Kanser tanısı sonrasında birçok kadın duygusal bir şok yaşar ve başlarda doğurganlığı akıllarına bile getirmezler. Ancak, özellikle henüz çocuğu olmayan veya kanser teşhisi almasaydı çocuk sahibi olmayı düşünebilecek erken evre meme kanserli hastalar için bu konu ihmal edilmemelidir. Doğurganlık planları, kanser tanısı alınmış olsa bile, şımarıklık olarak görülmemeli; aksi halde, bu ihmal ileride ciddi pişmanlıklara yol açabilir. Yeni bir araştırma, genç meme kanserli kadınlar arasında doğurganlık koruma stratejilerinin kullanımı ve karşılaşılan zorlukları ele alıyor. Bu çalışma, sağlık profesyonellerinin ve toplumun, kanser teşhisi alan genç kadınların doğurganlık planlarına nasıl yaklaşması gerektiği konusunda önemli bir ışık tutuyor. Bu, sadece tıbbi bir mesele değil, aynı zamanda hastaların duygusal ve sosyal refahını da etkileyen derin bir insanlık meselesidir. Bu bağlamda, çalışmanın bulguları, hem sağlık profesyonelleri hem de genç hastalar için önemli danışmanlık ve destek stratejileri geliştirmede kritik bir rol oynayabilir.

Dünyada her yıl 2 milyonu aşkın yeni meme kanseri vakası ve yaklaşık bunun altıda biri kadar yeni duktal karsinoma in situ vakası teşhis edilmektedir. Bu kanserlerin çoğu yaşlı yetişkinlerde teşhis edilse de, tüm yeni meme kanseri vakalarının yaklaşık %10'u 45 yaş ve altı kadınlarda bulunuyor. Bu hasta grubundaki tümörler daha agresif olma eğilimindedir ve doğurganlığı etkileyen çoklu ilaç kemoterapisi dahil yoğun tedaviler alabilmektedir.

Kemoterapi, doğrudan üreme organlarına zarar verici etkilere (gonadotoksik etkilere) sahip olabilir ya da yardımcı tedavi süreci tamamlanana kadar gebeliği ertelemeyi gerektirebilir. Özellikle, standart endokrin tedaviler 5 ila 10 yıl arasında sürebilir. Bu uzun süreç, kadınların doğurganlık yeteneklerini etkileyebilir. Yani, kemoterapi ve uzun süren tedavi süreçleri, bir kadının çocuk sahibi olma yeteneğini geçici ya da kalıcı olarak azaltabilir.

Postmodern Çağda Değişen Gebelik Yaşı ve Anlayışı 

Genel nüfusta gebeliğin 30'lu ve 40'lı yaşlara ertelenmesi daha yaygın hale geldikçe, meme kanseri teşhisi alan genç bir kadının ailesini henüz kurmamış veya tamamlamamış olması ve tedaviye bağlı kısırlık konusunda endişeler taşıması daha olası hale gelmektedir. Uluslararası rehberler, ergen ve genç yetişkin kanser hastaları için bu konuya dikkat etmeyi önermektedir, ve yakın zamanda yapılan çalışmalar, doğurganlık konusuna hala yeterli dikkat gösterilmediğini göstermektedir. Doğurganlık ele alınsa bile, bir hastanın seçenekleri, doğurganlık koruma stratejilerine erişimi ve bu stratejilerin etkinliği sınırlı olabilir. Doğurganlık endişeleri, özellikle kemoterapinin seçimi veya vazgeçilmesi, yardımcı hormonal terapiye başlanmaması veya devam edilmemesi gibi tedavi kararlarını da etkileyebilir.

Daha önce yapılan bazı çalışmalar, genç meme kanseri hastalarında doğurganlık endişelerini incelemiştir. Ruggieri ve arkadaşları tarafından Avrupa'da yürütülen bir çalışmada, tedavi kararları alınırken anket yapılan 297 hastanın %34'ü kısırlıkla ilgili endişe duymadıklarını bildirmiştir.

Bu konunun önemi, tedavi sırasında ve sonrasında kadınların yaşam kaliteleri ve gelecekteki aile planlamaları açısından oldukça büyük. Bu nedenle, bu çalışma, genç meme kanserli kadınların yaşadıkları bu zorlukları daha iyi anlamak ve onlara daha etkin destek sağlayabilmek için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Az Konuşuluyor, Çok Daha Az Uygulanıyor

Dana-Farber Kanser Enstitüsü'nde gerçekleştirilen kapsamlı ve ileriye dönük bir araştırma, genç kadınların meme kanseri teşhisi sonrası doğurganlık hakkındaki endişelerini ve doğurganlıklarını koruma yönündeki girişimlerini inceledi. Çalışma, birçok yeni teşhis edilen hastanın doğurganlıkla ilgili kaygılar taşıdığını ve bu konuyu onkologları ile görüştüklerini ortaya koymuştur. Bununla birlikte, araştırma sonuçlarına göre, bu kadınların sadece küçük bir kısmı aktif olarak doğurganlık koruma stratejilerine başvurmuştur. Bu durum, genç meme kanseri hastalarının doğurganlık konusunda önemli endişeler yaşadığını, ancak bu endişelerini etkili bir şekilde ele alma konusunda önemli engellerle karşılaşabileceklerini göstermektedir.

