
Eski Hastane Porteri ve Unutulmuş Bir Kanser Araştırma Devi
İş hayatına hastane porterliği ile başlayan, daha sonra biyokimya uzmanı olan ve hala en yaygın pediatrik kanser olan löseminin tedavisinde devrim yaratan unutulmuş Hintli bir göçmene teşekkür etmeliyiz.
Dr Yellapragada SubbaRow, lösemi ve diğer hastalıklar için güçlü ve ucuz bir tedavi olan metotreksatı geliştirdiği için "Kemoterapinin (Gerçek) Babası" olarak da bilinir. Ayrıca başka bilimsel başarılar ile de adını duyurmuştur.
Hindistan’ın Güneydoğusu'nda dünyaya gelen SubbaRow, neredeyse iki ağabeyini de alan tropikal bir hastalığa yenik düşüyordu. Babasının hayatını kaybettiği döneme kadar okul derslerine kendini vermedi. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde bir göçmen olarak önyargı altında yıllarını sürdürdü. 53 yaşına geldiğinde ise yaşamını bir kan pıhtısı aldı.
Ancak ne yazık ki bilimsel olarak SubbaRow, karşısına çıkan onlarca zorluğa ve hala bugün bile çoğu kişinin kendisini tanımamasına rağmen birçok bilimsel zafer kazandı. ABD Ulusal Kanser Araştırmaları Ayı’nda onu hatırlamak, hatırlatmak ve başarılarını takdir etmek için olağanüstü yaşamına ve çalışmalarına tekrar bakıyoruz.
Dr Yella, Folik Asit ve Onkolojinin Değişimi
Bir grup Hindistan doğumlu doktorların dergi makalelerinde, sunumlarda ve Pulitzer Ödüllü kitaplarda mirasını yaşatması dışından SubbaRow’u takdir eden yok.
Bu grup arasında yer alan yazar ve onkolog Siddhartha Mukherjee de New York Times’ın 1 numaralı en çok satanlar listesinde yer alan "The Emperor of All Maladies: A Biography of Cancer" (Tüm Hastalıkların Şahı) kitabında, SubbaRow’un başarılarını kronolojik olarak sıralamıştır.
Mukherjee’in yazdığı gibi SubbaRow, “birçok yolda öncü, hücre fizyologu olan bir doktor, kazara biyolojiye giren bir kimyagerdi.”
(Hint geleneğine göre SubbaRow, doktorun ilk adıdır ve Yellapragada ise soyadıdır. Ancak tıbbi literatürde bazı yazım farklılıkları ile birlikte SubbaRow kullanılıyor. Ayrıca arkadaşları ona Mukherjee’nin yazdığı gibi "Yella" diyordu.)
Oldukça zor geçen çocukluk ve gençlik dönemlerine katlandıktan sonra dinsel karmaşalardan, çocukluk isyanlarından ve başarısız bir görücü usulü evlilikten sağ çıkmıştı. Bir çocuğu vardı, ancak bebekken onu kaybetmişti. Her şeyi geride bırakan SubbaRow, Amerika Birleşik Devletleri’ne 1923 yılında geldi.
Boston Tıp Fakültesi'ne kabul edilmedi. Bir süre Boston Brigham ve Kadın Hastanesi’nde porter / gece hizmetlisi olarak çalıştı, çarşafları değiştirdi ve tuvaletleri temizledi. Fakir ama gururlu bir yüksek kasttan Hintli Brahman için bu görevleri yerine getirmenin kültür şoku, özellikle sarsıcı olmalıydı.
SubbaRow yine Baston'da bulunan Harvard Tıp Okulu’na kabul edildi ve genç bir öğretim üyesi oldu. Mukherjee, bir yabancı olarak SubbaRow’un “münzevi, gececi ve ağır aksanlı biri” olduğunu yazıyor. O kadar farklıydı ki akademik olarak ilerlemesi imkansız görünüyordu. Öncülük ettiği biyokimya çalışmalarına rağmen Harvard, SubbaRow’un daha fazla kadrolu olarak çalışmasına izin vermedi.
