Geldiğimiz bugün de bilgi, her alanda farklı tanımlamalarla karşımıza çıkar, fakat bilgi ve bilim önce bilmeyi istemek ile başlar. Bilgiyi kısaca tanımlamaya çalışırsak; bilgi, etraftaki olayları, canlıyı-cansızı görürken, tanırken elde ettiğimiz verilerin deneyimlerimizle birlikte harmanlanmış halidir. Bilgi geçmişe, şimdiye veya geleceğe ait olabilir. Bilgi ihtiyaçlara cevap verdiği sürece kullanılabilir olmaktadır. İnsanoğlu ilk önce hayatta kalabilmek için bilgiye ve bilime ihtiyaç duymuştur.

Bilgi, kişinin aklındaki belirsizlikleri azalttığı ölçüde anlamlı olacaktır. Bilginin özelliklerinden bahsedersek; bilgi doğru, tam zamanında, eksiksiz, kısa, yerinde ve ucuz olmalıdır. En önemlisi ise doğruluktur; arkadan gelecek bilgiler de birikerek ilerleyip buna dayanacağından ilk bilgi doğru olmalıdır. Bilgi kimi zaman değişmezlik gibi algılansa da, değişen zaman ve koşullar içinde bilgi de değişebilir. Değişmez olduğunu, bilgiyi sınarken her alanda bilginin tüm özelliklerini göstermesini beklediğimiz için düşünmekteyiz.

Bilgiye nasıl ulaşılır?

  • Bireysel deneyim yolu: İnsanların normal yaşamda görme, duyma, dokunma vb. elde ettikleri sistemsiz, neden-sonuç ilişkisine dayanmayan bilgidir.
  • Mistik / dini yol: Yüce bir varlık tarafından belirlenen bir inanç sistemine dayanan bilgiye dini bilgi denir. Dini bilgi dogmatiktir yani sorgulanamaz, kabul edilir.
  • Otoriter yol: Toplumda o konuda uzmanlaştığı görülen kişilerden yararlanılarak elde edilen bilgilerdir.
  • Akılcı (rasyonel) yol: Aklın potansiyeli kullanılarak bu yolla bilgi edinilir. Bu yolda tümdengelim, tümevarım ve birleşim gibi kavramlardan yararlanılır. Elde edilen her bilgi gerçek olmayabilir.
  • Bilimsel yol: Belirli güvenilir yöntem ve araştırmalara dayanılarak sistematik bilginin elde edilmesidir. Bu yolla edinilen bilgiler kişiden kişiye değişmez, genel geçerli, sistemli ve tutarlıdır.

Bilginin tarihçesine bakarsak; bilgi en başta felsefeyi daha çok ilgilendirmiş hayatımıza diğer bilim dallarının ve bilimsel bilgi kavramının da girmesiyle artık bilimi daha çok meşgul eder olmuştur. Bilimsel bilgi; geçerli ve güvenilir metotlar kullanılarak elde edilen bilgidir. Bilimsel bilginin gerçekliğini, kalitesini anlayabilmek için bilimsel bilgi hangi özellikleri taşımalı bilmemiz gerekir.

Bilimsel bilgi:

  • Güvenilir ve geçerli araştırma yöntemleriyle elde edilmiş olmalıdır.
  • İnsanlık bu bilgi üzerinde hemfikir olmalıdır yani dünyanın neresinde olursak olalım kabul görülmelidir ama bu bilgi mutlak doğru da demek değildir.
  • Birikerek ilerlemektedir.
  • Araştırılan konu geniş kapsamlı ve bütüncül ele alınmalıdır, bu bilginin sistemli ve tutarlı olmasını sağlamaktadır.
  • Kapsadığı belli bir alan ve yönteme sahiptir, bu bizim bilimsel yöntem kavramıyla tanışmamızı sağlamaktadır.
  • Objektiftir.
bilimsel bilgi

Bilimsel bilgi bizi bazı kavramlarla da tanıştırır. Bunları kısaca tanımlarsak;

  • Olgu: Evrende yer alan, doğrudan veya dolaylı gözlenebilen nesne, durum veya olaylardır.
  • Kavram: Olguların zihinde canlandığı halidir.
  • Teori: Belli bir alandaki olguların denetlenmesiyle ortaya çıkan fikirlerdir. Teoriler sınanırsa yasa haline gelebilir.
  • Bilimsel yasa: Olguların belli şartlara göre ilişkilerinin ifade biçimidir. Yasalar teorilerden farklı olarak olguların ilişkileriyle ortaya çıkmaktadır.

