Meme Kanserli Hasta Kongresi Bilim İnsanları ile Hastaları Buluşturarak Çok Önemli Bir Sosyal Sorumluluk Projesine İmza Attı! 1
Kanser hastalığı konusunda uluslararası güncel bilgiye hastaların doğrudan ulaşmalarını amaçlayan “Meme Kanserli Hasta Kongresi”, 28-29 Haziran tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi.
Konusunda uzman birbirinden değerli bilim insanlarının konuşmacı olarak katıldığı Meme Kanserli Hasta Kongresi; Uludağ Üniversitesi, Pittsburg Üniversite ve Antalya Meme Hastalıkları Derneğinin işbirliği ile gerçekleştirildi. Meme kanseri teşhisi koyulmuş, halen tedavi gören ya da tedavisi tamamlanmış hasta ve hasta yakınlarının ilgi gösterdiği kongrede, hastalar kanser hastalığı ile ilgili tüm güncel bilgileri edinmenin yanında, konuşmacı olarak katılan bilim insanlarına soru sorma ve bu sorularına birinci ağızdan yanıt bulma imkanı da buldular.
Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Grubu ve Antalya Meme Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan, kongrenin ilk gününde açılış konuşmasına, “bugün Türkiye’de belki de ilk defa, bilim camiası ile meme kanserli hastaları bir araya getiren bu toplantıyı Antalya’da açmaktan dolayı çok mutluyuz. Diliyoruz ki, bu tür toplantıların örnekleri çoğalsın. Artık dünya bilişim çağı ve herkes doğru bilgiye ulaşmak istiyor. Biz biliyoruz ki, kanserde erken tanı olsun, tedavi olsun son derece hızlı bir şekilde değişiyor ve gelişiyor. Bilim camiası olarak bu gelişmeleri aramızda konuşuyoruz ve tartışıyoruz, ancak topluma ulaşmada eksik kalıyoruz” diyerek başladı. Prof. Dr. Özdoğan, “sivil toplum kuruluşları ve bilim insanları olarak biz hep birlikte bir araya gelerek bu bilgileri daha paylaşılabilir hale getirmeyi hedefledik ve Antalya’da meme kanseri hasta kongresini hayata geçirdik” diyerek sözlerine devam etti. Aslında toplantının 27 Haziran, Cuma günü bilimsel bir oturumla Pamukkale’de başladığının altını çizen Prof. Dr. Özdoğan, “yaklaşık 200’ün üzerinde fizik tedavi uzmanı, tıbbi onkolog, cerrah, radyasyon onkologları, fizyoterapistler, psikologlar ve psikiyatrlardan oluşan son derece geniş bir grubun katılımı ile multidisipliner yaklaşım ve bu yaklaşımla yaklaşık 63 akademisyen görev alarak 200’ün üzerinde hekimi bilgilendirdik. Bu toplantılarda önemli bir kursta yaptık. Özellikle, meme kanserinde en önemli problemlerden biri olan lenfödem ile ilgili Pittsburg Üniversitesinden Meme Cerrahisinde uzman Genel Cerrah Prof. Dr. Atilla Soran’ın başkanlığını yaptığı oldukça güzel bir kurs programı ile hekimlerin bilgilendirildiğini ve son derece tatminkar bilgi paylaşımlarının olduğunu gördük” diyerek açılış konuşmasını sürdürdü.
Prof. Dr. Özdoğan, 28-29 Haziran tarihlerinde 2 gün devam edecek kongrenin ilk gününde, meme kanseri, korunma yöntemleri ve erken tanı için yapılması gerekenlerin anlatılacağını söyledi. Kongrenin ikinci gününde ise, meme kanserinde dünyada ve Türkiye’de neler olduğunu, teknolojik olarak farklı ya da ulaşılamaz bir yöntem olup olmadığını, Türkiye’de meme kanseri tedavisinde neler yapıldığını, hastalığın psikososyal durumunu ve tedavi sonrası cinsel problemler ve çözümlerin masaya yatırılacağı son derece geniş kapsamlı bir programın olduğunun altını çizdi. Ardından, kongrenin ilk gününün sonunda akşam Kıraç konseri ile kongrenin taçlandırılacağı müjdesini vererek konuşmasını sonlandırdı.
