Helikobakter pylori (H. pylori) adı verilen bakteri enfeksiyonu ile DNA onarımıyla ilgili genlerde meydana gelen belirli mutasyonlar birleştiğinde, mide kanseri riskinin en yüksek olduğu bulundu.

H. pylori, mide ülserleri ve mide kanseri ile ilişkilendirilen bir bakteridir ve dünya nüfusunun yarısının bu bakteriyle enfekte olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, H. pylori enfeksiyonuna sahip kişilerin yalnızca küçük bir yüzdesi mide kanseri geliştirecektir.

Kanser için çevresel risk ve kalıtsal risk, kanser gelişiminin farklı yönlerini ifade eden iki kavramdır.

Çevresel risk, dış faktörlerin kanser gelişimi üzerindeki etkisini ifade eder. Çevresel faktörler, yaşam tarzı seçenekleri (sigara içme, alkol tüketimi, beslenme), kimyasallara maruz kalma, radyasyona maruz kalma ve enfeksiyonlar (örn. H. pylori, HPV) gibi faktörleri içerebilir. Bu faktörler, hücrelerde DNA hasarına yol açarak kanser gelişimine katkıda bulunabilir.

Kalıtsal risk, kanser gelişimi üzerinde genetik faktörlerin etkisini ifade eder. Kalıtsal risk, bir kişinin kansere yatkın hale gelmesine neden olan "genetik değişikliklerle" ilişkilidir. Bu genetik değişikliklere, patojenik varyasyon veya mutasyon da diyoruz. Kalıtsal kanserler, mutasyona uğramış genlerin aile üyelerine aktarılmasıyla ortaya çıkar ve belirli kanser türlerinin gelişme riskini artırır.

  • Tetikleyici etki: Kalıtsal olarak yüksek kanser riski olan bireylerde, çevresel faktörler kanser gelişimini tetikleyebilir. Örneğin, genetik olarak meme kanseri riski yüksek olan bir kadın, alkol tüketimi veya sigara gibi çevresel faktörlere maruz kaldığında, kanser geliştirme riski daha da artabilir.
  • Sinerjistik etki: Bazı durumlarda, çevresel faktörler ve genetik risk bir arada çalışarak kanser riskini daha da artırabilir. Bu, iki faktörün birlikte çalışarak daha büyük bir etki yaratmasıdır. Örneğin, yukarıdaki makalede belirtildiği gibi, H. pylori enfeksiyonu ve genetik mutasyonların kombinasyonu mide kanseri riskini önemli ölçüde artırabilir.

En Kapsamlı Çalışma

30 Mart 2023’te NEJM dergisinde yayımlanan Japonya kaynaklı çalışma, DNA onarımıyla ilişkili genlerdeki belirli mutasyonların ve H. pylori enfeksiyonunun birleşmesinin, mide kanseri riskini önemli ölçüde artırdığını gösteriyor. Bu bulgular, kalıtsal mide kanseri riskine çevresel faktörlerin katkısının, daha önce düşünülenden daha önemli olduğuna işaret ediyor.

Araştırmada, araştırmacılar 10.426 mide kanseri hastasından ve Japon biyobankasından 38.153 kontrol örneğinden örnekler analiz etti. Öncelikle, 27 kansere yatkınlık gösteren genin germline (kalıtsal) patojenik mutasyonları ile mide kanseri arasındaki ilişkiyi incelediler. Daha sonra, patojenik mutasyonların ve H. pylori enfeksiyonunun birleşik etkilerini ve mide kanseri ve kontrol örneklerinden elde edilen toplam riski hesapladılar.

Sonuçlar

Germline Patojenik Varyant Taşıyıcı Durumuna ve Helicobacter pylori Enfeksiyon Durumuna Göre 8

Grafiğin açıklaması: Araştırmacılar, APC, ATM, BRCA1, BRCA2, CDH1, MLH1, MSH2, MSH6 ve PALB2 genlerinde kalıtsal patojenik mutasyonları taşımanın, mide kanseri riski ile ilişkili olduğunu buldular. Bu varyantlar, iki benzer veya aynı DNA molekülü arasında nükleotid dizisi değişimiyle ilgili olan homolog rekombinasyon eksikliği ile ilişkilendirilmiştir.

