Kanser yönetimi ilk andan son ana kadar üzerinde ciddiyetle durulması, teşhisten tedaviye kadar her basamağı hassaslıkla sürdürülmesi gereken bir süreçtir. Günümüzde, her ne kadar kanser alanındaki çalışmaların çoğu tedaviye odaklansa da, kanserden korunma ve erken evrede kanseri tespit etmek çok daha yüz güldürücü hedeflerdir. Kanserin erken teşhisi şahsımın da üzerinde en çok kafa yorduğu konulardandır. Bu yazımızda, kanserin erken teşhisi için daha önce denenmemiş, erken teşhis için tarama testi olma potansiyeli olan bir uygulamadan bahsedeceğiz.

Kolonoskopi, mamografi, dışkıda gizli kan aranması, smear gibi uygulamalar bilinen ve her yıl yüzbinlerce insanın hayatını kurtaran tarama testleridir. Üzerinde çalışılan her bir tarama testi erken teşhiste yeni bir umut ışığı olmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Adelaide Üniversitesi’nde yapılan çalışmada, lazer ışını yardımıyla nefesimizden enfeksiyon, şeker ve hatta kanser gibi bir çok hastalığın tanısını koymamıza imkan sağlayabilecek yeni bir yöntemden bahsedilmektedir.

İlk kez 1960 yılında pratik kullanıma başlanan lazer ışınları, maddelerin temel yapı taşı olan atomların sahip olduğu farklı enerji seviyeleri arasındaki elektron geçişleri sonucu oluşmaktadır. Bu prensip sayesinde göz ameliyatları, mikrocerrahiler ve epilasyonlar yapılmaktadır. Bunun yanında lazer ışınları tanısal işlemlerde de kullanılmaktadır. Adelaide Üniversitesi’ndeki çalışma, lazer ışınını kullanarak nefesimizden bir takım hastalıkların erken tanısını koyabileceğimiz yönündedir. Yöntemin çalışma prensibi farklı moleküllerin farklı frekanslardaki ışığı absorbe (emme) etmesi prensibine dayanmaktadır. Bu durumda her bir molekülün kendine has optik (ışıkla ilgili) bir parmak izi olduğu söylenebilir.

Nefesimiz de Kan, İdrar, Dışkı Gibi Birçok Hastalığın Tanısını Koymamızı Sağlayan Bir Ölçüt Olabilir Mi?

Vücudumuzda yanlış giden bir durum olduğu zaman bir takım moleküller salgılanmakta ve bu moleküller kana, kanda da idrara, dışkıya ve nefesimize geçebilmektedir. Bedende ters giden bir şeylerin olduğunu bu ölçütler sayesinde fark edilebilmektedir. Örneğin, nefeste aseton kokusu akla şeker hastalığını getirmektedir. Ancak bu kokunun alınabilmesi için kanda asetonun belli bir seviyeyi aşması gerekmektedir. Nefesle vücudumuzda bulunan hastalıkların araştırılması aslında yeni bir konu değildir, bu alanda kabul edilmiş ve yaygın kullanılan üre-nefes testi ile midemizde yerleşen bir çeşit mikrobun (H. pylori) tespiti mümkündür.

Bu yazımızın konusu olan ve yeni keşfedilen nefes testinde, nefesteki gaz moleküllerinin belli bir seviyeye kadar yükselmesini beklemeden az miktardaki molekül varlığı ışığı absorbe etme derecelerine göre spektrometre denilen cihazlar kullanılarak analiz edilmektedir. Bu yöntemle önce kana sonra nefese karışan kanser hücre ürünlerinin çok erken dönemde tespit edilebileceği öngörülmektedir. Böylelikle herhangi bir şikayete yol açmadan veya tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinde fark edilebilecek düzeye gelmeden erken tanı ve çok daha kolay tedavi mümkün olabilecektir. Bununla birlikte vücudun bütünlüğünü bozacak bir girişim (kan alma, biyopsi örneği alma) yapılmaması da hasta uyumunu sağlayacaktır.

Nefesimiz içerisinde formaldehit, karbondioksit, asetaldehit gibi birçok farklı molekül bulunmaktadır ve bu moleküller her bireyde değişiklik gösterebilmektedir. Araştırmacılara göre, kullandıkları bu lazer yöntemi nefeste bulunan molekülleri ve bu moleküllerin bulunma yoğunluklarını göstermektedir. Ancak kişiden kişiye farklılık göstermesi bu moleküllerin varlığı ve düzeylerinin eksiksiz yorumlanabilmesi için çalışmalara devam edilmelidir.

Akciğer ve yemek borusu kanserleri, şeker ve astım gibi hastalıkların gözle görülür hastalık belirtileri ortaya çıkmadan, erken tespitinde kullanılabileceği düşünülen bu yöntem kanser gibi zorlu hastalıkların yönetilmesinde yeni umutları beraberinde getirmektedir.

Anahtar kelimeler: nefes testi, kanser, erken tanı, tarama testleri, spektrometre, akciğer kanseri, yemek borusu kanseri, H. pylori, üre nefes testi