Son yıllarda birçok yazı ve faaliyet ile kanserin büyük oranda önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık haline geldiğini anlatmaya çalıştık. Bu bilinci yaymaya çalışırken, kanserin yaşam kayıplarına neden olan bir hastalık olduğunun elbette farkındayız, fakat bundan 50 yıl öncesine göre kanser tedavisinde çağ atlamış durumdayız, hatta kanserin kaderi değişmeye başladı diyebiliriz. Şu an için net bir süre vermek zor olsa da, bu alanın uzmanları önümüzdeki 50 yıl içinde kanserlerin tamamen tedavi edileceğini düşünmekteler. Kanser tedavisinin son 50 yıllık serüvenine bizzat tanık olan, kendisi de bir dönem bu hastalıkla mücadele eden tanınmış hekimlerden biri olan Dr. Vincent T. DeVita “Kanserin Ölümü” isimli bir kitap kaleme aldı. Bu yazımızda bu kitap vesilesi ile yapmış olduğu değerli bir röportajın çevirisini sizlerle paylaşmak istedik.

Maurie Markman, Dr: Merhaba. Röportajımız onkoloji tedavi alanında en etkili araştırmacılardan ve hekimlerden biri olan Dr. Vincent T. DeVita ile. Kanser alanında yaptığı çalışmalarla birçok ödül alan Dr. DeVita, Hodgkin lenfoma hastalarının tedavisinde 4’lü ilaç tedavisini geliştirerek 1960’ların ortalarında modern kemoterapi çağının başlamasındaki rolü ile tanınmaktadır. Meslektaşları bunu modern onkolojideki en büyük gelişmelerden biri olarak adlandırmıştır. Dr. DeVita geçtiğimiz günlerde kanser araştırmaları ve tedavilerinde edindiği tecrübeleri anlatan ‘’Kanserin Ölümü’’ adlı kitabını yazmıştır.

Önde gelen onkologlardan biri olarak Dr. DeVita kitabında neden kanserin yenilebilir bir hastalık olduğunu ve nasıl bu noktaya gelinebileceğini su yüzüne çıkarıyor. Bu nedenle birçok kişinin öğrenmek istediği ilk sorum şu: Neden bu kitabı yazdınız?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Bildiğiniz gibi Amerikan halkı kanserle savaşırken 100 milyar doların üzerinde vergi ödedi. Doğru zamanda doğru yerde olduğumu düşündüm. O dönemde Kanser Derneği’ndeydim. Yaptığım iş ise hayırsever Mary Lasker’in kanser konusuyla ilgilenmesini sağlamaktı. Sonrasında tüm programı ve dışarıdan iki kanser merkezini yürüttüm. Ardından, Amerikan Kanser Derneği’nin Başkanı olma fırsatı bana verildi.

Sanki yeteri kadar tecrübe kazanmamışım gibi bir de kendim kanser oldum. Kendi kendime dedim ki, ‘’Yapmalıyım. Bu durumda olan biri onların tecrübelerini gerçekten tekrar hesaplamalı, böylece insanlar kanser olduğunda gerçekten bunu yaşayan ve iyileşen kişiden ödedikleri paraya karşılık ne aldıklarını bileceklerdi.’’ Böylece bunu yaptım ve bunu harika bir yazar olan kızım Elizabeth ile yaptım. Dürüst kalmamı sağlamasını ve ne yaptığımı tercüme etmeme yardım etmesini istedim. Bu kitap halk için yazıldı, doktorlar ve hemşireler için değil. Bazı insanlar bu kitabın yalnızca doktorlar ve hemşireler için yazıldığını düşündüler, ama bu doğru değil. Bu kitabı yazmamın sebebi bu.

Maurie Markman, Dr: Gerçekten bunun için teşekkür etmek isterim. Bu kitabın halka yönelik yazılması gerçekten takdire şayan. Sorum şu: Bu kitabı okuyanlara ‘’verdiğiniz ve vermek istediğiniz asıl mesajınız nedir?’’

Vincent T. Devita Jr, Dr: Asıl mesaj sizin çoktan sözünü ettiğiniz kansere karşı verilen savaşın yalnızca yenilebilir olduğu değil aslında yenildiğidir. 1971’lerden beri insanlar kanser alanında yapılan önemli değişiklikleri takdir etmiyorlar.