Çalışmaya göre, kanser hastalarının doğurganlık koruma uygulamalarına erişimde engeller şunlardır:

kanser hastalarının doğurganlık korumaya erişim engelleri

Kermadec ve ekibi tarafından yapılan çalışma 22 Aralık 2023'te Cancer Medicine dergisinde yayımlandı.

Meme Kanserli Kadınların Doğurganlıkla İlgili En Büyük Endişeleri Şunlardır

  1. Gebeliğin Nüks Riskini Artırma Endişesi: Araştırmaya katılan kadınların önemli bir bölümü, gebeliğin meme kanseri nüksü (yeniden ortaya çıkması) riskini artırabileceği konusunda endişe taşımaktadır. Bu endişe, çocuk sahibi olmak isteyenlerde %55 ve istemeyenlerde %42 oranında görülmektedir.
  2. Çocuk Bakımı ve Kanserin Tekrarlama Riski: Kadınlar, kanserin tekrarlaması durumunda çocuklarına bakma konusunda endişe duymaktadırlar. Çocuk sahibi olmak isteyenlerde bu endişe oranı %37, istemeyenlerde ise %21'dir.
  3. Çocuğun Kanser Geliştirme Riski: Çocuk sahibi olmayı düşünen kadınların %45'i, çocuklarının kanser geliştirme riskinin artmış olabileceği konusunda endişelenirken, bu oran çocuk sahibi olmayı düşünmeyenlerde %11'dir.

Çalışmanın Tasarımı

Araştırmacılar, "Genç ve Güçlü: Genç Meme Kanserli Kadınlar için Eğitim ve Destekleyici Bakım Müdahalesi Çalışması" adlı, genç meme kanserli kadınlar için bir müdahale programını test eden kümelenmiş rastgele kontrollü bir denemenin verilerini analiz ettiler.

2012 ve 2013 yılları arasında, hastalar teşhislerinden sonraki 3 ay içinde ve teşhislerinden 3, 6 ve 12 ay sonra anketlere tabi tutuldular. Anket soruları sosyodemografikler, psikososyal alanlar, doğurganlık konusundaki endişeler ve doğurganlık koruma stratejileri hakkındaydı.

ABD'deki 54 kanser merkezinden 467 kadından, doğurganlık endişeleri açısından değerlendirilebilir 419'u vardı. Ortanca yaş 40 idi (aralık = 22–45), %11'i Siyah, %6'sı Hispanik ve %75'inin çocukları vardı. Kanser evresi I (%35), II (%51) veya III (%14) idi; ve hastaların %82'si kemoterapi almıştı.

Doğurganlık endişelerinin sosyodemografik, klinik ve psikososyal belirleyicilerini araştırmak için tek değişkenli ve çok değişkenli modeller kullanıldı.

Sonuçlar

meme kanseri hastalarında onkofertilite bakımını tartışma erişme ve uugulama oranları

Tedavi kararı alındığı sırada, çalışma katılımcılarının 133'ü (%32) doğurganlık konusunda endişe duyduklarını belirtti ve bunların %47'si bu durumun tedavi kararlarını etkilediğini belirtti.

Sağlık hizmeti sağlayıcılarının, doğurganlık koruma konusunda ilgi gösteren hastaları üreme uzmanlarına yönlendirmeleri önerilmesine rağmen, doğurganlık endişesi olanların sadece %22'si (tüm hastaların sadece %6.4'ü) doğurganlık koruma stratejilerini kullandı.

Gebe kalmada zorluk yaşama geçmişi ve daha genç yaş, çok değişkenli modellemede doğurganlık endişeleri ile daha yüksek oranda ilişkiliydi.

Sonuç itibarıyla, yeni teşhis edilen meme kanserli genç kadınların büyük bir kısmı, doğurganlıkla ilgili endişeler taşımakta ve bu endişeler tedavi kararlarını etkilemektedir. Bu endişeler, hastalar ve doktorları tarafından dile getirilmiş olsa da, sadece küçük bir grup hasta doğurganlık koruma stratejilerini aktif olarak kullanmıştır. Bu durum, genç meme kanserli hastalara yönelik danışmanlık yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmeyi ve bu alanda daha etkin destek sağlama ihtiyacını vurgulamaktadır. Bu bulgular, hem sağlık hizmeti sağlayıcılarına hem de hastalara, doğurganlık koruma ve tedavi kararları arasındaki etkileşimler hakkında daha kapsamlı bir bilgilendirme ve destek sunma konusunda yol gösterici olabilir.

İlgili konu: BRCA Taşıyıcısı Olmak, Meme Kanseri Tedavisinden Sonra Gebeliğe Engel Değildir