23 Yıllık Meme Kanserini Durduran Yeni Bir Kanser Aşısı Dikkat Çekti

23 Yıllık Meme Kanserini Durduran Yeni Bir Kanser Aşısı Dikkat Çekti

Erken insan deneyi aşamasındaki yeni bir kanser aşısı, 23 yıldır meme kanseri olan ve 12 farklı tedavi alan bir kadında heyecan verici sonuçlara imza attı.

Hastada son 6 aylık takipte, yeni veya tekrar eden bir kanser izine rastlanmadı. Ayrıca tarama sonuçları, diğer bölgelerde olduğu gibi uzak bölgedeki büyük hacimli sol böbrek üstü bezi metastazının (kanser yayılımının) da gerilediğini gösterdi.

23 Yıldır Mücadele Eden Meme Kanserli Bir Hasta

Stephanie Gangi, yeni kanser aşısı çalışmasına katılmadan önce “ruhsal ve fiziksel olarak tükenmiş” olduğunu dile getirmişti. Yıllardır sahip olduğu hormon pozitif meme kanseri tanısı ve aldığı ondan fazla sayıda farklı tedavi onu tükenmişlikte son noktaya getirmedi. Aksine o ne zaman bir tedavi başarısız olsa, “denenecek bir sonraki adımın olduğunu, bunun harika bir şey olduğunu ve devam etmesi gerektiğini” söyleyebiliyordu.

Ancak itiraf etmeliyim ki 66 yaşımdayım ve 20 yıldan fazla bir süredir kanser tedavisi görüyor olmaktan yorulmuştum.

Kendisi bir deneme ve kurgu yazarı olan Gangi, kanser aşısı konusunda “sakınarak iyimser” olduğunu ancak “ana fikrin kemoterapiden kaçınmak istemesi” olduğunu söyledi.

“Gerçekten (katılım belgesini) harika sonuçlar için imzalamıyordum, kemoterapiyi uzakta tutabilecek bir şey için imza atıyordum. Benim için şimdiye kadarki en büyük etki, on yıldan fazla bir süredir ilk kez herhangi bir ilaç kullanmıyor olmam oldu. Bu gerçekten harika… ve bu hiçbir yan etkinin olmadığı anlamına geliyor.”

Gangi’nin aşı tedavisi Temmuz 2022’de bitti. O zamandan bu yana 3 aydan fazla bir süre geçti ve ilaç kullanmadığı halde hala kanserinin gerilediği gerçeğine aklı almıyordu. "Uzun zamandır meme kanseriydim. Öylece parmaklarınızı şıklatıp iyi olamazsınız."

"Kanser sinsi ve kötü niyetlidir. Ayrıca her türlü tedaviyi nasıl atlatacağını iyi bilir. Ancak yine de mutlu ve umutluyum ve elbette ailem de çok heyecanlı."

Gangi, New York’ta bulunan Mount Sinai Tıp Fakültesi’nde faz 1/2 aşamasındaki klinik deneye katılan birkaç kişiden biriydi ve aşıya “kısmi yanıt” veren kişi olarak sınıflandırıldı. Kısmi yanıt veren bir kişi daha vardı. Bir hasta da tam yanıt vermişti. Ancak 6 hastada progresif (ilerleyici) ve 1 hastada da stabil kanser vardı. Deneydeki 10 hastanın ara analizinden gelen sonuçlar doğrultusunda %30’luk bir yanıt oranı elde edildi. Sonuçlar, Kanser İmmünoterapi Derneği’nin (Society for Immunotherapy of Cancer) 37. yıllık toplantısında sunuldu.

Kombine Kanser Aşısı

Test edilmekte olan aşı, belirli bir bölgeye uygulanan düşük doz radyoterapiyi, dentritik hücreleri uyaran ve tümör içine uygulanan Flt3L’yi ve damar içine uygulanan bağışıklık uyarıcı faktör poli-ICLC’yi ve PD-1 inhibitörü pembrolizumabı kombine etmektedir. Sonuç olarak bu uygulama, kombine bir immünoterapidir.

