Bazen bir duruma farklı açılardan bakabilmek, mucizevi sonuçlar çıkarabilir. Belki de bu duruma en iyi örneklerden biri, birçok kanser türünde devrim yaratan tedavilere olanak sağlayan sisplatin adlı ilacın keşfidir. Gelin hep birlikte sisplatinin keşfine tanık olalım.

Temel bilimlerden kliniğe = Biyofizikten kanser bilimine

Sisplatinin hikayesi, İtalyan kimyacı Michele Peyrone ile başlamıştır. 1844 yılında laboratuvar ortamında sisplatin sentezlemeyi basarmış ve sisplatin uzun yıllar boyunca “Peyrone solüsyonu” olarak isimlendirilmiştir. O zamanlar sisplatinin herhangi bir biyolojik aktivitesi olmadığı düşünülmekteydi. 1965 yılında Biyofizik uzmanı Barnett Rosenberg sisplatinin kanser tedavilerinde kullanımına dair keşfini gerçekleştirdi.

Tesadüfler hazır beyinleri tercih eder…

Barnett Rosenberg o dönemde elektrik alanın bakteri büyümesinde etkisini araştırmaktaydı. Araştırmaları sırasında, elektrik alana maruz kalan bakterilerin çoğalmadıklarını, hatta büyüklüklerinin 300 kat azaldığını fark etti. Elektrik akımını kapattığında bakteriler normal çoğalmalarına devam ediyordu. Elektrik akımının hücre çoğalmasını kontrol ettiğini düşündü. Ekip arkadaşlarıyla beraber 2 yıl boyunca elektrik akımı ve hücre çoğalmasında ilişkiyi anlamaya çalıştı. Analizleri sonucunda elektrik akımının hücre çoğalmasana herhangi bir etkisi olmadığının farkına vardı. Hücre çoğalmasını durduran şey elektrik alanı değil, elektrotlardan salınan bir platin bileşiğiydi. Hemen bu bileşiği tanımlamaya çalıştı. Uzun araştırmaların sonucunda bu bileşiğe cisplatin ismini verdi.

Barnett Rosenberg ve Loretta Van Camp sisplatini fare tümörlerinde denerken

Dr. Rosenberg hücre çoğalmasını baskılayan bir bileşiğin, tümörlerde de ise yarayabileceğini duşundu. Fare hücrelerinde kanser modelleri oluşturarak sisplatinin anti-kanser etkisini inceledi. Deney sonuçları aslında büyük bir keşfin ilk sinyallerini veriyordu. Sisplatin, farelerdeki tümörlere etkili bir şekilde saldırmış ve küçülmelerini sağlamıştı. 6 ay sonunda fareler sağlıklı bir şekilde kalmış ve tümör nüksetmemişti. Cisplatin fazla toksik olmasına rağmen, fareler düşük dozlarda tolere etmeyi başarmışlardı. Dr. Rosenberg bu sonuçlarını 1969 yılında saygın bilim dergisi Nature’da yayınladı. O dönemde kanser araştırmacıları bu sonuçlara şüpheyle yaklaştılar. Bunun sebebi platin gibi ağır metallerin “yüksek derecede toksik” olduğunun düşünülmesiydi. Tüm bunlara rağmen Amerika Ulusal Kanser Enstitüsü, Rosenberg’in bulgularından etkilendi ve araştırmayı desteklemeye devam etti. Sisplatinin anti-kanser etkisi diğer tümörlerde de başarıyla kanıtlandı.

sisplatinin keşfinden sonra kanserde yaşam süreleri belirgin şekilde artmıştır testis kanser

Etkileyici sonuçlar Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü’nün sisplatin için klinik çalışmaları destekleme kararı vermesini sağladı. 1972 yılında ileri evre (metastatik) testis kanserli hastalarda ilk klinik çalışmalar başladı. 1978'de FDA tarafından testis kanseri tedavisi için onaylandı. Bu tarihten itibaren, sisplatin adlı kemoterapinin, testis kanserinde rutin olarak kullanılması sonucu, ABD'de, yılda 1000'e yakın testis kanserli hastanın yaşamı kurtulmaktadır. 2017 yılında, ABD'de 9000 yeni testis kanseri tanısı alan hasta saptanacağı düşünülürse, bu rakamın ne kadar kıymetli olduğu anlaşılabilir. Testis kanserinde sisplatine bağlı ölümler ise, neredeyse yok denecek kadar azdır. Testis kanserli hastalarda alınan mucizevi sonuçlar ile birlikte Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sisplatini, ileri evre testis, over (kadın yumurtalık) ve mesane kanserleri tedavisi için onayladı.

Peki sisplatin kanser tedavisi için neden bu kadar önemli?

  • Sisplatinin keşfi, diğer platin tabanlı kanser ilaçlarının gelişimine olanak sağladı ve sisplatin benzeri ilaçlar geliştirildi. Geliştirilen yeni ilaçlar daha az toksik ve kanserde ilaç dirençliliğini yenecek şekilde hedeflendi.
  • Sisplatin özellikle testis kanserlerinde devrim yarattı. Aynı zamanda akciğer, mesane, rahim ve yumurtalık kanseri gibi farklı kanser türlerinde de halen kullanılmaktadır.
  • Amerikan Kanser Enstitüsü son verilerine göre, tüm kanser hastalarının yüzde 10-20’sinde tedavilerinin bir döneminde sisplatin kullanılmaktadır.
  • Dünya üzerinde pek çok kanser araştırma merkezi, sisplatini kanser hücrelerine daha duyarlı hale getirmek için genetik, nanoteknoloji gibi bilim dallarıyla koordineli şekilde çalışmaktadır.

Sisplatin, temel bilimler ile onkoloji arasındaki muhteşem etkileşimin en iyi örneklerinden biridir. Bilimde “tesadüfen” keşiflerin hikayeleri çoktur. Önemle vurgulamak gerekir ki, bilimde tesadüfler, Rosenberg gibi araştırmaya ve düşünmeye açık hazır beyinleri sever.

Bir başka, haftanın bilim öyküsünde buluşmak dileğiyle…