Aşağıdaki yazı, Avustralya'da Chris O’Brien Lifehouse Onkoloji Kliniğinde hizmet veren Dr. Catriona McNeil tarafından kaleme alınmış ve 26 Temmuz 2018 tarihinde NEJM adlı bilimsel tıp dergisinde yayımlanmıştır.

Şu an sabah ve her zamanki gibi hastanede kahve almak için sıradayım. Diğer herkesle birlikte sakin bir şekilde bekliyor, etraftaki sesleri, kahve seslerinini dinliyordum. Hala insanlar ile iletişim kurmak için henüz erken, herkes yarı uykulu. Baristadan kahvemi aldım ve ofisime doğru ilerliyorum (Barista, kahve yapan, sunan ve bilen kişiye denir. Barista kelimesi İtalyanca'dan gelmektedir ve kelimenin ilham kaynağı barmendir).

Bugün çarşamba ve benim ofis günüm, iki fincan kahve aldım; biri benim için ve biri tıbbi sekreterim için. Ardından kahveyi ona verdim, iki eliyle tuttu ve minnetle bakarak aldı. Yoğun bir haftaydı. Kapımı kapattım ve masama oturdum. Ofisimin penceresi yukarıdan aşağıya kadar buzlu cam ve sürekli ofisin önünden geçen meslektaşlarımı artık ayakkabılarıyla tanımayı öğrendim.

Sekreterimin ayaklarını, bilgisayarın hemen orda oturduğunu görebiliyorum. Klavye seslerini ve telefondaki konuşmalarının birazını duyuyorum.

  • "Evet merhaba. Tıbbi Onkoloji. Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye soruyor.
  • "Evet, onun sekreteriyim." "Evet, tabii ki."
  • "Ve hangi kanser tanısına sahipsiniz?"
  • "Bunu duyduğuma çok üzgünüm."

Sekreterim, hattın diğer ucundaki ağır durumdaki hasta ile böyle kibar konuşur.

Bazen bir hasta ya da hasta yakını, bu ses tonunu, korkuları nedeniyle öfkeli bulur. Sekreterimin, onun gerginliğini büyütmemek için nefesini tuttuğunu duyarım. Profesyonelliğini korur. Sonra ayaklarının geçip geçtiğini görürüm. Biraz yürür. Kızgın olan hastalar her zaman sekreterler ile daha da negatif konuşurlar...

Hasta dosyaları için telefonun ses kaydı kısmını açıp tarih ve dosya adı girdim ve rapor kaydına başladım:

"Dün Kathy'yi kocası ile birlikte klinikte inceledim. Ne yazık ki, onun kanserinin tedavisi zor. Günün çoğunu yatakta geçiriyor. Yeni paragraf. Daha fazla kemoterapi verdik ve şimdi palyatif bakımı değerlendirmeyi kabul etti. Yeni paragraf. Onunla prognoz (hastalığın seyri) hakkında başka bir konuşma daha yaptık. Kathy ve kocası şimdi durumlarını çocukları ile konuşma konusunda hemfikirler. Kathy, aynı zamanda yapabiliyorken onlar için de anı kitabı yazmayı düşünüyor. Yeni paragraf. Bu süre boyunca tedavisini palyatif bakımdaki çalışma arkadaşlarımız yönetecek. Onu, sonuçlarını değerlendirmek için gerektiğinde tekrar göreceğim. Sigorta şirketi için bir mektup."

Başka bir kahve almak için çıktım. Sekreterim sabah saatlerini rapor yazarak masasında geçiriyor. Üzgün görünüyor.

  • "Bir tane daha ister misin? Şeker de ekleyeyim mi?" diye sordum.
  • "Evet lütfen" ikinci kez sorulmasına gerek olmadı.
  • "Zor bir sabah mı?"

Kulaklığını çıkardı. "Bu mektubu/raporu Kathy için yazıyordum. Onunla hiç tanışmadım, ama telefonda her zaman çok iyiydi. Keşke onun hikâyesine farklı bir son yazabilseydim."

Raportörler, tıbbı sekreterler veya çağrı merkezinde çalışan arkadaşlarımız, hastayla karşılaşmasalar veya doktor-hemşire-hasta-hasta yakını kadar tedavinin merkezinde yer almasalar da arka planda hep yer alırlar. Tıbbi dosyaları hazırlarlar. Hastaların tüm bilgilerini bir araya getirirler ve hastalık öykülerini yazarlar. Hastaları yüzlerinden tanımasalar da, hastalarımızın hastalıklarını ve telefondaki seslerinin iyi bilirler.

Sekreterim, bazen bir hastanın en son sonucunu tutarak kapımda belirir. Haberlerin iyi ya da kötü olup olmadığı yüzüne bakarak bilebilirim.

Hastalarımıza ve yakınlarına empati ile yaklaşmak için elimizden geldiğince çaba harcıyoruz (empati veya eşduyum, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir). Onkolojide çalışmanın belki de en tatmin edici, olmazsa olmaz ve bir o kadar da zor kısmı, hastalarla bağ kurma ve rahatlatma kabiliyetimizdir. Ancak, onkoloji ve palyatif bakım ortamlarının, doktorlar ve hemşireler üzerine psikolojik etkileri iyi bilinirken ve bu etkileri dengelemek için bazı önlemler alınırken, diğer sağlık çalışanlarının bu durumu görmezden gelinebiliyor. Koordineli ve merhametli bir onkolojik bakım sağlamalarına rağmen, bu çalışanlar kendilerini değersiz hissedebiliyorlar.

Kurumumuza, kanser merkezi olduğunu görmeden önce kanserden yaşamını kaybeden bir onkoloji cerrahının adı verilmiştir. Bu bize, hastalarımızdan ne kadar küçük bir farkla ayrıldığımızı ve iş ailemizin bakımını yapmanın ne kadar önemli olduğunu sürekli hatırlatan bir durumdur; sadece "Bir kahve ısmarlayabilir miyim?" diye sorarak bile.

Çantamı toplayıp kahve almaya giderken sekreterim gülümsüyor ve kulaklığını ayarlıyor. Hastalarımın tıbbi hikayelerini yazmaya ve telefon konuşmaları yapmaya geri dönüyor.