıca bileşenleri şunlardır:
- Lenf düğümleri (lenf bezleri): Fasulye tanesi büyüklüğünde küçük bezler olup lenfositler ve diğer bağışıklık hücrelerini içerir. Boyun, koltuk altı, kasık gibi bölgeler başta olmak üzere vücudun her tarafına dağılmışlardır. Lenf düğümleri, lenf damarları aracılığıyla birbirine bağlı bir ağ oluşturur.
- Lenf damarları: Lenfatik sistemin, lenf sıvısını dolaştıran ince kanallarıdır. Bu damarlar, dokulardan toplanan lenf sıvısını (akıkanı) lenf düğümlerine ve oradan da tekrar kan dolaşımına taşır.
- Dalak: Karnın sol üst tarafında, kaburgaların altında yer alan bir organdır. Dalak, lenfositler de dahil olmak üzere bağışıklık hücreleri üretir ve kan dolaşımındaki yaşlı veya hasarlı kan hücrelerini süzerek temizler.
- Kemik iliği: Bazı kemiklerin içindeki yumuşak dokudur. Yeni kan hücrelerinin (lenfositler dahil) üretildiği yerdir. B lenfositleri ve T lenfositleri başlangıçta kemik iliğinde üretilir; T hücreleri daha sonra olgunlaşmak üzere timüse gider.
- Timüs bezi: Göğüs kemiğinin hemen arkasında, kalbin üst kısmında bulunan küçük bir organdır. Çocukluk ve gençlik döneminde aktiftir ve T lenfositlerinin olgunlaşmasında önemli rol oynar.
- Bademcikler ve adenoidler: Boğazın arka kısmında bulunan lenfatik doku kümeleridir. Solunum veya yutma yoluyla vücuda giren mikroplarla savaşmak için antikor üretirler.
- Peyer plakları ve diğer lenf dokuları: Sindirim sistemi boyunca, özellikle bağırsaklarda bulunan lenfatik doku alanlarıdır. Bu bölgeler, sindirim yoluyla alınan patojenlere karşı bağışıklık yanıtı oluşturur.
Lenf Dolaşımı Nedir?
Lenf sistemi içinde dolaşan sıvıya lenf denir. Lenf dolaşımı, dokular arasında bulunan sıvının (dokular arası sıvı) lenf damarları tarafından emilip filtrelenmek üzere lenf düğümlerine taşınması ve sonunda tekrar kana karışması sürecidir. Bu dolaşım sayesinde vücut dokularında biriken fazla sıvı toplanır ve bağışıklık hücreleri vücut genelinde dolaşarak enfeksiyonlara karşı savunma sağlar. Lenf düğümleri, lenf sıvısını süzerek içindeki bakteri, virüs gibi yabancı partikülleri ve anormal hücreleri yakalar. Lenf dolaşımı, vücudun savunma mekanizmasının temel bir parçasıdır ve herhangi bir bozukluğu, enfeksiyonlara karşı direnci azaltabilir.
Lenfatik sistemin şematik görünümü: vücudun her yanında bulunan lenf düğümleri (yeşil noktalar) ve bunları birbirine bağlayan lenf damarları. Lenf dolaşımı dokulardaki sıvıyı bu düğümlere taşıyarak filtrelenmesini sağlar.
- Lenf Nodları Nedir? Nerelerde Bulunur ve Neden Şişer? Başlıklı yazımızda Lenf Nodları hakkında daha detaylı bilgi alabilirsiniz.
Lenfoma Türleri
Lenfoma, temel olarak Hodgkin lenfoma ve Hodgkin dışı (Non-Hodgkin) lenfoma olmak üzere iki ana tipe ayrılır. Her iki ana tipin de kendi içinde birçok alt türü bulunmaktadır. Non-Hodgkin lenfoma grubunda 60’tan fazla alt tür tanımlanmıştır; Hodgkin lenfomanın ise birkaç alt türü vardır. Lenfomalar ayrıca kaynağını aldıkları lenfosit türüne göre B hücreli veya T hücreli olarak sınıflandırılır. B hücreli lenfoma vakaları, Non-Hodgkin lenfomaların büyük çoğunluğunu oluşturur, T hücreli lenfomalar daha nadir görülür.