Çalışmanın başyazarı, hematoloji ve tıbbi onkoloji uzmanı Dr. Thomas Marron, sonuç olarak, bir aşıyı laboratuvarda yapıp uygulamak yerine, "aslında onu vücutta formüle ediyoruz" dedi. “İnsanların anlamadığı şey, çok hızlı ve gelişigüzel bir şekilde büyüdükleri için, iri tümör bölgelerinin çok sayıda ölü tümör içermesidir. Bu, bağışıklık sisteminin ölü tümörü tanıması ve daha önceden orada olan ölü şeyleri yok etmesi için iyileştirilebileceği anlamına gelmektedir. Umudumuz, bağışıklık sisteminin sadece enjekte ettiğiniz tümörü değil, aynı zamanda vücudun başka yerlerindeki tümörleri de öldürmesidir. Yani hastayı kansere karşı aşılamak için temelde vücudunuzun kendi bağışıklık sistemini ve açma-kapama düğmelerini kullanıyorsunuz.”

Aşıya Tam Yanıt Veren Bir Başka Hasta

Deneyde aşıya tam yanıt veren hasta William Morrison ise Hodgkin-dışı lenfoma hastasıydı. 2017 yılında tanı konan Morrison, o sırada bu yeni aşı ile tedavi rejiminin önceki versiyonunun faz 1 deneyine kaydolmuştu. Morrison bu deney için "Temelde umdukları sonuçları alamadılar ve bende de hala lenfoma vardı" dedi. 2018 yılında, foliküler lenfoması, agresif diffüz büyük B hücreli lenfomaya dönüşen Morrison’a 6 kür kemoterapi verildi. Böylelikle remisyona giren Morrison’un lenfoması temizlendi.

Morrison bundan sonrasını şöyle anlattı: “Ancak remisyon belki bir yıldan biraz fazla sürmüştür. Kanser geri geldi ve bu noktada Mount Sinai deneyine kaydolma fırsatı yakaladım. Tedavi sonunda her şey netleşti. Her 6 ayda bir PET taramasına gittim ve geçen hafta bir tarama daha yaptırdım. Her şey yolundaydı… Oldukça heyecanlandım. Oldukça şanslıydım. Bu sonuncusu gerçekten harikalar yarattı. Geçen gün bana müjdeyi verdiklerinde, üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi hissettim.”

Morrison, aşı tedavisi görürken ciddi bir yan etki yaşamadığını da söyledi. "Birkaç küçük şey dışında, oldukça iyi tolere ettim." Aksine Gangi, tedaviden sonraki ilk birkaç gün içinde başlayan ve birkaç gün daha süren "yoğun" grip benzeri belirtiler yaşadığını söylemişti.

Yanıt Oranının Geliştirilmeye İhtiyacı Var

Dr. Marron, mevcut deney hastaların %30'unda yanıt elde edildiğini ve bunun "harika, (ancak) %100'de olmasını" istediklerini dedi.

“Şu anda laboratuvarda yaptığımız şey, bunu, yanıt veren üç kişide neyin özel olduğunu ve diğer yedi kişide neyin olmadığını incelemek için bir fırsat olarak kullanmaktır ve şu anda analiz ettiğimiz bazı başlangıç verilerimiz mevcut.”

“Yanıt veren hastaların özellikle Ft3L'ye çok daha güçlü bir yanıt verdiğini görüyoruz… ve bu, belki de daha iyi bir Ft3L'ye ihtiyacımız olduğunu veya bu aşıyı potansiyel olarak manipüle etmenin başka yollarını düşünebileceğimizi düşündürebilir. Bana yönlendirilen hastaların çoğu, tedavi seçenekleri tükenen insanlar… ve bu da genellikle birçok farklı türde kemoterapi aldıkları anlamına geliyor. Örneğin, Gangi zaten 12 farklı kemoterapi rejiminden geçmişti bile.”

“Kemoterapi bağışıklık sistemini baskılar, ancak sadece bu değil – mide bulantısını ve anti-kanser tedavisine karşı alerjik reaksiyonları azaltmayı amaçlayan diğer tüm tedavilerin de etkisi vardır. Bir hasta gördüğümde, çoğu zaman bağışıklık sistemi optimal düzeyde olmuyor. Dolayısıyla, daha iyi tepkiler görmeyi umabileceğimiz bir başka yol da bu aşıyı tedavi paradigmasında daha erken bir yere taşımak ve hastalara birinci veya ikinci tedavileri olarak uygulamaktır.”

