Makat kanseri olarak da bilinen anal kanserin, nadir görülen bir kanser türü olmasına karşın; hem sıklığı hem de neden olduğu yaşam kaybı oranları giderek artmaktadır. 2001 ile 2015 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki verilere göre anal kanserin görülme sıklığı her yıl yüzde 2,7 oranında, bu hastalıktan kaynaklanan yaşam kaybı oranları ise yüzde 3,1 oranında artış göstermiştir. Bu durum ışığında, anal kanser ABD'de hem görülme sıklığı hem de ölümle sonuçlanma oranları bakımından en hızlı yükseliş gösteren kanser türleri arasında yer almaktadır. Ayrıca, söz konusu dönem içinde hastalığın teşhis edildiği evrenin dağılımında da bir değişiklik gözlenmiş; teşhis sırasında ileri evredeki anal kanser vakalarının görülme sıklığı üç kat artmıştır. Bu yüzden, hastalığın doğru yönetimi büyük önem taşımaktadır.

Anal bölge kanserlerinin çoğu "yassı hücreli karsinoma" türündendir veyassı hücreli anal kanserlerin %90'dan fazlasında neden insan papilloma virüsüdür (HPV). ABD'de gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, yetişkinlerin %75'ten fazlası HPV virüsünün kansere neden olabileceğinden habersizdir. Oysaki HPV enfeksiyonu, önlenebilir kanser nedenlerinin başında gelmektedir.

Anal Kanser Nedir?

Anal kanserler, sindirim sisteminin sonunda 2,5-3,5 cm’lik anüs (makat) adı verilen alanda gelişen kanserlerdir. Makat kanseri olarak da adlandırılır. Anal kanser, kolorektal yani kalın bağırsak kanserinden farklıdır ve çok daha nadir görülür. Ancak yeni vakaların sayısı özellikle batı toplumlarında gittikçe artmaktadır. Anal kansere yakalanma ihtimalini artıran çeşitli risk faktörleri olmakla beraber %90'a yakınının sebebi insan papilloma virüsüdür (HPV). Çoğunluğu 60 yaş sonrasında görülür. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır.

Aşağıdaki infografik, anal kanserin önemini, belirtilerini, risk faktörlerini ve türlerini görsel bir şekilde sunmaktadır.

anal makat kanserin önemi belirtileri nedenleri risk faktörleri ve türleri infografik görsel

Anal Kanser Belirtileri Nelerdir?

Anal kanser her zaman belirtilere neden olmayabilir. Genellikle 10 vakadan 2’si asemptomatiktir (belirtisiz). Anal kanserin neden olacağı belirtiler şunlardır;

  • Rektumdan kan gelmesi: Anal kanserin en yaygın belirtilerinden biridir. Kanama genellikle makattan açıkça görülür veya dışkının üzerinde kan izleri olarak fark edilebilir. Koyu renkli veya katı dışkılar kanama belirtisi olabilir.
  • Rektumda veya çevresinde kaşıntı: Makatta kaşıntı, birçok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Anal kanser genellikle asemptomatiktir, yani çoğunlukla makat kaşıntısı ile ilgili değildir.
  • Makatta bir kitle veya doluluk hissi: Anal kanser büyüdükçe makatta bir kitle veya doluluk hissi oluşabilir. Bu belirti, anal kanserin ilerlemiş evrelerinde daha sık görülür.
  • Makat ağrısı: Anal kanser, makat bölgesinde ağrıya neden olabilir. Ancak bu belirti, diğer durumlardan kaynaklanan ağrılarla da benzerlik gösterir.
  • Bağırsak hareketlerinde değişiklikler, dışkının incelmesi: Anal kanser, bağırsak hareketlerinde değişikliklere ve dışkının incelmesine neden olabilir. Bu belirtiler, diğer bağırsak sorunları ile de benzerlik gösterir.
  • Makatta akıntı: Anal kanser, makatta akıntıya neden olabilir. Ancak bu belirti, diğer durumlardan kaynaklanan akıntılarla da benzerlik gösterir.
  • Bağırsak hareketi kontrolünün kaybı: Anal kanser, bağırsak hareketlerini kontrol etmede güçlük veya kayıp gibi belirtilere neden olabilir. Ancak bu belirti, diğer bağırsak sorunları ile de benzerlik gösterir.
  • Pelvik ağrı ve kilo kaybı gibi diğer belirtiler: Anal kanser, ilerledikçe pelvik ağrı ve kilo kaybı gibi belirtilere de neden olabilir.

