Çağımızın gittikçe büyüyen problemi olan obezite ve fazla kilonun çok sayıda kansere eşlik ettiği bilinmektedir. Buna rağmen obezitenin, endometrium (rahim = döl yatağı = uterus) kanserinin en önemli risk faktörleri arasında olduğu bilgisi maalesef yeterince gün yüzüne çıkmamakta ve farkındalık düzeyi oldukça düşük seviyelerde kalmaktadır.

Rahim Kanseri Diğer Kanser Türleriyle Karşılaştırıldığında Obeziteyle İlişkisi Oldukça Güçlü Olan bir Kanser Türüdür

Bu ilişki; obeziteyle birlikte dramatik şekilde yükselen ve hastalık seyrinin negatif yönde etkilendiği bir rahim kanseri tablosuna güçlü fırça darbeleri atmaktadır.

Rahim kanserine yakalanmış bireylerinin yüzde 57’sinin fazla kilolu veya obez olduğu ortaya konmuştur. Yapılan araştırmalara göre 2010’dan 2030’a kadar obeziteyle birlikte yükselen rahim kanserinin yüzde 55 oranında artacağı beklenmektedir. Yine yapılan çalışmalar göstermiştir ki vücut kitle indeksindeki her 5 birimlik yükselme rahim kanseri gelişme riskini yüzde 50 oranında artırmaktadır. Bununla birlikte; vücut kitle indeksi 30-35 olan bireylerde kansere bağlı yaşam kaybının (mortalite) normal bireylere oranla yaklaşık 2.5 kat fazla olduğu, vücut kitle indeksi 40’ı geçen bireylerde ise bu oranın 6.25 kata kadar yükseldiği ortaya konmaktadır. Bu çarpıcı verilere rağmen 1.545 sağlıklı bayan üzerine yapılan bir çalışmada ortaya konduğu üzere, bireylerin yüzde 58’i obezitenin rahim kanseri riskini artırdığını bilmemektedir. Kansere yakalanmış bireylerin farkındalığı da yüzde 53.5 gibi yetersiz sayılarla karşımıza çıkmaktadır. Bu tablo, bireylerin bilgilendirmesi konusundaki ciddi bir ihmali yüzümüze çarpmakla birlikte bu konuda başta onkologlar olmak üzere tüm sağlık görevlileri üzerine düşen bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmelidir. Öyle ki hekimi tarafından obezite konusunda bilgilendirilen bireylerin kilo kaybı adına çaba sarf ettiği de çalışmalarla ortaya konmuştur.

Obezitenin Rahim Kanseri Üzerindeki Etki Mekanizmaları

Yağ dokusu; tüm vücudu etkileyen hormonlar ve maddeler salgılayan yağ hücreleri, savunma hücreleri, sinir hücreleri gibi çok çeşitli hücreler içeren karmaşık bir endokrin organdır. Bu hormonlar ve maddelerin rahim kanseri üzerindeki etkileri 3 ana başlık altında toplanmaktadır.

1. Östrojen Salgısı:

Östrojen, menopoz öncesi kadınlarda östrojen temel olarak yumurtalıklardan salgılanmakta ve bir döngüyle kontrolü sağlanmakta iken menopoz sonrası bireylerde östrojenin temel salgı merkezi yumurtalık dışı dokular - özellikle de yağ dokusu - olmaktadır. Östrojen sentezini sağlayan aromataz enziminin aktivitesi yaşla ve yağ dokusu miktarıyla artmakta, östrojeni bağlayan proteinin miktarı da azalmakta, bu sayede serbest (aktif) östrojen miktarı yükselmektedir. Bu mekanizmalarla artan östrojen rahim hücrelerinin hem sayıca artmasını hızlandırmakta hem de DNA’da zincir kırıkları meydana getirerek kanserin genetik temelini oluşturmaktadır.

2. İnsülin ve İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü (IGF-1)

Sağlıklı menopoz öncesi bireylerde östrojen etkisiyle salınan IGF-1 her ay bir döngü ile rahim hücrelerinin büyümesini sağlar. Obeziteyle birlikte artan insülin ve IGF-1 miktarı rahmin kontrolsüz büyümeye kalınlaşmasına neden olmaktadır. Bu süreçte insülin ve insülin benzeri büyüme faktörünün reseptörleri ve hücre içerisindeki yolaklarının aktivitesi de anormal şekilde artmaktadır. Çoğalma sinyalinin (MAPK ve PI3K yolakları) bu ölçüde artmasıyla birlikte tümörü baskılayan genlerin (PTEN) aktivitesinin azalması kansere zemin oluşturan bir diğer yolak olarak karşımıza çıkmaktadır.