Bu genlerdeki patolojik  değişimler, kalıtsal gen panel testleri ile saptanabilir.

H. pylori enfeksiyonu olan ve bu patojenik mutasyonlara sahip kişilerde 85 yaşına kadar mide kanseri riskinin %45,5 olduğunu buldu. H. pylori enfeksiyonuna sahip olan, ancak patojenik varyantları olmayan kontrol kişilerinde ise risk %14,4'tü. Ayrıca, bahsedilen patojenik mutasyonlara sahip kişilerde H.pylori enfeksiyonun mide kanseri üzerindeki etkisi sigara, alkol, obezite gibi çevresel risk faktörlerinden çok daha büyük olduğu sonucuna ulaşıldı.

H. pylori enfeksiyonu olmayan kişilerde, taşıyıcı durumlarına bakılmaksızın mide kanseri riski %5'ten düşüktü. Bu sonuçlar, homolog rekombinasyon geninde patojenik bir mutasyon taşıdığı bilinen kişilerde H. pylori enfeksiyonunun değerlendirilmesi ve ortadan kaldırılmasının özellikle önemli olabileceğini düşündürmektedir.

Bu çalışma, H. pylori ile ilişkili mide kanseri riskini azaltmak ve özellikle kalıtsal değişikliklere sahip bireylerde erken teşhis ve tedavi seçeneklerini değerlendirmek için önemli bir adımdır. Ayrıca, DNA hasarına yol açan ve insan kanserine katkıda bulunan diğer çevresel faktörlerin göz ardı edilmiş olabileceğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, genetik ve çevresel faktörlerin birleşiminin, mide kanseri riskini belirlemeye ve hastalığın önlenmesine yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

*

Merak Edenler için H. pylori ve Mide Kanseri İlişkisinin Detayları

H. pylori (Helicobacter pylori) mide ve ince bağırsakların üst kısmında yaşayan, sarmal şekilli bir bakteridir. Yaklaşık olarak dünya nüfusunun yarısının bu bakteri ile enfekte olduğu tahmin edilmektedir. H. pylori enfeksiyonu, mide ülseri ve mide kanseri ile ilişkilidir.

H. pylori'nin mide kanserine nasıl neden olduğuna dair kesin bir mekanizma olmamakla birlikte, bu bakterinin mide kanseri gelişimi üzerinde şu şekilde etkili olduğu düşünülmektedir:

  1. Mide mukozası hasarı: H. pylori, mide mukozası üzerinde yaşar ve mide asidini nötralize etmek için amonyak üretir. Bu süreç, mide mukozasının koruyucu tabakasına zarar verir ve mide duvarının iltihaplanmasına neden olur. Kronik iltihap, zamanla hücre hasarına ve anormal hücre büyümesine yol açarak kanser riskini artırabilir.

  2. Mide asidi üretiminin azalması: H. pylori enfeksiyonu mide asidi üretimini azaltabilir ve bu da mide mukozası hasarına yol açabilir. Düşük mide asidi seviyeleri, hücrelerin anormal büyümesine ve kanser gelişimine katkıda bulunan diğer bakterilerin üremesine de izin verir.

  3. Sitokin üretimi: H. pylori, sitokin adı verilen iltihaplanma ile ilişkili proteinlerin üretimini uyaran maddeler salgılar. Sitokinler, mide hücrelerinde hasara ve anormal hücre büyümesine neden olan iltihaplanmayı teşvik eder.

  4. Genetik ve epigenetik değişiklikler: H. pylori enfeksiyonu, mide hücrelerinde DNA hasarına ve epigenetik değişikliklere yol açabilir. Bu değişiklikler, hücrelerin anormal büyümesini ve kanser gelişimini destekleyen genlerin ifadesini etkileyebilir.

Mide kanseri riski, H. pylori enfeksiyonuna maruz kalan herkes için aynı olmamakla birlikte, bu bakteri enfeksiyonu mide kanseri gelişimi için önemli bir risk faktörüdür. H. pylori enfeksiyonunun erken teşhisi ve tedavisi, mide kanseri riskini azaltmada önemli bir rol oynar.

