Nişasta nedir?

Nişasta polimer yapıda bir saf glukoz bileşiğidir. Diyet ile aldığımız başlıca karbonhidrattır. Karbonhidratların başlıca amacı enerji vermektir. Bunun dışında glikoprotein ve glikolipid gibi kompleks bileşiklerin oluşumuna katılıp, reseptörlerin yapısına katılmak gibi fonksiyonel rolleri de mevcuttur.

Şeker nasıl yağa dönüşür?

Günlük enerji tüketiminden daha fazla enerji alınmasının bir takım istenmeyen sonuçları olmaktadır. Bunun biyokimyasal olarak açıklaması şöyledir: Diyet ile aldığımız nişasta ağızda tükürük amilazı ve pankreastan salgılanan pankreatik amilaz neticesinde yapı taşı olan glukoza kadar parçalanır ve üst ince bağırsaktan (jejenum) emilir. Buradan kana geçen glukoz önce karaciğere gelir. Emilen glukozun %60’ı karaciğerde işleme uğrar (metabolize edilir). Karaciğer enerjisini toklukta glukozu kullanarak sağlar. Glukozu kullandığı metabolik yola glikoliz denir. Glikoliz yolu üç ayrı basamakta düzenlenir. En önemli düzenleyici basamağı fosfofruktokinaz 1 basamağıdır.

Karaciğer glukozu sadece enerji elde etmek için kullanmaz. Aldığı glukozun %50’sini enerji elde etme amacıyla kullanırken, %10’unun glikojen sentezlemede kullanır ve geriye kalan %40’ını da yağ asidi sentezinde kullanır. Glikojen açlıkta kan glukozunun idamesi için gerekli olan bir depo karbonhidrat formudur. Üretilen yağ ise özellikle yağ dokusunda açlıkta kullanılmak üzere depo edilen bir enerji kaynağıdır.

Kötü kolesterol LDL nereden gelir?

Karbonhidratlardan elde edilen yağ asitleri VLDL (çok düşük dansiteli-yoğunluklu lipoprotein) halinde paketlenir ve kana verilir. Bu lipoproteinin başlıca görevi vücudun birçok yerinde bulunan hücrelere endojen yani vücutta sentezlenmiş olan yağ asitlerini taşımaktır. VLDL metabolizması sırasında önce IDL’ye (ara dansiteli lipoprotein) dönüşür, bu da daha sonra LDL’ye dönüşmektedir. İşte tam da bu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Çünkü LDL’nin fazlası dolaşımda okside olabilir ve ateroskleroz adı verilen kalp-damar sistemi hastalıklarına sebep olmaktadır. Sonuç itibariyle LDL diyet ile alınan karbonhidratların işleme uğraması (metabolizasyonu) ile üretilir.

Endoplazmik retikulum stresi ve diyabet

Kan şekeri 86 mg/dL'yi geçtiğinde pankreasın beta adacık hücrelerinden insülin salgılanır. İnsülin anabolizan (yapıcı, büyümeyi destekleyen) bir hormondur ve metabolizmayı düzenleyen temel hormonlardan biridir. İnsülin dolaşımdaki glukozu hemen kullanılmak üzere özellikle kas ve yağ dokusuna sokuşturur. Kan şekeri aşırı arttığında yani fazlaca karbonhidrat yani nişasta alındığında daha fazla insülin ihtiyacı doğar. İnsülin hücresel düzeyde endoplazmik retikulumdaki ribozomlarda yapılır. Sonuç itibariyle endoplazmik retikulum daha fazla insülin yapılması için uyarılır ve endoplazmik retikulumdan uygun katlanmamış yani fonksiyonel yapısı tam oluşmamış insülin salgılanmaya başlar. Bu durum endoplazmik retikulum stresi olarak da adlandırılır. Ve bu durum, özellikle geç yaşlarda ortaya çıkan tip 2 diyabetten sorumlu bir mekanizmadır.