Mount Sinai Tisch Kanser Enstitüsü, Lenfoma İmmünoterapisi Programı’nın direktörü, yazar Joshua Brody ise aşının kanser tedavisinin daha erken basamaklarına dahil etmenin kolay olabileceğini söyledi. “Hem immünoterapi hem de radyasyon tedavisinin standart tedavilerdir ve kilit nokta, birikici/toplam bir yan etkiye sahip olmayan birden fazla bileşeni bir araya getirmektir.

“İki kemoterapinin birleşimi, ikisinin ayrı ayrı yan etkilerinin toplamından daha fazla yan etki yapabilir, çünkü aynı yan etkilerden bazılarına sahiptirler, ancak burada harika olan şey, bu terapinin oldukça güvenli olmasıdır. Yani teoride, biraz daha prensip kanıtı elde ettikten sonra, bunu erken tedavi hatlarına dahil etmek oldukça kolay olacaktır.”

Boston, Harvard Tıp Fakültesi, Dana-Farber Kanser Enstitüsü’nden Dr. Ann W. Silk’in bu çalışma üzerine yorumu şöyle oldu: “Sonuçlar özellikle etkileyici çünkü anti-PD-1 (pembrolizumab immünoterapisi) artı radyasyon tedavisinin hormon pozitif meme kanseri veya lenfomada işe yaramadığını biliyoruz. Bu aşının bir avantajı, belirli sayıda antijenle sınırlı olmaması ve bir algoritmaya dayanmamasıdır. Hormon pozitif metastatik meme kanseri hastalarında daha fazla veri görmeyi çok isterim. Bu yaklaşımı hormonal tedavilere direnç geliştikten sonra, ancak kemoterapiden önce kullanırdım. Güvenlik profili oldukça iyi görünüyor ve bu yaklaşımın kemoterapiye kıyasla hastalar için çok daha iyi bir yaşam kalitesiyle sonuçlanacağını tahmin ediyorum.”

Deneyin ve Deney Sonuçlarının Ayrıntıları

Mount Sinai araştırmacıları daha önce, solid (organ kaynaklı) tümörleri veya multipl miyelomu olan ve ameliyattan veya otolog kök hücre naklinden sonra yüksek nüks riski olan 13 hastada yapılan bir faz 1 çalışmasında umut vaat eden kişiselleştirilmiş bir genomik kanser aşısı olan PGV-001’i geliştirmişti.

Daha sonra, Ft3L, düşük doz radyasyon ve poli-ICLC'yi birleştirerek genel olarak kontrol noktası blokajına zayıf yanıt veren ılımlı Hodgkin-dışı lenfomada anti-tümör yanıtlarının tetiklenmesini içeren, tümörü kendi aşısına dönüştürmek için konsepti daha da geliştirmek üzere çalıştılar. Bir sonraki faz 1 deneyi, bu yaklaşımın uygulanabilir olduğunu gösterdi, ancak klinik öncesi modelleme, PD-1 blokajının eklenmesinin iyileşme oranlarını iyileştirebileceğini öne sürdü. Bu nedenle araştırmacılar, mevcut deneyi, ılımlı lenfoma, metastatik meme kanseri veya baş ve boyun yassı hücreli kanseri olan 10 hasta ile yürüttüler.

Hastalara 1. ve 2. günlerde bölgesel radyasyon tedavisi ve 9. günde aynı tümör içine Ft3L verildi, ardından 6 hafta boyunca 8 intravenöz poli-ICLC enjeksiyonu yapıldı. 23. günde 8 doz pembrolizumabın ilk uygulaması yapıldı.

Dr. Marron deneyi şu şekilde anlattı:

“Radyoterapi, bazı tümör hücrelerini öldürerek bağışıklık sisteminin üzerinde çalışacağı ölü doku miktarını artırır. Radyasyonla tüm tümörü öldürmeye çalışmıyoruz… sadece o ölü tümör dokusunda bağışıklık sistemini tetikleyebilecek maddelerin salınması sürecini başlatır.”

“Ft3L, vücuda neyin iyi neyin kötü olduğunu söylediği için bağışıklık sisteminin profesör hücreleri olduğunu her zaman söylediğim dentritik hücreleri tetikleyen, bir insan büyüme faktörüdür. Poli-ICLC, tümörün çevresindeki tümör antijenini almış olan bağışıklık hücrelerini çalıştırdığı için temelde sahte bir virüs gibidir, böylece bağışıklık sistemine kötü bir şey olduğunu öğretir. Son olarak, pembrolizumab, tüm hastalarda veya ılımlı lenfoma dahil tüm tümör tiplerinde işe yaramasa da ayağı bağışıklık sisteminin freninden çekmek ve tekerlekleri biraz daha hızlandırmak için oradadır.”