İnsanoğlu yüzyıllar boyu karşılaştığı olaylar, doğa, nesneler karşısında aklını kullanarak ona karşı üstün olmak, onun ne olduğunu merak etmek en temelde olduğu gibi onu bilmek istemesiyle hayatımıza bilimi kazandırmıştır. Bilim tarifini tam karşılamasa da; bilim, evrenin ya da olayların bir bölümünü alarak deneysel yöntemlerle ve gerçekliğe dayandırarak yasalar çıkarmaya çalışan bilgi bütünüdür.

Bilim; gerçekliği kabul edilmiş, nesnel ve sistemli bilgiler bütünüdür.

Bilimde kilit nokta olan subjektifliği kenara bırakıp, kendini resmin dışına alarak bilgiyi mantıklı bir şekilde tartmak, ölçmek ve araştırmaktır. Bilim yaparken uzaklaşılmaması gereken kavramlar vardır.

Bilim:

  • Olgusaldır, görülen, ölçülen olgularla ilgilenir.
  • Mantıksaldır, elde edilen bilgiler kendi içinde tutarlıdır.
  • Objektiftir, kim isterse uygun şartlarda deneyebilir ve aynı sonuçlara ulaşır. 
  • Eleştiricidir, girdiği her yolu artı eksisiyle sorgular sonuçta ortaya çıkan evrensel bir bilgi haline dönüşecektir.
  • Genelleyicidir yani istisnalar kaideyi pek bozmaz; tek tek olgularla değil, bilimi, olgu türleri şeklinde inceler. Bu nedenle bilimde sınıflama önemli bir yöntemdir.
  • Seçicidir, evrende sonsuz olay ve olgu vardır, bilim ise ya incelenen konuya yardım edebilecek ya teoriyi test edebilecek şeyleri seçer.
  • Kanıtlanabilirdir, ayrı zamanlarda test edildiğinde aynı sonuçlara ulaşılır.
  • Bilgileri ayıklar, yanlış olanları seçer yerine yenilerini koyar.
  • Ayrıca çeşitli, ilerleyici ve yenilikçidir.
Tıp pozitif bir bilim dalı mıdır

Bilimi normatif ve pozitif bilim dalları olarak ikiye ayırabiliriz

Tıp pozitif bir bilim dalı mıdır? sorusu günümüzde bir kesim tarafından tartışılan bir konudur. Pozitif bilim deneye, akla, somut kavramlara dayanan bilim demektir. Pozitif bilimler her şeyi deney yapıp, kanıtlayarak savunur ve ana varoluşu da buradan gelir. Tıpta da hiçbir şeyi deneyip bulmadan veya yapılmış bir bilimsel araştırmaya dayandırmadan anlatamaz veya bir hasta üzerinde uygulayamayız. Bu nedenle tıp, pozitif bir bilim dalıdır; hatta pozitif bilimler içinde insanlığa şimdiye kadar en fazla hizmet etmiş bilim dalıdır.

Pozitif bilimlerin kullandığı yöntem deneysel araştırma yöntemidir ve dört ana başlıktan oluşur;

  1. Hipotez oluşturma; gözlemler sonucu ilk önce bilinmek istenenle ilgili bir varsayım ( hipotez ) oluşturulur.
  2. Deneyleme; sırada ise deneysel araştırmanın en önemli noktası olan deney aşaması vardır, uygun koşullarda deneyler yapılır.
  3. Açıklama; sonra olaylar açıklanır, tanımlamaları yapılır ve bağlantılı olduğu ilişkiler ortaya konulur.
  4. Sonuç; en sonunda ise bir sonuç elde edilir bu sonuç ilk olarak bir teoridir daha sonra eğer yapılması gereken tüm deneyler araştırmalar yapılmış ve kesin bir yargıya varılmışsa mesela yer çekimi gibi bir yasa haline gelebilir.