Bu nedenle 1971’den beri 100 milyar doların 65%’ini destek araştırmalarına yatırdık ki bu araştırma için çok büyük bir meblağ demek. Kanserin görülme sıklığı ve kansere bağlı ölüm oranları 1990-1991’den beri azalıyor. Kanserin tedavi edilmesi hiçbir zaman kolay olmadı, ancak hastalık oranı öncesinden çok daha az.

En büyük gelişmelerden biri meme kanseri erken tanı ve tedavisinde yaşandı. Meme kanserinde ölüm oranları %25 azaldı. Genel olarak dünyanın gelişmiş ülkelerinde kansere bağlı ölüm oranı %25 azaldı. Şimdilerde muhtemelen bu oran daha fazla, çünkü bu veriler 5 yıl öncesine ait. Hedefe yönelik tedaviler, immünoterapiler gibi yeni yöntemlerle 2016 yılındaki oranlar hesaplandığında muhtemelen bu oran yaklaşık 35%’lerdedir. Bu oldukça istikrarlı bir gelişmedir.

Yani mesaj şu: Biz yalnızca kanseri yenmiyoruz, kanser aynı zamanda yenilebilir.

Maurie Markman, Dr: Doğru.

Vincent T. Devita Jr, Dr: Bu sadece klinikleri vuruyor, yani daha henüz en iyisi gelmedi. Biz biliyoruz ki daha iyi olacaklar. İnsanlara verebileceğimiz iyimser mesajlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İnsanların kafalarının karışmasındaki sebeplerden biri, kanser tedavisi verirken onlara evlerine gidip normal bir hayat sürmelerini istememiz ve bunu yapıyorlar. Çoğunluğu etrafta dolaşıp ‘’ben kanserim ve ben…’’demiyorlar. Bazıları diyor, bazıları ise aktivist oluyor. Ancak çoğunluğu değil. Gördüğünüz kişiler genellikle bu hastalıktan mağdur olanlar ve bunlar çok daha fazla göze çarpıyor. İnsanlar yakalandıkları kanser türünden kaç kişinin iyileştiğini takdir etmiyorlar.

Maurie Markman, Dr: Bu çok önemli ve olumlu bir mesaj. Bu kitabı halka yönelik yazdığınızı açık ve net ifade etmiş olsanız da hekimler, onkologlar ve/veya sağlık uzmanları için de mesajınız var mı veya var mıydı?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Kitabımda ifade ettiğim gibi, kanser tedavisi konusunda hevesli olmayan bazı doktorlar var. Bazı kanser hastaları kendilerini inanmayan hekimlerin eline bırakır. Eğer kanser teşhisi yeni konmuşsa ve hekim size ‘’kansersiniz, sizin için yapabileceğim hiçbir şey yok’’ diyorsa, kendinize başka bir hekim bulmalısınız, çünkü günümüzde kanserle ilgili herkes için yapılabilecek bir şeyler var.

Maurie Markman, Dr: Bu çok harika bir kitap ve kızınız kesinlikle muhteşem bir yazar ve ikiniz kesinlikle harika bir hikaye yazmışsınız. Yine söylüyorum çünkü bu kitap halk için yazılmış.

Vincent T. Devita Jr, Dr: Bu yüzden bu şekilde yazdık, çünkü kızım hikayeyi şekillendirmek ve renk katmak konusunda oldukça yetenekli. Sanırım size bu kitabın şuandaki halinin üç katı olacak şekilde 320,000 kelime yazdığımdan bahsetmiştim. Bu taslağı kızıma verdim, o bu yazıyı 110,000 kelime olarak bana geri verdi. Şimdi kitap -okunabilir şekilde olan-dır. Bana şöyle dedi, ‘’kimse okumayacaksa kitap yazmanın bir anlamı yok’’. Sonuçta bu hali çok daha okunabilir durumda. Sanırım kızım olmasaydı bu kitap tamamen farklı olacaktı.

Maurie Markman, Dr: Kitaptaki bazı konuşmalar ve konular, özellikle de konuşmak ve yorumunuzu almak istediğim konu “tedavi konsepti”. Kitabınızda kanserin yenilebilir olduğunu ve tedavi hakkında konuşulmasını desteklediğinizi açıkça ifade etmişsiniz. Bu konuda yorum yapmak ister misiniz?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Günümüzde arkadaşların tedavi (kür) kelimesini kullanmaya çekindiklerini farkettim. Ben Yale’de biraz aykırı olanım. “İyileşir misiniz bilmiyoruz”. Bu çok klasik. Bu daha çok, biraz korku. Hastayı tedavi olacağına dair cesaretlendirirsek ve kanser tekrarlarsa, bunun sorumluluğunu alırsınız mantığı.