1940’ların başında New York’ta bir ilaç şirketi olan Lederle Labs’ta (daha sonra Pfizer satın aldı) işe girdi. Folik asit olarak bilinen vitaminin sentezlenmesi üzerine çalıştı. Nihayetinde folik asit benzeri bir anti-vitamin elde etti. Fakat vücudun folik asiti emmesini durdurmak ne işe yarayacaktı?
Keşif Çok Ancak Fon ve Şöhret Yok
SubbaRow, biyolojik çalışmalarda dönüm noktası yaratmaya yabancı değildi. Daha önce kas kasılmaları için çok önemli olan fosfokreatin ve ATP’yi aynı anda keşfetmişti. Ancak yazar Gerald Posner, “Pharma: Greed, Lies and the Poisoning of America”da “Subbarow’un 1935’te fosforla ilişkili renk testinin keşfindeki büyük rolünü reddetmek zorunda kaldığını ve bunun yerine bu onurun, Harvard’da tam zamanlı profesörlüğe terfi etmesi düşünülen ortak yazara verildiğini” yazdı.
Houston’da bir onkolog olan Kirtan Nautiyal, 2018 yılında yayımlanan bir makalesinde SubbaRow’u onurlandırdı ve şunları söyledi: “Onun kendini geri plana çekmek için olan iç güdüsü, kendi kariyerini onarılmaz bir şekilde sabote etti.”
Nautiyal, ayrıca SubbaRow ve ekibinin “çoğunlukla tropikal ülkelerde milyonlarca insanın alt bacakları ve genital bölgelerinde elefantiyaza sebep olan filaryazın (fil hastalığı) ilk etkili tedavisini” geliştirdiğini de yazdı. “On yıl sonra, Gram negatifler olarak isimlendirilen bakteri sınıfına karşı ilk etkili tedavi olan polimiksini ve ilk geniş spektrumlu antibiyotik olan aureomisini üretti.” (Aureomisin ayrıca ilk tetrasiklin antibiyotiktir.)
SubbaRow’un folik asit antagonist keşfi yine geniş ölçüde duyulmadı. Ancak ilk önce folik asidin çocukluk çağı lösemisini iyi değil daha kötü hale getirdiğinin farkına varıldı ve bu sürecin potansiyel olarak tersine çevrilebileceği ihtimali anlaşıldı.
Metotreksatın Yükselişi ve Lösemide Başarı
Mukherjee kitabında şunlardan bahsetti:
"Boston’da bir patolog olan Sidney Farber, 2 yaşındaki lösemi hastası Robert Sandler’a yardım etmek konusunda çaresiz kalmıştı. Farber, eski iş arkadaşı olan SubbaRow ile iletişime geçti ve ekibi ile birlikte geliştirdiği metotreksatın ilk versiyonu olan aminopterinden bir miktar istedi. Farber, bu maddeyi Robert’e enjekte etti ve 3 gün içinde çocuğun beyaz kan hücrelerinin sayısı düşmeye başladı – hızlı bir şekilde. Kanaması durdu, yemek yemeye başladı ve tekrar ikiz erkek kardeşi ile neredeyse aynı gözüküyordu."
Lösemi tedavisinde daha önce hiç başarı sağlanamamıştı. Ancak ne yazık ki bu tedavi yalnızca geçici olarak işe yaramıştı. Bu ilaçla tedavi edilen diğer çocuklar gibi Robert’ın da hastalığı nüksetti (tekrarladı) ve aylar içinde yaşamını yitirdi. Ancak Farber, “açık bir kapı gördü” – bir kimyasal, kanser tedavisinde kullanılabilmişti ve kemoterapi çağı başladı. Böylelikle, kimyasalları doğru kullanma adına en önemli adımlardan biri atılmış oldu.
SubbaRow’un sentezlediği bir anti-kanser ajan olan metotreksat, lösemi tedavisinin başlangıç noktası olacak ve 1970’te, kombinasyon kemoterapinin geliştirildiği tarihte, akut lenfoblastik löseminin uzun vadeli remisyonunu (hastalıksız dönem) başlatacaktı.
Diğer kanser türleri için de metotreksata başvuruldu. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yazılan metotreksatın tarihine göre “Kanserin neredeyse her zaman ölümcül olduğunu söyleyen önceki varsayımlar değiştirildi ve daha önce var olmayan tıbbi onkoloji alanı resmi olarak 1971’de kuruldu.” Ancak bu anlatımda da hiçbir yerde SubbaRow’dan bahsedilmiyordu.
