Bir kanser hastası olarak, doktorlar tarafından görmezden gelindiğini hissetti. Bir doktor olarak, sistemi değiştirmek için çaresiz olduğunu düşündü…

Genç hastam, karşımda oturmuş daha fazla sakin kalamıyordu. Sol elini sıkı bir yumruk yapmış, sağ eli titriyordu. Boynunda kırmızı lekeler vardı ve sordu: “Neden hastayım?”

Bu soruyu ilk kez sormamıştı. Ona bakmakta olan ben ve diğer doktor ve hemşire arkadaşlarım, hastalığın nedenleri ve risk faktörleri hakkında ne anladığımızı onunla paylaşarak sorusunu yanıtladık. Ama sorusu, teknik bir soru değildi, bundan daha fazlasıydı.

Hasta olmak zoruna gidiyor, farklı olmaktan nefret ediyordu.

Tanı ona adil gelmiyordu. Müzik okuluna gitmek, arkadaşlarına resimler göndermek ve âşık olmak istiyordu. Ancak bunun yerine ben de dahil olmak üzere doktorları onu takip ederken o, kronik bir hastalığın tedavisini optimize edebilmek için hastanede yatıyordu.

Tanının, hayatını ele geçirdiğini hissediyordu

Bu hissi biliyorum. 20’li yaşlarımda kolon (kalın bağırsak) kanseri teşhisi almıştım. Aile öykümde kanser yoktu ve ben de kanser dışında zinde ve sağlıklıydım. Pekin’de bir iş kurmakla meşguldüm ve yeni bir ilişkim vardı.

Kanser, seyahatlerimi ve işimi bitirdi. Radyasyon tedavisi, kemoterapi aldım, ameliyat oldum. 10 ay boyunca kolostomi torbam vardı ve tüm bunlardan sonra akciğerlerimde ciddi kan pıhtıları sorunu yaşamıştım.

Hayatta kalmaya çalışırken, sanki hayatın kenarında oturuyormuşum gibi hissettim. Arkadaşlarımın partilere gitmesini, aile kurma planlarını ve işlerinde başarılı olmalarını izliyordum. Kolumda takılı olan kemoterapi ilacının damlamasını seyrederken, midem bulandığında veya uyuyamadığım her bir gecede kendime, hastamın da bana sormuş olduğu soruyu soruyordum: Neden hastayım?

Hasta olmak korkutucu. Doktorlarımın bana nasıl hissettiğimi sormalarını istedim, ancak onlar çoğunlukla bunu yapmadı. Bu ilgisizliğin gerçek olup olmadığını merak ettim.

Tedavim bittiğinde artık doktor olmak istediğimi anladım. Beni kurtaran bu sisteme geri dönmeli ve diğer hastalara yardımcı olmalıydım. Ayrıca neden “hastalık deneyimimi” doktorların anlamadığını anlamak istedim. Hızlı bir vizit sırasında veya normalde, üstünkörü “Sorunuz var mı?” diye sormak veya empati kuramamak. Doktorların, hastalığı gerçekten anlayıp anlamadıklarını hep merak ettim: hasta olmak nasıl bir şeydi?

Tıp fakültesine gittiğimde böyle olmasının bir sebebini buldum – hasta seslerinin eksikliği. Hastalar, ders kitaplarımızda ve slaytlarda vardı ancak gerçek birer öğretmenler olarak değil. Genç, akıllı ve sağlıklı meslektaşlarımın çoğu için hastalık, ders kitaplarının sadece bir parçasıydı.

İlgili konu: Zamanın durduğu an: KANSER TANISI ALMAK!

Zaman zaman doktorlar da hastalanır ve sonrasında kullandıkları ilaca bakış açılarını değiştirdikleri yazarlar. Hastane yataklarında, yalnız ve kafaları karışmış bir haldeyken hastalarının hissettiklerini hissederler. O noktadan sonra farklı bir doktor olmak istediklerini söylerler.

Peki neden hastalıkları anlamaları için doktorların hasta olmasını bekliyoruz?

Empati öğretilebilir bir duygu. Bu duygu, tıp fakültelerine daha fazla beşerî bilimler konusu dahil edilerek ve öğrencilerin hikayelerini paylaşmaları için fırsatlar yaratılarak geliştirilebilir. Ancak empati duygusunu biz doktorlara öğretecek olan en nihai öğretmenler burnumuzun dibindeler – hastalar. Maalesef ki hastalar, tıp eğitiminde olması gerektiği kadar yer almıyor. Kıdemli doktorlar yanlarında bir grup öğrenci ile yaptıkları hızlı vizitlerde hastalar çoğunlukla pasif katılımcılar oluyor.

Hastalar, öğretmen olmalı

Tıpta uzmanlaşmış herhangi bir profesör kadar önemli olmalı. Öğrencilere ders vermek üzere davet edilmeli. Neden önemli hastalıklara sahip hastaların yönettiği tartışma grupları yok? Anatomi ve fizyoloji eğitimlerinde neden yer almıyorlar? Hastalar ile olan bu iletişim, daha sonra hastaların sağlık hizmeti aldıkları süreçte hissettiklerini simüle etmek adına düzenlenmiş sürükleyici deneyimlerle güçlendirilebilir. Doktorların empati becerilerinin geliştirilmesi ve onların bu duruma karşı daha dikkatli olmalarının, doktorları tükenmiş hissetmeye karşı korumak veya hastaların durumu iyi olmadığında yaşadıkları duygularla başa çıkmalarına yardımcı olmak adına faydalı olabileceğine inanıyorum.

Bazı araştırmalara göre tıp eğitimleri, geleceğin doktorlarının daha az empati yapar hale geliyor. Öğrencilerin ve asistanların tıp fakültesinde aldıkları eğitim boyunca, başladıkları zamana göre giderek sahip oldukları şefkatin yerini kinik fikir ve ego alıyor. Bunun birkaç nedeni var; bunlardan biri de tıp eğitim ve öğretimine giren düşmanlık olarak görmeye başladığım şey olabilir. Meslektaşlarım kendilerini yaşlılardan, uygunsuz davranışlardan, zorbalıktan ve onları gerçek bir insan yerine koymaktansa elektronik bir ekranda satırlar olarak gören bir sağlık sisteminden korumak adına geri çekilmek istediklerini seyrettim.

Nasıl bir his olduğunu anlamak için herkesin hasta olması gerekmez. Genç hastamın sahip olduğu hastalığa sahip değilim ama onu orada dayanmaya teşvik ederken hastalığımın bana öğrettiklerinden faydalanabilirim.

“Başına bunun gelmiş olmasından dolayı üzgünüm” diyorum ona. Hüsrana uğradığını görebildiğimi ve bu tanıyı almış olmasının hiç de adil olmadığını düşünüyor olmasının da normal olduğunu söylüyorum. Ona daha önce hiçbir doktorun bunların söylemediğini söyledi.

Fikirlerini değiştirmiyorum elbette ve yaşadıkları konusunda kendisini huzurlu hissetmesine yardımcı olacak kelimelerim de yok. Ancak onu bu şekilde doğrulayan ilk doktor olmamalıydım.

*

Yukarıdaki yazı, Dr. Ben Bravery'in The Guardian'daki "As a cancer patient, I felt dismissed by doctors. As a doctor, I am desperate for the system to change" adlı makalesinin çevirisidir.

*

Umut Veren Kanser Öykülerimiz