Hastaların kanserden tamamen kurtulmayı tercih edeceklerini düşünüyorum. “İyileşmeyeceksiniz” veya “iyileşir misiniz emin değiliz”in söylenmesini istemiyorlar. Evlerine gitmek ve kendilerini rahat hissetmek istiyorlar. Neredeyse tüm kanser türlerinde bir süre vardır, tedavi sonrası bu süre içinde kanser tekrarlamazsa, hastalığın tekrarlama olasılığının olmadığını bilirsiniz.

Örneğin, Hodgkin hastalığında bu süre yaklaşık 4 yıldır. Hastalar remisyona (kanser belirti, ve bulgularının tamamen ortadan kalkması) girer ve öyle kalır, ve 4 yıl boyunca tedavi uygulanmaz. Benim hislerim tedavi olacaklarının söylenmesi ve onlara iyimserlik aşılanması yönünde.

Şimdilerde kanser alanında bizde çok enteresan şeyler oluyor. Bununla ilgili bildiğim en iyi örnek bizim tedavi ettiğimiz kronik miyelositik lösemi; oldukça ölümcül olan bir hastalık. Kısa bir süre içinde hastalarımızın remisyona girmesini sağlayabiliriz, ancak bu kanser türü hala ölümcül olan bir hastalık. Şimdilerde hastalar hap şeklinde kemoterapi ilaçları ile tedavi ediliyorlar ve normal bir hayat sürüyorlar. Ancak hastalar uygulanan ilaç (hap) tedavisine direnç gösterirlerse, ilaç sanayisi alabilecekleri 4 başka ilaç daha geliştirdi ve muhtemelen biz bunu yapmaya devam edeceğiz. İyileşmeseler de hastalığı daima tedavi altında tutabilirsiniz. Böylece hastalar normal bir hayat sürerler.

Farklı kategorilerde hastalarımız var. Bunların bir kısmı kanser hastalığıyla normal bir hayat sürmeyi başaranlar ve buna karşılık kanser olmayanlar. Sanırım bunu daha çok göreceğiz. Bazı immunoterapi yaklaşımları kullanıldığında kanseri gelişmeyen hastalar görüyoruz, ancak eğer dikkatli bakarsanız hastalığa dair belirtilerin halen mevcut olduğunu görürsünüz. Bu yeni bir kategori, bu yüzden hastalara bu farkı açıklamalısınız. Ancak, biraz kendine güvenle iyileştiklerini söyleme olanağı olursa, şunu demek isterim, “biliyorsunuz, büyük ihtimalle iyileştiniz”.

Maurie Markman, Dr: Vincent, kitapta hem kendi kanser deneyimini hem de oğlunuzun hastalığını ve deneyimini tanımlarken oldukça açık, dürüst ve duygusalsınız. Bu sizi nasıl etkiledi? Duygularınız o dönemde nasıldı ve şimdi gelecek için nasıl?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Oğlum anaplastik anemi. Enfeksiyondan korunması için laminar hava akımı odasına konuldu. Orada kısa gezintiler hariç yaklaşık 8 yıl kaldı. NASA ile çalıştık ve onu uzay elbisesi giydirerek çıkardık. O odayı hiç terk etmedi. Çocukları lösemiden yaşamını kaybedeb veya lösemi olan ailelerle çok empati kurduğumu düşünüyordum, ancak kendi başına geldiğinde tümüyle çok başka bir deneyim. Sanırım bu beni daha iyi bir hekim yaptı. Birçok yönden beni değiştirdi.

Ben prostat kanseri oldum ve sanırım birçok hekimin yaptığını yaptım. Bunu görmezden geldim ve “söylediğimi yap, yaptığımı yapma” yaklaşımı sergiledim. Sonunda teşhis kondu, zor bir vakaydı benimki. Prostat çok büyüktü. Normalde hastalara yaptığımı, yönlendirme ve en iyi tedaviyi alabilecekleri yerler bulma işini kendim için yapamadım. Tüm bunları benim için yapması adına meslektaşlarımdan Dr. Steve Rosenberg’e ricada bulundum. Çok iyi bir iş çıkardı ve beni ülkenin en iyi cerrahlarından biri olan Dr. Peter Scardino’ya yönlendirdi. Bu sağlık sisteminin iç yüzünü anlamama imkanı verdi, ne kadar zor olduğunu biliyordum; ancak bizzat kendiniz deneyim kazandığınızda biraz daha farklı. Beni epey değiştirdi.

