Triklosan, diş macunu, kozmetikler, sabunlar, deodorantlar, plastik şişeler ve pestisitler gibi birçok ev eşyası içinde yaygın olarak bulunan bir antibakteriyel bileşiktir. Bu ev ürünlerinde bulunan triklosan konsantrasyonları tipik olarak %0.1 ila %0.3 arasındadır. Antibakteriyel özelliklere sahip olmanın yanı sıra triklosan, östrojen reseptörlerine bağlanma yeteneği olan ksenöstrojen olarak kabul edilir. Belirli ürünlerde kullanımı yasaklan Poliklorlu bifeniller (PCB'ler) ve bisfenol A (BPA) gibi bileşiklere benzer özelliklere sahiptir. Östrojen reseptörü üzerine etkilerine ve insan kanında, idrar ve anne sütünde saptanmasına dayanarak, triklosanın karsinojen (kanser yapıcı) özelliklere sahip olabileceği endişesi giderek artmaktadır.

Triklosan, oral mukoza (ağız iç astarı), mide-bağırsak sistemi ve cilt yoluyla emilebilir. Triklosan tipik olarak vücuttan 24 saat içinde temizlenir, ancak eliminasyonu (atılma hızı) bir miktar doza bağlı olabilir ve artan dozlarda daha uzun süre vücutta kalabilir. Ayrıca triklosanın kan seviyeleri uygulama yolundan da etkilenebilir. Buna bir örnek, triklosan içeren ürünleri aksiller (koltuk altı) bölgeye uygulayan kişilerin anne sütünde, artmış düzeyde triklosan bulunmuştur.

Triklosanın karsinojen olma olasılığını destekleyecek meme ve yumurtalık kanseri hücreleri hatlarında bazı laboratuvar verileri vardır. Bir ksenöstrojen olarak, triklosan, östrojen reseptörüne bağlanabilir ve meme kanserinin gelişmesi için belirlenen bir risk faktörü olan östrojen maruziyetini potansiyel olarak artırabilir. Bu mekanizmanın, yumurtalık kanserinin gelişiminde de rol oynadığı yine laboratuvar çalışmalarında gösterilmiştir.

Laboratuvar verilerine ek olarak, triklosanı kansere bağlayan çok sayıda hayvan çalışması da vardır. Yang ve arkadaşları tarafından yayımlanan yakın tarihli bir çalışmada triklosanın kolon (kalın bağırsak) dokusu üzerindeki etkisi değerlendirildi. Daha önce tartışılan östrojenik özelliklerden farklı olarak, bu çalışma triklosanın 2 mekanizma ile kolon hücreleri üzerinde proinflamatuvar (inflamasyonu tetikleyici) bir etkiye sahip olduğunu gösterdi. Birincisi, triklosanın, enflamatuvar ürünlerin üretiminin artmasına yol açan, toll-benzeri reseptör 4 (TLR4) yolunu aktive ettiği gösterilmiştir. İkincisi, triklosanın bağırsak mikrobiyomunu (flora, yararlı bağırsak bakterileri) inflamasyonu teşvik edecek şekilde değiştirdiği bulundu. Bu mekanizmaların her ikisi de artmış kolite (kalın bağırsak iltihabı) ve sonuç olarak kolit ile ilişkili kolon kanserine yol açabilir denmiştir.

Kanserden başka, triklosanın, yine bir fare modelinde inflamatuar bağırsak hastalığını tetiklediği görülmüştür. Günümüzde inflamatuvar bağırsak hastalalıklarının nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır ve diyet ve çevresel faktörlerin bunda rol oynayabileceğine dair bazı veriler vardır. Triklosan, fare modelinde inflamatuvar bağırsak hastalığı oluşturduysa, triklosanın bu fareleri daha fazla kolorektal kanser geliştirme riskine maruz bırakıp bırakmadığının değerlendirilmesi önemlidir.

Bilimsel verilerin çoğu triklosanın potansiyel kanser yapıcı etkisine odaklanmasına rağmen, ilginç bir şekilde, bazı kanserlerin tedavisinde triklosan kullanımını destekleyen veriler de bulunmaktadır. Bir örnek, prostat kanserinde triklosan kullanımını içerir. Bir yağ asidi sentaz inhibitörü olarak triklosan, bazı prostat kanseri hücre dizilerinde anti-kanser (kanser hücrelerini öldürücü) etkiler göstermiştir [kanser hücrelerini apoptoza (programlı hücre ölümü) götürerek].

Gelecekte, triklosan, kanser tedavisi olarak en azından laboratuvar ve hayvan modellerinde değerlendirilecektir. Triklosan ayrıca radyasyon kaynaklı oral mukozit (ağız yarası) gelişen kanserli hastaları tedavi etmek için de kullanılmıştır. Bu hastaların oral mukozası (ağız içi astar) daha geçirgen olabileceğinden, daha fazla triklosanın sistemik dolaşıma geçmesi mümkün olabilir. Çalışmanın sonunda triklosan gargara, radyasyonun neden olduğu oral mukozitin şiddetini azaltmada etkili bulundu. Bununla birlikte, bu gözlemi doğrulamak için ileri çalışmaların gerekli olduğu vurgulandı.

Sonuç

Bu noktada triklosanın gerçek karsinojenik potansiyelini ayırt etmek çok zordur ve mevcut bilgilerle triklosan kanser yapıcıdır denilemez. Yayımlanan verilerin çoğunun laboratuvar ve hayvan modeli verileri olduğunu anlamak önemlidir. Ayrıca triklosan şimdiye kadar, içinde 900'e yakın kimyasalın bulunduğu Kanser Araştırmaları Uluslararası Ajansı'nın Karsinojen Listesi'nin içine girmemiştir. Triklosanın potansiyel kanser yapıcı özelliklerini daha da açıklığa kavuşturmak için hem geçmişe dönük gözlemsel hem de geleceğe dönük (prospektif) kapsamlı insan klinik araştırmalarına ihtiyaç vardır. Sonuç olarak, bilimsel kanıtlara göre triklosan kanser yapar denemez ve bu nedenle, mevcut diş macunlarını ve triklosan içeren onaylı diğer ürünleri kullanabilirsiniz. Bu konuda yeni bilgileri takip ediyor ve sizlerle paylaşıyor olacağız.