Yanıltıcı tıbbi iddiaların yayılması, en az sağlık hizmetlerinin kendisi kadar eskidir.

Özellikle Covid-19 Pandemisi sürecinde yanlış bilgi yayılmasında daha fazla bir artış oldu. Yanlış yönlendirme amaçlı olan hatalı ve yanıltıcı bilgiler, sosyal medya aracılığı ile yayılıyor. Bu da beraberinde yeni ve karmaşık zorluklar getiriyor. Daha vahimi ise, yanlış bilgiyi yayanların önemli bir kısmının bunu kasıtlı / rant amaçlı yapıyor ve hatta zamanla yanlışa kendilerinin de inanıyor olmasıdır (bakınız Nasıl Şarlatan Olunur?).

Yapılan güncel bir ankete göre ABD’de insanların %95’i yanlış bilgiyi bir problem olarak algılıyor, %45’i ise kişisel olarak yanlış bilgiye maruz kaldıklarında aşırı derecede endişe duyuyor; buna karşı yanlış bilgi tuzağına çoğu kişi düşüyor ve bunun farkında bile olmuyor.

Yanlış Bilgi ile Mücadelede Sağlık Personellerinin Eğitimi Önemli

Bu zorluklara yanıt olarak ABD’li bir genel cerrah, yakın zamanda halk sağlığı tehdidi olarak yanlış bilgiler üzerine dikkat çekici bir rapor yayımladı. Rapor, sağlık hizmetleri organizasyonlarının yanlış bilgilere karşı savaşmak için personellerini koruyucu bir şekilde eğitmeleri gerektiği çağrısında bulunuyor. Sağlık personellerinin doğru bilgiyi yaymak için hem teknolojiyi (örn. sosyal medya) hem de geleneksel medya platformlarını kullanarak yanlış bilgiler ile mücadele etmeleri gerekmektedir.

Ancak yanlış bilgilere karşı yanıt vermek için sosyal medyayı kullanan doktorlar, önemli engeller ile karşı karşıya kalıyor: yanlış bilgileri yayan kullanıcılar (sağlık personelleri dahil) ve onlara platform sağlayan şirketler (Twitter, Facebook vb). Dahası, bilgileri düzeltmeye çalışan doktorları sık sık hedef alan online saldırılar, tehditler ve yanlış bilgilere karşı yanıt verme stratejileri konusunda yetersiz olan doktor eğitimleri. Bu engellerin aşılması ve doktorların tıp mesleğine duyulan güveni artırması için hayati önem taşıyan online yanlış bilgilere yanıt vermelerini sağlamak kritik bir öneme sahiptir.

Hedef Yanlış Bilginin Kaynağı Olmalı

Yanlış bilginin kaynağını hedef almak önemlidir.

Doktorlar, yanlış bilgilerin sosyal medya şirketi platformlarından yayıldığı için bu durumun sorumlusunun onlar olduğunu söylüyor. ABD’de Dijital Düşmanlıkla Mücadele Merkezi, Facebook ve Twitter’daki aşı karşıtı yanıltıcı bilgilerin büyük kısmından (%65) sorumlu olan 12 hesabı (bireysel veya ortak hesaplar) “bir düzine yanıltıcı bilgi kaynağı” olarak tanımladı.

Aralık 2020’den beri en çok takip edilen 425 aşı karşıtı sosyal medya hesabının toplam 59,2 milyon kullanıcı tarafından takip edildiği tahmin ediliyor. Bu hesapların bazıları, yaydıkları yanlış bilgilere rağmen güvenirliklerini gösteren “onaylı” damgasına sahip. Şirket yöneticileri, bu bir düzine yanıltıcı bilgi veren hesaplara karşı harekete geçme sözü verse de bu konuyla ilgili çok az şey yapıldı. En azından, bu kullanıcıların onaylı statülerinin geri alınması gerektiğine inanıyoruz; yanlış bilgi yaymaktan dolayı yaptırımlarla karşı karşıya kalmalılar.