Maurie Markman, Dr: Kariyeriniz boyunca birtakım uyuşmazlıkları tartıştınız. Geriye baktığımızda bu, kombine kemoterapiye karşı dirençle başladı. Şimdilerde standart tedavi olarak uygulanan bu yeni yaklaşımlara karşı gönülsüzlük niye? Bugün yeni düşüncelere karşı pek de istekli olunmadığını görüyorum. Yeni bir şeye karşı çok fazla direnç gösteriliyor. Bu konudaki düşünceleriniz neler?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Bunu iki kısımda yapalım. İlk kısım 1960’lardaydı. İlaç ile kanseri tedavi etme düşüncesi çılgınlık olarak kabul edildi ve bu düşünceyi hayata geçiren hekimler çılgın olarak kabul edildi. Yöntemler oldukça yetersizdi. Bunu azimle yapmaya çalışanlara sarfedilen yakıştırmalar alışılmışın dışındaydı.

Genç bir hekimdim ve bir üniversitede bunun yapılmasına hiç kimsenin tolerans göstermeyeceği bir üniversiteden geliyordum. Bu sadece çılgınlık olarak nitelendiriliyordu. Kombine ilaç kullanımı, tıpta yanlış olarak görülüyordu. Bu ilk olarak antibiyotikle kombine kullanımından çıktı. Bunlar nispeten faydalıydı. Kombine toksik kanser ilaçları kullanmaya başladığınızda, akıllarında yapılacak hiçbir şey olmadığı ve bunun sadece hastaları daha çok hasta edeceği düşüncesi olduğunda, bu yöntemlerin uzak olduğu düşünülüyordu.

Bunu yaptığımız ortam Ulusal Kanser Derneği idi ve bir şekilde bunları yapabileceğimiz, eleştirildiğimiz, ancak kimsenin durdurmadığı korunaklı bir ortamdı. Başka türlü kısıtlısınız. Bunu başka bir yerde yapmanın imkanı yok. Yale’e gittim, ihtisas dönemimi bitirmek için bir süre izin aldım ve Yale’de bunların bazılarını uygulamaya çalıştım. Hiçbir belirsizliğe yer bırakmaksızın bana bunun çılgınlık olduğu söylendi. Bunun üzerine Ulusal Kanser Derneği’ne geri geldim.

Bugün aynı şeyi görüyorum. İnsanlar yeniliklere karşı hala isteksizler. Örneğin, kanseri tedavi etmek için farklı ilaç kombinasyonlarının gerekli olduğu kuralının kanıtı var. Birkaç istisna dışında, kombine tedaviye ihtiyacınız var. Aslında bugünlerde görüyorsunuz, melanomda kombine immunoterapi tek bir immunolojik ajandan (ilaç) daha iyi sonuçlar veriyor.

Bunu neden her seferinde yeni baştan kanıtlamamız gerektiğini bilmiyorum. Ancak kanıtlıyoruz çünkü Amerikan İlaç Dairesi (FDA) bizden bunu yapmamızı istiyor. Sanırım FDA hala geçen yüzyılda kaldı ve bu yüzyıla gelmesi gerekli. Kitapta bununla ilgili epeyce bahsettik. Bence problemlerimizden biri fazla denetleyici olmamız. Hekimler biraz alışılmışın dışında bir şey yaparlarsa bunun için cezalandırılacaklarından ve araştırma yapma izinlerini kaybedeceklerinden veya yetkilerinin ellerinden alınacağından ve bunun gibi birçok şeyden korkuyorlar.

Maurie Markman, Dr: Endişelerinizi dile getirdiniz. Kitabınızda Amerikan İlaç Dairesi’nden (FDA) bahsetmişsiniz. Peki bu durumu nasıl değiştirebiliriz? Bazı hayal kırıklıkları hissediyorum. Görülen gelişmeler inanılmaz. Ortaya çıkabilecek gelişmeler daha da büyük. Kitabınızda anlattığınız gibi bu yavaşlıkta bir ortamdayız. Tabii ki Amerikan İlaç Dairesi (FDA) ve onların kuralları, 60 yıl öncesine gidin. Bunu düzeltmek için ne yapabiliriz?