Hodgkin Lenfoma
Hodgkin lenfoma (Hoçkin lenfoma olarak da telaffuz edilir), lenfoma vakalarının yaklaşık %10-20’sini oluşturan bir türdür. Hodgkin lenfomayı diğer lenfoma türlerinden ayıran en önemli özellik, biyopside görülen Reed-Sternberg hücreleri adı verilen anormal büyük B lenfositlerine rastlanmasıdır. Mikroskop altında karakteristik görünüme sahip bu dev hücreler, Hodgkin lenfoma tanısının belirleyicisidir. Hodgkin lenfoma her yaşta ortaya çıkabilir ancak en sık 20’li yaşlardaki genç yetişkinlerde ve 50’li yaşların üzerindeki kişilerde görülür (iki zirve yapar). Erkeklerde kadınlara göre biraz daha sık rastlanır. Bu lenfoma tipi genellikle daha sınırlı bir bölgede başlar ve sıralı bir şekilde yakın lenf düğümlerine yayılma eğilimi gösterir. Ayrıca, Hodgkin lenfoma modern tedavilerle tam şifa elde etme oranı yüksek olan bir lenfomadır; hastaların büyük bölümü doğru tedaviyle tamamen iyileşebilir.
Non-Hodgkin Lenfoma
Non-Hodgkin lenfoma (NHL), Hodgkin tipi dışındaki tüm lenfomaları kapsar ve tüm lenfoma vakalarının yaklaşık %80-90’ını oluşturur. Bu grup oldukça çeşitlidir ve alt tiplerin davranışı birbirinden farklı olabilir. Non-Hodgkin lenfomaların çoğu B hücreli lenfomalardır. Yani kanserli hücreler B lenfositlerden köken alır. Daha az bir kısmı ise T lenfositlerden kaynaklanan T hücreli lenfoma alt tipleridir. (Nadir olarak NK hücrelerinden gelişen lenfomalar da mevcuttur.) Non-Hodgkin lenfoma alt tipleri biyolojik davranışlarına göre genellikle iki gruba ayrılır:
- Yavaş seyirli (indolen) lenfomalar: Bu lenfomalar düşük dereceli kabul edilir ve genellikle yavaş büyürler. Belirtileri hafif olup yıllarca fark edilmeyebilir. Örneğin Foliküler lenfoma, Küçük lenfositik lenfoma (SLL) ve MALT lenfoma indolen seyirli tiplerdendir.
- Agresif (hızlı seyirli) lenfomalar: Büyüme hızı yüksek, yüksek dereceli lenfomalardır. Hızla yayılarak ciddi belirtilere yol açabilirler ve tedavi edilmezlerse kısa sürede hayati risk oluştururlar. Örneğin en yaygın agresif NHL alt tipi olan Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma (DLBCL), hızlı büyür ancak yoğun kemoterapi ile çoğu zaman tedavi edilebilir. Burkitt lenfoması ise çok agresif seyirli nadir bir lenfomadır.
Non-Hodgkin lenfomalarda, tutulan hücre tipine ve moleküler özelliklere göre çok sayıda alt tür tanımlanmıştır. En sık görülen Non-Hodgkin lenfoma alt tipleri arasında Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma (vakaların ~%30’u) ve Foliküler Lenfoma (vakaların ~%20’si) bulunur. Mantle hücreli lenfoma, Marjinal zon lenfoması, Küçük lenfositik lenfoma gibi diğer tipler daha az sıklıkta görülür. Her alt tipin seyri ve tedaviye verdiği yanıt farklı olabilir; bu nedenle lenfomanın alt türünü belirlemek tedavi planlaması için çok önemlidir.
B Hücreli Lenfoma Nedir?
B hücreli lenfoma, B lenfositlerinin kontrolsüz çoğalmasıyla oluşan lenfoma türlerine verilen genel isimdir. Non-Hodgkin lenfomaların büyük kısmı B hücreli olduğundan, bu terim sık kullanılır. Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma, Foliküler Lenfoma gibi alt tipler B hücreli lenfoma örnekleridir. Bu gruptaki lenfomalar, tedavide genellikle anti-CD20 gibi B hücre hedefli ilaçlara iyi yanıt verir (örn. rituksimab). T hücreli lenfomalar ise daha nadir olup tedaviye yanıt ve gidişat olarak B hücreli lenfomalardan farklılık gösterebilir.
Lenfoma Neden Olur?
Kanserlerin çoğunda olduğu gibi lenfomada da kesin nedeni tam olarak anlaşılamamıştır. Lenfoma neden olur? sorusunun net bir cevabı yoktur; ancak araştırmalar bazı risk faktörleri belirlemiştir. Bu risk faktörlerine sahip kişilerde lenfoma gelişme olasılığı artabilir. Hodgkin lenfoma ile Non-Hodgkin lenfoma arasında risk faktörleri açısından bazı farklılıklar vardır:
Non-Hodgkin Lenfoma Risk Faktörleri
- İleri yaş: Non-Hodgkin lenfoma riski yaşla birlikte artar. Vakaların çoğu 60 yaş ve üzerinde görülür. (ABD verilerine göre tanı konulduğunda median yaş ~67’dir.)