Bazı durumlarda uzmanlar, muayene sırasında kasık veya makat etrafında şişmiş lenf nodları tanımlayabilir.

Anüste gelişen tümörler, insan papilloma virüsü (HPV) 16 ve 18 gibi bazı enfeksiyonlara karşı inflamatuvar yanıt ile ilişkili olabilirler. Makat bölgesinde HPV’ye sahip kişilerde anal kanser riski normale oranla 40 kat daha fazladır. Ayrıca genital virüs enfeksiyonlarına sahip erkeklerin de anal kanser riski normalden yüksektir.

Anal kanser, çoğunlukla tümör ileri evrelere gelene kadar belirti göstermez. Belirtileri hemoroidden ayırmak zordur. Bu nedenle kaşıntı yaşayan kişilerin bir uzmana başvurması her zaman en doğru yol olacaktır.

Aşağıda, Anal Bölgede Görülebilen Rahatsızlıklar resmedilmiştir.

makat kanseri nedir ve diğer anal bozukluklar

Anal Kanser Nedenleri / Risk Faktörleri Nelerdir?

Anal kanser ile bağlantılı birçok risk faktörü sayılabilir. Başlıcaları şunlardır:

  • İnsan Papilloma Virüsü (HPV): Bazı HPV türleri anal kanser ile yakından ilişkilidir. Anal kanseri olan insanların yaklaşık % 79'unda HPV 16 veya 18, % 8'inde diğer HPV türleri görülür.
  • Çok Eşlilik: Birden fazla cinsel partner anal kanser ve HPV'ye yakalanma riskini arttırır.
  • Anal İlişki: Erkek ve kadınlarda anal ilişki anal kanser geliştirme riskini artırır. HIV pozitif olan ve eşcinsel erkeklerde, genel topluma kıyasla anal kanser geliştirme riski 90 kat fazladır.
  • Diğer Kanserler: Vajinal veya serviks (rahim ağzı) kanseri olan kadınların ve penis kanserli erkeklerin anal kanser geliştirme riski yüksektir. Bu aynı zamanda HPV enfeksiyonuyla da bağlantılıdır.
  • Yaş: Anal kanser riski – çoğu kanser gibi – ileri yaşlarda artar.
  • Zayıflamış Bağışıklık Sistemi: HIV veya AIDS hastası olan kişiler ve transplantasyondan (organ nakli) sonra bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananlar artmış risk altındadır.
  • Sigara Kullanımı: Sigara içenler, anal ve diğer kanserler için sigara içmeyenlere göre çok daha fazla risk taşırlar.
  • Kronik Bölgesel İnflamasyon: Makat bölgesinin benign (iyi huylu) oluşumları – örneğin hemoroid veya fistül – oluşturdukları inflamasyon nedeniyle anal kanser riskini artırabilir.

Anal Kanser Türleri Nelerdir?

  • Skuamöz (Yassı) Hücreli Karsinom: Anal kanserlerin %90’ı yassı hücreli karsinom (SCC) türündedir. Bu kanser, anal kanalın çoğunluğunun yanı sıra, anüs alt bölgesini kaplayan yassı hücrelerle başlar.
  • Adenokarsinom: Bu tür, anüsün üst kısmını oluşturan hücreler veya anal astar altında bulunan mukus üreten bezlerde başlar.
  • Perianal Cilt Kanserleri: Anüs etrafındaki ciltte, anüsün en fazla 5 cm uzağında yer alan kanserler, perianal cilt kanserleri olarak sınıflandırılır.