Vincent T. Devita Jr, Dr: Kitap yazarak bunu yapmaya çalıştım. Bunu gerçekten düzeltebilecek insanların dikkatini çekebileceğimi düşündüm, bu kongre oluyor. Sanırım günümüzde olan, hekimlerin nerede olduklarını farketmemeleri. Aslında Amerikan İlaç Dairesi’nin (FDA) ilaç uygulamaları yaptığı ve araştırma yönettiği bir ortamda sıkışmış durumdalar. Belli ilaçlarla ilgili kemoterapi el kitabına baktığınızda “bu ilaçtan sonra, şu ilaçtan önce, bu ilacın kullanımı onaylanmıştır” gibi ifadeler kullanılmıştır.

Hastadan 4.800 km uzaklıkta olan bu kişi size ilacı tam olarak ne zaman kullanacağınızı söylüyor. Yeni olan şeylerin çoğu genellikle pazarlama süresinde gücünü yitiriyor. Amerikan İlaç Dairesi (FDA) bunu yaparak pazarlama süresi sonrasını felç ediyor. Bunun basit bir çözümü olduğunu düşünüyorum. Bu çözümü kitabımda anlattım. Amerikan İlaç Dairesi (FDA) ve Ulusal Kanser Derneği (NCI) tüm faz I ve II klinik araştırmaları tamamen kanser merkezlerine devretmeliler. FDA ve NCI, bu araştırmaları yerinde görme ve denetleme haklarını saklı tutabilir. Bu haklar şimdi onlarda, sonra da bunu yapabilirler. Ancak tüm sorumluluğu devretmeliler. Faz I çalışmanıza kendi kanser merkezinizde başlayabilirsiniz ve geriye gitmenize gerek olmaz. Değişiklikler yapmak için Amerikan İlaç Dairesi’ne (FDA) veya Ulusal Kanser Derneği’ne (NCI) geri dönmeniz gerekmez. Değişiklikleri kendi iç bünyenizdeki gözlem komitenizle yapabilirsiniz ve bunu birçok güzel sonuçların elde edildiği faz II çalışmaları için de yapabilirsiniz.

Ayrıca Amerikan İlaç Dairesi’nin (FDA) ilaçları onaylama şeklini değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. İlaçları, güvenliğine bakarak onaylamalı, ancak güvenliği kullanılacak hastaya göre bakılmalı. İlacın güvenliği hastanın bundan sonraki yaşamını etkileyecektir. Biyolojik hedefi vurmak için ilacın güvenliği ve yapabildikleri önemlidir.

Önemli olduğunu bildiğiniz bir ilaç veya reseptör geliştirdiğinizde, bu ilaç reseptörü vurursa bunu onların onaylaması gerekli. Siz bunu hekimler için tedavi araçlarının içine koyuyorsunuz, doktorlar ilaçları kullanmak istedikleri şekilde karıştırabiliyor ve eşleştirebiliyorlar. Geçenlerde "Çok Konuşan Salaklar Derneği’’nin toplantısına katıldım. Kariyerim boyunca katıldığım en iyi toplantıydı. Çünkü burası tüm verilerin tartışıldığı aslında bir savaş odasıydı. Laboratuvar verileri eşleştirildi ve böylece protokolü düzenleyebildik. Şimdilerde inceleme sistemiyle bu tür düzenlemeleri almak 800 gün sürebiliyor.

Bunu kanser merkezlerine devredersiniz. Bu merkezlerin her biri kendi ‘’Çok Konuşan Salaklar Derneği’’ ni kurar ve biyolojik yolları ve tüm mutasyonları bilir, tedavileri karıştırır ve eşleştirir.

Bunun en ilgi çekici yanı, sadece birşeyleri kolaylaştırması değil ayrıca daha az maliyetli olması. Bunu değiştirmek için aya roket fırlatmanıza gerek yok; Amerikan İlaç Dairesi (FDA) ve Ulusal Kanser Derneği bazı yetkilerinden ve güçlerinden feragat etse yeter. Ne yazık ki bunun aksine Washington D.C’de kurumlar güçlerinden ve yetkilerinden kendi istekleriyle feragat ediyorlar.

Sıkıntı yarattıkları için onları kitabımda eleştirsem de, birçok kanser merkezi bunu kolaylıkla yapabilecek noktaya geldi. Bu merkezler, Amerikan İlaç Dairesi’nin bugüne kadar sahip olduğundan çok daha fazla uzmana sahip. Tüm bu bahsettiğim araştırma çalışmalarının ve ilaç ruhsat almadan önce hastaya verilmesi için yürütülen programın Amerikan İlaç Dairesi’nden alınarak 1970’lerdeki yerine geri bırakılması gerekir.