- Cinsiyet: Bazı alt tipler kadınlarda, bazıları erkeklerde daha sık olabilir, ancak genel olarak erkeklerde Non-Hodgkin lenfoma görülme oranı biraz daha yüksektir.
- Coğrafya: Gelişmiş ülkelerde Non-Hodgkin lenfoma daha sık rapor edilmektedir. (Bu durum çevresel veya yaşam tarzı farklarından kaynaklanabilir.)
- Zararlı kimyasallar ve radyasyon: Tarımda kullanılan bazı pestisit gibi kimyasallara maruz kalmak veya geçmişte yüksek doz radyasyon (ör. nükleer radyasyon) almış olmak riski artırabilir.
- Bağışıklık sistemi yetersizliği: Bağışıklığın baskılanmış olduğu durumlar lenfoma riskini yükseltir. Örneğin organ nakli sonrası bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananlar veya HIV/AIDS ile yaşayan kişilerde Non-Hodgkin lenfoma gelişme olasılığı artmıştır.
- Otoimmün hastalıklar: Romatoid artrit, SLE (Lupus) gibi otoimmün hastalıklarda, bağışıklık sisteminin anormallikleri nedeniyle lenfoma riski bir miktar artabilir.
- Kronik enfeksiyonlar: Bazı viral ve bakteriyel enfeksiyonların uzun süreli varlığı lenfoma gelişimine zemin hazırlayabilir. Örneğin mideye yerleşen Helicobacter pylori bakterisi MALT lenfoması adı verilen bir lenfoma tipine yol açabilir. Ayrıca Epstein-Barr virüsü (EBV) enfeksiyonu (örneğin gençlerde görülen enfeksiyöz mononükleoz hastalığı) bazı lenfoma türleriyle ilişkilendirilmiştir.
Hodgkin Lenfoma Risk Faktörleri
- Epstein-Barr virüsü enfeksiyonu: EBV’nin yol açtığı enfeksiyöz mononükleoz (“öpücük hastalığı” olarak da bilinir) geçirmiş kişilerde Hodgkin lenfoma riski genel popülasyona göre biraz daha yüksektir.
- Yaş: Hodgkin lenfoma için iki farklı yaş grubunda pik görülür – biri genç erişkinlik (20’li yaşlar) diğeri ise ileri yaşlar (55 yaş üstü). Bu iki yaş döneminde risk artışı vardır.
- Cinsiyet: Erkeklerde Hodgkin lenfoma kadınlara göre biraz daha sık ortaya çıkar.
- Aile öyküsü: Birinci derece akrabalarında (özellikle kardeşlerinde) Hodgkin lenfoma görülen kişilerde risk mütevazı oranda yükselir. Özellikle tek yumurta ikizi olup kardeşi Hodgkin lenfoma geçiren birinin riskinde belirgin artış saptanmıştır.
- Coğrafya ve sosyoekonomik durum: Hodgkin hastalığı, ABD, Kanada ve Kuzey Avrupa gibi ülkelerde daha sık; Asya ve Afrika’da daha nadir görülür. Ayrıca sosyoekonomik düzeyi yüksek toplum kesimlerinde görülme oranının biraz daha fazla olduğu belirtilmektedir.
- Bağışıklık yetmezliği: HIV/AIDS enfeksiyonu gibi bağışıklık sisteminin ciddi zayıfladığı durumlar Hodgkin lenfoma riskini artırır.
Yukarıda sayılan risk faktörlerine sahip birçok kişide lenfoma hiç gelişmezken, lenfoma tanısı alan hastaların bazılarında da bu faktörlerden hiçbiri bulunmayabilir. Yani risk faktörü taşımamak, kesinlikle lenfoma olmayacağı anlamına gelmediği gibi; risk faktörü taşımak da mutlaka lenfoma gelişeceği anlamına gelmez. Ancak bu faktörler, lenfomaya zemin hazırlayabilecek durumlardır.
Lenfoma Belirtileri Nelerdir?