Anal Kanser Nasıl Teşhis Edilir?

Anal kanserlerin teşhisi, parmakla makattan muayene ve anoskopi yapılarak tespit edilen kitleden biyopsi yapılarak konulur. Anoskopi, anal kanal ve rektumun incelenmesi için bir anoskop (ışıklı bir tüp) kullanılan bir görüntüleme işlemidir. Biyopsi ise, tümör dokusundan örnek alınmasıdır. Bu örnekler daha sonra mikroskop altında kanser işaretlerini araştırmak için incelenir. Biyopsi ile hem kanser teşhisi konulmakta hem de tümörün histolojik alt türü gibi özellikleri belirlenmektedir.

Makat bölgesinde bir tümör saptandığında, tümörün anatomik yerleşim yeri iyi tanımlanmalıdır. Anorektal bileşkeyle örtüşen tümörlerin anatomik köken bölgesinin belirlenmesi zor olabilir. Bu tür tümörler genel olarak, dentat çizginin 2 cm’den daha fazla proksimalindeyse ya da anorektal halkanın proksimalindeyse rektal kanser olarak; dentat çizginin 2 cm ve daha az proksimalindeyse anal kanser olarak sınıflandırılır. Skuamöz mukokutanöz bileşkede veya distalinde deriden köken alan kanserler ile anüs etrafındaki ciltte, anüsün en fazla 5 cm uzağında yer alan kanserler ise, perianal cilt kanserleri olarak sınıflandırılır.

Bir hastanın anal kanser olduğu belirlendikten sonra, kanserin evresini ve vücudun diğer bölgelerine yayılıp yayılmadığını (metastatik hale gelip gelmediğini) belirlemek için ileri tıbbi görüntülemeler yapılır (örneğin, manyetik rezonans ve PET-Tomografi gibi).

Anal Kanserlerde Evreleme Nasıl Yapılır?

Diğer kanser türlerinde olduğu gibi anal kanserlerde de tedavi, hastalığın evresine göre planlanmaktadır. Evreleme için tümör boyutu, tümörün komşu yapılara invazyonu, lenf nodu metastazı ve uzak organ metastazlarının varlığı araştırılmalıdır. Bunun için yapılan değerlendirmeler; primer tümörün fizik muayenesi ve biyopsisi, jinekolojik muayene, kasık muayenesi, PET taraması, göğüs BT'si, karın ve pelvisin BT veya MR’ından oluşur.

Aşağıda, anal kanserin TNM evrelemesi görlebilir:

anal makat kanserin TNM Evrelemesi nedir

Sonuç olarak TNM'ye göre niahi evreleme şu şekidledir:

  • 1. Evre: Tümörün çapı 2 cm veya daha az.
  • 2. Evre: Tümörün çapı 2 cm’den büyük.
  • 3. Evre: Tümör vajina, üretra, mesane gibi komşu organlara yayılmış veya pelvis/rektum yakınındaki lenf düğümlerine yayılmış.
  • 4. Evre: Makat kanseri akciğerler, karaciğer veya beyin gibi uzak bölgelere yayılmış (metastaz).

anal makat kanserinin evreleri 1 2 3 4 nihai evreleme

Anal Kanser Tedavisi

Anal kanser tedavisini belirleyen faktörler nelerdir?

Anal kanserli bir hastada tedavi planı yapılırken; öncelikle tümörün yerleşim yeri, histolojik alt türü ve evresi belirlenir. Bu şekilde, tümöre ait özellikler ortaya konulduktan sonra; yaş, performans durumu, ek hastalıklar, HIV pozitifliği gibi tedavi kararını etkileyecek hastaya ait diğer faktörler değerlendirilir.

