
Liposarkom tedavisinde yeni bir umut ve bu umudu yeşerten genç bir onkolog: Dr Mark Dickson. Genç tıp öğrencilerimize ve hekimlerimize örnek niteliğinde başarı ve adanmışlık öyküsü. Neden ülkemizde de Dr. Mark Dickson gibi hekimler yetişmesin?
Söz konusu nadir görülen kanser türleri olduğunda, tedavi seçenekleri oldukça kısıtlı olmaktadır. Çünkü hem çalışmalara dahil edilecek hastalara ulaşmak zordur, hem de bu konular araştırmacıların yeterince ilgisini çekmemektedir. Hal böyle olunca bu kanser türleri, tabiri caizse; onkolojinin yetim bırakılan konuları arasına itilmektedir. Liposarkom (kötü huylu yağ dokusu tümörü) de bu kanserlerden biridir. Liposarkomda, başlangıçta cerrahi ile iyi sonuç alınabilse de hastalık yinelediğinde seçeneklerin oldukça az olduğu bir döneme girilmektedir. Kemoterapi ve hedeflenmiş ilaçlardan elde edilen başarı son derece kısıtlıdır. İşte bunu gören genç ve oldukça başarılı bir hekim, tüm genç hekimlere örnek olacak bir başarıya imza atmıştır: Dr. Mark Andrew Dickson.
Dr. Mark Dickson, kendi ifadesiyle; kendisini “kanser hastalarının yaşamlarını daha iyi hale getirmek için daha etkili ve daha az toksik yeni tedaviler bulmaya” adayan idealist genç bir tıbbi onkologtur. Amerika’da Columbia Üniversitesi Hekimler ve Cerrahlar Fakültesi’nden mezun olan, Weil Cornell Tıp Fakültesi’nde ihtisasını yapan Dr. Dickson; halen Weil Cornell’da yardımcı doçent, ayrıca Memorial Sloan-Kettering Cancer Merkezi’nde asistan hekim olarak görev yapmaktadır. Melanom cilt kanseri ve yumuşak doku kanserinde (sarkom) uzmanlaşan Dr. Dickson, özellikle yumuşak doku kanserlerinden da yaptığı çalışmalarla adından söz ettirmektedir.
Liposarkomlar, yağ hücrelerinden köken alan ve ender görülen kötü huylu yumuşak doku tümörleridir. Vücudun herhangi bir yerinde görülebilse de sıklıkla retroperiton (karın arka duvarı zarı) ve uylukta (bacağın kalçadan dize kadar olan bölümü) yerleşirler. Liposarkomlar, tüm yumuşak doku kanserleri (yumuşak doku; vücuttaki diğer yapıları kuşatan, destek olan bağ doku) içerisinde 2. sıklıkta görülen kanser olsa da genel olarak kanser türleri içerisinde oldukça nadir görülen bir türdür. Liposarkomlar, sıklıkla derin yerleşimli olmaları nedeniyle erken dönemlerde tanınamamaktadır. Yüzeyel olanları ise, genellikle belirti göstermemeleri nedeniyle iyi huylu lipomlarla (yağ bezesi) karıştırılmaktadır. Bu yüzden genellikle hastalar ilerlemiş, ağrılı ve büyük boyutlara ulaşmış tümörlerle başvurmaktadır. Liposarkomlarda standart tedavi, kitlenin cerrahi müdahaleyle çıkarılmasıdır. Sonrasında ise, yineleme riskinin azaltılması için radyoterapi uygulanır. Bazen de çok büyük veya hayati yapılara yakın tümörleri küçültmek için cerrahi öncesi kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanmaktadır. Ancak liposarkomlar çoğu kez hızlı büyüme gösterdiklerinden, cerrahi sonrası tümörün alındığı yerde (sıklıkla uyluk bölgesi-bacakta) fonksiyon kayıplarına neden olmakta, ayrıca hastalık cerrahi sonrası sıkça yenilemektedir. Bu yüzden liposarkomda, yeni tedavi seçeneklerine ihtiyaç vardır.
Dr. Dickson ve ekibi, Liposarkomun gelişiminde kritik rol oynayan CDK4 isimli bir proteini bloke eden, hedefe yönelik yeni bir ilaç üzerinde çalışmaktadır. Ve Yaklaşık 30 hastanın katıldığı başlangıç çalışmasının sonuçlarına göre; bu ilaç çalışmaya katılan hastaların çoğunda etkili olmuş, 1 yıllık progresyonsuz sağ kalım (hastalıkta ilerleme olmaksızın geçirilen süre) hastaların %65’inde elde edilmiştir. Çalışma Dünya çapında en önde gelen onkoloji kuruluşu American Klinik Onkoloji Topluluğu (ASCO)’nun yıllık toplantısında sunulmuştur. Ancak şu an meme kanseri tedavisinde kullanımda olan bu CDK4 engelleyici ilaçların, liposarkomda da kullanılmaya başlanması için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Dr. Dickson bu konudaki çabalarına devam etmekte, daha fazla sayıda hasta üzerinde yeni bir çalışma yapmaktadır. Önümüzdeki dönemlerde, bu çalışmanın sonuçları da yayınlandığında sizlerle paylaşacağız.
“Geçtiğimiz son 30 yılda kanser tedavisinde ne kadar yol kat edildiği düşünüldüğünde bu gerçekten akıllara durgunluk vermektedir ve bir 30 yıl sonra nasıl bir noktaya gelineceğini hayal bile etmek zordur. İşte kanser tedavisinde elde edilen tüm bu ilerleme, yapılan klinik çalışmaların sonucudur. Bu yüzden ben desteklemek için daha önemli bir şey düşünemiyorum.” diyen Dr. Dickson klinik araştırmaların desteklenmesinin önemini de vurgulamaktadır.
Dr. Dickson’un bu büyük başarısından çıkarılacak tek sonuç; elbette ki CDK4’ü bloke eden ilaçların liposarkomda etkili olması değildir. Bu denli genç bir hekimin, kanser tedavisinde koyduğu bu tek tuğlanın anlamı çok daha büyüktür. Eğer yeterince çalışır, yeterince gönül verir, yeterince arzu eder ve yeterince desteklenir ve/veya desteklersek bu başarıları genç Türk hekimlerimizin de yakalaması mümkündür. Yeter ki inanalım ve kansere karşı inşa edilen silah ve duvarlara bir tuğla da biz koymak için gönüllü olalım.