Maurie Markman, MD: Kitabınızda hayal kırıklığınızı ve kanser merkezlerindeki deneyimlerinizi açık ve net bir şekilde ifade etmişsiniz. Sorum şu, bunu üstü kapalı söylemişsiniz, kanser merkezlerinin kültürü değişiyor mu, özellikle tamamen kansere odaklanmayan ve daha çok akademik olan matriks kuruluşlar. Bu değişiyor mu?

Sanırım soru şu: ‘’kanser merkezlerinin maliyetinden çok etraflıca düşünmeye mi ihtiyacımız var, şekillendirme ve yürütme yolları, sorumlu kim, nasıl ve neden onlara kaynak sağlarsınız?’’

Vincent T. Devita Jr, MD: Cevap evet ve evet. Uzun cevap bir saat sürebilir. Cevap evet. Ben Yale’deyim ve orayı çok eleştiriyorum. Öngörüm var ve bir şey yanlış gittiğinde bunu açıklayabilirim. Çok yol katettik ve araştırma sonuçlarının uygulamalarında çok daha iyi olduğumuzun altını çizmek isterim.

Yale’e gittiğimde araştırma yapmaktan endişeleniyorlardı. Uygulama kısmı oldukça ihmale uğramıştı ve hayata geçirmesi çok zordu. Şimdi tıbbi onkolojinin başında Roy Herbst var. Sonuçların uygulamalarında harika bir iş başarıyor. Ve evet değişiyor.

Ancak hepsi değil. Bu ülkede geçenlerde takım ruhunun olmadığı bir kanser merkezinde tecrübem oldu. Tüm kanser merkezlerimizde takım olarak çalışan insanlar var. Akciğer kanseri olduysanız, bu takımdaki insanlar tarafından görülürsünüz. Bu kanser merkezinde takım diye bir şey yoktu, sadece hasta sırayla bir hekimden diğerine gidiyordu. Sanırım çok yol katedildi. Sanırım klinik araştırmaları kanser merkezlerine devredebilirler.

Maurie Markman, MD: Şimdi araştırmalara dönmek istiyorum. Size sormak istiyorum- bu haksızlık ama ben yine de soracağım- kristal kürenize sormanız için. İmmunoterapi hakkında konuştuk. Yine tüm bu yıllar öncesinde immunolojinin içinde olmak ve kanseri tedavi edebileceğimizi düşündük. Hatırlayın BCG ve nöraminidaz (glikosid hidrolaz enzimi) tümör hücreleri ile ilgili bir çalışmamız vardı. Yani, tanrım, düşündüğünüzde ‘’inanamıyorum’’ diyoruz. Şu anda bulunduğumuz yer inanılmaz. Kesinlikle çok şey öğrendik. Duyarlı ilaç, genomik ve proteomik alanları var. Bunun nereye gideceğini düşünüyorsunuz? Gelecek nedir? İmmunoterapi midir? Hedef yönelik tedavi midir? Kombine tedavi midir? Deneyimlerinize ve gözlemlerinize dayanarak ne düşünüyorsunuz?

Vincent T. Devita Jr, MD: Kitabımda bunu ‘’Kanserin Ölümü’’ olarak adlandırdım. Dr. Weinberg ve Hanahan’ın yazdığı kanserin 8 özelliğini inceledim.‘’Başarılı olduğumuzda 2 veya 3 özelliğine saldırıyoruz’’ diye ifade ediyorlar. Gelecekte tüm özelliklerine saldırmayı düşünüyor olacağız. İmmunoterapi sadece biri. İmmun takip eksikliği bunlardan bir tanesi. 1996’da kontrol noktası inhibitörlerinin bulunmasıyla birlikte tüm düşüncelerimizin değiştiğine inanıyorum. Kanserin kökünü kurutmak için neden immun sistemi bastıramadığımızı bulmaya çalışarak yıllarca mücadele ettik.

Dr Steve Rosenberg lenfosit infüzyonu ile IL-2’yi yaptığında hastaların 10% veya 15%’inden mükemmel yanıt alınıyorken geri kalan hastalardan hiç yanıt alınmıyordu. Neler olduğunu bulamadık. Jim Allison, PhD, kontrol noktalarının varlığını göstererek bizim için bu problemi çözmüş oldu.