HIV ile Enfekte Hastalar

HIV ile ilişkili anal SCC’de tedavi, HIV ile enfekte olmayanlarla aynıdır ve bu tedavilerle lokal kontrol, yanıt oranları ve sağ kalım süreleri de benzerdir. Ayrıca bu hastalarda CD4 hücre sayısının düşük olması, tedaviye bağlı toksisite riskini artıran bir faktör değildir. Bununla birlikte, aktif HIV/AIDS ile ilişkili komplikasyonları veya komplikasyon öyküsü (fırsatçı enfeksiyonlar, HIV ilişkili diğer kanserler gibi) olan hastalar, tam doz tedavileri ve anal kanserde standart bir kemoterapi ajanı olan mitomisini tolere edemeyebilir ve bu hastalarda doz ayarlaması veya mitomisinsiz tedavi gerekebilir.

Klinik öncesi veriler, HIV pozitif kişilerde tümör mikro çevresinin HIV negatif kişilerle aynı olduğunu göstermekte ve metastatik anal SCC’li hastalarda, immünoterapi kararının HIV durumuna bakılmaksızın verilmesi önerilmektedir.

Yaşlı ya da Yaygın Ek Hastalığı Olan Hastalar

Bu hastalarda da standart tedavi, genç ve ek hastalığı olmayan hastalardaki gibi kemoterapiyle radyoterapinin birlikte verilmesi (kemoradyoterapi -KRT)’dir. Ancak yeterli klinik çalışma olmasa da RT ile eş zamanlı verilen mitomisin ve fluorourasil (FU) dozlarının azaltılması düşünülebilir. Hatta, İleri yaş veya ciddi ek hastalıkları olan T1N0 tümörlü hastalarda, mitomisin verilmeyip radyoterapiyle eş zamanlı tek başına FU uygulanması düşünülebilir.

Anal Bölgedeki Yassı Hücreli Kanser Dışındaki Kanserler Nasıl Tedavi Edilir?

Perianal Cilt Kanseri

Anal kanaldan bariz bir şekilde ayrı bir cilt lezyonu oluşturan T1N0 (yani 2 cm’den küçük, yayılım yok) iyi diferansiye perianal yassı hücreli cilt kanserlerinde;  sfinkter kasları korunarak cerrahi olarak negatif sınırlar elde edilebiliyorsa -yani tümör tamamen çıkarılabiliyorsa- tek başına geniş lokal eksizyon yeterlidir. Ancak yüksek riskli histolojik özelliklere sahip hastalarda (kötü farklılaşmış histoloji, perinöral invazyon gibi) operasyon sonrası radyoterapi verilmesi bir seçenektir.

Tümör 2 cm’den daha büyükse, sfinkter fonksiyonu ameliyatla tehlikeye girecekse, lenf nodu tutulumu varsa veya tümörün anatomik yerleşim yeri anal kanaldan net ayırt edilemiyorsa FU ve mitomisin bazlı kemoradyoterapi verilmesi; cerrahinin sebat eden veya tekrarlayan hastalık için saklanması önerilir.

Anal Adenokarsinom

Lokalize anal kanal adenokarsinomu olan hastaların; lokalize anal SCC gibi FU ve mitomisin bazlı kemoradyoterapiyle değil, lokalize rektal adenokanserler gibi cerrahi (abdominoperineal rezeksiyon-APR) ve FU bazlı kemoradyoterapiyle (ameliyat öncesi veya sonrası) tedavi edilmesi önerilmektedir.

Rektal Yassı Hücreli Karsinom

Rektal yassı hücreli kanserler, distal rektuma uzanan anal yassı hücreli kanserler olarak değerlendirilir ve anal SCC gibi tedavi edilir. Dolayısıyla bu hastalarda da FU ve mitomisin kullanılarak kemoradyoterapi verilmesi önerilir.

Anal Yassı Hücreli Kanser Nasıl Tedavi Edilir?

