Sağlıkta yeni bir dönem başladı: hassas tıp! Henüz, "kişiye özel tedavi, hedefe yönelik tedavi" kavramlarını sindirmemişken bu yeni kavram nereden çıktı diyebilirsiniz. Birçok tıp otoritesinin söylediği "Hastalık yoktur, hasta vardır!" sözü artık günümüzde daha iyi anlaşılıyor. Peki adını her geçen gün daha sık duyduğumuz "bireysel sağlık", "kişiselleştirilmiş tedavi", "hassas sağlık", "hedefe yönelik tedavi" kavramları neyi ifade etmektedir?

Birçok hastalığı daha oluşmadan önlemek veya tam bir şekilde tedavi etmek günümüz için mümkün görünmemektedir. Olası en iyi tedavi seçeneğini bulmak, hastalıkların oluşum mekanizmalarını yani biyolojilerini daha iyi anlamamıza bağlıdır. İşte bu noktada hassas sağlık (precision medicine), her bir kişinin genlerinin, yaşadığı çevrenin ve yaşam tarzının dikkate alındığı, hastalıkların tedavisi ve hastalıklardan korunma için geliştirilen ve her geçen gün önemi artan bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hassas sağlık yaklaşımından bile daha yeni bir kavram ise, tedavisi sürecinde hastanın aktif rol almasıdır (self management). Yapılan çalışmalar, tedavi süreçlerine aktif katılan hastaların, daha yüksek tedavi tatmini yaşadığını göstermektedir. Bireyin kendi sağlığında aktif rol alması, tedavi sonuçları ve olası yan etkilerle ilgili daha kapsamlı bilgi sahibi olmayı ve ileriye dönük kaygıların giderilmesini sağlar, ve sonuçta tedaviyi olumlu yönde etkiler.

Bireysel tedavilerin yolunu açan en büyük adım kuşkusuz, 1990 yılında başlanan ve 2000 yılında ilk sonuçları açıklanan Genom Projesi dir. Bu büyük bilim olayı, henüz tüm meyvelerini vermediği halde, başta kanser olmak üzere birçok hastalığının sebeplerine ışık tutmakta ve dolayısı ile çok daha fazla sayıda hastayı tedavi etme şansı sunmaktadır. Precision medicine (hassas tıp) ise ilk olarak 2009 yılında dünya çapında telaffuz edilmiştir. 2009 yılında biliminsanları yeni bir tedavi umudu ile, ileri evre hastalığa sahip Nicholas Volker isimli 4 yaşında bir erkek çocuğun protein kodlayan tüm DNA sını sekansladılar ve hastalığa yol açmış olabilecek bir nokta mutasyon taradılar. Bu sayede riskli ama hastalığı neredeyse tamamen tedavi eden bir seçenek buldular. Bu çalışma sonrası biliminsanları neredeyse 10 yıldır kullanılmakta olan bireysel tıp (personalized medicine) terimi yerine hassas tıp (precision medicine) terimini kullanmaya karar verdiler. Precision medicine ile hastalıkların sınırları değişmeye başladı, öyle ki böbrek kanserinde kullanılan bir ilaç, tedaviye dirençli kan kanserine sahip başka bir hastanın tek umudu olabildi.

Bilindiği üzere kanser tedavisi için kullandığımız ilaçların genel ismi kemoterapidir. Fakat kanser tedavisi sadece kemoterapi uygulamasından oluşmaz. Tanısal ve tedavi amaçlı görüntüleme işlemleri, kesin tanı için patolojik inceleme, psikoonkoloji, kanser cerrahisi, radyoterapi uygulamaları, hormon terapisi, immünoterapi, hedefe yönelik tedaviler, ağızdan alınan kemoterapiler, bölgesel tedaviler, destek tedaviler ve son dönem hasta bakımı gibi daha birçok uygulama kanser tedavisinin parçalarıdır. İşte bu noktada tıbbi onkolog, bu karmaşık görünen ve sayısı hergün artan tedavi seçeneklerinden en uygun olanlarını doğru sıra ile hastasına öneren hekimdir.

Alışılagelmiş kemoterapi ilaçları 2 ya da 3 haftada bir damar yoluyla vücuda enjekte edilen ilaçlardır. Bu, damardan ve hastane şartlarında uygulanan ilaçların yanısıra, özellikle son 15 yılda giderek artan sayıda ağızdan hap şeklinde alınan kemoterapi ilaçları kanser tedavisinin önemli bir parçası olmuştur. Ağızdan alınan kemoterapi hapları, damardan uygulanan klasik kemoterapi ilaçlarından hem etkinlik hem de yan etkiler bakımından farklılık gösterebilmektedir. Bu yeni nesil ağızdan alınan kemoterapi ilaçları kullanım kolaylığı sebebi ile hem hastaların hem sağlık profosyonellerinin tercihidir. Bu ilaçların diğer avantajları, damardan uygulanan ilaçlarla benzer etkinlik göstermeleri ve güvenli olmalarıdır. Damardan uygulanan kemoterapi ilaçlarının uygulayıcısı sağlık çalışanları (çoğunlukla onkoloji hemşiresi) iken, ağızdan alınan kemoterapi ilaçlarında uygulayıcı hasta veya yakını olmaktadır. Özellikle bu sebeple ağızdan alınan kemoterapi ilaçları hasta ve yakınları tarafından daha iyi tanınmalıdır.

Özellikle, her geçen gün bir yenisi çıkan ağızdan alınan kemoterapi ilaçlarını kullanan hastalarımızın, değişen ve gelişen kanser tedavisi ve hassas tıp anlayışının sonucu olarak, kendi tedavi süreçlerinde aktif rol almaları sağlanmalıdır. Böylece tedaviye uyum artacak ve tedavi yan etkilerini azalacaktır. Sonuç olarak tedavi başarısı ve tatminini artacaktır. Bunu sağlamanın ilk şartı da bu tedaviler konusunda doğru bilgiyi aktarmaktır.

Bundan sonraki yazılarımızda yeni nesil tedavileri, bu tedavilerle umut ve hayat bulan hastaları, bu yeni ilaçların kullanım şekillerini ve olası yan etkilerini anlatmaya devam edeceğim...