Lenfomanın belirtileri sık sık basit enfeksiyon hastalıklarının belirtileriyle karışabilir. Örneğin soğuk algınlığında da lenf bezleri şişebilir, ateş ve halsizlik olabilir. Ancak lenf kanseri belirtileri genellikle daha uzun sürer ve kendiliğinden geçmez. Bu nedenle semptomların süresi ve diğer eşlik eden bulgular önemlidir. Lenfomanın en yaygın belirtisi, vücuttaki lenf düğümlerinin (lenf bezlerinin) ağrısız şekilde şişmesidir. Özellikle boyun, koltuk altı veya kasık bölgelerindeki bezelerde fark edilen sert, büyümüş kitleler şeklinde ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda lenf bezlerindeki şişlik dışında belirgin bir yakınma olmayabilir. Ancak lenfoma ilerledikçe veya vücutta yaygınlaştıkça çeşitli sistemik belirtiler görülmeye başlanır.
Lenfoma belirtileri genellikle şunları içerir:
- Lenf bezlerinde şişlik: Özellikle boyun, koltuk altı veya kasık bölgelerinde ele gelen ağrısız şişkinlikler en sık belirtidir. Bu şişkinlikler enfeksiyon kaynaklı şişen lenf bezlerinden farklı olarak uzun süre kaybolmaz ve giderek büyüyebilir.
- Kronik yorgunluk ve halsizlik: Kişi kendini sürekli bitkin hissedebilir, normalden çabuk yorulur.
- Ateş ve gece terlemeleri: Özellikle sebebi açıklanamayan, 38°C üzerindeki ateş atakları ve geceleri yatağı ıslatacak derecede yoğun terleme nöbetleri (lenfomaya bağlı görülen B semptomları).
- İştah kaybı ve zayıflama: Kısa süre içinde (6 ayda vücut ağırlığının %10’undan fazlası) istemsiz kilo kaybı olabilir. Hastalar genellikle iştahsızlık da belirtir.
- Sürekli öksürük veya nefes darlığı: Göğüs boşluğundaki lenf bezlerinin büyümesiyle akciğerler ve hava yolları basıya uğrayabilir. Geçmeyen kuru öksürük, nefes almakta zorluk çekme gibi şikayetler ortaya çıkabilir.
- Karın ağrısı veya karında şişlik: Karın içindeki lenf düğümleri veya dalak büyürse, karnın şişmesine, dolgunluk hissine ve karın ağrısına yol açabilir. Bazı hastalarda iştahsızlık bu nedenle daha da artar (erken doyma).
- Kol ve bacaklarda şişme: Lenfatik dolaşımın tıkanmasına bağlı olarak bacaklarda, ayak bileklerinde veya kolda ödem (şişlik) gelişebilir.
- Ciltte kaşıntı: Vücudun herhangi bir yerinde açıklanamayan, inatçı kaşıntı lenfoma belirtisi olabilir. Bazı lenfoma hastalarında yaygın bir cilt kaşıntısı şikayeti görülür.
- Sık enfeksiyon geçirme: Lenfoma, bağışıklık sistemini zayıflattığı için hasta normalden daha sık enfeksiyonlara yakalanabilir veya enfeksiyonlar uzun sürebilir.
- Diğer belirtiler: Daha nadir olarak baş ağrısı, vücutta uyuşukluk hissi, ciltte döküntüler gibi bulgular da görülebilir. Ancak bunlar lenfomanın özgün işaretleri değildir ve genellikle başka durumlarla birlikte değerlendirilir.
Önemli: Boyunda, koltuk altında veya kasıkta ele gelen şişmiş lenf bezleriniz varsa ve bu şişlik 2-3 hafta içinde düzelmiyorsa mutlaka bir doktora başvurunuz. Enfeksiyonlar nedeniyle şişen lenf bezleri genellikle kısa sürede normale döner; ancak lenfomada şişlik kendiliğinden kaybolmaz veya giderek artar.
Hodgkin Lenfoma Belirtileri
Hodgkin lenfoma belirtileri, genel olarak yukarıda listelenen lenfoma belirtileriyle benzerdir. Hastaların çoğunda boyundaki lenf düğümlerinde ağrısız şişlik, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı gibi bulgular görülür. Ancak Hodgkin lenfomada bazı belirtilerin görülme olasılığı diğer tiplere göre daha fazladır:
- Şiddetli kaşıntı: Hodgkin lenfoma hastalarının önemli bir kısmında deri üzerinde yaygın ve şiddetli kaşıntı şikayeti vardır. Bu kaşıntı bazen hastalığın ilk belirtilerinden biri olabilir ve diğer nedenlere bağlanamadığında Hodgkin lenfoma akla gelebilir.