Lokalize Hastalık Tedavisi

Lokalize anal SCC’lerde (evre 1 dahi olsa) standart tedavi eşzamanlı kemoradyoterapidir. Çünkü, kemoradyoterapiyle cerrahiyi doğrudan kıyaslayan randomize klinik çalışmalar olmasa da KRT hem anal sfinkteri korumakta hem de bu hastaların %70-85’inde tam iyileşme sağlayabilmektedir. Lokal eksizyon; bazal membran invazyonu 3 mm ve daha az, maksimum yatay yayılımı 7 mm ve daha az,  1 cm’den küçük, yüzeysel invaziv tümörlerde dikkatle seçilmiş hastalar için bir seçenek olabilir. Ancak şu ana dek yapılan çalışmalarda; lokal eksizyon, bu hastalarda RT veya kemoradyoterapi ile karşılaştırılmamıştır. Bu yüzden, eğer bu yöntem seçilirse; yakın takip yapılması ve nüks olursa derhal KRT başlanması zorunludur.

Başlangıç KRT rejimi olarak RT ile eş zamanlı FU ve mitomisin tercih edilir. Protokol olarak; NCCN kılavuzları ‘’RTOG 98-11’’ çalışmasında kullanıldığı gibi; 1-4. günler ve 29-32. günlerde 1000 mg/m2 infüzyonel FU ile 1. ve 29. günlerde 10 mg/m2 mitomisin (doz başına maksimum 20 mg) verilmesini önermektedir. ESMO kılavuzları ise ‘’ACT II‘’ çalışmasında kullanıldığı gibi; 1-4. günler ve 29-32. günlerde 1000 mg/m2 infüzyonel FU ile yalnızca 1. günde tek doz 12 mg/m2 mitomisin (maksimum 20 mg) verilmesini önermektedir. Her iki protokol de uygulanabilir. NCCN ve ESMO kılavuzlarında bu hastalarda; FU+ sisplatin veya mitomisin+kapesitabin de RT ile eş zamanlı kemoterapi rejimi olarak önerilen diğer tedavi alternatifleridir.

Lokal İleri Evre Hastalık Tedavisi

Lokal ileri evre (T3/4 veya N1b/c) anal SCC’li hastalarda standart tedavi, lokalize hastalık tedavisi ile benzer şekilde; RT ile eş zamanlı FU ve mitomisin ile kemoterapiyi içermektedir. Farklı olarak sadece, total RT dozunun 10-14 Gy daha fazla (45’e karşılık 55-59) verilmesi önerilmektedir. Bu hastalarda standart kemoradyoterapi ile %50-60 oranlarında tam iyileşme sağlanabilmektedir.

Metastatik Hastalık Tedavisi

Metastatik anal SCC’lerde standart yaklaşım sistemik tedavidir. İzole karaciğer metastazı olanlarda, rezeksiyondan fayda görebilecek küçük bir hasta alt grubu olabilir, ancak bu işlem için hasta seçim kriterleri tanımlanmamıştır.

İzole para-aortik lenf nodu tutulumu nadirdir ve M1 (evre IV) hastalık olarak kabul edilir. Bu hastaların optimal tedavisi tanımlanmamış olsa da para-aortik lenf düğümlerin radyasyon alanına dahil edildiği KRT makul bir yaklaşımdır; ancak bu hastalar ilave metastatik hastalık gelişimi açısından yüksek risk altındadır.

Sistemik Kemoterapi

Hem ESMO hem de NCCN kılavuzlarına göre; metastatik anal SCC'li hastalarda birinci basamak tedavide ilk tercih rejim karboplatin+paklitakseldir. Sisplatin+FU ve modifiye DCF (Dosetaksel, sisplatin, FU) de diğer alternatiflerdir.