“Meme Kanserli Hasta Kongresi”nde değerli uzman doktorlarımız tarafından sunulan bilgileri içeren haberler, web sitemizde 5 bölüm olarak yayınlanacaktır. web sitemizin “kanser haberleri” bölümünden yazılarımızı takip edebilirsiniz.
Şimdi gelin meme kanserine karşı toplum bilincini arttırmak için düzenlenen bu çok değerli kongrenin birinci gününe damga vuran noktalar neler birlikte göz atalım..
Kongrenin ilk gününde, ABD, Pittsburg Üniversitesi, meme cerrahisi konusunda uzman Genel Cerrah Prof. Dr. Atilla Soran “Meme Kanserini Tanıyalım” adlı 1’inci panelin moderatörüydü. Prof. Dr. Soran, meme kanserinin çok önemli bir kanser olduğunu vurgulayarak sözlerine başladı. “Böylesine önemli bir konuda uzman bilim insanları ile meme kanserli hastaları bir araya getiren başta Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Grubu Başkanı ve Antalya Meme Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan ve Akdeniz Üniversitesinden Genel Cerrah Prof. Dr. Cumhur Arıcı’ya ve Antalya Meme Hastalıkları Derneğine teşekkür ediyorum” diyerek ilk panelin açılışını yaptı.
Ardından ilk panelde, Amerikan Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümünden Prof. Dr. Sevil Bavbek, memenin yapısı, meme kanserinin ne olduğu, belirtileri ve tedavisi konusunda ayrıntılı bilgiler verdi ve belirtilerde ağrının nadir görülen bir durum olduğunu belirtti. Prof. Dr. Bavbek, amaçlarının meme kanseri yaşamı tehdit edecek boyutlara ulaşmadan ve mümkünse ele gelmeden hastalığı yakalamak olduğunu vurguladı. “ Östrojen ve progesterona duyarlı, HER2 pozitif ya da bazen hormona duyarsız farklı türdeki meme tümörlerini çeşitli tanı yöntemleri ile hastalığın falına bakarak hangi ilacı kullanacağımıza karar veriyoruz” dedi. Prof. Dr. Bavbek, “bugün HER2 pozitif olan agresif bir meme tümöründe dahi uygulanacak tedaviler mevcut. Dolayısıyla artık laboratuvarda mikroskop altında bakılan hücreye sadece meme kanseri demeyi doğru bulmuyoruz. İçindeki moleküler yapıya yakından bakmak istiyoruz” dedi.
Erken evre meme kanserinde uygulanan tedavilerle, ileride kanserin tekrarlamasını engellemek için koruyucu tedaviler verildiğine değinen Prof. Dr. Bavbek, ileri evre meme kanserinde ise, uygulanan tedavilerin hastanın yaşam kalitesini arttırmak, hastalığın belirtilerini hafifletmek ve hastanın yaşam süresini uzatmak için olduğunu söyledi. “İleri evre meme kanseri için uygulanan koruyucu tedavide hastadaki yan etki riskini hesaplayarak yaş, menopoz ve genel sağlık durumunun göz önünde bulundurulması, ayrıca tömürle ilişkili durumlar; lenf tutulumu, agresiflik, östrojen, progesteron ya da HER 2 yolağı taşıyor mu ve hatta tümörün genetiğine bakılarak hastaya özel bir tedavi belirlenmesi gerekir” dedi. Prof. Dr. Sevil Bavbek, “birlikte daha sağlamız, daha güçlüyüz, bir ağaç gibi hep böyle dimdik kalmak istiyoruz” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Birinci panelin ikinci konuşmacısı olarak kürsüye gelen İstanbul Üniversitesinden Genel Cerrah Prof. Dr. Vahit Özmen, dünyada ve ülkemizde meme kanserini değerlendirdi. Prof. Dr. Özmen, “ülkemizde eskiden anneannelerimiz ve dedelerimiz 60 yaşında vefat ederken bugün ölüm yaşı 80’e çıktı. Bahçeşehir’de yaptığımız bir çalışmada kadınlarımızın %20’si çok şişman çıktı. Kadınlar bugün hem çalışıyor, hem