- Alkol alınca lenf bezi ağrısı: Nadir olmakla birlikte, Hodgkin lenfomaya özgü bir belirti olarak, alkollü içecek tüketimini takiben büyümüş lenf bezlerinde ağrı hissedilebilir. Örneğin Hodgkin lenfoma hastası, alkol aldıktan kısa süre sonra boynundaki şiş lenf bezinde sızlama veya ağrı olduğunu fark edebilir. Bu belirti çok sık görülmez ancak oldukça spesifik bir bulgudur.
Hodgkin lenfoma tanısı alan hastalarda yukarıdaki belirtilerin bir kısmı veya tamamı olabilir. Özellikle ateş, terleme ve kilo kaybı üçlüsünden oluşan B semptomları Hodgkin hastalarının bir bölümünde belirgin şekilde bulunur ve bu durum evrelemede de önem taşır (Evre sınıflamasında “B” kategorisi ile ifade edilir, aşağıya bakınız).
Lenfoma Kaşıntı Yapar mı?
Lenfoma hastalarında ciltte açıklanamayan kaşıntı sık görülen bir bulgudur. Özellikle Hodgkin lenfomada, yoğun ve yaygın kaşıntı şikayeti diğer lenfoma türlerine kıyasla daha yaygın olarak rapor edilmektedir. Kaşıntı, lenfoma nedeniyle salınan bazı maddelerin deride yarattığı tahrişe bağlı olabilir. Non-Hodgkin lenfoma hastalarında da kaşıntı görülebilir ancak Hodgkin lenfomadaki kadar belirgin olmayabilir. Eğer bir kişide uzun süredir devam eden, tedavilere yanıt vermeyen bir kaşıntı varsa ve beraberinde lenf düğümü şişliği veya gece terlemesi, kilo kaybı gibi belirtiler de bulunuyorsa, altta yatan bir lenfoma olabileceği açısından doktora danışılmalıdır.
Lenfoma Tanısı Nasıl Konur?
Lenfomada erken tanı, tedavi başarısı için kritik öneme sahiptir. Ancak lenfoma için sağlıklı kişilerde uygulanan rutin bir tarama testi (check-up kapsamında yapılan özel bir tarama) yoktur. Genellikle hastalar ortaya çıkan belirtiler nedeniyle doktora başvurur ve yapılan değerlendirmeler sonucunda tanı konur. Lenfoma tanısını koymak için doktorun izlediği adımlar ve uygulanan testler şöyle özetlenebilir:
- Tıbbi öykü ve fizik muayene: Doktor, hastanın şikayetlerini detaylıca dinler ve geçmiş sağlık öyküsünü inceler. Ardından büyümüş lenf düğümü olabilecek bölgeleri muayene eder. Boyun, köprücük kemikleri üzeri, koltuk altları, kasıklar gibi lenf bezlerinin bulunduğu alanlar elle muayene edilerek anormal şişlikler araştırılır. Ayrıca dalak ve karaciğer büyümesini kontrol etmek için karın muayenesi de yapılır.
- Biyopsi: Lenfoma tanısını kesinleştirmek için en önemli test biyopsidir. Şişmiş bir lenf bezinin tamamının veya bir kısmının cerrahi yolla çıkarılarak patoloji laboratuvarında mikroskop altında incelenmesi gerekir. Biyopside alınan örnekte lenfoma hücrelerinin varlığı, lenfoma varsa Hodgkin mi yoksa Non-Hodgkin mi olduğu ve alt tipi belirlenebilir. (Patolog, örnekte Reed-Sternberg hücresi görürse Hodgkin lenfoma tanısı koyar; ayrıca tümörün B hücresi mi T hücresi mi kökenli olduğunu da özel boyamalarla tespit eder.)
- Kan testleri: Tam kan sayımı (CBC), karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, LDH düzeyi gibi kan tetkikleri, hem lenfoma bulgularını desteklemek hem de hastanın genel sağlık durumunu değerlendirmek için yapılır. Kan testlerinde örneğin lenfoma hastalarında yüksek LDH seviyesi, bazı kan değerlerinde (lenfosit, eritrosit, trombosit gibi) düşme görülebilir.
- Görüntüleme yöntemleri: Lenfoma tanısı biyopsi ile konduktan sonra hastalığın vücutta yayılım derecesini (evresini) belirlemek amacıyla görüntüleme tetkikleri yapılır. Bilgisayarlı tomografi (BT) ve Pozitron Emisyon Tomografisi (PET taraması) en sık kullanılan yöntemlerdir. PET-BT taraması ile vücudun birçok bölgesindeki aktif lenfoma odakları tek seferde saptanabilir. Gerekli durumlarda manyetik rezonans (MR) görüntüleme de kullanılabilir.