H. pylori Tanısı Nasıl Konur ve Tedavi Edilir?

H. pylori enfeksiyonunun tanısı, genellikle aşağıdaki yöntemlerle konulur:

  1. Ureaz nefes testi: Bu test, H. pylori'nin ürettiği bir enzim olan üreazın varlığını tespit etmek için yapılan non-invaziv bir testtir. Test sırasında, hasta radyoaktif karbon içeren bir üre tabletini yutar. H. pylori enfeksiyonu varsa, üreaz enzimi üreyi karbondioksit ve amonyağa dönüştürür. Karbondioksit, nefesle dışarı atılır ve radyoaktif karbonun oranı ölçülerek enfeksiyon tespit edilir.

  2. Dışkıda antijen testi: Bu test, dışkı örneğinde H. pylori antijenlerinin varlığını tespit eder. Bu test, enfeksiyonun teşhisi için oldukça hassas ve özgündür.

  3. Kan testi: Kan testi, H. pylori'ye karşı vücudun ürettiği antikorların varlığını ölçer. Bu test, enfeksiyonun varlığını tespit etmek için kullanılabilir, ancak tedavinin başarısını değerlendirmek için uygun değildir, çünkü antikorlar tedavi sonrasında da bir süre devam edebilir.

  4. Endoskopi ve biyopsi: Mide endoskopisi, özellikle üst gastrointestinal semptomları olan hastalarda, H. pylori enfeksiyonunu teşhis etmek için kullanılabilir. Bu prosedür sırasında, bir endoskop (ince, esnek bir tüp) hastanın ağzından midesine yerleştirilir ve mide duvarından doku örnekleri alınır. Bu doku örnekleri laboratuvarda incelenir ve H. pylori'nin varlığı tespit edilir.

  5. Hızlı üreaz testi (CLO testi): Bu test, endoskopik biyopsi sırasında alınan doku örneğinde H. pylori üreaz enzimini tespit etmek için kullanılır. Doku örneği, üre içeren bir madde ile temas ettirilir ve H. pylori varsa, renk değişikliği gözlemlenir.

H. pylori Nasıl Tedavi Edilir?

H. pylori enfeksiyonunun güncel tedavisi, genellikle birden fazla ilacın kombinasyonunu içeren bir yaklaşımdır. Bu tedaviler, antibiyotikler, asit baskılayıcı ilaçlar ve bazen sindirim sistemi koruyucu ilaçları içerebilir. H. pylori enfeksiyonu için tercih edilen ilaçlar şunlardır:

  1. Proton pompası inhibitörleri (PPI): PPI'lar, mide asidini baskılayarak üretimini azaltan ilaçlardır. Örneğin; omeprazol, esomeprazol, lansoprazol, pantoprazol ve rabeprazol.

  2. Antibiyotikler: H. pylori'nin yok edilmesi için antibiyotikler kullanılır. En yaygın olarak kullanılan antibiyotikler şunlardır:

    • Klaritromisin
    • Amoksisilin
    • Metronidazol
    • Tetrasiklin
    • Levofloksasin
  3. H2 reseptör antagonistleri: H2 reseptör antagonistleri, mide asidini baskılayarak üretimini azaltan başka bir ilaç sınıfıdır. Ranitidin ve famotidin bu gruba dahildir.

  4. Sindirim sistemi koruyucu ilaçlar: Bu ilaçlar, mide mukozasını koruyarak iyileşmeyi hızlandırabilir. Sülfakrat, bismut sübsalisilat ve misoprostol bu kategoriye girer.

Doktorlar, H. pylori enfeksiyonu için genellikle bir tedavi rejimi seçer ve bu, "üçlü tedavi" veya "dörtlü tedavi" olarak adlandırılabilir. Üçlü tedavi, bir PPI ve iki antibiyotik içerirken, dörtlü tedavi bir PPI, iki antibiyotik ve bir sindirim sistemi koruyucu ilaç içerir. Tedavi süresi genellikle 10-14 gün arasında değişir.

Tedavi başarısının değerlendirilmesi ve H. pylori enfeksiyonunun tamamen ortadan kaldırılıp kaldırılmadığının kontrolü için doktorlar, tedavi sonrasında testler yaparlar. Eğer enfeksiyon devam ediyorsa, doktorlar alternatif ilaç kombinasyonlarını değerlendirebilir ve farklı bir tedavi rejimi önerebilir.