Kanserle Yaşamak Beni Daha mı İyi Yoksa Daha mı Kötü Bir Doktor Yaptı?
Aşağıdaki yazı, 20 Eylül 2018 tarihinde NEJM adlı bilimsel dergide yayımlanan ve Harvard Tıp Fakültesi'nde asistan profesör olarak görev yapan Adam Philip Stern adlı "bir doktorun, kanser tanısı aldıktan sonra yaşamına ve hayatına bakışının nasıl değiştiğini" anlatan makalesinin çevirisidir.
Geçtiğimiz günlerde bir hastam ağlayarak karşıma oturdu. İki ay önce sevdiği birini kaybetmişti ve duyduğu acı tarif edilemezdi. Dikkatle dinledim, fakat neredeyse hiçbir şey hissetmedim. Bu hastaya karşı daima içten bir sevgi duymuştum, ve hastalarımın hayatlarındaki kayıplarıyla duygusal bağ kurabilmek benim için hiç bu kadar zor olmamıştı. Ölümün gerçekleştiği anda orada bulunmadığım için beni azarladığında bile ona başsağlığı dileyebilirdim ancak sözcüklerim duygu bile içermiyordu sanki...
Psikyatri Benim İçin Daima Empati ile Eşdeğerdi
Psikofarmakoloji ve klinik nörobilim bilgileri, işimde rahatlıkla çalışabilmem için şarttır, ancak hastamla empatik bir ortaklık kuramazsam, o zaman hiçbir şeyin benim için önemi kalmaz.
Not: Empati, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır.
Ocak 2018'de bana 3. evre böbrek kanseri teşhisi konuldu, prognozum (hastalığın nasıl bir gidişatının olacağı) belirsiz ve yaşamımı bu hastalıktan kaybetmem büyük bir ihtimal. Zamanımın çoğunu gidişatın böyle olmayacağını umarak geçiriyorum, ve hayatımı da bu düşünceyle yaşamaya çalışıyorum. Böylesinin daha kolay olacağını düşündüm, ve hayatıma devam ettim.
Hastalarıma teşhisimi ve ameliyatımı açıklamak zor olsa da, bir şekilde aniden "2 aylık bir izin" oluşturdu. Psikiyatrisler ve hastalar arasındaki o hassas dans, odanın sadece benim tarafımda meydana gelen bir deprem ile sarsılmıştı. Her ne kadar hastalarım yokluğumla başa çıkıyor ve ne olursa olsun benim için her türlü bir geri dönüş görüyor olsalar da, ben eski profesyonel benliğimin ne kadarının hala onlarla çalışmak için burada olduğu üzerine düşünüyorum. Sağlıklı bir sol böbreğin bir psikiyatri pratiği için bu kadar etkili olabileceğini asla düşünmezdim.
"Yine de Sağlığınız Yerinde!"
Bazı yönlerden eskisi gibi performans gösteremediğim de gayet açık. Sevdiği insanı kaybeden hastamda yaşadığım gibi diğer bazı stres faktörleriyle empati kurabilmek benim için daha zor olmaya başladı. Gerçekten büyük ve yıkıcı olabilecek problemler benim için öncekilerden daha hasarsız atlatılabilir olmaya başladı. Bir iş kaybı mı? Evlilik stresi? Kişiler arası çatışma mı?... Bunlar, çoğu hastamın kendilerini ofisimde bulmalarını sağlayan, modern hayatın, günümüzün akıl sağlığı sorunlarının asıl sebepleri. Ancak her birine verdiğim mental reaksiyon aynı düşüncenin farklı varyasyonlarından ibaret ve aslında onlara şunu söylemek istiyorum: “Yine de sağlığınız yerinde!”
Hastalığımdan sonra bakış açım bir miktar değişmiş olsa bile tekniğimin ve profesyonelliğimin teşhisimden öncekiler gibi kalabildiğinden, devam edebilmek için yeterince iyi idare edebileceğimden eminim. Ancak bu benim olmak istediğim, aklımdaki doktor değil. Bazı zamanlar aklıma düşüveren, empatiden, hoşgörüden yoksun düşünceleri genellikle üzerlerine konuşmadan öylece bırakırım. Özellikle planlı randevuları ile gördüğüm hastalar, benim için belki de çalışması en zor olan hastalar haline geldi, çünkü odanın benim olduğum tarafından her şey farklı görünüyor. Sanki duvarda işleyen saat bile şimdi kendini gösteriyor.
Bir psikiyatrist olarak kötü durumlara bile olumlu yönlerinden bakabilmek konusunda iyiyimdir. Şimdilerde ise endişe ve korku dolu görünen dünyada dengeyi bulabilmek için kendi psikoterapimdeyim. İleriye doğru yol almaya çalışırken ise bizzat kendi içime bakıyorum. Belki de kanser teşhisimle gelen değişiklikler beraberinde bazı profesyonel yetiler de getirmiştir, kim bilir?
Eskiden, hayatı iyiyken bile iç dünyalarını hiç göremediğim, sorunlarının sebebini anlamadığım hastaları incelerdim ve merak ederdim; Nasıl? Şimdi ise her şey olumlu göründüğünde bile güvensizlik duymak ne demek biliyorum. Anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğunu ders kitaplarındaki tanımlarıyla anlardım, ama bu durumum, kendimi korumak için olabilecek her senaryoyu aklımda oynayabileceğim birşey değil.
Bana kanserimin nüks (tekrar) ettiğini düşündüren her his ve ağrı sonucu, kendi duygularıma bile güvenememe noktasına geldim.
Umuyorum ki bu içgüdüler bana, hastalarıma daha iyi terapi sunabilmemi sağlayacak empati duygum için güçlü bir temel oluşturmuştur. Gerçek şu ki; muhtemelen kanserimin gidişatı hakkında birşeyler söylemek için çok erken. Her şeyin değişmiş olmasının işimi de dönüştürmem gerektiği anlamına gelip gelmediğini düşündüğüm günler oluyor. Böyle günlerde bir hastayla meşgul olup tamamen ona odaklandığımda, hem yüzeysel hem de derin bağlantılar kurabildiğimde küçük bir an için bile olsa işimi iyi yaptığımı hissediyorum.
Adam P. Stern, M.D.
Doctoring while Sick — Is Living with Cancer Making Me a Better or Worse Doctor?
NEJM, 20 September 2018