- Kemik iliği biyopsisi: Lenfomanın kemik iliğine yayılıp yayılmadığını görmek için, özellikle ileri evre veya bazı agresif lenfoma tiplerinde, kalça kemiğinden kemik iliği biyopsisi yapılabilir. Bu işlem lokal anestezi ile gerçekleştirilir.
- Bel omurilik sıvısı (BOS) incelemesi: Nadiren, lenfomanın merkezi sinir sistemine yayılımından şüpheleniliyorsa lomber ponksiyon ile omurilik sıvısı alınarak incelenebilir (örneğin bazı agresif B hücreli lenfomalarda profilaktik amaçla da yapılabilir).
Yukarıdaki muayene ve testler sonucunda lenfoma teşhisi konulabilir ve hastalığın tipi ile yaygınlığı anlaşılır. Bundan sonra doktor, elde edilen bulgular ışığında lenfomanın evresini belirler ve tedavi planını oluşturur.
Lenfomanın Evreleri Nelerdir?
Lenfoma tanısı konulduktan sonra, kanserin vücutta ne kadar yayıldığını belirlemek için evreleme yapılır. Lenfoma için dört temel evre tanımlanmıştır. Her evre, hastalığın ne derece yaygın olduğunu ifade eder:
- Evre I: Tümör tek bir lenf nodu bölgesinde ya da lenfatik sistemin tek bir organında (örneğin yalnızca dalakta) bulunmaktadır. Hastalık vücudun sadece sınırlı bir alanındadır.
- Evre II: Kanser, diyafram adı verilen kas tabakasının sadece bir tarafında (sadece göğüs ya da sadece karın bölgesinde) bulunan birden fazla lenf nodu bölgesine yayılmıştır. Yani lenfoma iki veya daha fazla bölgede, ama hala vücudun üst veya alt yarısıyla sınırlı olarak görülür.
- Evre III: Lenfoma, diyaframın her iki tarafındaki lenf nodu bölgelerine yayılmıştır. Örneğin hem göğüs hem karın bölgesinde tutulum vardır. Bu evrede lenfoma, diyaframın üzerinde ve altında bulunan lenf bezlerini tutmuş olabilir veya lenfatik organların yakınındaki komşu organlara yayılım göstermiş olabilir.
- Evre IV: Hastalık lenfatik sistemin ötesine geçerek kemik iliği, karaciğer gibi lenf sistemi dışındaki uzak organlara yayılmıştır. Bu en ileri evredir ve lenfoma artık sistemik bir hastalık halini almıştır.
Lenfoma evresini belirlerken, yukarıdaki Roma rakamı ile ifade edilen evrelerin yanına A veya B harfleri de eklenir. B evresi, hastada belirli sistemik belirtilerin mevcut olduğunu gösterir. Bu belirtiler: son 6 ay içinde vücut ağırlığının %10’undan fazla açıklanamayan kilo kaybı, nedeni bilinmeyen 38°C üzerinde ateş ve aşırı gece terlemeleridir. Eğer bu üç belirti yoksa A evresi olarak adlandırılır. Örneğin “Evre IIIB lenfoma” denildiğinde, diyaframın her iki tarafında lenfoma yayılımı olduğunu ve hastada B semptomları (ateş, terleme, kilo kaybı) görüldüğünü anlarız. Harf kullanılmamışsa varsayılan olarak A kabul edilir.
Lenfomanın evresi, tedavi planını ve hastalığın prognozunu (gidişatını) belirlemede önemli rol oynar. Genel olarak düşük evre (I-II) lenfomalarda tedavi şansı ve başarısı daha yüksektir; ileri evrelerde ise daha yoğun tedaviler gerekebilir ancak yine de yüksek başarı oranları elde etmek mümkündür.
Lenfoma Nasıl Tedavi Edilir?
Lenfoma tedavisi (lenf kanseri tedavisi), hastalığın türüne (Hodgkin veya Non-Hodgkin), alt tipine, evresine ve hastanın genel sağlık durumuna göre planlanır. Her hasta için en uygun tedavi yaklaşımı farklı olabilir. Genel olarak lenfoma tedavisinde kullanılan başlıca yöntemler şunlardır:
- Kemoterapi (ilaç tedavisi): Kanser hücrelerini öldürmek veya büyümelerini durdurmak için anti-kanser ilaçların sistemik olarak verilmesidir. Lenfoma tedavisinin temelini sıklıkla kemoterapi protokolleri oluşturur.