Bugün hala tıbbın bir bilim dalı bile olmadığını savunan bazı görüşlerin var olmasına karşın bundan 2500 yıl önce Hipokrat bize bunun böyle olmadığını kanıtlamıştır. Tıp bir bilimdir, üstelik de pozitif bilimdir. Hipokrat, pozitif tıp bilimin kurucusudur; tıbbı deneye ve gözleme dayandırarak hastalıkların fiziksel ve gerçekçi nedenlerinin olduğunu belirtmiştir. Tıbbi inceleme yapmak isteyen kişilerin çevre ve kişi hakkında bilgi toplaması gerektiğini savunmuştur.

bilimsel yöntemlerin tarihteki ilk örnekleri skorbüt hastalığı

Tıptaki ilk yapılan deneysel ve bilimsel çalışma örneklerini incelersek pozitif bilim kavramını daha rahat anlayabiliriz;

  • John Graunt 1600’lü yıllarda yaşayan İngiliz matematikçi ve istatistikçidir. 1662’de yayınladığı kitabında doğum ve ölüm raporlarına yer verdi, ve demografi kavramını buldu. Demografi kısaca nüfus bilimi demek. Graunt’un buluşu insan topluluklarının kırılmasına neden olan bir dizi bulaşıcı hastalığın üzerine gitmek için de yeni kapılar açtı. Bu çalışma bilimsel veri biriktirerek yapılan ilk çalışmalardan biridir.
  • James Lind, özellikle denizcilerin muzdarip olduğu skorbüt hastalığı olan kişilere bunun neyden kaynaklandığını öğrenmek için 6 gün süren ve 12 kişide yapılan bir çalışma yapmış; 2 kişiye elma şarabı, 2 kişiye vitriol iksir, 2 kişiye sirke, 2 kişiye bitki lapası, 2 kişiye portakal ve limon, 2 kişiye de deniz suyu vererek gözlemlemiş portakal ve limonun iyi geldiğini bulmuştur. Yani denizcilerde görülen bu hastalık, c vitamini kaynaklarına ulaşamamaktan kaynaklanıyordu. İlk defa bu çalışmada deneysel yöntem kullanılmıştır.
  • Edward Jenner ise bir zamanların baş belası olan çiçek hastalığının tedavisi için ineklerden aldığı sıvıyı 24 çocuğun koluna sürdüğünde, bu çocukların hastalanmadığını görmüştür. Hastalıkların aşıyla tedavi edilebileceği fikrini tıbba kazandırmıştır.

Geçmişi Hipokrat’a dayanan bu deneysel çalışmalar, 18. yüzyıldan itibaren inanılmaz bir hız kazanmış ve birçok yeni tedavi bulunması ile tüm canlıların sağlığına büyük katkılar sağlamıştır. Bununla birlikte katlanarak artan bilginin ve gelişmelerin takip edilmesi de oldukça zor bir hale gelmiştir. Bilginin kalitesi ve güvenliği ise günümüz teknoloji çağında her gün sorgulanmaktadır. Hızla gelişen bu bilgi yoğunluğu, kanıta dayalı tıp kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Kanıta dayalı tıp nedir

Kanıta dayalı tıp nedir?

Kanıta dayalı tıp ilk olarak 19. yüzyılda Parisli hekimler tarafından farklı yaklaşım ve tedavilerin hepsinin aynı sonuca varmadığını fark etmeleri ve bunların bazı olasılıkların hesaplanmasıyla, yani istatiksel olarak anlamlı bir hale gelmesiyle ancak bir sonuca ulaşabileceklerini anlamalarıyla sezgisel tıp karşısında ortaya çıkmış bir kavramdır.

Tıp literatüründe ise ilk olarak David Eddy tarafından Evidence Based Medicine olarak kullanılmıştır.

Kanıta dayalı tıpta klinik gelişmeler ve hekim deneyimi ayrı ayrı hiçbir işe yaramaz, kanıta dayalı tıp bunların birleştiği en güzel noktadır.

Hiçbir veriye dayanmadan konuşmak bir kenara, tek başına veriye dayanarak hüküm vermek de mümkün değildir. Veri, bilginin en ham halidir. Verinin işlenip bilgiye ( information ) dönüşmesi ve bilgiye insan zekasının ve deneyiminin de katılması ile knowledge ( öz bilgi ) oluşması gereklidir. Yani işe yarayacak doğru bilgi için veri ( data ) >> bilgi ( information ) >> öz bilgi ( knowledge ) sıralaması gereklidir.

