Gestasyonel Trofoblastik Kanserlerin Tedavisinde İmmünoterapi

Bazı terimler ve anlamları:

  • Gestasyonel kavramı gebelik anlamına gelmektedir ve rahim içinde embriyo gelişme sürecini tanımlar.
  • Plasenta, hem fetüse hem de anneye ait, bebeğin anne karnında ihtiyaç duyduğu hemen her türlü kaynağı sağlayan, dolaşım sistemine ait bir yapıdır.
  • Gebelikte embiryoyu çevreleyen hücrelere trofoblast adı verilir.

Plasentanın bu trofoblastik dokusunun anormal çoğalmasına bağlı gelişen kötü huylu tümörler grubu gestasyonel trofoblastik kanserler (GTK) olarak adlandırılır.

Gestasyonel trofoblastik kanserler, çok nadir kanserlerden biridir; öyle ki her 40 bin doğumda bir görüldüğü hesaplanmaktadır. Bu kanserler genellikle kemoterapilerden çok iyi yarar sağlasa da bir grup hastada kanser tekrarı yaşanabilmekte veya kemoterapilere karşı direnç gelişebilmektedir.

Gestasyonel trofoblastik kanserler yapısal olarak yüksek oranda Programlı Hücre Ölüm Ligand 1 (PD-L1) taşırlar. Bilindiği gibi immunoterapiler pek çok kanser türünde etkinliğini ortaya koyarak klinik kullanıma girmiştir. Gestasyonel trofoblastik kanserlerin yüksek PD-L1 pozitifliğine sahip olmasına daynarak, iki farklı immunoterapi ajanının bu kanser türünde klinik çalışmaları yapılmıştır. Avelumab (Bavencio) ve pemrolizumab (Keytruda) adlı immünoterapilerin denendiği her iki çalışmada, kemoterapiye dirençli gestasyonel trofoblastik kanserlerde immün kontrol inhibitörlerinin etkili olduğu ortaya kondu.

Pembrolizumabın değerlendirildiği çalışmaya kemoterapi dirençli yüksek riskli 4 hasta alındı. 3 hastadan tam yanıt alındı. Dört hastada da PD-L1 oranı > %90 olarak saptandı. Bu tam cevap veren 3 hastada ek olarak tümör infiltre eden lenfositlerin yüksek oranda pozitif olduğu saptandı. Bu çalışma Pembrolizumabın bu kanser tipindeki etkisini gösterdiği gibi aynı zamanda tümör infiltre eden lenfositlerin immünoterapi yanıtındaki önemini ortaya koydu.

Avelumabın ön verileri ise 2018 Avrupa Kanser Kongresi'nde (ESMO) bildirilmişti. 11 kemoterapi dirençli gestasyonel trofoblastik kanserli hasta değerlendirildi. Bu kanserin takibinde önemli bir biyobelirteç olan hCG seviyesinin, avelumab kullanımı ile hastaların %95’inde normal seviyelere düşürdüğü gösterildi. Tedaviye bağlı yan etki görülme oranı %73 olarak belirlendi. Bunun sadece %2’si ciddi yan etki olarak değerlendirildi. Bu yan etkilerin %80’nini tiroid bezinin az çalışması oluşturuyordu. Oluşan tüm yan etkiler yönetilebilir ve hayatı tehdit etmeyen yan etkiler olarak değerlendirildi. Çalışmanın cevap oranını içeren sonuçlarının açıklanmasını heyecanla bekliyoruz.

Her iki çalışmaya alınan hasta sayısı çok az. Fakat bu kanser türü nadir görüldüğü gibi bunların içinden kemoterapiye direnç gösteren hasta sayısı daha da az sıklıkta karşımıza çıkmaktadır. Sonuçta immünoterapiler, nadir görülen kemoterapi dirençli gestasyonel trofoblastik kanserli hastalarda düşünülebilecek iyi bir tedavi seçeneği olarak yerini alacak gibi duruyor. Bundan sonraki çalışmalarda bu gruptan kemoterapi almamış hastalardaki etkinliğini gösterecek araştırmaların sonuçlarını heyecanla bekliyor olacağız.