Kanser tedavisi ileri evrelerde halen istenildiği kadar yüz güldürücü değildir. Bu nedenle kanseri erken evrede yakalamak, bu hastalığın sonuçlarını iyileştirmek için en temel strateji olmaya devam etmektedir. Erken teşhisin mümkün olduğu durumlarda, hayatta kalma oranları cerrahi müdahale ile tümör vücuttan uzaklaştırılarak veya ilaç ile tedavi sağlanarak artış göstermektedir. Yapılan araştırmalar, 5 yıllık sağ kalım oranının erken teşhis edilen kanser hastaları için %91 iken, ileri evrede teşhis edilmesi durumunda ise 5 yıllık sağ kalım oranı genel olarak %26’ya kadar düşmektedir. Bu sonuçlar, kanserin olabildiğince erken teşhis edilmesinin son derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Şu anda, kolonoskopi, prostat spesifik antijen, mamografi ve servikal sitoloji dahil olmak üzere birkaç kanser türü için sınırlı sayıda tarama testi bulunmaktadır (bakınız tüm kanser tarama testleri). Ancak, bazı testlerin etkinliğine dair soru işaretleri bulunmaktadır. Pek çok kanser türü etkili girişimsel olmayan (vücut bütünlüğünü bozmayan, non-invaziv) erken tarama seçeneğinden yoksundur.

Likit / kandan biyopsi ve kanser teşhisinde önemi

Son zamanlarda, kanda dolaşan tümör DNA’sı (ctDNA) umut verici bir kanser biyo-belirteci haline geldi. Likit biyopsi, yani kan testi ile ctDNA saptanmasının, kanserin saptanmasında girişimsel olmayan bir yöntem olmakla birlikte, ileri evre kanserlerde kişiye özel tedavi yöntemlerinin belirlenmesi ve tedavi sonrasında vücutta varsa kalan kanserin belirlenmesinde yararlı olduğu saptandı. Ancak, kullanılan tanı testlerinin pek çoğu daha önceden kanser teşhisi konulan hastalarda kanseri tespit etmeye odaklanmaktadır. Bunun yanında az sayıda çalışma sınırlı sayıda kanser tipinde teşhis konulmadan önce, kanserin varlığını tespit etmeyi başardı. ctDNA'nın erken tanıda sağladığı avantajlarının yanında, sahip olduğu bazı sınırlamalar kullanımını zorlaştırmaktadır. Özellikle erken evre kanserlerde plazmada bulunan kanser DNA miktarının az olması, yöntemin etkinliğini azaltmaktadır. Tipik ctDNA mutasyon taraması için kullanılan testler hataya yatkın olabilmekte ve bu durum testin güvenilirliğini azaltmaktadır. Aynı zamanda tümör hücrelerinin evrimsel doğası çok fazla miktarda mutasyonun oluşmasına ve bu da sonuca ulaşmak için taranması gereken mutasyonların artmasına neden olmakta ve işleri zorlaştırmaktadır.

Kanserin erken teşhisine umut olan çalışma

Tüm bu eksiklikler, bilim insanlarını olabildiğince yüksek doğrulukta ve erken dönemde kanserin farklı bölgelere sıçramadan teşhis edilmesi ve tedaviden en iyi yanıtın alınması için kullanılacak tanı yöntemini araştırmaya yönlendirmektedir. Nature Communications adlı dergide 21 Temmuz'da yayımlanan bir çalışma kan testi ile herhangi bir semptom göstermeden önce kanserin teşhis edilmesini sağlayarak büyük umut oldu.

Çalışmada yer alan Kun Zhang, sonuçların önemini şu sözlerle özetliyor; ”Yaptığımız çalışma ile, kişilerden toplanan ve analiz edilen kan örnekleri ile yaklaşık olarak 4 yıl öncesinden kanseri teşhis etmeyi başardık. Bu daha önce yapılmamış bir çalışmaydı”. Kanser için kan testlerini geliştirme çabaları, tipik olarak hastalık teşhisi konan kişilerden kan örneklerinin toplanmasını içermekteydi. Sonraki basamak olarak, genellikle genetik mutasyonlar, DNA metilasyonu (DNA’da meydana gelen epigenetik değişiklikler) veya belli kan proteinlerinin analizi yapılarak, kanser hücrelerinin toplanan kan örneklerinde doğru bir şekilde tespit edilip edilmediği araştırılmaktaydı.