Fruktoz nedir? Fruktoz nasıl daha hızlı yağa dönüşür?

Fruktoz bir başka karbonhidrat birimidir. Bu şeker metabolize edilirken glukozun metabolize edildiği yola bir yerden dahil olur. Fakat dahil olduğu kısım glikolizin en önemli kontrol enzimi olan fosfofruktokinaz 1 enziminin altındaki bir yerdendir. Dolayısıyla fruktoz metabolizması glukoz metabolizmasına kıyasla çok daha hızlı gelişmektedir. Bu sebepten dolayıdır ki aşırı fruktozla beslenen bireylerde yağ asidi sentezini artırmaktadır. Bu da trigliserit olarak depolanmaktadır. Yine fruktozdan zengin beslenen bireylerde kalp ve böbrekler için zararlı olduğu bilinen ürik asit miktarları da artmaktır. Ürik asidin aşırı artmasının sonuçlarından biri de GUT hastalığıdır.

Karbonhidrattan zengin beslenince yakıt maddelerinin oksidasyonu sonucu aşırı miktarda elektron taşıyan bileşikler (NADH ve FADH2) oluşmaktadır. Bunlar iç mitokondri zarında vücudun telem enerji yapıtaşı olan ATP kazanılmak için kullanılır. Fakat eğer bu elektron taşıyan bileşikler aşırı karbonhidratla beslenme sonucunda çok üretilirse bu durum elektron transport zinciri kapasitesini aşacaktır. Sonuç itibariyle NADH ve FADH2'deki elektronlar moleküler oksijeni, zararlı süperoksit radikaline dönüştürecek bu da oksidatif stresi tetikleyecektir. Üretilen bu oksidatif stres ajanları hücre zarının yapısını bozmakta ve yaşlanma, katarak, ateroskleroz, diyabet ve kanser gibi birçok hastalığın oluşumunda rol oynamaktadır.

Yukarıda aşırı karbonhidrat ile beslendiğimizde hangi biyokimyasal mekanizmalar ile ne gibi sonuçların bizi beklediğine kısmen değindik. Peki sonuç itibariyle ne yapmalıyız?

Eğer enerjiden zengin besleniyorsak ve bunu "harcamıyorsak" sonuçları yukarıdaki gibidir. Vücutta sentezlenmeyen fakat dışarıdan alınması gereken maddelere esansiyel bileşikler denir. Örneğin esansiyel amino asitler, esansiyel yağ asitleri mevcuttur. Fakat esansiyel karbonhidrat yoktur. Çünkü vücudumuzda glukoneogenez adı verilen bir metabolik yol ile karbonhidrat dışı bileşiklerden glukoz sentezlenebilir. Glukoz da fruktoz, mannoz ve galaktoz gibi diğer karbonhidrat birimlerine dönüşebilir. Sonuç itibariyle çok az karbonhidrat ile organizma herhangi bir eksiklik hissetmez iken bu durumu protein ve yağ için söylemek mümkün değildir.

Daha sağlıklı bir yaşam işin her şeyi kararında ve harcadığımız kadar tüketmemiz yararımıza olacaktır.

şeker karbonhidrat glukoz fruktoz maltoz laktoz nişasta polisakkaridler ve disakkaridler

Yukarıdaki şeklide karbonhidratların yapıtaşları görülmektedir. Karbonhidratların en küçük birimleri monosakkaritlerdir (glukoz, fruktoz ve galaktoz). Bunların birleşimlerinden disakkaritler (maltoz, laktoz ve sükroz) ve polisakkaritler (nişasta, glikojen, selüloz, kitin) oluşur.

- Not: Günümüzde hemen herkes neredeyse şeker ve yağ uzmanı olduğunu düşünüyor, bu nedenle yazımızda istemeden de olsa fazla detaya girip tıbbi terminoloji kullanmak zorunda kaldık.