InterAACT çalışmasında; daha önce tedavi görmemiş metastatik anal SCC'li 91 hasta, randomize olarak karboplatin (AUC=5, 28 günde bir)+haftalık paklitaksel (80 mg/m2, 1, 8 ve 15.günlerde, 28 günde bir) alanlar ve sisplatin (60 mg/m2, 21 günde bir)+infüzyonel FU (1000 mg/m2, 1-4. günlerde, 21 günde bir) alanlar olmak 2 gruba ayrılmıştır. Sonuçta; birincil sonlanım noktası olan yanıt oranları her iki grupta da benzer (%59'a karşılık %57) olsa da genel sağ kalım süreleri (20 aya karşı 12,3 ay) ve toksisite profili (ciddi yan etkiler %36'ya karşı %62) karboplatin+paklitaksel grubunda anlamlı derecede daha iyi saptanmıştır.

Karboplatinin 28 günde bir 1 gün, paklitakselin haftalık verildiği protokolün yanı sıra; karboplatin ve paklitakselin her ikisinin de 3 haftada bir 1 gün verildiği protokol de yaygın olarak kullanılmaktadır. Protokoller arasında tedaviye bağlı toksisite açısından bir fark olup olmadığı bilinmemektedir. Ancak her iki uygulama da makuldür.

İmmünoterapi

Programlanmış hücre ölümü reseptörü-1 (PD-1) yolağını hedef alan tek ajan immünoterapi rejimleri, ilk sıra tedavi sonrası progresyon (hastalıkta kötüleşme) olan metastatik anal SCC’li hastaların tedavisinde önerilmektedir. Ancak immünoterapiden fayda görme olasılığı en yüksek olan hastaların optimal seçimi için kriterler henüz belirlenmemiştir. Bu yüzden, bu hastalarda PD-L1 aşırı ekspresyonuna bakılması şu an için önerilmemektedir. Bu yolakta etkili immünoterapi ajanlarının, bu hastalarda ilk basamak tedavide sitotoksik kemoterapi ajanlarıyla birlikte kullanımına ilişkin devam eden klinik çalışmalar olsa da henüz net bir veri mevcut değildir.

Metastatik SCC'de PD-1 yolunu bloke eden nivolumab, pembrolizumab ve retifanlimab ile umut verici sonuçlar rapor edilmiştir. PD-1 ekspresyonu bakılmamış, kemoterapiye dirençli metastatik anal SCC'li 37 hastayla yürütülen küçük bir faz II çalışmada; hastalara medyan 6 kür (3-10 kür) iki haftada bir 3 mg/kg intravenöz (IV) nivolumab uygulanmış ve sonuçta;  Hastaların 9’unda (%24) objektif yanıt, 2'sinde (%5) tam yanıt, 17’sinde (%46) en iyi yanıt olarak stabil hastalık elde edilmiştir. Hastalarda medyan progresyonsuz sağ kalım 4,1 ay ve medyan genel sağ kalım 11,5 ay olarak hesaplanmıştır. PD-L1-pozitif anal SCC’li 24 hastanın değerlendirildiği KEYNOTE-028 çalışmasında ise; iki yıla kadar her 2 haftada bir 10 mg/kg dozunda IV olarak uygulanan pembrolizumab ile 4 hastada (%17) kısmi yanıt, 10 hastada (%42) en iyi yanıt olarak stabil hastalık elde edilmiştir. İlk sıra tedavi sonrası progrese olan metastatik veya opere edilemeyen anal SCC'li 112 hastanın değerlendirildiği faz II KEYNOTE-158 çalışmasında ise; hastalara 2 yıl boyunca veya progresyona kadar her 3 haftada bir 200 mg IV pembrolizumab uygulanmış ve 34,7 aylık medyan takip süresinde 12 hastada objektif yanıt (%11), 6 hastada (%5) tam yanıt elde edilmiştir. Ancak medyan progresyonsuz sağ kalım yalnızca 2,1 ay, medyan genel sağ kalım 11,9 ay olarak hesaplanmıştır. Platin bazlı ilk sıra tedavi sonrası progrese olan, lokal ileri veya metastatik anal SCC’li 94 hastanın değerlendirildiği faz 2 POD1UM-202 çalışmasında; hastalara 4 haftada bir 500 mg IV retifanlimab verilerek %14 objektif yanıt  (1 hastada tam yanıt), %13 kısmi yanıt, %35 stabil hastalık elde edilmiş; hastalık kontrol oranı %49 olarak hesaplanmıştır. Medyan yanıt süresi 9,5 ay, medyan progresyonsuz sağ kalım 2,3 ay, medyan genel sağ kalım 10,1 ay olarak raporlanmıştır.