ailesine bakıyor hem eşle hem de hayatın içinde bir sürü sıkıntı ve stres yaşıyor. Tütün kullanımı da son yıllarda kadınlarda arttı. Öyle ki, kanser sıralamasında akciğer kanseri görülme sıklığı birinci sıraya yükseldi. Meme kanseri ise, kadınlarda sık rastlanan kanserler arasında ikinci sırada yer almakta. Yanlış beslenme ile de son yıllarda meme kanserinde artış söz konusu” dedi. Ayrıca Prof. Dr. Özmen, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre 2012 yılında tüm dünyada 14 milyon insanın kansere yakalandığının, 2030 yılında tüm dünyada bugün olduğundan % 50 daha fazla kanserli hasta olacağı ve 13 milyon insanın da kanserden öleceğinin hesaplandığını vurguladı. Prof. Dr. Özmen, “Bugün kalp hastalıklarının birinci sırada ölüm nedeni olduğunu görürken, 2030 yılında kanserin birinci sırada ölüm nedeni olacağını ve kanserden ölümlerin ¾’ünün de Türkiye’ye benzer gelişmekte olan ülkelerde olacağını göreceğiz. Bunun sebebi, gelişmiş ülkelerde kansere karşı koruyucu önlemlerin daha iyi alınıyor olmasıdır” dedi. Ayrıca, İstanbul Üniversitesi olarak Kanserle Savaş Derneği ile yaptıkları çalışmada, Türkiye’de son 20 yılda meme kanserinin %200’den daha fazla arttığını gözlemlediklerini ifade etti. Prof. Dr. Özmen, “ülkemizde meme kanserinin artma sebebi batılı yaşam tarzının etkisinden kaynaklanıyor. Kadınlar daha geç evleniyor, daha geç doğum yapıyor, daha kısa süre emziriyor. Bunun yanında obezite ve yaşam süresinin artmış olması da meme kanserinde önemli risk faktörleri olarak görülüyor” dedi. Ülkemizde 2013 yılında yapılan bir çalışmada 40 yaş üstü kadınların %80’inin mamografi çektirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Özmen, telefonla arayarak ya da bilgilendirme amaçlı düzenlenen toplantılarla toplum bilincini arttıran destek programlarının oldukça faydalı olduğunu, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde uygulananın da bu olduğunun altını çizdi. Kadınların kendi kendini muayene etmelerini, 40 yaş üstü tüm kadınların her yıl bir kere mamografi çektirmelerini ve yine her yıl yılda bir kere jinekolojik muayene yaptırmalarını tavsiye etti.
“Ülkemizde meme kanseri teşhisi koyulan kadınların büyük bir kısmının tedaviye geç başlamasındaki sebeplerden birinin Türkiye’deki doktorların yeterli donanıma sahip olmadığını düşünmeleri, diğer bir sebebinin özellik kırsal kesimdeki kadınlarda memede kitle olduğu halde ağrı yapmadığı için doktora gitmemesinden kaynaklandığını belirtmiştir. “Halbuki ülkemizde özellikle büyük şehirlerdeki uzman onkologlar dünyadaki gelişmeleri yakın takip etmekte ve gelişen bilime hızla ayak uyduran bir donanıma sahiptir. Ayrıca, memede kitlenin ağrı yapmaması, o kitlenin kanser olmadığını göstermez. Unutmayın ki, meme kanserlerinin sadece %8-10’luk bir kısmında memede ağrı mevcuttur” dedi. “Meme kanseri sıklığı bugün batı toplumunda azalırken Türkiye’de artıyor. Ülkemizde kadın yaşı daha genç olduğu için genç yaşta meme kanserine yakalanabiliyorlar. Tümör daha büyük kanser daha ileri evre olabiliyor. Yapılan klinik araştırma sayısı şuan için yetersiz. Nüfusun genç olması ülkemizde taramaya 40 yaşında başlanmasın neden olmuş durumda. Taramaların daha sık yapılması bunun içinde toplumsal farkındalığı arttırmamız gerekiyor. Bunun içinde bu tür toplantıların daha sık