80 bini aşkın kişiyi kapsayan kapsamlı bir vaka-kontrol çalışması, meme kanseri risk genlerinin genellikle üçlü negatif ve yüksek dereceli (high grade) hastalıkla ilişkili olduğunu, ancak meme kanseri alt tiplerinde önemli ölçüde farklılık gösterdiğini gösteriyor. Peki bu ne anlama geliyor?

Yazarlar, bulguların genetik test, risk tahmini, varyant (genetik değişiklik) sınıflandırması ve erken tanı için kanser tarama için potansiyel etkileri olduğunu belirtti.

Bu çalışma kapsamında araştırmacılar, dokuz ana meme kanseri duyarlılık genindeki patojenik germ hattı (kalıtsal) varyantları ile metastaz yapmayan meme tümörlerinin patolojik özellikleri arasındaki bağlantıları değerlendirmek için, meme kanserli 42.680 kadın ve meme kanseri olmayan başka bir çalışmaya dahil 42.387 kadının verilerini karşılaştırdı.

Çalışmada, kanser gidişatı ile ilgili özelliklere ve tümör alt tipi, morfoloji (yapı), boyut, evre ve lenf nodu tutulumu dahil olmak üzere tedaviyle ilgili farklı seçeneklere bakıldı ve kalıtsal kanser genleri ile ilişki tümör alt tipi dağılımında önemli farklılıklar bulundu.

Patojenik mutasyonlar (hatalı protein üretimine nede olan genetik değişiklikler), özellikle genç kadınlar arasında daha agresif meme kanseri ile ilişkili bulundu. Bu mutasyonlar, 40 yaşında veya daha genç yaşta üçlü negatif meme kanseri (esas olarak BRCA1 mutasyonu tarafından tetiklenen) teşhisi konan kadınların %27'sinde ve hormon reseptörü (HR) pozitif, HER2-negatif yüksek dereceli hastalık teşhisi konanların yaklaşık %16'sında görüldü.

Hep birlikte, dokuz gen, 40 yaş ve altındaki kadınlarda tümörlerin %14,4'ü ile ilişkiliydi, ancak 60 yaş üstü kadınlarda %4'ten azdı ve daha genç kadınlar arasında, bu genetik değişikliklerin sıklığı üçlü negatif meme kanseri olanlarda daha yüksekti.

Bu bulgular online olarak 27 Ocak 2022'de JAMA Oncology'de yayınlandı.

Agresif Biyoloji ile İlişkili Dokuz Meme Kanseri Geni

Çalışma katılımcıları, 1991 ve 2016 yılları arasında yürütülen 38 uluslararası toplum veya hastane temelli araştırmadan, yaşları 18-79 arası kadınlardı.

Değerlendirilen genler arasında ATM, BARD1, BRCA1, BRCA2, CHEK2, PALB2, RAD51C, RAD51D ve TP53 yer aldı (bakınız Tüm kalıtsal kanser mutasyonları)

Genlerin etkilediği meme kanseri alt tiplerinin dağılımı oldukça karma idi. Örneğin;

RAD51C, RAD51D ve BARD1 gen varyantları esas olarak üçlü negatif meme kanseri riski ile ilişkilendirildi (olasılık oranları sırasıyla 6.2, 6.2 ve 10 kat) ve

CHEK2 gen varyantları, üçlü negatif meme kanseri dışında tüm alt tiplerle (2.2 - 3.2 arasında değişen olasılık oranlarıyla) ilişkilendirildi.

ATM varyantları için, hormon pozitif HER2 nehatif yüksek dereceli alt tip olasılık oranı 5 kattı.

BRCA1, tüm alt tiplerin artan riski ile ilişkilendirildi, ancak olasılık oranı üçlü negatif meme kanser için en yükseti: 55 kat.

BRCA2 ve PALB2 varyantları ayrıca üçlü negatif hastalık ile ilişkiliydi.

TP53 varyantları en güçlü şekilde hormon pozitif HER2 negatif ve hormon negatif HER2 pozitif alt tiplerle ilişkiliydi ve patojenik varyant taşıyıcılarında meydana gelen tümörler daha yüksek dereceliydi. Ayrıca artan yaşla birlikte olasılık oranı azalıyordu.

CHEK2 dışındaki tüm genler, yüksek dereceli hastalık ile daha güçlü bir şekilde ilişkiliydi.,

Belirsiz Öneme Sahip Genetik Değişimler Hakkında Tahminde Bulunmak

Bazen bir genetik test, kalıtsal kanser genlerinde daha önce kanserle ilişkilendirilmemiş ve genel toplumda nadir görülen bir değişiklik bulur. Bu tür test sonucuna "önemi belirsiz bir varyant" veya VUS (Variant of Uncertain Significance) denir, çünkü bu spesifik genetik değişikliğin patojenik / zararlı olup olmadığı net bir şekilde bilinmemektedir. Bununla birlikte bugün VUS olarak tanımlanan bir genetik değişiklik, genetik verilerin birikmesi sonucu, gelecekte patojenik olarak tanımlanabilir.

Yazarlar, çalışmadan elde edilen bu ve diğer bulguların, genel toplumda gen paneli dizilimi ve meme kanseri kılavuzları hakkında bilgi verebileceğini belirterek, alt tip gibi tümör özelliklerinin de belirsiz öneme sahip varyantların patolojik olup olmadığını belirlemek için kullanılabileceğini ekledi.

Bu nedenle araştırmacılar, "veriler varyant sınıflandırma algoritmalarının kesinliğini geliştirmeli ve onları daha büyük bir gen kümesine genişletmeli" dediler.

Sonuç olarak bu vaka-kontrol çalışması, meme kanseri riskini artıran genlerindeki nadir varyantların, tümör alt tipine göre belirgin bir karmalık gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışma, alt tipe özgü meme kanseri risklerinin ayrıntılı bir tanımlamasını sağlar; bunlar potansiyel olarak risk tahmin modellerini ve meme kanseri önleme stratejilerini iyileştirebilir.

Bu genlerde varyantlar taşıdığı tespit edilen kadınlara MR (emar), risk azaltıcı cerrahi, kemoprevensiyon ve genetik danışmanlık dahil olmak üzere gelişmiş tarama sunulabilir.

Kalıtsal kanser genlerine dair bu tür çalışmalar oldukça değerlidir, çünkü meme kanseri biyolojisi anlayışımızı geliştiriyor ve belirsiz öneme sahip genetik varyantların da patojenik olup olmadığını sınıflandırmaya yönelik çabalara yardımcı oluyor.