Kanser hastaları bu hastalığa neden yakalandıklarını sorgulamaktan kendilerini alamıyor. Neydi bu hastalığa yakalanma sebepleri? Yaptıkları bir şey miydi ya da önleyebilecekleri?

Onkoloji uzmanları olarak, tüm kanserlerin %40’nın bilinen ve genellikle değiştirilebilecek risk faktörleri ile açıklanabileceğini düşünüyoruz; yani yarıya yakını önlenebilir! Sigara ve obezite, ilk öncül faktördür ancak diğer birçok faktör de (germline [kalıtsal] mutasyonlar, alkol, enfeksiyonlar ve asbest gibi çevreyi kirleten şeyler) kanser geliştirme riskini artırır.

Fakat geri kalan %60’ı hakkında ne biliyoruz?

Yeni bir araştırma, bu kalan kısım için kanserlerin muhtemelen altta yatan yaşam tarzı ya da çevresel faktörlerden etkilenmelerinin yanı sıra uzmanların hala asıl gelişme hikayelerini anlamadıklarını göstermiştir. Küçük ama önemli bir sayı, (kötü) şansa bağlı olabilir.

İşte onkoloji alanında araştırma yapan uzmanların, kanserin hala bilinmeyen nedenleri üzerine şüphe duydukları şeyler ve neden bunları doğrulamanın bu kadar zor olduğu.

Olasılık 1: Bilinen Risk Faktörleri Sandığımızdan Daha Fazla Etkili Olabilir

Örneğin sigara ile başlayalım. Onlarca yıllık araştırmalar ile bilim insanları, tütünün karsinojen etkilerini net bir şekilde tanımladı. Araştırmacılar, bir plakta büyüyen hücrelerin, tütünde bulunan karsinojenlere maruz kaldığında, sigara içen kişilerde gelişen tümörlerdeki eşsiz bir dizi mutasyona uğradığını saptadılar.

Ek olarak uzmanlar, geniş ölçüde bir bireyin yaşam boyu tütün maruziyetini ölçmek oldukça kolay olduğundan ilişkili kanser riskleri ve yaşam kayıplarının yanı sıra sigara içme yaygınlığı üzerine olan epidemiyolojik çalışmalardan güçlü veriler toplayabilmektedir.

Dünya Sağlık Örgütünün Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’ndan Epidemiyolog Paul Brennan, “sigara içmeye karşı olan kanıt inanılmaz tutarlıdır” diyor.

Obezite ve hava kirliliği gibi bilinen diğer risk faktörleri içinse, cevaplardan daha çok soru var. Birleşik Krallık, Bristol Üniversitesi’nden Klinik Epidemiyoloji Prof. Richard Martin, bu faktörlerin nasıl ölçüleceğine dair olan sınırlamalar yüzünden, bizlerin muhtemelen onların etkilerini önemsiz kıldığımızı söylüyor.

Obeziteyi ele alalım. Fazla kilolar, en az 13 tane kanserin gelişme riskini artırmaktadır. Risk tahminleri, çalışmalar ve kanser türlerine bağlı olarak farklılık gösterse de fazla kilolu veya obez olmak dünya çapındaki tüm kanserlerin yaklaşık %4’ünü oluşturmaktadır – düşük gelirli ülkelerde %1, yüksek gelirli ülkelerde %8.

Ancak Brennan, obezitenin kanser üzerine olan etkisini hafife aldığımızı düşünüyor.

Bunun asıl nedeninin de kişilerin fazla kilolarını hesaplamak için Vücut Kitle İndeksi’ni (VKİ) kullanmaları ve bunun da vücut yağ ölçümü için kullanılamayacak zayıf bir araç olduğunu söylüyor. VKİ, yağ ve kas arasında ayırım yapmaz, bu da yağsız et ve sebze tüketen sporcu bir kişi ile aynı boy ve kiloya sahip ancak hareketsiz bir yaşam tarzı olan ve çok miktar işlenmiş gıda ve alkol tüketen bir kişinin aynı VKİ’ye sahip olabileceği anlamına gelir.