Geçmişte sürdürülen bu yöntemin aksine yeni çalışmada Zhang ve çalışma arkadaşları herhangi bir kanser teşhisi almadan önce kişilerden kan örnekleri toplamaya başladı. 2007 yılında başlayan çalışmada, 123 binden fazla sağlıklı bireyden örnekler alındı ve ilerleyen 10 yıl içerisinde yaklaşık 1.000 kişide kanser tespit edildi. Araştırmacılar mide, özofagus (yemek borusu), kolorektal (kalın bağırsak), akciğer ve karaciğer gibi en yaygın gözlenen kanser türleri için test geliştirmeye odaklandı. PanSeer isimli geliştirilen testte, genetik aktivitenin değişmesine yol açan epigenetik bir grubun DNA’ya eklenmesi (DNA metilasyonu) tespit edilmektedir. Bu tespit yönteminin seçilme nedeni, geçmişte yapılan pek çok çalışmada anormal DNA metilasyonunun pankreas ve kolon kanseri de dahil olmak üzere çeşitli kanser türlerine işaret edebileceğinin gösterilmiş olmasıdır.

PanSeer testinin çalışma prensibi

Bu testte temel prensip, kan örneğinden DNA’yı izole ederek öncelikle kanser varlığını gösterme şansının en yüksek olduğu 500 gen bölgesinde DNA metilasyonu ölçümü yapmaktır. Bir algoritmaya dayalı bu yöntemde, bulgular sonucunda kişinin kanser olma olasılığını gösteren tek bir puan gösterilmektedir. Araştırmacılar, kanser geliştiren 191 katılımcının ve aynı sayıdaki sağlıklı bireyin kan örneklerini test etti. Çalışma sonucunda, kabaca %90 doğruluk ve %5 yanlış pozitif oranla belirtiler ortaya çıkmadan 4 yıl öncesinden kanser tespit edebildi.

Araştırmada yer almayan bilim insanları tarafından önemli bir çalışma olduğu bildiren PanSeer testinin klinik olarak da kullanılabilmesi için, farklı araştırmacılar tarafından bağımsız olarak test edilmesi ve benzer sonuçların alınması durumunda klinik uygulamaya geçilmesinin kanser teşhisi ve tedavisinde önemli gelişmeler sağlayacağı belirtildi. Önemli avantajlar sağlamakla birlikte yanlış pozitif sonuçlar verme riski olduğu için, testin öncelikle yüksek risk gurubundaki kişilere uygulanmasının daha iyi olacağını belirten Prof. Usha Menon, doktorların belli bir kanser türünü belirleyebilmek ve yanlış pozitif durumları ortadan kaldırabilmek için ikinci bir test panelinin tasarlaması gerektiğini vurgulamaktadır. Yeni çalışmaların yapılması gerektiği düşüncesine katılan Zhang, testin yaşam kaybı oranı çok yüksek olan kanser türlerinde büyük farklılıklar yaratılabileceğini ve özellikle pankreas kanserine ilişkin çalışmalarının devam ettiğini belirtmektedir. Moleküler patolog Colin Pritchard’ın çalışma için yorumları ise şu şekildedir; “Geliştirilen bu kan testleri ulaşılabilir olduğunda dahi ,muhtemelen tüm kanserler belirti verir hale gelmeden önce tespit edilemeyecek. Her kanser farklı büyüme özelliği göstermektedir. Çok hızlı büyüyen kanserlerde, yılda bir kez tarama yapılıyor olsa bile erken dönemde tespit edilemeyebilir. Diğer yandan, kan plazmasında ölçülebilir bir sinyal üretmedikleri için bazı tip kanserlerin kan testi ile tespit edilmesi mümkün değildir. Şu an için doğru kan bazlı tarama testi olmasa da bu konuda ki çalışmalar hızla devam etmekte. Bu başarması imkansız olmayan bir süreçtir.

Sonuç & Yorum

Yapılan çalışmanın sonuçları son derece heyecan vericidir. Özellikle yaşam kaybı oranının yüksek olduğu kanserler için erken tanı son derece önemlidir. Bu çalışmanın sonuçlarının öne sürdüğü gibi birkaç yıl gibi uzun bir süre öncesinde kanserin tespit edilmesi, kişinin doğru bir tedavi planı izlemesi ile yaşam kalitesini arttıracağı kesindir. Burada unutulmaması gereken nokta %5 oranında verilen yanlış pozitif sonuçlardır. Klasik kanser tarama yöntemlerinde belli oranda yanlış pozitiflik kabul edilebilir bir durumdur. Ancak henüz radyolojik olarak kanser ortaya çıkmadan önce likit biyopsi ile "yanlışlıkla" bir kişiye gelecekte yüksek ihtimalle kanser olacağı söylemenin hem tıbbi hem hukuki hem de etik bazı sorunları olacaktır. Likit biyopsilerin kanserin erken tanısında rutin olarak kullanılması için hem doğrulayıcı çalışmalara hem de hukiki altyapıya ihtiyaç vardır.

*