O Gitse de Mirası Yaşıyor
Kendi sözleri kadar biyografilerde de SubbaRow, ikili insan ilişkilerinde huysuz, hırslı ve iş kolik bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. 1930’ların başlarında bağlarını tamamen kesmeden önce Hindistan’a karısına “her mektupta ne zaman döneceğimi sorman hoş değil“ diye yazmıştı. “Mümkün olduğunca erken geleceğim… Daha fazla bir şey yazmak istemiyorum.”
Biyografisinde SubbaRow şöyle tanımlanıyor: “Dünyada ona ayrılan zamanın tamamını insanlığı rahatsız eden hastalıklara tedavi bulmak için adamak konusunda oldukça kararlıydı.”
Yine de SubbaRow’un araştırma ekibi de kendilerini ona adamıştı ve onun da sert olmak için Amerika Birleşik Devletleri’nde ve daha önce İngiliz yönetimi altındaki Hindistan’da karşılaştığı önyargı ve izole edilme gibi birçok sebebi vardı.
Bay Posner’ın kitabında bahsettiği SubbaRow ise genç bir tıp öğrencisiyken bile Hintli bağımsızlık aktivisti Mohandas Gandhi’nin çağrısına kulak vermişti. “Okulda kendisine verilen İngiliz cerrahi önlüğünü reddetti ve bunun yerine geleneksel ve basit bir pamuklu Khadi giydi. Bu meydan okuma hareketi, SubbaRow’un Devlet Tıp Okuluna girmesi için gerekli olan üniversite lisansına mal oldu.”
SubbaRow hayatının son yılında da aşağılama ile karşı karşıya kaldı: Lösemi tedavisi olarak aminopterin hakkındaki 1948 yılındaki dönüm noktası olan çalışmasında, meslektaşı Farber da ona hakkını vermedi. Detroit’teki Wayne Devlet Üniversitesi’nde bir pediatrik hematolog / onkolog olan Yaddanapudi Ravindranath’ın dediği gibi “şaşırtıcı bir ihmal”. Ravindranath bir röportajında, “Bildiğim kadarıyla Farber, kariyerinin geri kalanını özür dileyerek ve bunu telafi etmeye çalışarak geçirdi” dedi.
Kısa Bir Kariyer ve Kalıcı Bir Miras
SubbaRow 1948 yılında henüz 53 yaşındayken aniden yaşamını yitirdi. Ravindranath, “Çoğu kişinin, SubbaRow’un biraz daha yaşasaydı Nobel Ödülü kazanacağını düşündüğünü” söyledi.
SubbaRow gibi, Ravindranath’da daha önceden Madras olarak bilinen Chennai şehrine yakın olan Andhra Pradesh’de doğdu. Metotreksat ve lösemi ile ilgili kendi araştırmalarında çığır açan Ravindranath, “Bir yurttaş olarak bir bakıma onun mirasını sürdürüyorum ve açık bir şekilde onunla gurur duyuyorum” dedi.
SubbaRow’un yaşamını yitirmesinden neredeyse 75 yıl sonra, Ravindranath gibi Hindistan doğumlu doktorlar, unutulmamasını sağlamaya çalışarak onu yazılı olarak onurlandırmaya devam ediyor. Metotreksat, sedef hastalığı da dahil olmak üzere bir dizi hastalıkla birlikte lösemi için de çok önemli bir tedavi olmaya devam ediyor.
"Yella"yı tanımakta geç kalınmış olabilir, ancak daha sonra onun ismini taşıyan Lederle Laboratuvar araştırmaları kütüphanesi ile ona ölümsüzlük sunuldu. Onun bir bilim insanı, öğretmen, filozof ve yardım sever olarak anıldığı taştan bir plaketin üzerinde de yazdığı gibi: "Bilim sadece yaşamı uzatır, din onu derinleştirir." Her durumda SubbaRow bilime inanan bir bilim ve inanç insanıydı.
Dotinga R. (2022). Ex-Hospital Porter a Neglected Giant of Cancer Research. Medscape