Anal Kanser Nasıl Takip Edilir?

Anal SCC’de tedavi sonrası takip stratejisine rehberlik edecek prospektif (ileriye dönük) çalışma bulunmamaktadır. Genel olarak nükslerin çoğu ilk üç yıl içinde gelişir, bu yüzden bu süreçte daha yakın takip gerekir. NCCN kılavuzları, KRT’den 8-12 hafta sonra parmakla rektal muayene (PRM) yapılarak yeniden değerlendirme yapılmasını ve yanıtın klinik olarak tam yanıt, sebat eden hastalık veya ilerleyici hastalık olarak sınıflandırılmasını önermektedir. Buna göre; tam yanıtlı hastalarda beş yıl boyunca her 3-6 ayda bir PRM, anoskopi ve inguinal lenf düğümü muayenesi yapılması önerilir. Ayrıca 3 yıl boyunca her yıl kontrastlı göğüs, karın ve pelvik BT veya MR çekilmesi önerilmektedir.

Tedavi yanıtının değerlendirilmesinde veya tedavi edilen anal kanserin takibinde;  florodeoksiglukoz-pozitron emisyon tomografisini( FDG-PET/BT)'yi önermek için yeterli kanıt yoktur.

Anal Kanser Takibi Sırasında Sebat Eden / Tekrarlayan Hastalık Saptanırsa Ne Yapılır?

Hastalığın tekrarlaması/sebat etmesi için risk faktörleri arasında; primer tümör boyutunun >5 cm olması, lenf nodu tutulumunun olması, tedaviye zayıf uyum, gereksiz kemoterapi doz azaltımları ve tedavideki gecikmeler yer almaktadır.

KRT’yi takiben sebat eden veya lokal olarak tekrarlayan hastalık, cerrahiyle (abdominoperineal rezeksiyon-APR) başarılı bir şekilde tedavi edilebilir; ancak lokal olarak tekrarlayan anal SCC vakalarının yalnızca %24-40’ında uzun süreli hastalık kontrolü sağlanabilmektedir.

APR aynı zamanda KRT’nin tamamlanmasından sonra hastalığı devam eden hastalar için de tercih edilen tedavidir. ACT II çalışmasından elde edilen verilere dayanarak, tedavi sonrası 8-12 haftada yapılan ilk fizik muayenede sebat eden hastalık açısından klinik şüphesi olan hastalar, ilerleme olmadığı sürece RT ve kemoterapinin tamamlanmasından sonra altı aya kadar izlenebilir. Bu takip döneminde, hastalığın herhangi bir zamanda ilerlemesi veya KRT’nin tamamlanmasından altı ay veya daha uzun bir süre sonra hastalığın devam ettiğine dair klinik şüphe olması durumunda; biyopsi yapılması ve biyopsi ile hastalığın sebat ya da nüks ettiğinin gösterilmesi halinde APR ile kurtarma tedavisi verilmesi önerilir.

Sebat eden hastalığı olanlarda, anal sfinkteri korumak için cerrahi dışı kurtarma tedavisi verilmesinin etkinliği bilinmemektedir. 22 hastalık küçük bir çalışmada; 4 hastada FU ve sisplatinle yapılan kurtarma KRT’si sonrası uzun süre hastalıksız sağ kalım sağlandığı bildirilmiştir. Ancak veriler, net bir kanıya varmak için yetersizdir. Bu yüzden, sebat eden/tekrarlayan hastalık için sfinkter koruyucu tedaviyi sürdürme kararı zor bir karardır ve multidisipliner değerlendirmeyi gerektirir.