Bu yazımızda yeni bir bilimsel çalışmanın ışığında, yumurtalık kanserli hastalarda kemoterapiye daha iyi yanıt verecek kişiler, genetik testle önceden belirlenebilir mi sorusuna cevap vermeye çalışacağız.

Yumurtalık (over) kanseri, kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen 2. jinekolojik kanserdir. Sıklıkla ileri yaşlarda görülen yumurtalık kanserinin ortanca görülme yaşı 63 tür. Bir kadının hayatboyu yumurtalık kanserine yakalanma riski yaklaşık %1.4 tür. Yumurtalıklarda oluşan “over kanseri veya diğer adıyla yumurtalık kanseri”, genellikle diğer organlara yayılım gösterdikten sonra teşhis edildiği için en fazla yaşam kaybına yol açan jinekolojik kanser türü olduğu söylenebilir.

Yumurtalık kanserinde başarılı bir tedavi, cerrahi müdahale ardından kemoterapi ve nadiren gerekli görüldüğünde uygulanan radyoterapiden oluşmaktadır. Yumurtalık kanserine yakalanan kadınların neredeyse tümü, cerrahi müdahale ve kemoterapi görürler. Kanser hücreleri, cerrahi müdahale ile alınsa da mikrometastaz olarak adlandırılan çok ufak kalıntılar, yumurtalıktan karnın diğer bölgelerine ve vücudun uzak noktalarına yayılabilir. Bu mikrometastazlar, var olan testlerle belirlenemeyebilir. Cerrahi müdahale, bölgesel tedavidir ve mikrometastazları tamamen ortadan kaldıramaz. Bu nedenle, kemoterapi kullanılarak ilave sistemik tedavi uygulaması yapılır. Yani kemoterapi, yumurtalık kanseri tedavisinin cerrahi ile birlikte en önemli iki öğesidir. Haliyle kemoterapinin başarısı direk olarak tedavi sonuçlarını etkilemektedir. Fakat her hastada kemoterapinin başarısı aynı değildir; birçok faktör (yaş, genel vücut performansı, hastalığın yayılım derecesi, daha önce kemoterapi tedavi alıp almadığı ve bu tedavilere verdiği yanıt gibi) bu başarıyı etkileyebilir. Kemoterapinin başarı oranlarındaki bu değişkenlik, biliminsanlarını bu konuda araştırmaya sevk etmiştir.

11.06.2015 tarihinde, saygın onkoloji dergilerinden biri olan JAMA Onkolojide yayımlanan yeni bir çalışma, yumurtalık kanseri için uygulanan kemoterapinin hangi hastalarda daha başarılı sonuç vereceğinin önceden tespiti konusunda ufkumuzu açmaktadır.

İnsan genlerinde bulunan BRCA1 ve BRCA2 genleri, tümörü engelleyici rol üstlenmişlerdir. Normal hücrelerde bulunan BRCA1 ve BRCA2 genleri, hücrenin genetik materyallerini yani DNA sını dengede tutar ve kontrolsüz hücre gelişimini önler. Bu genlerin mutasyona uğraması ise, genetik olarak gelişen meme ve yumurtalık kanserleri ile bağlantılıdır. BRCA mutasyonları yumurtalık kanserinin yaklaşık %20 kadarından sorumlu tutulmaktadır ve bu mutasyonların saptandığı hastaların kemoterapiye daha iyi yanıt veridiği öteden beri bilinmektedir. Yukarıda bahsi geçen çalışmada ise BRCA mutasyonuna sahip hastalar çalışma dışı tutulmuştur ve geriye kalan hasta grubu içinde platin-bazlı kemoterapiye iyi yanıt verenler bu çalışmanın ilgi odağı olmuştur.

İleri evre yumurtalık kanserinin ilaçla tedavisinin temelini platin-bazlı kemoterapi ilaçları oluşturmaktadır. Bu ilaçlara hangi hastaların daha iyi yanıt vereceğinin tespit edilmesi son zamanlarda adını sıkça duyduğumuz kişiye özgü tedavi (personalized treatment) konusunda kat edilen önemli basamaklardan biridir.

Çalışmanın temelini Kanser Genom Atlas Projesi verilerinin analiz edilmesi oluşturmuştur. Over kanserli hastalar içinden kemoterapiye iyi yanıt verenler ve hastalıkta kötüleşme göstermeyenlerin DNA ları incelenmiş ve yeni gen mutasyonları yönünden taranmıştır. Çalışmada sonuç olarak, ADAMTS gen ailesinde mutasyonlar saptanan yumurtalık kanserli hastaların kemoterapiye daha iyi yanıt verdiği bulunmuştur.

Yumurtalık Kanserlerinin Birçoğu Tekrarlama Eğilimindedir

Tekrarlayan kanser, tedavi sonrası tam başarı sağlanmış ancak bir süre sonra nükseden kanser şeklidir. Yumurtalık kanseri, tekrarlama eğilimi görece olarak fazla olan bir kanser türüdür. Birçok yumurtalık kanseri hastası hastalığın tekrarlaması ile karşılaşır; bu durumun ana sebebi mevcut bilgiler ışığında kemoterapi direnci olarak görünmektedir.

Sonuç olarak ADAMTS mutasyonları, BRCA mutasyonlarından bağımsız olarak, kemoterapi-dirençli yumurtalık kanserinin erken tanınmasına katkıda bulunarak ve önemli klinik sonuçlar sağlayabilir.