Deney iki aşamalı olarak planlandı. İlk bölümde, yaklaşımın güvenliğini değerlendirmek için altı hasta kaydedildi; deneyin 2. fazı, her bir tümör tipinden yedi hastayı içerecek şekilde Simon'ın İki Aşamalı tasarımını takip etti ve ardından bir yanıt gösterirlerse, 12 hasta daha eklenecektir. Kanser İmmünoterapi Derneği’nin toplantısında sunulan mevcut ara analizde, Nisan 2019 ile Temmuz 2022 arasında kaydedilen, faz 2 bölümündeki 3’ü ılımlı lenfomalı ve 1’i de baş-boyun kanserli hasta olmak üzere 6 metastatik meme kanseri hastasını içeren ilk 10 hastaya odaklanıldı ve bunların tümü ilk hastalık yanıt değerlendirmesini tamamladı.

Tüm hastalar, büyük ölçüde poli-ICLC enjeksiyonlarına bağlı düşük dereceli enjeksiyon yeri reaksiyonları ve grip benzeri belirtilerden oluşan tedaviyle ilişkili yan etkiler yaşadı. Bir hasta, poli-ICLC enjeksiyonunu takiben 3. derece pembrolizumab ile ilişkili kolit (kalın bağırsak iltihabı) yaşarken, bir hastada da kendi kendine düzelen 3. derece ateş görüldü.

Sonuç olarak, bu tedavi edici kanser aşısı yaklaşımı hem kompleks hem umut verici hem de kanser biliminin geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir. Bilim insanları, bu tedavinin daha etkili olmasını sağlamak adına yaklaşımın tekniğini geliştirmeye devam edecek ve daha fazla hastada deneyeceklerdir.

1. Society for Immunotherapy of Cancer 37th Annual Meeting: Abstract 595. Presented November 10, 2022.

2. Novel Vaccine Approach Halts Disease After 23 Years of Breast Cancer - Medscape - Nov 17, 2022.

Sağlık ve Mutlulukla Kalın...

Sayfada yer alan yazılar sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Kanser tanısına sahip bir hasta için online muayene randevusu hakkında bilgi almak için aşağıdaki formu doldurabilirsiniz.


İlgili Haberleri


3 Bin Hastalık Büyük Araştırmada Aspirin, Meme Kanseri Tedavisinde Etkili Bulunmadı

3 Bin Hastalık Büyük Araştırmada Aspirin, Meme Kanseri Tedavisinde Etkili Bulunmadı

Aspirin, tarih boyunca pek çok hastalığın tedavisinde ve önlenmesinde kullanılan yaygın bir ilaçtır. Özellikle kardiyovasküler hastalıklar...

Agresif Biyolojiye Sahip İleri Evre Meme Kanserinde de Ribosiklib ve ET Daha Etkili

Agresif Biyolojiye Sahip İleri Evre Meme Kanserinde de Ribosiklib ve ET Daha Etkili

Anahtar Noktalar: Ribosiklib artı endokrin tedavi (ET), hormon reseptörü (HR)-pozitif/HER2-negatif ileri evre meme kanseri olan hastalar için...

Metabolik Sendrom ve Obezite – Meme Kanseri Riskinizi Nasıl Etkiliyor?

Metabolik Sendrom ve Obezite – Meme Kanseri Riskinizi Nasıl Etkiliyor?

Neden Bu Çalışma Önemli? Menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda metabolik sendrom ve obezite, meme kanseri gelişimi ve hastalık...

Koltuk Altı Lenf Nodlarının Tamamını Almak Şart mı? Meme Kanserinde Yeni Yaklaşımlar

Koltuk Altı Lenf Nodlarının Tamamını Almak Şart mı? Meme Kanserinde Yeni Yaklaşımlar

Meme Kanserinde Koltuk Altı Lenf Nodlarının Önemi Meme kanserinde koltuk altı lenf nodlarının (aksiller lenf nodu) incelenmesi...

Hakkımda

Özgeçmişim, kanser tanı ve tedavisine dair çalışmalarım ve ilgi alanlarım için tıklayın.

Prof. Dr. Mustafa Özdoğan Hakkında