yapılması lazım. Devlet sisteminin de üniversitelere destek vererek tedavideki gecikmelerin ortadan kaldırılmasına destek vermesi lazım” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Gelişmiş ülkelerde meme kanserine karşı koruyucu önlemler alan ülkelere örnek olarak Amerika’yı gösteren Prof. Dr. Atilla Soran, Amerika’da 40 yaşını geçen her kadına sistemden davetiye gittiğini, varsa telefonuna mesaj iletildiğini ve sağlık kontrollerine gelmesinin böylece teşvik edildiğini ifade etti. Sosyal güvencesi olmayan kadınlara da sivil toplum örgütlerinin destek olduğunu söyledi. Ayrıca, meme kanserini önleyici bazı tedbirler olduğunun altını çizen Prof. Dr. Soran, 4 risk faktörünün meme kanserinde etkin rol oynadığını söyledi. “Vücut kitle indeksinin 30’un üstünde olması yani kilolu olmayı önlemek, haftada en az 5 gün ½ saat yürüyerek hareketsiz bir yaşam sürmemek, kanserden koruduğu gibi kanser olmuş kişilerin hastalığını tekrarlamasını da engellemektedir. Ayrıca, alkolü haftada en fazla 2 bardak alarak kısıtlamanız, meme kanserinde bir risk faktörü olan yaşınızın ilerlemesinde özellikle 40 yaşından sonra her yıl mamografi çektirerek ve düzenli doktor kontrolü yaptırarak meme kanserine bağlı yaşam kaybından korunmanız mümkündür” diye sözlerini ekledi. Düzenli doktor kontrolleri ile meme kanserinin erken teşhis edilmesinin sağlanacağını vurgulayan Prof. Dr. Soran, erken evrede tespit edilen meme kanserinin neredeyse hiç yaşam riski taşımadığının özellikle altını çizdi.
Birinci panelin üçüncü konuşmacısı olan Akdeniz Üniversitesi, Genel Cerrahi Bölümünden Prof. Dr. Cumhur Arıcı, meme kanserinde erken tanıyı anlattı. Meme kanserinin görülme sıklığı artmasına rağmen bu kanser türünden ölüm oranlarının azaldığını ifade eden Prof. Dr. Arıcı, bunun sebeplerinin erken tanı ve meme kanserinde yaşanan gelişmeler olduğunu söyledi. Yaşın ilerlemesinin, kadın olmanın, erken adet görerek ve geç menopoza girerek uzun süre östrojene maruz kalmanın, meme kanserinde risk faktörü olduğuna değinen Prof. Dr. Arıcı, ailesel geçişli genetik faktörlerinde bu kanser türünde rol oynadığını belirtti.
“Erken tanı, meme koruyucu ameliyat yapma şansını arttırıyor. Erken tanı koyulduğunda hastaların 5 yıllık yaşam şansı %95’in üzerinde. Hastaların kendi kendini muayene etmesi, rutin doktor kontrolleri ve mamografi ile tarama programı erken tanıda önemli. Kendi kendine muayenede, kadın kendi meme dokusunu daha iyi tanıyarak, memesinde gelişen değişiklikleri önceden fark edebiliyor” diyerek konuşmasına devam eden Prof. Dr. Arıcı, “ her kadında meme kanseri risk faktörleri farklı olduğu için rutin doktor kontrollerinin sıklığı, risk faktörlerinin çok ya da az olmasına göre değişkenlik göstermekte. Yapılan araştırmalarda, meme kanseri için kadınlarda 40 yaşında tarama testlerine başlanması erken tanıda önemli bir etken” dedi. Bunun yanında, mamografinin sağlığa zararlı olup olmadığı tartışmalarına bir son veren Prof. Dr. Arıcı, “yaklaşık 1 milyon mamografide 1 kanser tetikleniyor. Buna karşılık her 100 mamografide 1 kanser tanısı konuyor. Yani mamografinin yararı zararının 10.000 katı ya da mamografide aldığınız radyasyon dozu, yaklaşık 9-10 saatlik uçak seyahatinde aldığınız radyasyon dozuna eşit” dedi.
“Aslında kanser kendi başına genetik bir hastalık!”
