Nüks Eden (Tekrarlayan) Meme Kanserli Hasta Doktoruna Neden Kızar?
Erken evre meme kanseri tanısı alan hasta ameliyat öncesi veya sonrasında tıbbi onkolog tarafından değerlendirilir ve risk durumuna göre koruyucu amaçlı kemoterapi, radyoterapi, akıllı ilaçlar ve hormonal tedaviler gibi yineleme riskini azaltıcı tedaviler uygulanır.
İlk tanı anından itibaren meme kanserli hasta ve ailesi için zor günler başlar. İlkin dünyanın en kötü şeyi ile karşılaştıklarını hissederler ve derin bir mutsuzluk, korku ve kaygıya kapılırlar. Bu süreç, alanında uzman meme kanseri ekibince yumuşak bir geçişle yönetilir, hastanın nasıl bir tedavi süreci ile şifaya ulaşacağı planlanır, hasta ve ailesine anlatılır. Erken evrede tanı alan meme kanserli birey tedavi sürecini anlayıp hekimlerinin ümit veren, bilgi ve sevgi dolu yaklaşımları ile rahatlar ve kendine olan güvenini yeniden kazanır.
Cerrahi öncesi (neoadjuvan) veya sonrası (adjuvan) çoğunlukla 4-5 ay kemoterapi uygulanır, risk durumuna ve tümör özelliklerine göre koruyucu amaçlı radyoterapi, akıllı ilaç tedavisini tamamlar, ve tümörü hormona duyarlı ise hekimi koruyucu amaçlı 5-10 yıl süresince ağızdan hormonal tedavi önererek zorlu tedavi sürecinin tamamlandığını hastaya bildirir. İşte tam burada hasta için yeni korkulu bir dönem başlar. Kendine güven hissi veren onkoloji kliniği ve neredeyse ona bir aile hissi veren sağlık ekibine veda etme zamanı gelmiştir. Bıraktığı yerden yaşamına dönecek ve kendi ayakları üzerinde yeniden durmaya çalışacaktır. Yepyeni bir başlangıç hissi veren yaşama dönüş süreci iyileşmiş ve kanser tedavi sürecini atlatmış birey için yeni kaygı nedeni "ya hastalığım yinelerse" olur.
Özellikle yüksek riskli hastalar için bu durum tıbbi onkolog için de bir huzursuzluk ve kaygı nedenidir. Ancak bilimin sunduğu en doğru tedaviler ile hastasını buluşturmanın verdiği rahatlık ile hastasını bir kez daha bilgilendirir ve hastanın hem var olan hem de gelecekte yüz yüze gelebileceği korkuları azaltmaya çalışır. Hastasına 3-4 ayda bir kontrol önerir, hangi durumlarda randevu süresi gelmeden müracat edeceğini anlatır ve remisyon/takip sürecini başlatır. Hasta ve ailesi bu sürece başlarken hekimine hangi sıklıkla tomografi, eMaR veya PET tomografi yaptıracağını sorar. Duydukları hasta ve ailesini daha da kaygılandırır. Hekimi “Size gerekmedikçe PET, tomografi, MR, tümör testleri gibi tetkikler yapmayacağız, çünkü bu testlerin yineleyecek kanserin erkenden saptanmasına yararı yok” der.
Hasta gözünde bu tetkikler ne kadar da kıymetlidir, “sık sık yapılsa ve yineleyecek kanseri erkenden saptansa ne iyi olur” diye düşünür.
Bu takip sürecinde hekim bilimsel olarak ispat edilmiş en uygun tedavileri vermiş olsa da bir grup hastada yineleme engellenemez!
Nasıl en iyi otomobile en yetenekli ve hiç kaza yapmamış bir şöför ile binmemiz kaza yapma riskinizi sıfır yapmaz ise erken evre meme kanserli hastaların bir kısmında yineleme önlenemez. Üç, dört ayda bir gördüğünüz şansız olarak adlandıracağımız bir hasta, randevu zamanı gelmeden veya randevu sırasında bazı şikayetleri ile hekimine başvurur. Bu şikayetler, giderek artan ve azalıp geçmeyen, süreklilik arz eden yorgunluk, kilo kaybı, kemik ağrısı, öksürük, nefes darlığı, karın ağrısı olabileceği gibi baş ağrısı, çift görme, görme bozukluğu veya bilinç değişikliği şeklinde de olabilir. Bu şikayetleri dinleyen hekim bir takım kan ve radyolojik testler ister. Sonuçta yapılan ultrasonografi, PET tomografi veya eMaR’da yineleme saptanabilir. Bu durumda hasta ve ailesi üzgündür, üzgün olmanın yanısıra hekimine az veya çok kızgınlık, kırgınlık hisseder. Kimi zaman bu hasta ve yakınlarının tavrı suçlamaya kadar varır.
Tıbbi onkologların bu istenmeyen durum ile karşılaşmamaları için koruyucu tedavi sonlanma sürecinde yineleme olasılığını ve bu sürecin nasıl ortaya çıkabileceğini, bu olasılığı sık tetkik ve tahlil yapmanın azaltmayacağını, hatta hastalara gereksiz yapılan tetkiklerin yanılgılara yol açarak lüzumsuz biyopsiler neden olabileceğini vakit ayırarak anlatmaları son derece önemlidir.
Meme kanserli hastalarda 1970’li yıllarda kurtulma yani şifa oranı %65’ler düzeyinde ilken günümüzde bu oran % 90’ı aşmıştır. Şifa artışında bu önemli rakamsal değişime rağmen %10’luk orana giren hastaların bir kısmı ilk tanı anında metastazla yani dördüncü evrede saptanırken bir kısmı erken evrede tanı aldıktan sonra takip aşamasında yineleyen hastalardan oluşacaktır. Günümüzde tıbbi gelişmelere rağmen kanseri tekrarlayacak hastaları tam olarak belirlemeye yönelik gerçekçi bir test yoktur. Unutulmamalıdır ki kanseri tekrarlayan hastalarda da çok sayıda etkin ve ulaşılabilir tedavi yöntemi vardır. Yineleme çoklu organ metastazı şeklinde olmuş ise bu hasta grubunda şifa yani tam iyileşme beklenmez. Tedavide amaç hastanın şikayetlerini azaltmanın yanı sıra yaşam kalitesini artırmak ve yaşam süresini olabildiğince uzatmaktır.
Böylesine sevimsiz bir durumla karşılaşan hasta ve ailesininde kendisini takip eden tıbbi onkoloğuna yönelik bir güvensizlik hissi oluşmuş ise mutlaka farklı bir tıbbi onkologdan ikinci görüş alınmalı. Tıbbi onkologlar ise kendisine ikinci görüş için müracaat eden üzgün ve kırgın hastayı kapsamlı değerlendirmeli. Hastayı aydınlatırken, hasta ve ailesinin merakına yönelik açık ve dürüst olmalı, hastayı takip eden hekimine yönelik ortada net bir hata ve ihmal yok ise olumsuz bir konuşma yapmamalıdır. Bu tür hastalara yaklaşım ne kadar az kafa karıştırıcı ve suçlayıcılıktan uzak olursa hasta ve ailesinin geçmişten pişmanlık duymaları engellenecek ve sonraki sürecin yönetimi hasta, ailesi ve de onkologu için kolay olacaktır.