Elde edilen verilere göre tıbbi müdahalelerin sadece %15-40’ının bilimsel kanıtlara dayandığı görülmektedir, kanıta dayalı tıp da gelinen bugünde her gün yayınlanan yüzlerce makale ve bilimsel çalışmanın hekim için takibinin ne kadar zor olduğunun farkında olup buna bir cevap oluşturmaktadır. Eğer gerçekten hasta tedavi etmek isteniyorsa dünyanın her yerindeki gelişmelerden haberdar olmalı ayrıca bu bilgilerin doğruluğundan da emin olmalıyız. Yani sadece fakültede öğrenen bilgiyle devam etmek bir hayalden başka bir şey olamaz.

Yoğun çalışma hayatında hekimlerin bilimsel gelişmeleri yakın takip etmesi oldukça zordur. Hekim takip etmek istese bile çok istekli ve bilgi doğruluğunu da ölçebilecek eğitime sahip olmalıdır. Zaman sorunu konusu içinse tıp kütüphaneciliği veya literatür tarama konusunda uzmanlaşmış kişilerle çözümler bulunmaktadır. Kanıta dayalı tıp; hasta, doktor ve kesin bilgi olmadan var olamaz.

Nasıl uygulanır bu kanıta dayalı tıp? David Scatt beş basamaktan bahsetmektedir;

  1. İlk önce karşılaşılan problemle ilgili soru oluşturulmalıdır. İyi bir soru açık ve direk problem üzerine odaklanmış olmalıdır.
  2. Sorunun yanıtına yönelik kanıt araştırması ve literatür taranması gerekir. Peki bunu nasıl yaparız? Kanıt araştırırken sözlü kaynaklardan yani seminerler, kongrelerden yararlanılabilir ama yine burada zaman konusunda sıkıntı olabilir. Yazılı kaynaklardan (dergi, kitap) yararlanılabilir ama bir bilginin yazıya geçmesi çok uzun zaman almakta ve günümüzde çok kısa zamanda birçok yeni gelişme olmaktadır. Şu an en çok kullanılan internet kayaklarından yaralanmak daha faydalı olabilmektedir. İnternette bilimsel bilgiyi araştırma kolaylığı sunan birçok site ( Medline, Pubmed, Cochrane kütüphanesi ) mevcuttur ve en güncel bilgiye ulaşmak daha kolaydır.
  3. Kanıtların eleştirel değerlendirilmesi, burada istatistik bilgisi gerekir. Elde edilen bilgilere hangi çalışma yöntemiyle ulaşılmış, nasıl bir yol izlenmiş önemlidir.
  4. En iyi kanıtı hastanın özellikleri ile birleştirerek karar verip uygulamak; bu kanıta dayalı tıbbın en cezbedici yanlarından biridir. Hastalığa çok uygun olsa bile hastayı çiğneyip uygulama yapılamaz; yoksa nerede kalır kanıta dayalı tıbbın ayrılmaz üçlüsü olan hasta, nitelikli bilgi ve hekim deneyimi.
  5. Sürecin işlemesi ve değerlendirme için, yaptığımız işi her zaman sorgulamalı ve bir adım ileriye taşımanın yolu aranmalıdır.

Kanıta dayalı tıpla yürütülmüş çalışmalara örnek olarak; solaryumun veya diğer yapay ultraviyole ışık saçan aletlerin kansere neden olmasıyla ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Bazı çalışmalar istatiksel olarak bunu kanıtlasa da bazı çalışmalar zıt yönde yorum yapmaktadır, hatta bazı yerlerde artık bunların kullanımı yasaklanmıştır. Buna kesin bir cevap verebilmek için farklı yöntemlerle yapılan çalışmalar incelenmiş 35 yaş altında melanom riskini artırdığı istatiksel olarak gösterilmiş ve 18 yaş altında kullanımı yasaklanmıştır.

Sonuç

Yukarıda da anlattığımız gibi bilgiye ulaşmanın birçok yolu vardır ve karşımıza çıkan bilgilerden çok azı bilimsel bilgi özelliği taşımaktadır. Tıp, doğruluğu kanıtlanmamış her şeye, sonuçta işin ucunda hayatımız söz konusu olduğu için, daha şüpheyle yaklaşmaktadır. Biz de doğru veya yanlış birçok bilgiye ve insanlara umut tacirliği yapılan birçok kişiye karşı uyanık olabilmek için merak eden, araştıran, bir şeyler bulduğumuzda doğruluğundan emin olmaya çalışan kişiler olmalı ve çocuklarımızı da bu yönde yetiştirmeliyiz.