Hava kirliliği son yıllarda dünyada büyük bir çevre problemi haline gelmiştir. Yapılan araştırmalarda hava kirliliğinin solunum ve kalp-damar sistem bozukluklarına, aynı zamanda kansere de neden olduğu tespit edilmiştir. 2013 yılında Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı hava kirliliğini karsinojen olarak tanımlamıştır. Bu konuda yayımlanan son istatistiğe göre 2010 yılında dünya genelinde hava kirliliğinden kaynaklı akciğer kanserine bağlı yaşam kaybına uğrayan kişi sayısının 223.000 olduğu belirtilmiştir.  Ancak hava kirliğinin kanser teşhisinden sonraki süreçte yaşam süresine olan etkisi şu ana kadar tanımlanamamıştı.

Resim: Çin'in Başkenti Pekin'de hava kirliliği çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Neredeyse güneş ve mavi gökyüzü görülemez hale gelmiştir. Bunun sonuçlarından biri de şehirde yaşayan insanların kapalı havadan ötürü depresyona daha meyilli olmalarıdır. Öyle anlaşılıyor ki şehir merkezine kurulan dev panolar ile bu olumsuz ortam bir nebze olsun azaltılmaya çalışılmaktadır.

Geçtiğimiz ay yayımlanan çalışmayla hava kirliliğinin yaşam süresine olan etki aydınlatılmaya çalışılmıştır. Araştırmada 1988-2009 yılları arasında akciğer teşhisi konulmuş 352.000 kişinin yaşam süreleri ve yaşadıkları yerler kıyaslandı. Hastaların yüzde 50’sinden fazlasında kanser ileri (4. evre, metastatik) evrede teşhis edilmiştir. Bu çalışmada ileri evrede teşhis edilen kanser hastalarının yaşam süresi ortalama 4 ay olarak saptanırken, erken dönemde teşhis edilen hastalar için bu süre 3.6 yıldır.

Araştırmada yer alan en dikkat çekici sonuç, şehirler arası otobanlara 1500 metre uzaklıkta yaşayan kanser hastalarının yüzde 45’inin yaşam süreleri 300 metre uzaklıkta yaşayanlara göre daha uzun bulunması olmuştur.

Sonuç olarak, karsinojen olarak tanımlanmış hava kirliliğinin akciğer kanseri teşhisi konulmuş hastalarda prognozu (hastalık seyri) kötüleştirdiği ve yaşam süresini kısalttığı gözlemlenmiştir. Önemle vurgulamak gerekir ki, hava kirliliği akciğer kanseri hastalarının yaşam sürelerinin kısalmasında tek etken değildir. Hastaların yaşam tarzları, tedaviye karşı cevapları gibi etkenler de mutlaka göz önünde bulundurulur.