Yine bir bahar zamanıydı…

Akşam nöbete giderken yol üstünde önünde sümbüllerle dolu bir çiçekçiye gözlerim takılı kaldı. Durdum, sümbüllerin kokuları beni adeta mest etti. Sonra aklıma onkoloji servisinde yatan yumurtalık kanserli hastamız geldi. Bu tatlı bayan hastamızın bir gün önce gündüz mesaim sırasında tansiyonu düşmüş ve fenalaşmış, bu sırada “ben ölemem, benim çocuklarım var, lütfen beni kurtarın” diyerek feryat etmişti. Yaşadığımız bu olay ekibimiz çok etkilemişti. Biz de tansiyonu normale gelene kadar hekimimizle başında beklemiştik.

Nedenini bilmediğim bir hisle bu hastamızı belki biraz gülümser diye bir sümbül aldım. Daha nöbete başlamadan formalarımı giyer giymez heyecanla hastamızın yanına koştum. Bunu size aldım diyerek sümbülü uzattım. Birden hasta ağlamaya başladı…

Anlamadığım, “niye ağlıyordu?”

Durdum, sakinleşmesini bekledim. Biraz daha iyi görünmesine rağmen ağlayarak bana şunu anlattı: “Babam çiçekçi idi, küçük bir çocukken ona yardım ederdim. Bunu çok da severek yapardım… Mis gibi kokular, rengarenk çiçekler... Ama en güzelleri sümbüllerdi, benim en sevdiğim çiçektir” dedi ve usulca ağlamaya devam etti.

Tüylerim diken diken oldu gözlerim doldu. Bir yaşama dokunmak isterken birden içinde kendimi bulmuştum.

Canlı çiçeği sağlığı için sakıncalı olabileceği için hastamızın odasında bırakamadık. Biz de çiçeğimizi hastamızla penceresine koyduk. Bir süre sonra ağlama yerini gülümsemeye bıraktı, yoğun geçen mesainin en güzel yanıydı!

Onkoloji Hemşiresi Mevlüde Demir