Inflamasyon, vücudun yaralanma veya enfeksiyona karşı doğal savunma mekanizmasının bir parçası olarak ortaya çıkan karmaşık bir biyolojik tepkidir. Bu süreç, zararlı uyaranların ortadan kaldırılmasına ve dokuların iyileşmesine yardımcı olur. Ancak, kronik inflamasyon, kanser dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların gelişiminde önemli bir rol oynar. Kanserle ilişkisi, kronik inflamasyonun hücrelerde DNA hasarına neden olabilmesi, hücre büyümesini ve bölünmeyi teşvik etmesi ve tümör mikroçevresindeki bağışıklık tepkisini değiştirmesiyle açıklanır. Bu özellikler kanserin "14 temel özelliği"nden birini oluşturur, çünkü inflamasyonun sürdürülmesi, kanser hücrelerinin büyümesini, yayılmasını ve metastazını destekleyebilir. Bu durum, kronik inflamasyonun kanser gelişimi ve ilerlemesinde kilit bir faktör olduğunu gösterir.

Tanı Sonrası Moralin Önemini Ortaya Koyan Bir Araştırma

Yeni bir araştırma, akciğer kanseri ve depresyonla bağlantılı olan inflamasyonun, immünoterapi ve hedefe yönelik tedavilere rağmen hastaların sağkalım sürelerini etkileyebileceğini ortaya koydu. Araştırmanın bulgularına göre, orta veya şiddetli depresyonu olan bireylerde, akciğer kanserinin seyrini ve hastanın sağkalım süresini öngörebilecek yüksek düzeyde inflamatuar biyobelirteçler tespit edildi.

Hem akciğer kanseri hem de depresyon, vücudun yaralanmaya veya enfeksiyona karşı tepkisi olan inflamasyon özelliklerine sahiptir. Kronik inflamasyon, zamanla sağlıklı dokulara, hücrelere ve organlara zarar verebilir. Ayrıca hastaların immünoterapiler ve hedefe yönelik tedaviler gibi tedavilere yanıtını da etkileyebilir.

24 Şubat 2023'te PLOS ONE'da yayımlanan çalışmanın bulguları, akciğer kanseri olan hastalarda depresyon ve anksiyete taraması yapılmasının ve tedavi edilmesinin önemini vurguluyor.

Depresyon ve Anksiyete Taraması Önemi

Çalışmanın baş araştırmacısı Psikoloji profesörü Barbara L. Andersen, hasta ve bakım veren yakınları için tıp uygulamalarının ve tesislerinin sevdikleri kişileri depresyon ve anksiyete için tarayıp taramadığının önemli olduğunu belirtiyor. Bu taramanın, yapılmadıysa tıbbi ekip tarafından başlatılması gerektiğini vurguluyor. Taranan hastaların, depresyon veya anksiyete için daha fazla değerlendirme ve tedavi önerilerini ciddiye alması gerektiğini belirtiyor.

Çalışmanın Metodolojisi ve Bulguları

Andersen ve meslektaşlarının yürüttüğü çalışma, yeni teşhis edilen 4. evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) olan 186 hastayı kapsıyor. Hastalar, tanı anında ve tedavi başlamadan önce depresyon ve anksiyete için taranmış. Araştırmacılar, tanı anında yapılan kan testlerinden hücre sayımlarını kullanarak üç inflamasyon biyobelirteci hesapladılar.

Andersen, depresyon ve akciğer kanserinin her ikisinin de inflamatuar özelliklere sahip olduğunu bildiklerini ve tanı anındaki depresyon şiddeti ile sistemik inflamasyon arasında önemli etkileşimler öngördüklerini söylüyor.

Hastaların takibi sonucunda, üç biyobelirtecin hastaların iki yıllık genel sağkalımını (hasta hala hayatta olduğu süre) tahmin ettiği doğrulanmış. Araştırmacılar tarafından beklenildiği üzere, daha kötü genel sağkalımın göstergeleri yüksek nötrofil-lenfosit oranı (tümörün inflamatuar dengesizliğini gösteren NLR), yüksek trombosit-lenfosit oranı (tümör ilerlemesinin bir göstergesi olan PLR) ve düşük ileri evre akciğer kanseri inflamasyon indeksi (ALI; devam eden inflamasyonu değerlendirmek için bir yol) oldu.

Depresyon ve Biyobelirteçler Arasındaki İlişki

Araştırmacılar, üç biyobelirteç ve depresif semptomlar arasındaki bağlantıyı test ettiler. Bulgular, orta veya şiddetli depresif belirtileri olan hastaların kötü biyobelirteç seviyelerine sahip olma olasılığının iki ila üç kat daha fazla olduğunu gösterdi.

Andersen, bu çalışmanın KHDAK hastalarına odaklanmış olmasına rağmen, önemli biyobelirteç/depresyon ilişkilerinin küçük hücreli akciğer kanseri olan hastalarda da bulunacağını öngördüklerini belirtiyor ve şöyle diyor: "Bu biyobelirteçler — NLR ve PLR — tümör bölgelerinde kullanılıyor ve sağkalımı tahmin ediyor. Bu belirteçler yalnızca akciğer kanserine özgü değil, ALI hariç. Küçük hücreli (akciğer kanseri) olan hastalarda da aynı yükselmiş inflamasyon ve depresyon şiddetinin bulunacağına eminim."

Depresyonun Önemi ve Tedavisi

Andersen, KHDAK hastalarında depresyonun göz ardı edilmemesi gerektiğini ekliyor. "İnsanların, 'Tabii ki depresifler; kanserleri var,' dediğini duydum. Hayır," diyor. "Kanserli hastaların %70-80'i orta ila şiddetli semptomlara sahip değil. Ama geriye kalan %30 kadarı ciddi depresyon semptomlarına, belki de majör depresif bozukluğa sahip. Şiddetli ve tedavi edilmezse, depresyon zamanla azalmayan bir ruh sağlığı sorunudur. Daha çok, bu düzeyde devam eder."

Bu çalışmanın bulgularına dayanarak, Andersen KHDAK hastalarına, sunulduğunda depresyon tedavisi almalarını öneriyor. "Depresyonlu insanlar için takip etmesi zor olduğunu biliyorum," diyor. "Depresyonun bir belirtisi düşük motivasyondur. Bu, psikiyatriste muayene olmak veya psikolojik tedaviye başlamak konusunda isteksizliğe yol açabilir. Tedavi edilmediğinde majör depresyon, zehirli etkilere sahip sinsice bir hastalıktır. Neyse ki, depresif ve anksiyete semptomları için, bilişsel davranışçı terapi ve davranışsal aktivasyon için en güçlü kanıtlara sahip etkili tedaviler mevcuttur."