En Büyük Tehlike

Yanlış bilgilerin yayılmasını ve kalıcı hale gelmesini sağlayan kullanıcıların bazıları da doktorlardır, ki bu da tıbba olan güvene zarar vermektedir. ABD Devlet Sağlık Kurulları Federasyonu ve çeşitli tıbbi tedavi kuruluşları, yanlış bilgi üreten ve yayan doktorlara karşı harekete geçmeyi planladıklarını duyurarak bizi desteklemektedirler, ki buna bu kişilerin doktorluk lisanslarının askıya alınması da dahildir. Ayrıca tıbbi kurulların ve yönetim organlarının halkı, bu yanıltıcı bilgilerin yol açtığı zararlardan korumak adına adım atmalarını savunmak için oluşturulan, doktorları ve halktan kişileri içeren tarafsız gruplar da bulunmaktadır.

Sağlık Personelleri Tehdit Altında

Zararlı şehir efsanelerini yok etmek isteyen sağlık personellerini, saldırılardan ve tacizlerden korunmadan, açık bir şekilde yanlış bilgilerle mücadele etmeleri beklenemez.

Covid-19 Pandemisi öncesinde yürütülen bir araştırmaya göre, 4 hekimden 1’i sosyal medyada saldırıya uğruyor. Çalışmanın sonucuna göre en çok, özellikle aşılar ile ilgili içeriklerin savunması ile ilişkili gönderiler paylaşan kişiler hedef alınıyor.

6 kadın hekimden 1’i sosyal medyada cinsel tacize maruz kaldığını bildiriyor – ve muhtemelen bu oran, aynı zamanda azınlık ırksal veya etnik grupların veya diğer marjinal grupların üyesi olan kadınlar arasında çok daha fazladır.

Pandemi sırasında yürütülen bir ankete göre, basın kuruluşları ile Covid-19 hakkında röportaj yapan hekim ve bilim insanlarının yaklaşık 3’te 1’inin sosyal medya gönderileri ya da medyaya sundukları görüşleri yüzünden saldırıya uğradığı bildirildi. Saldırılar genellikle online olarak gerçekleşse de fiziksel saldırılar da mevcut. Endişe verici bir şekilde mağdurların %22’si, fiziksel ve cinsel içerikli tehditler alırken %15’i ölüm tehditleri aldıklarını bildirdi.

Hekimler ve bilim insanları, taciz edildiklerinde genellikle iş verenlerine söylemiyor çünkü onların bu durum karşında harekete geçeceklerine inanmıyorlar. Uzmanlar, saldırıya uğrayan kişilerin gelecekte medya röportajlarına katılma olasılıklarının da daha düşük olacağını söylüyor – bu, saldırıların etkinliğini vurgulayan bir bulgudur.

Tüm bunlar ise daha vahim bir sonuç doğuruyor: sosyal medyada sözde-bilimciler veya şarlatanlar daha ağırlıkta gözükmeye başlıyor. Ve doğal olarak sağlık profesyoneli olmayan kişiler, çoğunluğu sağlayan bilgilerin yanlış olduğunu fark edemiyor.

Sözdebilim veya sahte bilim (İngilizce pseudoscience), bilimsel argümanlar kullanılarak ileri sürülen, ancak bilimsel çalışmaların gerektirdiği materyal, metot, test edilebilirlik gibi standartları taşımayan veya yeterli bilimsel araştırma ile desteklenmeyen iddia, inanç, bilgi ve uygulamalar bütününe verilen addır. Bu anlamda tüm geleneksel veya alternatif tıp uygulamaları sözdebilim kapsamında değerlendirilebilir.

Sağlık Personeline Tehdide Karşı Mücadele

Saldırıya uğrayan sağlık personellerine yardımcı olmak ve saldırıları önlemek için stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bir grup birliği içinde olmak, bir yaklaşımdır. Yanlış bilgilere karşı mücadele eden doktorlara zarar vermek veya tehdit etmek için sosyal medya platformlarını kötüye kullanan kişilerin, onaylı statülerinin kaldırılması ve gönderi paylaşma yetkilerinin sınırlandırılması gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalmaları gerektiğine inanıyoruz.