- Radyoterapi (ışın tedavisi): Yüksek enerjili ışınlar kullanılarak kanserli lenf dokusunun lokal olarak yok edilmesidir. Özellikle erken evre bazı Hodgkin lenfoma vakalarında veya tek bölgede sınırlı lenfomalarda kemoterapiye ek olarak uygulanabilir.
- Hedefe yönelik tedaviler: Lenfoma hücrelerinin yüzeyindeki veya iç yapısındaki belirli moleküler hedeflere saldıran akıllı ilaçlardır. Monoklonal antikorlar (ör. Rituksimab, Brentuximab vedotin gibi) bu gruba girer ve özellikle B hücreli lenfomalarda devrim niteliğinde başarılar sağlamıştır.
- İmmünoterapi (bağışıklık tedavisi): Vücudun bağışıklık sistemini güçlendirerek veya kanser hücrelerini hedef alacak şekilde eğiterek çalışan tedavilerdir. Kontrollü immün sistem proteinleri (checkpoint inhibitorleri) veya T hücrelerinin kanserle savaşacak biçimde yeniden programlanması (CAR-T hücre tedavisi) bu kapsamda yer alır.
- Kök hücre nakli: Yüksek doz kemoterapi sonrasında hasar gören kemik iliğini yenilemek için hastanın kendi (otolog) veya uygun bir vericinin (allojenik) sağlıklı kan kök hücrelerinin hastaya verilmesi işlemidir. Özellikle lenfomanın tekrarladığı durumlarda veya ileri aşamalı vakalarda uygulanabilir.
- Destek tedavileri: Lenfoma tedavisinin yan etkilerini azaltmak ve yaşam kalitesini yükseltmek için uygulanan destekleyici tedavilerdir. Enfeksiyon profilaksisi, büyüme faktörleri, kan transfüzyonları ve semptomatik tedaviler bu gruptadır.
Lenfoma tedavi planı, yukarıdaki yöntemlerin bir veya birkaçının kombinasyonunu içerebilir. Örneğin yaygın bir agresif lenfoma türü olan Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma’da standart yaklaşım, 6 kür R-CHOP adı verilen bir kemoterapi rejimidir (rituksimab + siklofosfamid, doksorubisin, vinkristin, prednizon kombinasyonu). Bu tedaviyle hastaların büyük bir kısmında hastalık kontrol altına alınabilmektedir. Son yıllarda tedaviye yeni ilaçların eklenmesiyle başarı oranları daha da artmıştır; örneğin polatuzumab vedotin adlı hedefe yönelik bir ilaç ile R-CHP protokolünün birleşimi, belirli risk grubundaki hastalarda progresyonsuz sağkalımı iyileştirmiştir.
Hodgkin lenfoma tedavisinde de genellikle kombine kemoterapi protokolleri kullanılır. En sık uygulanan rejimlerden biri ABVD protokolüdür (Adriamisin, Bleomisin, Vinblastin, Dakarbazin). Erken evre Hodgkin lenfoma hastalarının büyük çoğunluğu sadece kemoterapi veya kemoterapi + düşük doz radyoterapi ile tamamen iyileşebilmektedir. İleri evre Hodgkin lenfomalarda ise daha yoğun tedavi gerekirken, son yıllarda hedefe yönelik yeni ajanlar burada da devreye girmiştir. Özellikle CD30 hedefli bir monoklonal antikor ilaç olan Brentuximab vedotin (Adcetris), bazı ileri evre Hodgkin lenfoma hastalarında ilk tedaviye eklenmiş ve sonuçları iyileştirmiştir. Ayrıca nüks eden Hodgkin lenfoma olgularında immünoterapi sınıfından pembrolizumab gibi PD-1 inhibitörü ilaçlar da kullanılmaya başlanmıştır.
Non-Hodgkin lenfoma tedavisi, hastalığın alt tipine göre daha da çeşitlilik gösterir. Agresif NHL türlerinde (ör. DLBCL gibi) acil ve yoğun kemoterapi başlanırken, indolen (yavaş seyirli) lenfomalarda hemen tedavi başlamadan izlem ("watch and wait") stratejisi uygulanabildiği durumlar vardır. Foliküler lenfoma gibi yavaş seyirli bir tip, genellikle tamamen kür sağlanamayan ancak yıllar boyu kontrol altında tutulabilen bir hastalıktır. Bu tip vakalarda gerek tedavi başlangıcı gerekse tedavi seçimi hastanın klinik durumuna göre dikkatlice planlanır. Son 20 yılda hedefe yönelik tedavilerin (örn. rituksimab) eklenmesi ve yeni biyolojik ajanların geliştirilmesiyle indolen lenfomalarda da hastaların yaşam süreleri belirgin şekilde uzamıştır.