Ayrıca bunun da ötesinde VKİ’ye bakan çalışmalar, kişinin VKİ’sinin yalnızca bir kez hesaplar ve tek bir ölçüm de kişinin kilosunun son yıllarda veya yaşamının farklı evrelerinde nasıl dalgalanmalar gösterdiğini söylemez. Ancak son analizler, zamanla obezite durumunun kanser riski ile tek seferlik ölçümlerden daha fazla ilişkili olabileceğini öne sürmektedir. Ek olarak, birçok çalışma, artık bağırsak mikrobiyotamızdaki değişikliklerin ve kandaki yüksek insülin seviyemizin – ki bu genelde obez veya fazla kilolu kişilerde olur – kanser riskini artırabileceğini ve tümör büyümesini hızlandırabileceğini öne sürmektedir.

Bu ek faktörler göz önüne alındığında, fazla vücut yağının etkisi nihayetinde kanser riskinde çok daha önemli bir rol oynayabilir. Aslında Brennan’a göre, “eğer obezitenin etkilerini doğru bir şekilde tahmin edebilirsek, kanserin ana nedeni haline geldiğini görebiliriz”.

Olasılık 2: Yaşam Tarzı veya Çevresel Faktörleri Radarın Altında Tutmak

Araştırmacılar, günlük hayatımızda tükettiğimiz veya maruz kaldığımız birçok maddeyi kanser ile ilişkilendirmiştir. Ama çevremizdeki potansiyel karsinojenlerin, özellikle neredeyse her yerde bulunanların, kapsamlı bir şekilde ne oldukları ve ne derecede etkiledikleri büyük ölçüde bilinmemektedir.

Bunun basit bir nedeni, bu maddelerin çoğunun etkilerinin değerlendirilmesinin zor olmasıdır. Örneğin, günde bir paket sigara içen bir kişi ile sigara içmeyen bir kişiyi karşılaştırmak mümkünken, belirli bir popülasyonda tütüne kıyasla su ve gıdada bulunan kirleticilerin etkilerini incelemek daha zordur.

Martin, “Her yerde bulunan ve maruz kaldığımız risk faktörleri varsa, onların (her birinin bireysel olarak) rollerini ayırt etmek zor olabilir. Gerçekten bilmediğimiz (muhtemelen) birçok neden var ve bunlara herkes maruz kalmakta.” diyor.

Washington Üniversitesi’nden Epidemiyolog ve Halk Sağlığı Uzmanı Graham Colditz, “40’lı yaşlarına gelmiş kişiler, 5 ila 10 yaşlarında oyun alanında veya futbol sahasında maruz kaldığı şeyleri yansıtmayabilir. Teknoloji değişmeye devam ediyor, dolayısıyla bugün maruz kaldığımız şeyleri daha iyi ölçebiliyoruz ancak bunun 5, 10, 15 yıl öncesiyle ilişkisi muhtemelen çok değişkendi.” diyor.

Ayrıca araştırmacılar, çoğu karsinojenin direkt olarak bir hücrenin DNA’sında spesifik mutasyonlara neden olmadığını da buldu; aksine, karsinojenlerin çoğunun hücrelerde inflamasyon gibi kansere neden olan değişikliklere yol açtığını ileri sürmektedirler.

Brennan, “Potansiyel karsinojenlerin nasıl kansere sebep olduğunu düşünmemiz gerek. Mutasyonlara neden olmak yerine potansiyel karsinojenler, tamamıyla başka tür bir yoldur.” diyor. Örneğin inflamasyon, kronik hale geldiğinde, sonucunda kansere yol açan bir dizi olayı teşvik edebilir.