3. İnflamasyon ve Adipokinler

Yağ dokusu adipokinler adı verilen hücre metabolizmasının düzenlenmesinde ve kronik (uzun süreli = süreğen) inflamasyonda rol oynayan maddeler salgılamaktadır. Leptin, interlökin-6 gibi adipokinler insülin sinyalini baskılamakta, insülin direnci oluşturmakta ve rahim hücrelerinde çoğalmaya, büyümeye sebep olmaktadır. Bunların yanı sıra inflamasyon sonucu oluşan hücresel stres, genetik hasara sebep olarak kanseri tetiklemektedir. Bahsi geçen inflamatuvar adipokinlerin aksine adiponektin ise östrojenin bağlandığı proteinin (SHBG) miktarını artırarak serbest östrojen miktarını azaltır böylece östrojenin uyarısıyla gerçekleşen rahim hücre çoğalmasına karşı koruyucu bir yol izler.

Tüm bu mekanizmalar göz önünde bulundurulduğunda rahim kanseriyle ilgili daha geniş bilgiye sahip olarak korunma ve tedavi adına ortaya konan yaklaşımları inceleyecek olursak;

Yaşam Şekli Değişikliği

Obezite ve rahim kanserinin bu güçlü ilişkisini göz önünde bulundurarak rahim kanserinden korunma listesine baktığımızda ilk satırda sağlıklı kilo, sağlıklı diyet ve egzersiz görülmektedir. Beslenme adına yapılan çalışmalarda; beslenme tarzının kanser üzerinde etkisinin gözlenemediği çalışmalar bulunmakla birlikte, 2 büyük çaplı çalışmanın (metaanaliz) sonuçlarına göre yüksek glisemik indekse sahip (kan şekerini hızla yükselten) diyetler rahim kanseri riskini ciddi oranda artırmakta; 3 vaka kontrol çalışmasına göre de Akdeniz Diyeti’nin rahim kanseri riskini azaltabileceği ortaya konmaktadır. Egzersiz adına kesin cümleler kurabilmek için yeterli sayıda ve güçlü çalışmalara ihtiyaç vardır.

Cerrahi Yaklaşım

Kilo kaybı adına cerrahi arayışa çıktığımızda ilk karşımıza çıkacak olan seçenek obezite (bariatrik) cerrahisi olmaktadır. Yapılan bir araştırmaya göre bariartik cerrahi yaptırarak kilo kaybeden bireylerin rahim kanseri riski obez bireylere göre yüzde 60 azalmaktadır. Yaşam tarzı değişiklikleri, cerrahiden önceki süreçte gündeme gelmekte ancak yetersizliği durumunda bazı bireylerde düşünülebilecek seçenekler arasında cerrahi de yer almaktadır.

İlaçlar

Yapılan çalışmalar obeziteyle insülinin arttığını, ayrıca artan östrojenin hücrelerin büyümesi ve çoğalması için gaz görevi gördüğünü ve bir çeşit “fren” olan progesteronların da obez kadınlarda düşük miktarda olduğunu göstermiştir. Bu bilgiler ışığında kullanılan oral kontraseptiflerin içerisindeki progesteron içeriği rahim kanserinden koruyucu etki göstermektedir. Yakın zamanda 36 çalışmanın derlemesiyle yapılan meta analizde 5 yıllık oral kontraseptif kullanımının rahim kanseri riskini yüzde 24 azalttığını ileri sürmektedir. Bu koruyucu etki oral kontraseptiflerin kullanımının kesilmesinden sonraki 30 yıl içerisinde de sürmektedir. Rahim içi araçlara (RİA) bakıldığında ise kullananlardaki rahim kanseri riskinin kullanmayanlara oranla yüzde 19 azaldığı görülmektedir. Bu etki 10 yıldan uzun süre kullananlarda daha belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sonuç olarak; obezite birçok kanserde olduğu gibi rahim kanserinde de başrol oynamaktadır. Östrojen üzerinden gerçekleşen kanser mekanizmaları sadece rahmi değil, meme, yumurtalık, yemek borusu, böbrek, kalın bağırsak, pankreas gibi diğer kanserlerin riskini de artırmaktadır. Yapılacak en etkin tedavi kanserin gelişimini önlemek olmakta ve bu karşımıza ilk olarak hayat tarzı değişikliği çıkmaktadır. İlk adımın yetersiz kaldığı durumlarda bariatrik cerrahi gibi seçenekler ortaya konmakta ve bu cerrahilerde obez hastalardaki normal ameliyat zorluğu ve eşlik eden hastalıkların fazlalığı nedeniyle minimal girişimsel cerrahi yöntemler (laparoskopi gibi) tercih edilmektedir. Bu sürecin yönetiminde onkologlar başta olmak üzere hekimlere ciddi görevler düşmekte ve hastaların bilgilendirilmesi konusunda gereken hassasiyetin gösterilmesine ayrıca dikkat etmek gerekmektedir.