Şimdilerde kontrol noktası inhibitörleri çoktan piyasada ve immunoterapinin şeklini değiştirdi. Tek başına immunoterapinin kanserin cevabı olacağına inanmıyorum. Birleştirme özgürlüğümüz varsa kemoterapi ve diğer tedavi yöntemleri ile birlikte ikili uygulanacaktır diye düşünüyorum. Ayırıcı özelliği olmayan tedavilerle ilgili kitapta ifade ettiğim gibi ‘’mevcut düzenleyici çevrede iyi şanslar’’.

Amerikan İlaç Dairesi (FDA), ilaçları teker teker test etmeleri için ilaç şirketlerini zorluyor. Yapmanız gereken ilaçları kombine olarak birlikte test etmek.

Maurie Markman, MD: Bunu düzeltebilir miyiz? Evet.

Vincent T. Devita Jr, MD: Faz I ve faz II çalışmaları kanser merkezlerine devrederseniz istediklerinizi herhangi bir yolla yapabilirsiniz. Tüm yapılması gereken hastaların güvenliğinden ve yönetiminin etkili olacağından emin olunmasıdır. Oldukça hızlı düzeltilebilir ve şimdiki maliyetten daha ucuza mal edilebilir. Burada gerçekten işleyebilecek ve daha ucuza mal olabilecek ve kanser tedavilerinin önlenmesinin nedenlerini geliştirebilecek fikrimiz var.

Maurie Markman, MD: Kanserden korunma konsepti hakkındaki yorumlarınız. Yapması çok zor. Sizin bakış açınızla gelecekte kanserden korunma hakkında yorumunuz nedir?

Vincent T. Devita Jr, MD: Evet. Hiç şüpheniz olmasın ki kimse kanser olmak istemez. Negatif çalışmaların ve korunma çalışmalarının çok pahalı olduğunu kanıtlamak zor. Yağlı beslenme ve meme kanseri hakkında ilk defa düşünmeye başladığımda Ulusal Kanser Derneği’ndeydim. İnsanlar korunma konusunda para harcanmasını söylüyorlardı. Bizde ‘’tamam, yağ oranı düşük ve standart beslenmeyi karşılaştıracağımız ve meme kanseri oranını azaltıp azaltamayacağımıza bakacağımız bir klinik araştırma geliştireceğiz’’ dedik.

Üzerinde çalıştık ve elde ettiğimiz verileri kurula ben sundum ve ‘’peki, yapmak istiyor musunuz? Onayınıza ihtiyacımız var. Bu çalışma $150 milyon dolara malolacak’’ dedim. Az kalsın ölüyorlardı. 150 milyon ve başarılı olma ihtimali zayıf ve hiç arasında. Bunlar çok pahalı çalışmalar ve sonuçlar istediğiniz kadar sağlam olmuyor. Bir şeyi kesinlikle biliyoruz: Sigara kullanmayı bırakırsanız, kanserden ölme riskinizi çok çok azaltmış olursunuz.

Son zamanlarda domuz pastırması ve kolon kanseri riski ile ilgili yayınlanan çok yazı var. İnsanlardan e-mail alıyorum. Soruyorlar ‘’sen ne yapıyorsun?’’ Bu doğru. Hergün domuz pastırması yerseniz, kolon kanseri riskini az da olsa artırabilirsiniz. Ancak sigara içen bir hastayla karşılaştığınızda ve ona domuz pastırması yemeyi bırakmasını ve daha az et tüketmesini söylerseniz ve sigarayı bırakmasını söylemezseniz ne olacak? Tüm bunları bir teraziye koyduğunuzda, domuz pastırması tüketimi azalacak ve sigara tüketimi tavan yapacak. Biz biliyoruz ki insanların sigara içmesi engellendiğinde işe yarar. Sigaranın bırakılmasıyla birlikte akciğer kanseri ölüm oranı büyük oranda düşüyor.

Bu düşüşü devam ettirebiliriz. Tamamen sigarayı bırakırsak başka bir 30%’un kanserden ölümünü azaltabiliriz. Aksi halde bunu yapmak çok zor. Kanser riskini ve bu azalmayı hızlandırdığı görünen kemoprevensiyon ilaçlarımız var. Araştırma yapılmayan alanlardan biri, sigarayı bırakan kişilerde kemoprevensiyon. Sigarayı bırakırsanız akciğer kanseri riskinin azalması ve sigarayı hiç kullanmayanlarla aynı koşullarda olması 15 yıl alır, bu baş boyun kanserlerinde belki 10 yıl. Hala zaman alıyor.

