Araştırmacı Doktor Florent Petitprez, bazı yumuşak doku kanseri (sarkom) olan hastaların diğerlerine görece daha uzun hayatta kalma sürelerine sahip olmalarının altında yatan nedenleri araştırmaya başladığında, cevabın T lenfosit hücrelerinden geleceğini bekliyordu.

T hücreleri, kansere karşı bağışıklık sistemini kullanmak anlamına gelen immünoterapi alanında daha iyi çalışılmıştır ve bu hücreler için daha fazla araştırma yapılmıştır.

Dr. Petitprez, Nature isimli tıp dergisinde kısa bir süre önce yayımlanan ve tümörlerin detaylı genom analizlerini içeren çalışma sonuçlarını analiz ettiğinde, hayret verici bir gözlem farketti: Daha uzun hayatta kalma sürelerine sahip sarkomlu hastalarda tümör mikroçevresinde bağışıklık hücrelerinin bir araya gelerek, oluşturduğu özgül lenfoid yapılarda (tersiyer lenfoid yapılar olarak adlandırılmakta) güçlü B hücre izleri bulunmaktaydı.

Çalışmanın önde gelen isimlerinden olan Dr. Wargo ve arkadaşları daha önceki araştırmalarında, yüksek-riskli rezektabl (ameliyatla çıkarılabilir) metastatik melanomda cerrahiden önce immünoterapi verilmesinin daha iyi başarı oranları ile sonuçlandığını göstermişlerdi. İmmünoterapiye daha iyi yanıt oranlarına sahip hastalarda, daha güçlü B hücre izleri bulunduğunu gözlemlediklerini de raporlamışlardı.

Bir diğer çalışmasında, Dr. Wargo ve ekibi melanoma ve renal hücreli karsinomda (böbrek kanseri) yaptıkları toplu RNA sekans analizinde (dizi analizi) immün kontrol noktası inhibitörleri türünden immünoterapilere cevabın yüksek olduğu hastalarda B hücre göstergelerinin yüksek olduğunu buldular.

B hücrelerinin tümör içerisinde, yukarıda bahsi geçen ve lenf düğümlerine benzeyen tersiyer lenfoid yapılarda T hücrelerinin daha aktif gelmesi için antikorlar ve çeşitli sinyaller üreterek işlev gördüklerini öne sürdüler.

Wargo gözlemlerinin, tüm dünyada sürdürülen çalışmalarda da tekrarlanmasının, bu durumu desteklediğini ve bu durumun bir tesadüf olmadığını kanıtlar nitelikte olduğunu belirtmekte.

İlerlemiş sarkomlu hastalardan iyi prognoza (hastalık gidişatına) sahip grupta, yine pembrolizumabın yaptığı PD-1 blokajının, bir faz 2 klinik çalışmada daha yüksek olduğu bulundu. Metastatik melanomlu kanser hastalarında yapılan bir çalışmada da hem T hücrelerin hem de B hücrelerin daha uzun hayatta kalma süreleri ile bağdaştırıldığı bildirildi.

Bu bağlamda, yukarıda bahsettiğimiz çalışmaların kanser immünoterapisinde T ve B hücrelerinin birbirleriyle olan ilişkilerine değinmesi, ilerideki tedaviler için umut vaad etmekte olduğunu göstermektedir. Dr. Petitrez’in yayımlanan makalesi 2020’nin başlarında Nature isimli tıp dergisinde yayımlanmış olan üçleme çalışmadan birini oluşturmakta. Dr. Petitrez’in öne sürdüğü bu noktalar ile birlikte şu ana kadar immünoterapi bağlamında daha az çalışılan B hücrelerinin rolünün daha ileri anlaşılması ve neden sadece %20 ile %30 hastada immünoterapilere cevap gözlendiğinin yanıtının aydınlatılmasına ön ayak olabilir ve özellikle sarkomlar, renal hücreli karsinomalar (böbrek kanseri) ve malign melonom gibi kanser türlerinde etkili ve yeni tedavi yaklaşımları doğurabilir.