Bugüne kadar yapılan araştırmaların çoğu, ABD, Avustralya ve Avrupa’nın bazı bölgeleri gibi yüksek gelirli ülkelerde yapılmıştır. Bu yüzden de düşük ve orta gelirli ülkelerde kansere neyin sebep olduğu hakkında çok fazla bir şey bilmiyoruz. Bu bilinmezliğe yönelik Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’ndan Moleküler Epidemiyolog Marc Gunter, “dünyanın diğer bölgelerinde, Afrika’da, Latin Amerika’da ve Asya’nın bazı bölgelerinde, kuvvetli epidemiyolojik çalışma eksikliği olduğunu” dile getiriyor.

Olasılık 3: Şansa Bağlı Meydana Gelen Bazı Kanserler

Kanser riski söz konusu olduğunda, (kötü) şans da bir unsur olarak oyunda yerini alabilir.

Kanserler çoğunlukla, bilinen karsinojenlere maruz kalan veya ailesinde kanser öyküsü olan bireylerde meydana gelir. Bununla birlikte Gunter, “Hepimiz, çok sağlıklı beslenen, hiçbir zaman aşırı kilolu olmayan ve hiç sigara içmeyen ama kansere yakalanmış olan kişilerin olduğunu biliyoruz. Bir de bunun tam aksi durumunda kansere yakalanmayanlar var.” diyor.

Kanserlerin Ne Kadarı Şansa Bağlanabilir?

2017’de Science dergisinde yayımlanan tartışmalı bir çalışma, akciğer, pankreas ve vücudun diğer bölümlerinde sağlıklı dokulardaki hücrenin turnover (yenilenme sayısı) oranına dayanarak yalnızca kanserlerin yaklaşık üçte birinin çevresel veya genetik faktörlerle bağlantılı olabileceğini öne sürmüştü. Geri kalan kısmı için çalışmada yer alan yazarlar, kişinin DNA’sında biriken rastgele mutasyonlar yüzünden meydana geldiğini iddia ediyor – bir diğer deyişle, kötü şans.

Çalışma, araştırmacıların şansa bağlı kanserlerin tüm kanserler içindeki oranını büyük ölçüde abartmasına yol açan bu çalışmadaki ciddi kusurlara dikkat çeken bilim insanları tarafın eleştiri akınına uğradı. Brennan’a göre, şansa bağlı oluşan kanserlerin oranı daha düşüktür. “Eğer (kanser oranlarının) uluslararası karşılaştırmalarına bakar ve ölçülü bir tahminde bulunursanız, kanserlerin belki %10 veya %15’inin gerçekten şans olduğunu görürsünüz” diyor.

Sonuç

Bazı kanserlerin kötü şanstan mı yoksa keşfedilmemiş diğer risk faktörlerinden mi kaynaklandığı hala cevaplanamayan bir soru.

Ancak gerçek sonuç şu ki kanserin birçok bilinmeyen sebebi, büyük olasılıkla yaşam tarzı ya da çevresel faktörler ile ilişkilidir, ki bu da teoride onların değiştirilebileceği ve hatta önlenebileceği anlamına gelmektedir.

Gunter, “her zaman biraz (kötü) şans unsuru olacaktır, ancak yaşam tarzınıza ve belki de henüz tam olarak anlamadığımız diğer faktörlere bağlı olarak şansınızı çevirebilirsiniz” diyor.

İyi haber şu ki konu önlem almaya geldiğinde, kansersiz hayat şansımızı artırmak için davranışlarımızı değiştirmenin birçok yolu vardır – daha az işlenmiş et ve gıda tüketmek, günlük egzersizler yapmak, yürüyüşe çıkmak veya kansere neden olan virüslere karşı aşı olmak.

Bilim insanları kansere neyin sebep olduğunu daha iyi anladıkça, önlem alma olanakları da artacaktır. Sonuçta kanser, tarihi, insanlık tarihinden bile eski olan bir hastalıklar grubudur. Kanser riskini azaltan (bilgide) devamlı ve yavaş bir büyüme vardır, buna karşın kanseri asla ortadan kaldıramayacağız, ancak onu bir hastalık olarak kontrol edebileceğimiz günler uzak olmayabilir.