Mide kanseri tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en sık 5 kanser türü arasında görülen ve ileri evrede yakalandığında yaşam süresini ciddi oranda kısaltan bir hastalıktır. Mide kanserinin doğası gereği hastalık teşhis edildiğinde, ya bölgesel olarak ilerlemiş ya da diğer organlara yayılım (metastaz) yapmıştır. Ülkemizde neredeyse tüm mide kanserlerinin dörtte üçü bu aşamada yani metastatik evrede tanı konulur.

Bölgesel ilerlemiş ya da metastaz yapmış mide kanserinin tedavisi son derece güçlükler içerir. Son 20-30 yıla baktığımızda birkaç temel ilacın dışına çıkılamamıştır. 2000’li yıllardan sonra aynı meme kanserinde olduğu gibi, mide kanserinin bir kısmının Her2 reseptör dediğimiz özel bir hücre yüzey algacı taşıdığını gördük, ki bu Her2 pozitif mide kanserleri tüm mide kanserlerinin yaklaşık %20 kadarını oluşturmaktadır.

Bölgesel olarak ilerlediği ya da metastaz yaptığı için ameliyat edilemez mide kanseri karşımıza çıktığında, mutlaka Her2 pozitifliği ile ilişkili ve akıllı ilaç olarak adlandırılan hedeflenmiş tedavi şansının olup olmadığını saptamamız gerekir. Eğer Her2 pozitifse, artık günümüzde iyi tanınan ve yaşamı uzattığı bilinen bir kemoterapi rejimi uygulanır.

Kemoterapi rejimi 3 ilaçtan oluşur:

  1. Yıllardır bilinegelen bir platin analoğu olan cisplatin,
  2. 5-florourasil (5FU) ve 
  3. Trastuzumab etken maddeli ve tüm dünyada Herceptin olarak bilinen Her2’yi hedef alan akıllı ilaç

Bugüne kadar yapılan çalışmalarla, özellikle son 5 yılda, Her2 pozitif mide kanserinde herceptinin kullanılması standart hale gelmiştir.

Mide kanserlerinin %80’ini oluşturan Her2 negatif hastaların en doğru tedavisinin hangisi olduğu konusunda tartışmalar vardır

Cisplatin ve 5-florourasil uzun yıllardır mide kanserinin tedavisinde kullanılmaktadır. Bu iki ilaca taksanlar başlığı altında incelenen ve dosetaksel adı verilen bir ilacın ilave edilmesi ile, mide kanserlerinin çoğunluğunu oluşturan Her2 negatif hastaların yaşamına ciddi katkılar sağlanmıştır. Ancak bu üçlü tedavi (Dosetaksel+Cisplatin+5FU = DCF) yan etkileri nedeniyle hekimleri sıkıntıya koymuş, hastaların yönetimini güçleştirmiş, bununla beraber hastalara da yaşam kalite kaybı getirmiştir. Kafalar karışık olduğu böyle bir durumda, bu üçlü kemoterapi rejiminin daha kısa sürelerde ve daha düşük dozda kullanılması modifiye DCF olarak adlandırılmış ve yeni tedavi uygulamalarını gündeme getirmiştir. Geçtiğimiz birkaç yılda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bu üçlü tedavinin kısa sürelerde, sık aralıklarla ve düşük doz uygulanması daha az yan etkiye neden olmuştur.

Saygın onkoloji dergisi Gastric Cancer’in Ocak 2015 sayısında bu tartışmalı konu ciddi şekilde sorgulanmıştır. Yapılan karşılaştırmalı çalışmada, mide kanseri için klasik tedavi olan cisplatin-5FU ikili kemoterapi rejimine karşı, hastaların yaşam kalitesini çok bozmadığı gösterilen, daha düşük dozda uygulanan, ama 3 haftada bir değil de 14 günde bir uygulanan üçlü kemoterai rejimi (modifiye DCF) kıyaslanmıştır.

Burada inanıyoruz ki çalışmacıları da şaşırtan bir sonuç çıkmıştır. Çalışmanın sonucunda, klasik kemoterapiye karşılık, azaltılmış dozda üçlü tedavi kombinasyonunun 14 günde bir uygulanması sağkalımı belirgin olarak uzatmıştır.

Bu sonuç, onkoloji camiasında, özellikle bu zorlu tedavi kararında yol gösterici olma niteliğindedir. Bununla beraber çalışmanın detaylarına bakıldığında, modifiye DCF uygulanan hastaların hepsinin 4. evre olmaması, yaklaşık üçte birinin bölgesel ilerlemiş hastalık taşıması bir soru işareti oluşturmuştur. Ancak bu durum, çalışmadan elde edilen nihai başarıyı gölgelememiştir.

Biz de bundan sonra, metastaz yaptığı ya da bölgesel olarak ilerlediği için ameliyat edilemez mide kanserli hastalarımızdaki stratejimiz, sağkalımı uzattığı bilinen ve daha az yan etkiye sahip modifiye DCF adlı kemoterapi rejimi ile tedaviye başlamak olacaktır. Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, mide kanserli hastalarda mutlaka bireyselleştirilmiş tedavi açısından Her2 reseptör düzeyi çalışılmalıdır.