Bu insanlara kemoprevensiyon ilaçları verdiğinizde riskin azalması hızlandırılabilecek ve 15 yılda olan azalma 5 yıla indirilebilecek mi? Bu konuyla ilgili aslında araştırmamız yok ve bence bunu yapamayız. Burada iki şey önemli olabilir. Birincisi, kanser geciktirilebilir. İkincisi, insanların sigarayı bırakması için büyük bir motivasyondur. Birçok insan ‘’çok uzun süre sigara içtim. Bu neyi değiştirecek?’’ diye soruyor. Bunun cevabı şu: ‘’bırakığınız andan itibaren çok şeyi değiştirecek. Siagarayı bırakırsanız ve kemoprevensiyon ilaçlar kullanırsanız belki 5 yıl içinde tüm risk ortadan kalkabilir.’’

Maurie Markman, MD: Birkaç yıl önce kanser tedavisinin devlerinden biri olarak adlandırılmak nasıl bir duygu?

Vincent T. Devita Jr, MD: Bu benim için büyük bir onur. Meslekdaşlarınız arasında farkedilmek çok güzel ve şirket oldukça güçlü bir şirket. Yıllarca hayranlık duyduğum insanların hepsi o gruptaydı ve gruba katılmaya devam ediyorlar. Bu benim için büyük bir onur ve sanırım insanlar sabırsızlıkla bir gün kanser tedavisinin devi olarak görülmek için bekliyor.

Maurie Markman, MD: Vincent, bunca yıllık öğretmen, tıpta alanında yönetici ve araştırmacı olarak büyük gelişme ve buluş olarak neleri nitelendirebilirsiniz?

Vincent T. Devita Jr, MD: Kanser alanına baktığınızda söylenecek çok fazla şey var. Ama kanser tedavisinden bahsediyorsak, 3 paradigma değişiklik ve büyük etki yarattı bence. İlki kemoterapi ile kombine tedavi kullanılarak ileri evre kanserin tedavi edilmesiydi. Bu kolorektal ve meme kanserleri için adjuvan tedavi alanını açtı.

İkincisi Brian Druker’ın hedefe yönelik tedavi haritasına miyelositik lösemide Bcr-Abl mutasyonunu vuran ilacı koymasıyla oldu. Bu, hedefe yönelik tedaviye gelinmesini sağladı. Şimdilerde akciğer kanseri, melanom cilt kanseri ve birçok kanser türünde genomları ardıştırarak ve hedefi bularak bu yaklaşımı kullanıyoruz.

Üçüncüsü immunoterapide kontrol noktalarının keşfi olmuştur. Tüm bunlar kanser tedavisinde önemli etki yaratmış ve değişiklik yaratmış 3 paradigmadır.

Maurie Markman, MD: Son bir soru. Bugünlerde neler yapıyorsunuz? Bir kitap yazdığınızı ve programlara konuşmacı olarak katıldığınızı biliyorum. Zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz?

Vincent T. Devita Jr, MD: ‘’Onkoloji İlkeleri ve Uygulamalar’’nı yayınladık. 11’inci baskıya başlıyoruz. Neden bunu yaptığımı bilmiyorum, ama çok eğlenceli, beni güncel tutuyor. Kitabı 3 editör birlikte hazırladık ve çok yorucuydu fakat önemli bir proses. Böylece tüm zamanımı bunun için harcadım. Gördünüz kitap çok zaman aldı. Hastalara konsültasyon yapıyorum. Ama artık takip etmiyorum. Yani hastanın konsültasyonunu yapıyorum ve vakayı takip edebilecek daha genç bir doktora devrediyorum ve tabii öğretiyorum. Yaşlanmanın en büyük faydalarından biri oturmaya, alana bakmaya ve değerlendirme yapmaya daha fazla zamanınız oluyor.

Maurie Markman, MD: Vince, size ne kadar teşekkür etsem az. Kişisel olarak benim ve gelecek onkolog jenerasyonunun – tıbbi onkologlar, cerrahi onkologlar ve radyasyon onkologları - hocası olarak ve şimdi ve gelecekteki hastaların için yapmakta olduklarınla sen kesinlikle kanser tedavisinin devisin. Benim için seni tanımak ve altında çalışmak bir onurdur. Çok teşekkür ederim.

Vincent T. Devita Jr, MD: Çok naziksin Maurie. Seni görmek güzeldi.

Maurie Markman, MD: Teşekkür ederim benim için zevkti.