Lenfoma tedavisinde kök hücre nakli önemli bir seçenektir. Özellikle tedaviye dirençli veya tedavi sonrasında tekrarlayan (nüks eden) lenfoma hastalarında, yüksek doz kemoterapiyi takiben otolog (hastanın kendi) kök hücre nakli uygulanarak birçok hastada uzun süreli kontrol sağlanabilmektedir. Kök hücre nakli, hastalığın durumuna göre ilk tedaviler sonrasında da düşünülebilir (örneğin yüksek riskli genç hastalarda konsolidasyon amaçlı). Allojenik (verici) kök hücre nakli ise daha riskli olmakla birlikte bazı uygun hastalarda kür sağlayabilecek bir yöntemdir.
Günümüzde en yeni tedavi yaklaşımlarından biri, CAR-T hücre tedavisi adı verilen ileri immünoterapi yöntemidir. Bu tedavide hastanın kendi T lenfositleri laboratuvarda genetik mühendislik ile donatılıp tekrar hastaya verilir ve bu “programlanmış” hücreler vücuttaki lenfoma hücrelerini hedef alır. CAR-T tedavisi, özellikle diğer tedavilere direnç göstermiş bazı B hücreli Non-Hodgkin lenfoma alt tiplerinde (örn. DLBCL, primer mediastinal B hücreli lenfoma, bazı lösemi/lenfoma formları) başarılı sonuçlar vermiştir. FDA onayı almış birkaç CAR-T hücre tedavisi bulunmaktadır ve ülkemizde de belirli merkezlerde uygulanabilmektedir. CAR-T hücre tedavisi, lenfoma tedavisinde çığır açan bir gelişme olarak değerlendirilmektedir ve gelecekte daha geniş kullanım alanı bulması beklenmektedir.
Lenfoma (lenf kanseri) hücrelerinin lenf düğümü içerisinde kontrolsüzce büyümesini konsept olarak gösteren bir tıbbi çizim. Lenf düğümü içerisindeki kanserli (anormal) lenfositler çoğalarak lenf bezinde belirgin bir büyümeye neden olurlar.
Özetle, lenfoma tedavisi oldukça başarılı sonuçlar alınabilen bir alandır. Hodgkin lenfoma hastalarının %80’inden fazlası, Non-Hodgkin lenfoma hastalarının ise büyük bir kısmı (alt tip ve evreye bağlı olarak değişmekle birlikte) tedaviyle uzun süre hayatta kalmaktadır. Erken tanı konulan hastalarda bu oranlar daha da yüksektir. Uygulanan kemoterapi ve radyoterapi protokollerine ek olarak her yıl yeni hedefe yönelik ilaçlar ve immünoterapi yöntemleri geliştirilmektedir. Bu sayede daha önce tedaviye dirençli olan vakalarda bile önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Lenfoma tedavisi sürecinde hastalar düzenli takip edilmeli ve olası yan etkiler yönetilmelidir. Tedavi tamamlandıktan sonra da belirli aralıklarla kontroller yapılır; böylece olası bir nüks (tekrarlama) erken dönemde tespit edilip tekrar müdahale şansı elde edilir.
Sonuç
Lenfoma, bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olan lenfositlerin kontrolsüz büyümesiyle ortaya çıkan bir kanser türüdür. Lenf düğümlerinde başlayan bu hastalık, lenf sistemi aracılığıyla vücudun diğer bölgelerine yayılma potansiyeline sahiptir. Neyse ki lenfoma, kanserler arasında tedavi şansı yüksek olanlardan biridir. Erken tanı ve doğru tedavi protokolleriyle pek çok lenfoma hastası tamamen iyileşebilmekte veya uzun yıllar sağlıklı bir yaşam sürdürebilmektedir. Eğer lenfoma belirtilerinden şüphe ediyorsanız (uzun süre geçmeyen lenf bezi şişlikleri, gece terlemeleri, açıklanamayan kilo kaybı gibi), vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmanız önemlidir. Unutmayın, tıptaki yeni gelişmeler sayesinde lenfoma tedavisinde başarı oranları her geçen gün daha da artmakta ve hastalar için umut veren sonuçlar elde edilmektedir.
Sağlıklı günler dileğiyle.