Yanlış Tıbbi Bilgilerle Mücadele

Yanlış bilgiler, doktor ve hasta arasındaki ilişkiye müdahale eder ve bu da genellikle hastaların zarar görmesine sebep olur. Sağlık personellerinin acil bir şekilde yanlış bilgilerle mücadele için bilimsel iletişimi kullanma üzerine eğitim almaları gerektiği açık ve nettir. Ancak bu tür eğitimleri sağlamak üzerine geliştirilen stratejiler henüz iyi bir şekilde tanımlanmamıştır.

Resmi bir eğitim desteği olmaksızın sağlık personellerinin yanlış bilgi ile mücadele etmesine yönelik teşvik edilmesi, yanlış bilgilerin online ortamda ve klinik etkileşimlerde yayılmasını şiddetlendirebilir. Örneğin, popüler bir mesajlaşma taktiği, önce bir şehir efsanesini, ardından ilgili gerçekleri sunmayı içerir. Yine de araştırmalar, bilişsel önyargılar sunulan ilk içeriğin hatırlatılmasını desteklediğinden, bu yaklaşımın yanlış bilgilerin akılda kalmasını artırarak geri tepebileceğini gösteriyor. Bunun yerine doktorlar, iklim bilimcilerin kullandığı üç adım prosesi ile yanlış bilgilerin gerçek yüzünü açığa çıkarabilir. Bu,

  • önce gerçeği,
  • ardından da ilgili şehir efsanesini / sözdebilim iddiasını açıklamak ve
  • son olarak da yanlış bilginin neden yanlış olduğunu açıklamaktır.

Yanlış bilginin neden yanlış olduğunun altını çizmek, insanların fikirlerini değiştirmeye yardımcı olabilir. Aynı şekilde yanlış bilgilere karşı olan inanışı neden kırmak gerektiği de önemlidir. Söylentilere veya aldatıcı iddialara karşı sadece bilimsel kanıt sunmanın, birçoklarının inkarını artıracağı açıktır; bu neden bu durum sistematik bir şekilde ele alınmalıdır. Öte yandan şehir efsanelerinin ortaya çıkmadan “önce tahmin edilmesi” veya genel bilim eğitiminin sağlanması da özellikle etkili olabilir.

Tıp fakülteleri ve üniversitelerin, öğrencilere bilimsel bilgiliyi etkili bir şekilde iletmek adına stratejileri, yanlış bilgilerin tanımlanması ve çürütülmesi üzerine olan yaklaşımları ve bilişsel önyargıların insanları yanlış bilgilere inanmaya nasıl yatkın hale getirdiğini öğretmek için yatırım yapmalı. Chicago Üniversitesi’nde biyolojik bilim anabilim dallarında okuyan öğrencilerin çalışmalarını halka açıklama konusunda bilim ve iletişim uzmanları tarafından verilen derslere katılmaları teşvik edilmektedir. Pritzker Tıp Fakültesi’ndeki öğrenciler de tıbbi yanlış bilgilendirme kursularına katılmaktadır. Kütüphaneciler tarafından geliştirilen SIFT (dur, kaynağı araştır, güvenilir kapsamını bul ve orijinal kapsamı izle) gibi yöntemler, güvenilir bilgi kaynağını tanımlamak için doktorların eğitiminde kullanılabilir ve sağlık personelleri daha sonra bu stratejileri hastaları ile paylaşabilir. Sağlık hizmetleri sistemine karşı olan güvensizlik göz önüne alındığında geleceğin doktorları yanlış bilgileri ele alma ve doğru bilgileri empati kurma yolu ile hastalar ile paylaşma konusunda güçlendirmek özellikle önemlidir. Bu genel güvensizliğe rağmen hastalar genellikle kendi doktorlarına güvendiklerini belirtiyor. Hemşireler ABD’de en güvenilir personeller arasında yer alıyor. Doktorlar da bu ankette çok geride değil.

Sonuç olarak sağlık personellerine online yanlış tıbbi bilgiler ile başarı bir şekilde mücadele etmeleri konusunda yardımcı olmak, yalnızca geleceğin doktorlarına bilimsel iletişimin önemi bilincini aşılamak ve onları tıbbi yanlış bilgileri yok etmeleri konusunda eğitmek anlamına gelmez. Aynı zamanda yanlış bilgi yayan insanların ve çeşitli sosyal medya kuruluşlarının neden oldukları zarardan sorumlu tutulmaları da gereklidir.

*