Birinci panelin son konuşmacısı olan Bursa Uludağ Üniversitesi, Medikal Onkoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ender Kurt, ailesel geçişli meme kanserinin diğer meme kanserlerinden farkını anlattı. Konuşmasının başında ailesel geçişli ve herediter yani kalıtsal meme kanseri arasındaki farka değindi. Prof. Dr. Kurt, ailede bir şekilde bu hastalığı yaşamış kişilerin veya yakınlarının ailesel geçişli meme kanseri riskinin daha fazla olduğunu belirtti. Ancak, genetik bozukluk tespit edildiğinde ve soydan geçme şeklinde oluşan meme kanserinin herediter yani kalıtsal meme kanserini oluşturduğunu vurguladı. “Kalıtsal geçişli kanserler bozuk genlerden gelişir. Her kalıtsal geçişli geni olan kişide risk değişkenlik gösterir. Hem anneden alınan hem de babadan alınan genlerin bu kalıtsal geçişte suçu vardır” dedi. Genetik kökenli meme kanserlerinin %5-10’ununu oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Kurt, aile içinde farklı türde kanserlerin olduğunu gördüklerini ancak bugünkü şartlarda nedenine tam adını koyamadıklarını belirtti. “Aslında kanser kendi başına genetik bir hastalık” dedi. Genin tarifini yapan ve vücudun işleyiş mekanizmasını anlatan Prof. Dr. Kurt, kalıtsal geçişli genetik bozuklukların nasıl oluştuğunu anlattı. Ayrıca, insan vücudunda bozuk gen yapılarının yanında Amerikalı bilim insanlarının “genetik yapıyı koruyan bodyguard” dedikleri P53 geninin bozuk olmasının kanserli hücre oluşmasını kesinleştirdiğini ifade etti. Prof. Dr. Kurt, “Meme ve yumurtalık kanserlerini en sık rastlanan genetik geçişli kanserler olarak görmekteyiz. BRCA ve P53 genleri kalıtsal bozukluğu yaratan en önemli genler.” dedi. Ailede erkek akrabada (amca, erkek kardeş gibi) meme kanseri görüldüğünde aile bireylerinden genetik test istendiğini özellikle vurguladı ve ailede kuşaklar arası gelişen kanser oranlarına göre kalıtsal kanser riskini değerlendirdi. Genetik bozukluk tespit edilen kişilerde, ilaçla koruma, cerrahi ve sık tarama testlerinin önerildiğini söyleyen Prof. Dr. Kurt, 25 yaşındaki bir kadına uygulanacak tarama testlerinin radyasyon içermeyen testlerden oluşması gerektiğinin aksi takdirde radyasyonun kanser riskinin arttırabileceğinin altını çizdi. Ayrıca, cerrahinin yani mastektomi ile iki memenin birden alınmasının, BRCA ve P53 gibi gen bozuklukları saptanmış kişilerde kanser riskini %100 azaltmadığını ancak %95-98 düşürdüğünü belirtti. “Kanser riskini hiçbir zaman sıfırlayamıyorsunuz ancak, önemli oranda riski azaltabiliyorsunuz” dedi.
Meme kanseri hastalığı geçirmiş ve tedavi olmuş hastaların tecrübelerini paylaştığı ikinci panelin moderatörlüğünü Memorial Sağlık Grubu Antalya Onkoloji Grubu ve Antalya Meme Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özdoğan yaptı. Panele konuşmacı olarak katılan ve kendisi de bir doktor olan Günseli Akaydın, meme kanseri ve ardından kolon kanseri teşhisi koyulduktan sonra yaşadığı tecrübeleri, duyguları ve hayata olan bakışını paylaşarak salondaki herkesi duygulandırdı.
İkinci panelin ikinci konuşmacısı olarak katılan ve aynı zamanda gazeteci olan Nevval Sevindi, kanser hastalığı ile yüzleştiğinde neler yaşadığını anlattı ve salondakilerle duygularını paylaştı. Halen kanserli hastalara destek vermek amacıyla kurduğu derneğin faaliyetlerini yürüten ve dünyada kanser hastalığı ile ilgili düzenlenen çeşitli panel ve toplantılara katılan Sevindi, hastaların hayata karşı dik durmasını ve kanserle mücadele ederken sorgulayıcı olmalarını istedi. Salondaki katılımcılara hayattan vazgeçmemeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunarak aralıklarla yakalandığı iki kanserle nasıl mücadele ettiğini anlattı. Konuşması katılımcılar tarafından beğeni ile takip edildi.
İkinci panelin son konuşmacısı olarak kürsüye gelen Füsun Önen ise, sivil toplum örgütlerinin kanserle mücadelede etkin rol oynadığına değindi. Toplum bilincini arttırmak ve kanser olmuş olmamış mümkün olduğu kadar çok insana ulaşmak için ne tür çalışmalar yaptıklarını katılımcılara duyurdu.
Kongrenin birinci günü, resim sergisi ve açılış kokteyli ile sona erdi.